Bana göre cehalet, bilgisizlik değildir. Öyle olsa, bildiklerimle bilmediklerimi mukayese ettiğimde dünyanın en cahil insanlarından biri doğal olarak benim. Cehalet, bilmediği halde bildiğini düşünen ve bildiğini sandığı şeyle fanatik bir ilişki kurmaktır, bildiğini sandığı şeyi tabulaştırarak ve kutsayarak tartışılmaz kılan insandır.  Bu tanıma göre cahil insan her tahsil seviyesinde ortaya çıkabilmektedir. Cahil; fanatiktir, düşünceleri sloganiktir ve insanlara yaklaşımı etiketçidir.

Banka müdürü olan rahmetli amcamın geniş bir kütüphanesi vardı. Çocukluğumdan beri ne zaman amcamlara gitsem bu kitaplıkta vakit geçirirdim. Hukuk Fakültesi ikinci sınıfa geçmiştim. Yine bir gün amcamlarda kitaplığı incelerken, Arap alfabesiyle yazılmış Türkçe bir kitap buldum: "Borçlar Kanunu Şerhi Birinci Kısım Umumi Hükümler, Cit 2". Kitap,  Dar-ül Fünûn Hukuku Medeni Müderrislerinden Hacı Adil Bey tarafından yazılmış, İstanbul Hamit Matbaası tarafından 1926 yılında yayınlanmıştı. Kanun, Hukuk inkılâbı kapsamında 1926 yılında yürürlüğe giren ve 86 yıl yürürlükte kalan 818 sayılı Borçlar Kanunu idi. Kitabın protokol sayfasında "Hakkı telif mahfuzdur, müellifin imzasını ihtiva etmeyen nüshalar sahtedir" yazıyordu. Bu ibarenin altında Adil Bey'in el yazısı ile imzası yer alıyordu.

Çok heyecanlanmıştım. İkinci sınıfta okuyacağımız bir dersin belki ilk yazılmış kanun şerhi elimdeydi. Amcama kitabı gösterdim ve kitabın ne hakkında olduğunu sordum. Kitabı saygıyla eline aldı, inceledi ve "oğlum, galiba bu Kur'an tefsiri, kütüphaneye nereden geldiğini bilmiyorum" dedi. Amcam hukukla ilgili bir eğitim almamıştı ve Klasik Türkçeyi okuyamıyordu. Ailede benden başka hukuk eğitimi alan kimse de olmamıştı. "Amca bu kitabı bana hediye eder misin?" dedim "Tabii oğlum" dedi ve kitabı öpüp başına koyarak bana teslim etti.

Amcama kitaba gösterdiği aşırı saygı karşısında kitabın Borçlar Kanunu şerhi olduğunu açıklayamadım

***

Öğretim yılı açıldığında borçlar hukuku dersinde bu kitabı da yanımda götürüyor. Ders konusu ile ilgili kısımları bu şerhten de okuyordum. Yıllar sonra CHP'den de milletvekili adayı olan arkadaşım, elimde kitabı görünce "sen imam mısın?" diye sormuş ve imam hatip lisesi mezunu olduğumu öğrenince aramıza mesafe koymuştu. Oysa elimdeki kitap Türk hukuk inkılâbının ilk eserlerinden biriydi. Arkadaş beni gerici bir imam olarak etiketlemiş ve zihnine kazımış idi. Daha sonra ikimizde avukat olduk. Bir gün bir icra dairesinde karşılaştığımızda yine bana "sen öğrenciyken imamdın, çok değişmişsin, gerçeği bulmuşsun" dedi. Oradaki icra memurlarına da beni bu şekilde tanıttı.

Kendi anlayışı içinde dindar olan amcam ile kendini ilerici ve Atatürkçü olarak tanımlayan arkadaşımın ortak bir noktası vardı: Cehalet.

***

Bu "imam" etiketi beni yansıtmamakla birlikte hiç de rahatsız etmiyordu. Yakın bir  avukat arkadaşım, imam hatip kökenli olmam nedeniyle benimle sık sık dalga geçer, bana "imam" diye  hitap ederdi. Bir gün "İmam" dedi, Bana uygun İslam, Musevilik veya İsevilik dışında bir din bul, manevi boşluk yaşıyorum." Ben de "madem öyle senin Dinin Aton dini olsun, Peygamberin ise Akhaneton…" 

"Peki ne yapacağım  bu dine girmek için?" dedi.

"Akhanetonun şiirini okuyacaksın, internette bulabilirsin, bir de bazı Stambhsana, Utthan Pristhasana, virasana  yoga asana hareketleri var, onlardan bir seçme yapıp sana bildireceğim. Yenge Hanım Yoga yaptığı için bu hareketleri sana gösterir. Günde üç veya beş defa bu hareketleri yoga matının üzerinde yaparken bu şiiri okuyacaksın dedim. Arkadaşım Google'dan  şiiri buldu. Akhenaten’un Tanrı Aton’a yazdığı şiir şöyle:

Tanrı uludur, birdir, tektir
ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
o’dur her varlığı yaratan,
bir ruhtur tanrı, görünmeyen bir ruh,
ta başlangıçta vardı tanrı,
tek varlıktı o.
Hiç birşey yokken o vardı.
Herşeyi o yarattı,
ezelden beri süregelen varlığı,
ebediyete kadar sürecek,
gizlidir tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman.

Seçtiğim yoga asanalar da iki rekat namaz hareketlerinin aynısı veya benzeriydi.