Her ne kadar kadın erkek eşitliği üzerinde durulsa da kadına yönelik şiddet her gün farklı boyutlarda karşımıza çıkmaktadır.
Kadına yönelik şiddet kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan, cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasından kaynaklanan, kadın bireylerin insan haklarını ihlal eden eylemlerdir. Kadınlar dünyanın bütün ülkelerinde fiziksel ve psikolojik şiddet tehlikesi altındadırlar. Bu durum daha çok gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkmaktadır.
Toplumun kadınlara biçtiği roller ve kadın bedeninin karşı cinse göre fiziksel olarak daha güçsüz olması kadınların fiziksel ve psikolojik olarak şiddet görmelerine zemin hazırlamıştır.
Kadına Yönelik Şiddettin tarihçesine baktığımızda dünyada bazı yasaların oldukça ilginç olduğunu gözlemliyoruz. Şöyle ki;
Eski Roma’da erkekler eşlerini dövebilmekte, hatta sarhoşluk ve zina gibi nedenlerle öldürebilmekteydiler.
19. yy. da Amerika’da da kadını ikinci plana iten uygulamalar mevcuttu.
İngiltere’de ise yasalar 20. yy.ın sonuna kadar gerektiğinde erkeklere, eşlerini fiziksel olarak cezalandırma hakkı vermekteydi.
Şiddet kavramı genel kanının aksine fiziksel şiddetle sınırlı değildir. 1993 Tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, kadına yönelik şiddeti ‘’İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara cinsel, fiziksel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma’’ olarak ifade etmiştir.
Yapılan Antropolojik çalışmalara göre kadına yönelik şiddet, dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde sistematik olarak görülmektedir.
- Dünya kadınlarının %70’i hayatlarında en az bir kere şiddet görmektedirler.
- Yılda 500.000–2 milyon arasında kişi fuhuş, kölelik gibi amaçlarla insan ticaretinin mağduru olmaktadır. Bunun %80’ini ise kadınlar ve kız çocukları oluşturmaktadır.
- Tahminlere göre yaşayan 130 milyon kadın ve kız çocuğu başta Afrika ve bazı Orta Doğu ülkelerinde olmak üzere sünnet edilmiştir.
- Kadına yönelik şiddetle ilgili ülkemizdeki ilk çalışma 1988 yılında PİAR tarafından yapılmıştır.
- Bu araştırma sonucunda kadına yönelik şiddet sıklığı %75 olarak bulunmuştur.
Son zamanlarda oldukça gündemde olan 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke tarafından onaylanmıştır.
Sözleşme, yalnızca ev içindeki (genellikle eş veya partnerler veya ebeveyn ve çocuklar gibi farklı kuşaklar arasında meydana gelen) kadınlara yönelik şiddeti değil, aynı zamanda kamusal alandaki (örneğin aynı evi paylaşmasa bile eski eşin veya partnerin kamusal alanda yönelttiği) şiddeti, işyerleri, okullar, karakollar, hapishaneler vb. kurumlardaki kadınlara yönelik şiddeti de yasaklamaktadır.
Anayasa m.90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Bunun hakkında, Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.
İstanbul Sözleşmesi ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır.
Anayasa’nın 11.maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
6284 Sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenlemektedir. Kanun’da şiddet, kadının; fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler olarak tanımlanmaktadır.
Buna göre kadına yönelik şiddet sadece fiziksel şiddetten ibaret değildir;
- Birilerinin yanında küçük düşürmek,
- Öldürmekle, yaralamakla, sakat bırakmakla tehdit etmek,
- İstenmeyen zamanlarda ve biçimlerde cinsel ilişkiye zorlamak gibi tüm davranışlar kanuna göre şiddettir ve bu davranışlara maruz kalınması durumunda kanundan faydalanılabilir.
- Ayrıca Kanundan faydalanabilmek için mutlaka doğrudan şiddete maruz kalmış olmak gerekmez, bunun tehlikesi ya da tehdidi altında olmak yeterlidir.
Şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok tedbiri düzenleyen, kadınları maddi olarak güçlendirmekten kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar birçok hak tanıyan ve kadın örgütlerinin yıllarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun etkin uygulandığı takdirde kadınları korumaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6824’ün tam ve etkin uygulanması kadınlar için hayati bir önem taşınmaktadır. Kadınların etkin korunması için tedbir kararlarının uygulanmalı, süreç takip edilmeli, devletin tüm birimlerinin kadınların haklarını korumalı ve görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri cezasız kalmamalıdır.
İntihar veya doğal ölüm gibi sunulan şüpheli kadın ölümleri ve şüpheli bir şekilde ölü bulunan kadın sayısında pandemi süreciyle birlikte çok ciddi bir artış yaşamıştır. Kadınların öldürülüp öldürülmediği, gerçekten kaza sonucu mu öldükleri, kadınların toplumsal cinsiyet temelli öldürülüp öldürülmediği (kadın cinayeti olup olmadığı), intihar edip etmedikleri veya intihara sürüklenip sürüklenmediklerinin açığa çıkarılması gerekmektedir.
Kasım ayında öğrendiğimiz 10 kadının şüpheli ölümleri bir an önce açığa çıkarılmalıdır. Yapılacak şey bellidir; 6284 sayılı koruma kanunu ve İstanbul Sözleşmesi tüm kurum ve kuruluşlarla beraber etkin ve iş birliği içerisinde uygulanmalıdır. Şüpheli kadın ölümlerinin soruşturmaları dikkatli bir şekilde incelenmeli ve hızlıca sonuçlandırılmalıdır.
Günümüzde kolluk görevlileri, mülki amirler, hakimler ve avukatların yasa hakkında daha fazla bilgi sahibi olması gerekmektedir.
Toplum da bu konularda bilinçlendirilmelidir. Birçok kişi haklarını bilmemekte ve mağdur edilmektedir. Faillerin de yasalardan haberi olmadığı için şiddeti uygulama oranı artmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’ne göre devletin istatistikleri açıklama yükümlülüğü vardır. Kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümleri gerçekliğini açıklamakla birlikte, kadın cinayetlerini durdurmak için somut çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi de devletin görevidir.
Kasım Ayında Kadınlar için yaşanan olumlu gelişmeler ise;
Polonya'da yüksek mahkeme kararının ardından gelen kürtaj yasağı kararı sonucu tüm ülkede kadınlar meydanları doldurmuş ve greve çıkmışlardı. Gelen tepkilerin ardından kararın uygulanmasının ertelendiği açıklandı.
Birleşik Arap Emirlikleri’nde bazı yeni yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Düzenlemelere göre kadınların "namus" bahanesiyle öldürülmesine yönelik cezaların hafifletilmesini öngören yasa maddesi iptal edilmiş ve evli olmayan kişilerin birlikte yaşamaları suç kabul edilmekten çıkarılmıştır.
İskoçya’da alınan karara göre ise; artık kadın hijyen ürünleri ülke genelinde ücretsiz olacaktır.
Dünya tarihinde ilk kez Bolivya'da kurulan "Kültürler, Dekolonizasyon ve Erkek Egemenliğin Ortadan Kaldırılması Bakanlığı"na Sabina Orellana Bakan olarak atanmıştır.
Şiddetle mücadele hepimizin insanlık görevidir, şiddetin olmadığı bir toplum ancak gelişmiş ve refah düzeyi yüksek bir toplumdur.
“Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan; çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan.” -Shakespeare-