TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

YALÇIN DÜZGÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/23140)

 

Karar Tarihi: 29/5/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 7/10/2024 - 32685

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

 

 

Yılmaz AKÇİL

 

 

Ömer ÇINAR

Raportörler

:

Murat İlter DEVECİ

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Yalçın DÜZGÜN

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; haksız yakalama ve gözaltına alma işlemlerinden doğan manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli tazminata hükmedilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tazminat miktarı belirlenirken toplantı hakkına müdahale edildiğinin dikkate alınmaması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünden sonraki süreçte kamu görevinden çıkarılan başvurucu, iddiasına göre başvuruya konu olayın gerçekleştiği tarihte Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyesidir.

3. Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine Bakırköy Kaymakamlığı 7/4/2017 tarihinde; kamu güvenliği ile esenliğinin korunması amacıyla 16/4/2017 tarihinde yapılacak halk oylamasına ilişkin propaganda süresince KESK üyelerinin Bakırköy Cumhuriyet (Özgürlük) Meydanı’nda basın açıklaması yapmasını ve benzeri etkinliklerde bulunmasını yasaklamıştır. Sözü edilen yasaklama kararı 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (Ç) fıkrasına dayandırılmıştır. Karardan anlaşıldığına göre KESK üyeleri haftanın belirli günlerinde meydanda yaklaşık beş saat süren eylemler yapmakta ve siyasi partilerin sesli yayın düzenlerini bozarak gerginliğe sebebiyet vermektedir.

4. Aralarında başvurucunun da olduğu on iki kişiden oluşan bir grup KESK üyesi ile eski üyesi, 8/4/2017 tarihinde saat 14.00 sıralarında Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’na girmek istemiş ancak polisin engeliyle karşılaşmıştır. Polislerce düzenlenen tutanağa göre;

- Yasaklama kararı grup üyelerine okunduğu gibi grup üyelerinin kararı görüp okuması da sağlanmıştır ancak “Direne direne kazanacağız.”, “Kahrolsun faşizm.”, “İşimizi geri alacağız.” ve “Baskılar bizi yıldıramaz.” şeklinde sloganlar atan grup üyeleri birbirlerine kenetlenmiş ve dağılmamakta ısrar etmiştir. Grup üyelerini dağıtmak için polis kademeli olarak güç kullanmıştır. Sonuç olarak grup üyeleri saat 14.08 sıralarında kelepçelenerek gözaltına alınanların bindirildiği araca alınmıştır.

- Grup üyelerinin yanlarında getirdiği poşetlerin içinde “Haksız hukuksuz ihraçlara hayır”, “İşimizi geri alacağız”, “KHK zulmüne son”, “Öğretmenim, öğrencilerimi geri istiyorum”, “İşimizi geri alacağız”, “Emekçiyiz, haklıyız, kazanacağız” ve “Zafer direnen emekçilerin” yazılı pankartlar, dövizler ve el ilanları bulunduğu saptanmıştır.

- Saat 14.30 sıralarında Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda toplanıp sloganlar atan ve polisin uyarılarına rağmen dağılmamakta ısrar eden dört kişi de gözaltına alınmıştır.

- Saat 15.41 sıralarında telefonla görüşülen nöbetçi Cumhuriyet savcısı; şüpheliler hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme suçu nedeniyle işlem yapılması, poşetteki eşyanın sahiplerine teslim edilmesi ve soruşturma evrakının ikmal edilerek gönderilmesi yönünde polise talimat vermiştir.

5. Başvurucunun gözaltına alınması nedeniyle saat 17.52’de adli rapor alınmıştır. Polis, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 32. maddesinde düzenlenen direnme suçu nedeniyle hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun ifadesini almak istemiş fakat başvurucu, susma hakkını kullanmıştır. Saat 21.22’de gözaltından çıkışı nedeniyle hakkında adli rapor düzenlenen başvurucu, polis karakoluna götürülmüş ve ilerleyen saatlerde serbest bırakılmıştır. Serbest bırakma zamanı polis tutanaklarında yer almamaktadır.

