TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADNAN SÜLÜKÇÜ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/39246)

 

Karar Tarihi: 5/6/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Saliha AKSOY

Başvurucu

:

Adnan SÜLÜKÇÜ

Vekili

:

Av. Mulla CANPOLAT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/6/2021 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, göğüs ağrısı şikâyetiyle 7/9/2017 tarihinde Konya Numune Hastanesi Acil Servisine başvurmuştur. Doktor H.K. tarafından kendisine ilaç tedavisi uygulandıktan sonra bir süre müşahade altında tutularak, kan değerlerinin yüksek olduğundan bahisle Tıp Fakültesine gitmesi gerektiği belirtilmiş ve aynı gün taburcu edilmiştir.

9. Başvurucu, taburcu olduktan sonra rahatsızlığının devam etmesi nedeniyle Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesine gitmiş, kendisine kalp krizi geçirdiği söylenerek acil anjiyoya alınmıştır. Yapılan anjiyo sonucunda başvurucunun kalp damarlarından birinin %75, diğerinin %100 olmak üzere 2 damarının tıkalı olduğu saptanmıştır.

10. Başvurucu tarafından, Konya Numune Hastanesinde zamanında müdahale yapılmadığı ve kendi imkânları ile Tıp Fakültesine gitmek zorunda kaldığı için aradan geçen zaman dilimde kalp krizine bağlı olarak kalbinin %67 oranında fonksiyon kaybına uğradığı belirtilerek doktor H.K. hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Konya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2018/393 ve K.2020/619 sayılı kararıyla sanık H.K.'nın görevi ihmal suçunu işlediği sabit görülerekmahkûmiyetine hükmedilmiştir.

11. Başvurucu, hatalı tedavi sonucunda kalbinde oluşan fonksiyon kaybı nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek bu zararın mirasçıları lehine karşılanması amacıyla ilk olarak, idare kayıtlarına 30/5/2019 tarihinde giren 9/5/2019 tarihli dilekçe ile tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu talebine herhangi bir cevap verilmemesi üzerine Konya 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Mahkeme 5/12/2019 tarihli, E.2019/1234, K.2019/1303 sayılı kararıyla davanın süreaşımı yönünden reddine karar vermiş ve bu karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.

12. Başvurucu tarafından, bu kez, idare kayıtlarına 2/7/2020 tarihinde giren 30/5/2020 tarihli dilekçe ile aynı olaya ilişkin kendi adına tazminat talebinde bulunulmuş, bu talebe herhangi bir cevap verilmemesi üzerine de maddi ve manevi tazminat istemiyle Konya 1. İdare Mahkemesinin E.2020/1016 sayılı dosyası ile bireysel başvuru konusu edilen dava açılmıştır.

13. Mahkeme davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; dava konusu tazminat isteminin idari bir eyleme ilişkin olduğunu ve söz konusu idari eylemin yol açtığı zararın en geç başvurucunun idareden tazminat talebinde bulunduğu 9/5/2019 tarihi itibariyla öğrenildiğinin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesine göre idari eylem nedeniyle hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemi öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili idareye başvurarak zararının tazmin edilmesini istemesi gerektiği vurgulanmıştır. Kararda, başvuru tarihinden itibaren altmış günlük süre içerisinde cevap verilmesi üzerine bu cevabın tebliğinden itibaren, istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde (altmış gün içinde) dava açılması gerektiğine değinilmiştir. Mahkeme, ilgili hüküm uyarınca başvurucunun idari eylemi (tüm unsurları ile eylemin idariliğini ve zararı öğrendiği tarih olan) 9/5/2019 tarihinde öğrenmesine rağmen bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra 30/5/2020 tarihinde davalı idareye başvurduğunu belirterek, süresinde yapılmayan bu başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine açılan davanın süre aşımı yönünden reddine hükmetmiştir.

14. Karar istinaf ve temyiz aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.

15. Başvurucu, nihai kararı 18/5/2021 tarihinde öğrenmesi üzerine 4/6/2021 tarihinde süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

16. 2577 sayılı Kanun'un;

i. "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür."

ii. "Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması" kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:

"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."

17. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi şöyledir:

"(1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;

a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,

b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.

 (2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:

a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.

b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.

c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.

 (3) 2004 sayılı Kanun ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;

a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,

b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,

c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,

ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.

 (4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;

a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,

b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu,

c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı,

belirler."

2. Danıştay İçtihadı

18. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29/12/2022 tarihli ve E.2022/2587, K.2022/4074 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"(....) 26/03/2020 tarih ve 31080 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un Geçici 1. maddesi uyarınca, Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm sürelerin; 06/01/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/01/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki sürelerin 13/03/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden itibaren 30/04/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durduğu, bu sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlayacağı, durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacağı, salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanının durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabileceği ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabileceği kabul edilmiş; 30/04/2020 tarih ve 31114 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı uyarınca, 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen durma süresi 01/05/2020 (bu tarih dahil) tarihinden, 15/06/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar uzatılmıştır.

Davacıların, 03/02/2020-04/03/2020 tarihleri arasında askıya çıkarılan imar planlarına askıda itirazları bulunmadığından, dava açma süresinin imar planlarının askıdan indiği tarihten itibaren 60 gün içinde ve son olarak 03/05/2020 tarihinde dolduğu, ancak yukarıda yer verilen mevzuat gereği dava açma süresinin 13/03/2020 tarihinden itibaren durduğu ve durma süresinin 15/06/2020 tarihine kadar uzatıldığı dikkate alındığında 05/08/2020 tarihinde, yasal dava açma süresi içinde alt ölçekli imar planları ile birlikte 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının iptali istemiyle açılan davada süre aşımı bulunmamaktadır."

