Türk hukukunda haklı beklenti kavramı, 1980 yılların ikinci yarısından sonra gelişme göstermiştir.[1]
Türk hukukunda haklı beklentilerin korunması ilkesinin gerek öğretide gerekse uygulamada bağımsız bir kurum olarak gelişme göstermekte başarılı olamadığını söyleyebiliriz. Haklı beklenti kavramının daha çok kazanılmış hak kurumu içerisinde ele alındığını ve bu kurumun özelliklerine göre değerlendirmeye tabi tutulduğunu görmekteyiz.
Başka bir söylemle, haklı beklenti kavramı daha çok kazanılmış hak kurumu ile ilişkilendirilerek ele alınmış ve hukuk devleti ilkesi kapsamında değerlendirmeye tabi tutulmuştur.[2]
Hukukumuzda kazanılmış hak kurumunun, haklı beklenti kavramına göre daha açık ve anlaşılabilir bir şekilde tanımlandığını ve haklı beklenti kavramının bu tanımlama çerçevesinde değerlendirildiğini söylemek mümkündür.
KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI
Kazanılmış hak kavramını, doğumu anında hukuka uygun olarak tamamlanmış ve böylece kişiye özgü lehte sonuçlar doğurmuş, daha sonra mevzuat değişikliği veya işlemin geri alınması gibi sebeplerin varlığına karşın hukuk düzenince korunması gereken hak olarak tanımlamak mümkündür.[3]
"Kazanılmış hakların korunması ilkesi" ile olarak gerek öğretide ve gerekse uygulamada bir görüş birliğinin varlığından söz edilemez.[4]
Kazanılmış hakların korunması ilkesi kavramı, hukuk kurallarındaki değişikliklerin, bu kurallar getirilmeden önceki mevzuat hükümlerine göre tamamlanmış hukuki ilişki ve işlemleri etkilemeyeceği, bu işlemlerden bir edinimi olan kişilerin bu edinimlerinin yeni hukuk kuralları öne sürülerek ortadan kaldırılamayacağı halleri işaret etmektedir.
Peki bu durum yargı kararları ile yaratılabilir mi?
Örneğin; İdari yargı mercilerinin iptal kararlarının, geriye yürüyerek işlemi tesis edildiği andan itibaren ortadan kaldırmasına karşılık kazanılmış hakların korunması ilkesini ihlal etmediğine dair görüşler bulunmaktadır.[5]
Burada iptal kararının gösterdiği etkiyi kanun yolları aşamasında verilecek bozma vb. kararların da göstereceği ve kişilerin yargı kararlarıyla bir kazanım sahibi olmalarının kesinleşen nihai kararda haklı çıkmaları ile mümkün olacağı kuşku ile karşılanmaması gereken bir durumdur.
Danıştay bir kararında, davacının dava dosyasına ibraz ettiği bazı yargı kararlarında, yargı kararlarının sonradan kanun yolları aşamasında bozulması halinde, bozulan kararın etkisiyle bir statüye girmişlerse bu durumun "kazanılmış hak" olarak değerlendirilmesi gerektiği ifadelerine yer verildiği görülmekle birlikte, bazıları oyçokluğuyla verilen ve istikrar kazanmamış bu kararların isabetli olmadığı kanaatine ulaşıldığını belirtmiştir.[6]
KAZANILMIŞ HAKLARA SAYGI İLKESİ
Kazanılmış haklara saygı ilkesi, hukukun genel ilkelerinden birisi olarak kabul edilmektedir.
Kazanılmış hak kavramı, özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında genel olarak, bir hak sağlamaya elverişli nesnel yasa kurallarının bireylere uygulanması ile onlar için doğan öznel hakkın korunması olarak tanımlanabilir.
Kazanılmış hakkın söz konusu olabilmesi için bu hakkın, yeni yasadan önce yürürlükte olan kurallara göre bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş olması gerekir. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan, kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel niteliğe dönüşmüş hak olarak karşımıza çıkmaktadır.[7]
NORMLAR HİYERARŞİSİ
Normlar hiyerarşisi kavramı, hukuk normlarının derece ve kuvvet açısından sıralamaya tabi tutulması halini ifade etmektedir. Bir hukuk sisteminde yer alan normların çokluğu normlar arasındaki ilişki açısından normların yukarıdan aşağıya doğru sıralanmasını zorunlu hale getirmektedir. Bu sıralama çoğu kez bir piramide benzetilerek yapılmaktadır. Piramit, başta anayasa olmak üzere, kanun, KHK, tüzük, yönetmelik ve adsız düzenleyici işlemlerden oluşan birden çok normun varlığını içermektedir.