6. Aralarında başvurucunun da yer aldığı şüpheliler hakkında direnme suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. İddianamede, şüphelilerin yasaklama kararına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak amacıyla diğer şüphelilerle meydanda toplandıkları ve kolluk görevlilerinin yaptığı ihtarlara rağmen meydana ilerlemek istedikleri belirtilmiştir. Yargılamayı yapan Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesi, eylemin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğu ve suç teşkil etmediği gerekçesiyle sanıkların beraatine karar vermiştir. Aleyhine kanun yoluna başvurulmadığı için anılan karar 26/2/2020 tarihinde kesinleşmiştir.

7. Başvurucu 10/6/2020 tarihinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesine dayanarak İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Manevi tazminat olarak 5.000 TL talep eden ve hakkında verilen beraat kararının 26/2/2020 tarihinde kesinleştiğini belirten başvurucu, dava dilekçesinde özetle şu iddialarda bulunmuştur:

- Kamu görevinden çıkarılmış bazı sendika üyelerine yönelik etkinlik kapsamında, ifade ve örgütlenme özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullandığı sırada yakalanarak gözaltına alınmış ve bir sonraki gün gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakılmıştır. Yapılması planlanan basın açıklaması, kolluk müdahalesi nedeniyle yapılamamıştır. Kanuna aykırı toplantıda ve gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme suçunu işlediği iddiasıyla yargılanmış ve beraat etmiştir.

- Yakalama ve gözaltı işlemleri nedeniyle mağdur edilmiştir.

- Kişinin haksız bir şekilde yakalanarak özgürlüğünden yoksun bırakılması kişilik haklarını zedeleyen ağır bir ihlaldir. Dolayısıyla hükmedilecek manevi tazminat, diğer tazminat sebepleriyle hükmedilene kıyasla daha fazla olmalıdır.

8. Ceza Mahkemesi 22/9/2020 tarihinde başvurucuya 100 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

9. Başvurucu, anılan karar aleyhine istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvuruda dile getirdiği iddialara göre kamunun kusuru ile gözaltına alınıp hakkındaki yargılama neticesinde beraat etmesi nedeniyle belirlenen manevi tazminat miktarı yetersizdir.

10. Başvurucunun istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesince esastan reddedilmiştir. Buna ilişkin karar başvurucu vekilince 3/5/2021 tarihinde öğrenilmiş, başvuru 11/5/2021 tarihinde yapılmıştır.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Birinci Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

12. Başvurucu, kamuoyunca bilinen bir sendika yöneticisi olduğunu ileri sürerek haksız yere yakalanıp gözaltına alınmasından ve Ağır Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın yetersiz olmasından yakınmıştır. Başvurucuya göre hakkında yürütülen soruşturmada polis kendisini ifade vermeye çağırabilirdi. Ayrıca tazminat miktarı belirlenirken yakalama ve gözaltı işlemlerine anayasal haklar kullanılırken başvurulduğu, öğretmen ve sendika üyesi olduğu ve kendisine isnat edilen suç nedeniyle yapılan yargılamada beraat ettiği dikkate alınmalıydı. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, kabul edilebilirlik incelemesinde şikâyetlerin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının ve başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi nedeniyle başvurucunun mağdur sıfatının devam edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş; ihlal iddialarının esasıyla ilgili kısımda ise başvurucu hakkındaki deliller, tedbirin süresi ve başvurucu lehine hükmedilen tazminat miktarı gözetilerek bir karara varılması geerktiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

13. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla içtihat değişikliğine gitmiş; haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede bu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (Gülseren Çıtak, §§ 36-39).

14. Somut olayda Ceza Mahkemesi, hakkında yürütülen yargılama sonunda beraat kararı verilmesi nedeniyle başvurucu lehine bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir. Bu durumda ihlal iddiası Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında değerlendirilmelidir.

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Haksız gözaltı veya tutma nedeniyle açılan tazminat davasını inceleyen yargı mercileri, sözü edilen koruma tedbirlerinin uygulandığı soruşturmaların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya davacılar hakkındaki kovuşturmaların beraat kararıyla sonuçlandığını tespit ederse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına uygun olarak, uğranılan zararların devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmesine karar vermelidir. Hükmedilen tazminat ihlalle orantılı olmayacak ölçüde önemsizse ya da Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşükse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası ihlal edilmiş olur. Bununla birlikte tazminat miktarının Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle ödenmesine karar verdiği tazminattan düşük olması tek başına Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal etmez zira tazminatın Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığı somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 48).