19. Danıştay Sekizinci Dairesinin 23/12/2022 tarihli, E.2022/1297, K.2022/8127 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"(...) davacı tarafından çalışma izninin haksız olarak iptali nedeniyle kazanmaktan mahrum kaldığı tüm parasal haklarının hesaplanarak ödenmesi, çalışmasının engellendiği sürenin prim gün sayısına eklenmesi ve mahrum kaldığı tüm mali ve sosyal haklarının ödenmesi istemiyle yapılan 23.03.2020 tarihli başvuruya ilişkin zımni ret süresinin 15.06.2020 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı açıktır. Zira 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen istisnalar haricinde sürelerin durması bakımından herhangi bir ayrım yapılmamıştır.

Bu durumda, davacının başvurusu üzerine 14.08.2020 tarihinde oluşan zımni ret işlemine karşı 13.10.2020 tarihine kadar dava açma imkanı bulunmakta olup 30.09.2020 tarihinde açılan işbu davanın süresinde olduğu sonucuna varılmıştır."

B. Uluslararası Hukuk

20. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Cemil Hırca, B. No: 2019/8549, 23/11/2021, § 16-18.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 5/6/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu; Mahkemece davanın süresinde açılmadığı yönünde verilen kararında 7226 sayılı Kanun'la pandemi nedeniyle duran sürelerin dikkate alınmadığını ifade etmiştir. İdareye başvurulması gereken sürenin başlangıcına esas alınan 9/5/2019 tarihinden itibaren yasada öngörülen bir yıllık sürenin henüz dolmadığını, Mahkemece mevzuatın yanlış yorumlanması suretiyle haksız yere davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiğini belirten başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

26. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "... ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

28. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

29. Somut olayda tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

30. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

32. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından açılan tam yargı davasında, süresinde idareye başvurulmadığı gerekçesiyle davanın esasına girilmeksizin süre aşımı nedeniyle verilen ret hükmünün mahkemeye erişime getirilen sınırlamanın kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

33. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

34. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken yargı mercilerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık bir keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak yargı mercilerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıklarının ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

35. 2577 sayılı Kanun'un 13. Maddesinde idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği düzenlenmiştir. İlgili hükümde bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren süresi içinde dava açılabilecekleri vurgulanmıştır.

36. İlgili yasa hükmü uyarınca idari eylemler aleyhine açılacak tam yargı davalarında, dava yolu kullanılmadan önce idareye başvurunun zorunlu bir hukuki yol olarak düzenlendiği görülmektedir. Bu kapsamda, idari dava sürecinin idareden ön karar alınmasından sonra işletileceği anlaşılmaktadır. Anılan hüküm uyarınca, idareye başvuru hâlinde ilgilinin isteği idare tarafından verilen yazılı bir cevapla reddedilmişse, bu konudaki işlemin ilgilisine yazılı bildirimiyle dava açma süresi başlayacaktır. Bu durumda, idarece altmış gün içinde istek hakkında hiçbir cevap verilmez ise isteğin zımnen reddedildiğinin kabulü ile başvuru tarihinden itibaren altmış günün bitiminde konusuna göre süresinde idari dava açılması gerekmektedir.

37. Diğer yandan Covid 19 salgın hastalığı (pandemi) tedbirleri kapsamında yayımlanan 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi ile dava açma süreleri ile zorunlu idari başvuru sürelerinin 13/3/2020 tarihinden 30/4/2020 tarihine kadar durması öngörülmüş, sürelerin duracağı son tarih daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından aynı fıkrada tanınan yetkiye istinaden 15/6/2020 olarak tespit edilmiştir (Senih Özay, B. No: 2020/13969, 9/6/2020, § 32).

38. Bu kapsamda, Covid-19 pandemi sürecinde yargılama faaliyetlerinde hak kaybı oluşmasını önlemeye matuf yasal düzenleme çerçevesinde yargılama usulüne ilişkin işlemler için öngörülen sürelerin, belirli dönemler itibarıyla durdurulduğu görülmektedir.

39. Somut olayda Mahkeme, ilgili hüküm uyarınca başvurucunun idari eylemi (tüm unsurları ile eylemin idariliğini ve zararı öğrendiği tarih olan) 9/5/2019 tarihinde öğrenmesine rağmen bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra 30/5/2020 tarihinde davalı idareye başvurduğunu belirtmektedir.

40. 7226 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca Covid 19 tedbirleri kapsamında dava açma ve idari başvuru süreleri 13/3/2020 tarihi itibarıyla durmuştur. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi kapsamında zorunlu idari başvuru yolu için öngörülen süre, eylemin ilk öğrenildiği tarih olan 9/5/2019 tarihinden itibaren 10 ay 4 gün sonra durmuştur. Başka bir ifadeyle zorunlu idari başvuru için öngörülen bir yıllık sürenin dolmasına 1 ay 26 gün kala süreler durmuştur. Ancak 15/6/2020 tarihinden itibaren anılan süreler tekrar işlemeye başlamıştır. Dolayısıyla mevzuata göre idari başvurunun 15/6/2020 tarihinden itibaren 1 ay 26 gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu itibarla başvuru yapılabilecek nihai tarihin 11/8/2020 olarak kabulü gerekmektedir.

41. Başvurucunun idari başvuru yapılabilecek nihai tarihten önce 30/5/2020 tarihinde davalı idareye başvurduğu karar gerekçesinden anlaşılmaktadır. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca, Covid 19 tedbirleri kapsamında yargısal faaliyetlere ilişkin duran süreler dikkate alındığında, Mahkemenin davayı süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

43. Başvurucu, ihlal tespiti ve yeniden yargılama yapılması ile 1.000.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. İdare Mahkemesine (E.2020/1016, K.2020/1040) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.