Bu normlar farklı sıralarda yer alır ve bu nedenle normlar arasında altlık ve üstlük ilişkisi vardır. Her bir sıradaki norm geçerliliğini bir üst hukuk normundan almaktadır.
Normlar hiyerarşisinde, Anayasalar ülkelerin temel hukuki metinleridir. Anayasa’ya istinaden kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelikler ve benzeri isimler altında hukuki metinler çıkarılması söz konusu olmaktadır.[8]
Örneğin; Anayasamızın 124. Maddesi gereğince Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren Kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelik çıkarabilmesi mümkündür.
Anayasamızın bu hükmü ve normlar hiyerarşisi bağlamında, bir yasa hükmüne dayalı olarak hazırlanan yönetmelikler ile yasa hükümlerine açıklık getirilmesi ve yasa hükümlerinin uygulamaya geçirilmesi amaçlanmaktadır.
Nitekim kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisinin başta kamu yararı olmak üzere hizmet gerekleri, hukuk devleti, hukuk güvenliği ve kazanılmış haklara riayet ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.[9]
Bu nedenle normlar hiyerarşisi ile kazanılmış hakların korunması ve buna bağlı olarak haklı beklenti tarzındaki taleplerin korunması arasında yakın bir ilişki bulunduğu söylenebilir.
HUKUK GÜVENLİĞİ İLKESİ
Anayasa'nın 2. maddesinde yer verilen Hukuk Devletinin korumakla yükümlü olduğu evrensel ilkelerden biri de hukuk güvenliği ilkesidir.
Hukuk güvenliği ilkesi şu unsurlara sahiptir:[10]
1) Hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını temin eder.
2) Hukuk güvenliği ilkesi, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini sağlar.
3) Hukuk güvenliği ilkesi, devletin de gerçekleştirdiği yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılmaktadır.
Hukuki güvenlik ilkesi, kural olarak kanunların geriye yürütülmemesini de kapsar.
Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca kanunlar, kazanılmış hak, kamu düzeni, kamu yararı ve mali haklarda iyileştirme gibi ayrıksı durumlar dışında kural olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar.
Kanunların geriye yürümezliği ilkesi, bir hukuki eylem veya davranışın, bir hukuki ilişkinin gerçekleştiği dönemdeki kanun hükümlerine tabi kalmakta devam edeceğini ifade etmektedir. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe etkili olmaması, hukukun temel ilkelerindendir.[11]
HAKLI BEKLENTİ
Haklı beklenti kavramı, yönetimin ister bir taahhüt isterse uzun süren bir uygulamasına güvenerek olsun, bireylerin çıkarlarına lehlerine olan bir sonuca ulaşabileceklerini ümit etmeleri hali olarak tanımlanabilir.
Hukuk güvenliği ilkesinin bir uzantısı olan haklı (meşru) beklenti kavramı, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklenti olarak tanımlanabilir.[12]
Bu nedenle temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir.[13]
Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere, bir beklentinin hukuken koruma görebilmesinin ön koşullarından biri beklentinin haklı (meşru) beklenti seviyesine ulaşmasıdır.
Öğretide, beklentinin meşruluğunun tespiti ile ilgili olarak; böyle bir güvencenin yalnızca belirli bir yol izlendiğinde tanınacağını bilmekte ya da bilmesi gerekmekteyse ve kendisi de bu usul yerine diğer bir usulü izlemişse bu güvenceden yararlanamayacağı ve buna bağlı olarak da haklı beklenti halinin ortaya çıkmayacağı yönünde görüşler ileri sürülmektedir.[14]
Yukarıda ifade edilen açıklamalarımızın ışığında; mahkemelerin adalet ve hakkaniyetin aksine, ilgilinin lâyık olmadığı (hak etmediği) ve korunması yersiz olacak çıkarları haklı beklenti uğruna korumayacaklarını ifade edebiliriz.[15]
Örneğin Ailenin korunması, Anayasa ile tanınmış sosyal bir haktır ve kamu hizmetinin daha verimli yerine getirilmesi bakımından, kamu görevlileri için daha da önem taşır.[16]
Bu nedenle, Danıştay; davacının yer değiştirme isteminin Devletin aile birliğinin sağlanması yönündeki görevi de göz önünde tutularak, haklı beklentiler ilkesi içerisinde idarece değerlendirilmesi gerekeceğini bir kararında dile getirmiştir.[17]
Danıştay bu kararında şu hususları dikkate almıştır: [18]
1) Kamu hizmetinin olağan işleyişi içinde umulabilecek bir durum vardır ve kamu görevlilerinin böylesine haklı beklentiler içinde olması hizmetin gereğidir.
