Savunma hakkı sanığın en temel haklarındandır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. Maddesinde düzenleme altına alınarak asgari şartlar belirtilmiştir. Gerek yargı kararlarında gerekse doktrinde hakkın kapsamı en geniş şekilde ele alınmaktadır.
Savunma hakkını birkaç cümle ile anlatmak mümkün olmadığı gibi yine maddelerle sınırlandırmak da bu hakkın amacına aykırılık teşkil edecektir. Şöyle ki, hakkın ihlal edilip edilmediğine ilişkin uyuşmazlıkları hakkın tanımına (şartlarına) bakarak değerlendiremeyiz. Bu durumda her somut olayı, farklılık arz edebileceği için kendi içerisinde değerlendirmek gerekecektir. Çünkü bir yargılamada savunma hakkını ihlal eden bir karar/eylem, bir başka yargılamada savunma hakkının ihlaline sebebiyet vermeyebilir.
Özetle, savunma hakkının tanımını yapmak yerine unsurlarını ayrı ayrı değerlendirmek ve açıklamak daha yerinde olacaktır. Bu yazımızda da savunma hakkının sadece tek bir yansımasından bahsedeceğiz; hükümden önceki son söz sanığa aittir.
Hükümden Önce Son Sözün Sanığa Verilmesi Şahsi Bir Haktır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun m.216/f.1’de duruşmada söz hakkının sırayla kimlere verileceği düzenlenmiştir. Buna göre; ‘’ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet Savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir.’’
Aynı maddenin 3. Fıkrasında ise, ‘’hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir’’ düzenlemesi yapılmıştır. Bu hükme göre, son söz hakkı yalnızca sanığa ait olup; müdafiine veya kanuni temsilcisine tanınmamıştır.
Yukarıda bahsedilen 1. ve 3. Fıkradaki düzenlemelerin birbirinden ayırt edilmesi ve kıyasen yorumlama yöntemiyle birbirleri yerine uygulanması söz konusu olamaz. Çünkü 1. Fıkradaki düzenleme, delillerin tartışılması aşamasında geçerlidir. Üçüncü fıkra ise delillerin tartışılması bittikten sonraki aşamadan yani hükmün açıklanacağı aşamadan bahseder.
Önemle belirtmek gerekir ki, son söz hakkının sanığa ait olması, bu hakkın yine sanık müdafii veya kanuni temsilci tarafından kullanılabileceği anlamına gelmez. Çünkü sanığın hükümden önce son söz hakkı tıpkı ifade ve sorgu gibi bir şahsi hak niteliğinde olup; devri mümkün değildir. Sanık müdafii nasıl ki sanığın yerine sorgulanamazsa, sanığa ait son söz hakkını da kullanamaz.
Son söz hakkının sanık haricinde kimse tarafından kullanılamaması kuralı, sanığın yokluğunda da geçerlidir. Şöyle ki; sanığın duruşmada hazır olmaması halinde bu hak müdafiine geçmez. Kural emredici nitelikte olup herhangi bir istisnası söz konusu olamaz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun da sanığın yokluğunda bu hakkın sanık müdafii tarafından kullanılamayacağına ilişkin kararı mevcuttur. (Yargıtay CGK E.2012/3-1391 K.2013/407 T.8.10.2013)
Sanığın son söz hakkının öneminin daha iyi anlaşılabilmesi için Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun farklı kararlarına da değinmek gerekir. Şöyle ki; Kurul bir kararında 1. Fıkrada belirtilen sıralamaya uyulmamasını nispi bir hukuka aykırılık olarak nitelendirmiş ve tek başına bozma sebebi kabul etmemiştir. Bir başka kararında ise son söz hakkının kısıtlanmasını başka bir bozma nedeni aramaksızın tek başına bozma nedeni olarak kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu E.2017/9-169 K.2018/567 T.22.11.2018 Karar
‘’… CMK’nın 216. Maddesinin 3. Fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme hükmünün, incelemeye konu her iki sanık bakımından diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir…’’
Yargıtay Ceza Genel Kurulu E.2012/3-1391 K.2013/407 T.8.10.2013
‘’… CMK’nın 216. Maddesinin 1. Fıkrasında düzenlenen sıraya uyulmaması nispi bir hukuka aykırılık olup, hükmün yalnızca bu sebeple bozulmasını gerektirmez. Bu sıraya riayetsizlik eğer kuralın koruduğu amaca zarar vermiyorsa, savunma hakkının hüküm için önemli noktalarda sınırlandığını kabule imkân bulunmamaktadır. Ancak sıralamaya aykırılık dışında başkaca bozma nedenleri varsa bu hususun da bozma sebebi yapılması gerekmektedir…’’
Sanığa son söz verilmesinden sonra başka usule yönelik işlemler yapılmışsa sanığa yeniden son sözü sorulmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki; sanığın son söz hakkı kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin bir sonucu olarak bozma kararından sonra da devam etmektedir.[1]
Sanık sayısının birden fazla olması halinde ise, sanıkların son sözlerini hangi sıralamayla söyleyeceklerine Mahkeme Başkanı veya Hakimi karar verecektir.
Sonuç olarak; yargılama mutlaka sanığın sözü ile bitecektir. Bu kuralı savunma hakkının bir unsuru olarak değerlendirmek gerekir. İstisnası olmamakla beraber; ihlali halinde esasa girilmesine gerek olmaksızın usulden bozma nedeni sayılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sanığın son sözü söyleyecek olması neticede verilen hükme hiçbir etki etmeyecek olsa bile Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında kuralın ihlali yine de kararın bozulmasına sebebiyet verecektir.
---------------
[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu T.25.4.2006, 3/124