17. Yargı mercilerince hükmedilen manevi tazminatın yeterliliği konusunda yapılacak karşılaştırmada nazara alınacak tazminat miktarı, bu mercilerin karar verdiği tarihte Anayasa Mahkemesince benzer başvurularda ödenmesine karar verilen veya verilmesi gereken miktardır. Anayasa Mahkemesi tarafından yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (Siyami Hıdıroğlu [GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024, § 35).

18. Ceza Mahkemesince ödenmesine karar verilen 100 TL manevi tazminat, somut olayın koşullarında ve manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde değerlendirildiğinde; -tazminata karar veren ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine karar verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşüktür (Anayasa Mahkemesinin gözaltının hukukiliği ile ilgili iddialarda bir günlük gözaltı süresi için ödenmesine karar verdiği tazminat miktarı derece mahkemesinin karar tarihi olan 2020 yılı için asgari 600 TL, 2024 yılı için ise 2.970 TL’dir). Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır.

19. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu, idarece toplantı mekânı olarak belirlenen Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yapmak istemesi nedeniyle yakalama ve gözaltı işlemlerine maruz kalmasının örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğinden yakınmıştır. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

21. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

22. Somut olayda hukuka aykırılığı kanun tarafından kabul edilmiş yakalama ve gözaltı tedbirleri nedeniyle başvurucu lehine Ceza Mahkemesince manevi tazminata hükmedilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi, somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu durumda haksız koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davalarında tazminat miktarı belirlenirken başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenme hakkına da müdahale edildiğinin gözetilip gözetilemeyeceği değerlendirilmelidir.

23. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında -fıkrada sayılan diğer kişiler yanında- kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen ya da yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirine tabi tutulan kişilerden haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenlerin manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceği belirtilmiştir. Buna göre kanun koyucu, koruma tedbirleri sonucu kişisel hakkın mahrumiyeti hâlinde açılacak manevi tazminat davasında duyulan üzüntünün giderimi için herhangi bir sınırlama öngörmemiştir. Dolayısıyla derece mahkemesi, koruma tedbiri birden fazla hakkın ihlaline sebebiyet vermiş ise meydana gelen tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ile hak ihlali ve/veya ihlallerin ağırlığını dikkate alabilecek ve bunu hükmedeceği tazminat miktarına ilişkin takdirinde de gözetebilecektir. Nitekim Yargıtay da birçok kararında koruma tedbiri nedeniyle açılan tazminat davalarında, ilgilinin sosyal ve ekonomik durumu, atılı suçun niteliği, uygulanan koruma tedbirinin süresi ile birlikte koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı ve benzeri hususların da manevi tazminatın tespitinde dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13/6/2016 tarihli ve E.2016/5161, K.2016/9967; 25/4/2017 tarihli ve 2016/1098, K.2017/3361; 18/6/2018 tarihli ve E.2018/2302, K.2018/6813; 8/4/2019 tarihli ve E.2019/1577, K.2019/4696 sayılı kararları; Siyami Hıdıroğlu, § 20).

24. Tüm bu açıklamalar kapsamında beraat kararı sonrasında 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında Ceza Mahkemesinin somut olayda uygulanan koruma tedbirinin başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale niteliğinde olup olmadığına yönelik bir değerlendirme yapması ve takdir edilecek tazminat miktarında bu durumu da gözetmesi gerekirken bu konuda hiçbir değerlendirme yapmadığı anlaşılmıştır (bir hakkın ihlal edildiğinin derece mahkemesince tespit edilmiş sayılabilmesi için söz konusu anayasal hakkının ihlal edildiğini derece mahkemesinin kararında açıkça söylemesine gerek olmadığına ilişkin değerlendirme için bkz. Kıvanç Ersoy ve diğerleri, B. No: 2016/7095, 12/1/2021, § 57; Fuat Akman, B. No: 2021/10545, 18/10/2022, § 34). Bu nedenle Ceza Mahkemesi gerekçesinin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.

