1-Genel Olarak
İbra bilindiği üzere borcu sona erdiren nedenlerden biridir. Zira, Arapça kökenli bir kelime olan ibra “aklama, temize çıkarma” anlamlarını ihtiva etmektedir (Kaynak: https://sozluk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 08.04.2023)). Eski 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda doğrudan ibra ile ilgili bir düzenleme söz konusu olmadığı için doktrin ve Yargıtay içtihatlarıyla sonuca gidilmekteydi; ancak, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu ile konuyla ilgili düzenleme yapılmış ibra hukukumuza yasal yollarla girmiştir. Bu kapsamda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 132’inci maddesinde; “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde ifadelere yer verilerek ibra sözleşmeleri tanımlanmıştır. Bu kanun hükmü çerçevesinde ibra sözleşmesi tarafların mevcut olan borcu tamamen veya kısmen şekle bağlı olmaksızın ortadan kaldırabildikleri sözleşme olarak tanımlanabilecektir. Bu kapsamda ibra tek taraflı olarak alacaklı tarafından gerçekleştirilebilecek bir işlem olmayıp bu kapsamda borçlunun da rızasının mevcudiyeti olmalıdır.
Az önce de ifade ettiğimiz üzere ibra alacaklı tarafından tek taraflı olarak yapılabilecek bir hukuki işlem değildir. İbra alacaklı ve borçlunun karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarını içeren iki taraflı bir hukuki işlemdir. İbra alacaklının malvarlığındaki aktif kısmı ortadan kaldırdığı için bir tasarruf işlemi olup olmayan bir alacağa ilişkin yapılmış olan ibra sözleşmeleri geçersiz olacaktır. Buna bağlı olarak ibra sözleşmesi borçlu için de bir kazandırıcı işlem niteliğindedir. İbra sözleşmesi madde metninde yer alan “tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklindeki düzenleme gereği kural olarak herhangi bir şekle tabi olmaksızın yapılabilirler. Ancak yazımızın da konusu olan Türk Borçlar Kanunu’nun 420’inci maddesinde yer alan işçi ve işveren arasında yapılan ibra sözleşmeleri bunun istisnasını oluşturmaktadır.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420’inci maddesinde yer alan ibra sözleşmeleri yukarıda ifade etmiş olduğumuz TBK 132’de yer alan ibra sözleşmesinden farklı hükümler içermektedir. Zira, bahse konu düzenlemedeki amaç işçilerin haklarını almasını sağlamaktır. Dolayısıyla, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420’inci maddesinde yer alan ibraname hükmü TBK 132’de yer alan ibra sözleşmesinin özel hükmü niteliğindedir. İşbu sebepten ötürü TBK’nin 420’inci maddesi TBK 132’inci maddesine göre özel hükümler içermektedir.
2-İş Hukukunda İbra Sözleşmesi ve Geçerlilik Şartları
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre iş hukukunda ibra sözleşmesi TBK’nin 420’inci maddesinde;
“İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibariyle sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksanız ve banka aracılığı ile yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibranameler kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.” Şeklinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda iş hukuku açısından ibra sözleşmesinin geçerli olması için belirli şartlar söz konudur. Bu şartlar;
1- İbra sözleşmesinin yazılı olması,
2- İbra tarihi itibariyle sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş olması
3- İbra konusu alacağın miktar ve türünün açıkça belirtilmesi
4- Ödemenin eksiksiz ve banka kanıyla yapılması gerekmektedir.
Bu kapsamda ayrıca aşağıdaki içtihatlara dikkat edilmesi gerekmektedir;
“…İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez…” (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
“İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir” (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
“Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir” (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.).
“…işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir” (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
Yukarıda yer vermiş olduğumuz kararlar da incelendiğinde işçi ile işveren arasında yapılan ibra sözleşmesinin yazılı olarak yapılması gerektiği, fesihten sonra yapılması gerektiği, alacak miktar ve türünün açık olarak belirtilmesi gerektiği ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Bahse konu ibra sözleşmelerinde kısmi ödeme yapılması halinde ibraname makbuz niteliğine sahip olacaktır. Ayrıca, işçinin ibranameye ihtirazi kayıt koyması durumunda da ibraya değer verilmeyecektir.