2) Dava konusu olaydaki aile birliğinin sağlanması amacıyla tayin talebinin kabul edilmesi yönündeki beklenti de makul bir beklentidir.
3) Yönetim, yönetim olmaktan kaynaklanan gücünü ve olanaklarını bu kişisel konumda kullanarak makul beklentiyi karşılayabilir.
4) Kamu görevlilerinin haklı beklentilerinin korunması, ancak kişisel kararlarda, yönetimin takdir yetkisinin kullanma alanlarında söz konusudur.
5) Baskın kamu yararı olmadığı durumlarda, kamu görevlilerinin haklı beklentilerinin zedelenmemesi gerekir.
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------------------------
[1] Türk hukukunda haklı beklenti kavramının ilk kez 1986 yılında bir çeviride incelendiği görülmüştür. Esin Örücü tarafından, C.F. Forsyth’un “The Provenance and Protection of Legitimate Expectations” isimli makale Türkçeye “Haklı Beklentilerin Doğuşu ve Korunması” olarak çevrilmiştir. Bkz.; SAYGIN, Engin; Haklı Beklentilerin Korunması İlkesine Yönelik Türk Ve İngiliz İdare Hukuku Yaklaşımı Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz, TBB Dergisi 2016 (126), ss. 211-234, s. 215.
[2] Yücel Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklenti Sorunu, Seçkin, Ankara, 2003.
[3] Yücel Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklenti Sorunu, Seçkin, Ankara, 2003, s. 28.
[4] Öğreti ve yargı içtihatlarında tam bir görüş birliği yoktur. Örneğin, başta Léon Duguit olmak üzere bazı idare hukukçuları "kazanılmış hak" kavramını kabul etmemektedirler. Bu görüş sahiplerine göre, kazanılmış hak kavramı, "hukuk kurallarının zaman bakımından uygulanmasının" farklı şekilde isimlendirilmiş halidir.
[5] Yücel Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mayıs: 2003, s. 67.
[6] Danıştay 12. D, E: 2013/10902, K: 2014/2399, T: 09.04.2014.
[7] Anayasa Mahkemesi, E: 2005/38, K: 2008/53, T: 07.02.2008 R.G.No: 26841, R.G.T: 08.04.2008.
[8] Erdal KULUÇLU, Türk Hukuk Sisteminde Normlar Hiyerarşisi ve Sayıştay Denetimine Etkileri, Sayıştay Dergisi, Sayı: 71, s. 3-4.
[9] Danıştay 8. D, E: 2015/14240, K: 2019/6854, T: 11.07.2019.
[10] Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, E: 2018/1103, K: 2019/374, T: 12.06.2019.
[11] Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, E: 2018/1103, K: 2019/374, T: 12.06.2019.
[12] Anayasa Mahkemesi'nin 01/07/2015 tarihli ve E:2015/39; K:2015/62 sayılı kararı.
[13] Anayasa Mahkemesi'nin 01/07/2015 tarihli ve E:2015/39; K:2015/62 sayılı kararı.
[14] Yücel Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Ankara 2003, s.254.
[15] Yücel Oğurlu, İdare Hukukunda Kazanılmış Haklara Saygı ve Haklı Beklentiler Sorunu, Ankara 2003, s.254.
[16] Danıştay Beşinci Daire, E: 2003/3647, K: 2006/1140, T: 14.03.2006.
[17] Danıştay Beşinci Daire, E: 2003/3647, K: 2006/1140, T: 14.03.2006.
[18] Danıştay Beşinci Daire, E: 2003/3647, K: 2006/1140, T: 14.03.2006.