III. GİDERİM

26. Başvurucu; ihlalin tespitini, yeniden yargılama yapılmasını ve herhangi bir miktar belirtmeden lehine manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

27. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu nedenle başvuruda tespit edilen söz konusu hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/169, K.2020/330) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (E.2020/4383, K.2021/1197) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

 

FARKLI GEREKÇE

1. Başvurucu, haksız yakalama ve gözaltına alma işlemlerinden doğan manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli tazminata hükmedilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tazminat miktarı belirlenirken toplantı hakkına müdahale edildiğinin dikkate alınmaması nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz çoğunluğu, beraat kararı sonrasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında tazminat miktarı belirlenirken Ağır Ceza Mahkemesince toplantı hakkına müdahale edildiğinin dikkate alınmaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. İhlal sonucuna katılmakla birlikte, aşağıda açıklanan gerekçelerle ihlal sonucuna adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkından ulaşılması gerektiğini düşünmekteyim.

2. Bakırköy Kaymakamlığı 7/4/2017 tarihinde kamu güvenliği ve esenliğinin korunması amacıyla, 16/4/2017 tarihinde yapılacak halk oylamasına ilişkin propaganda süresince KESK üyelerinin Bakırköy Cumhuriyet Meydanı'nda basın açıklaması yapmasını ve benzeri etkinliklerde bulunmasını yasaklamıştır. Yasaklama kararı 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32. maddesinin (Ç) fıkrasına dayandırılmıştır. Karara göre KESK üyeleri haftanın belirli günlerinde söz konusu meydanda yaklaşık beş saat süren eylemler yapmakta ve siyasi partilerin sesli yayın düzenlerini bozarak gerginliğe sebebiyet vermektedir.

3. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsünden sonraki süreçte kamu görevinden çıkarılmış olan başvurucunun da bulunduğu on iki kişiden oluşan bir grup KESK üyesi 8/4/2017 tarihinde saat 14.00 sıralarında Bakırköy Cumhuriyet Meydanı'na girmek istemiş ancak polisin engeliyle karşılaşmıştır. Polislerce düzenlenen tutanağa göre; yasaklama kararı grup üyelerine okunmuş, grup üyelerinin kararı görüp okuması da sağlanmıştır, ancak "Direne direne kazanacağız.", "Kahrolsun faşizm.", "İşimizi geri alacağız." ve "Baskılar bizi yıldıramaz." şeklinde sloganlar atan grup üyeleri birbirlerine kenetlenmiş ve dağılmamakta ısrar etmiştir. Grup üyelerini dağıtmak için polis kademeli olarak güç kullanmıştır. Sonuç olarak grup üyeleri 14.08 sıralarında ellerinden kelepçelenerek kolluk aracına alınmıştır. Telefonla görüşülen nöbetçi Cumhuriyet savcısı, şüpheliler hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde dağılmamakta ısrar etme suçu nedeniyle işlem yapılması talimatını vermiştir.Polis, aynı Kanunun 32. maddesinde düzenlenen direnme suçu nedeniyle başvurucunun ifadesini almak istemiş fakat başvurucu susma hakkını kullanmıştır. Saat 21.22'de ise başvurucu serbest bırakılmıştır.

4. Başvurucunun da yer aldığı şüpheliler hakkında direnme suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış; iddianamede, şüphelilerin yasaklama kararına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak amacıyla diğer şüphelilerle meydanda toplandıkları ve kolluk görevlilerin yaptığı ihtarlara rağmen meydana ilerlemek istedikleri belirtilmiştir. Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesi, eylemin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında olduğu ve suç teşkil etmediği gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Kanun yoluna başvurulmayan karar 26/2/2020 tarihinde kesinleşmiştir.

5. Bakırköy ilçesinin emniyet ve güvenliğinden sorumlu olan Kaymakamlık, kamu düzenin korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin sağlanması, suçun işlenmesinin önlenmesi amacıyla söz konusu tarihte toplantı yapılmasını yasaklamış, yasaklama kararı müdahale öncesi başvurucunun bulunduğu gruba okunmuş, buna karşılık grup dağılmamakta ısrar etmiş, direnenler hakkında yakalama ve gözaltına alma işlemi uygulanmıştır.

6. Kaymakamlığın kararında ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 16/4/2017 tarihinde yapılacak halk oylamasına ilişkin propaganda süresince söz konusu alanda yasaklama kararı uygulanmış, 7/4/2017 tarihinden önce ise başvurucuların toplanmasına bir yasaklama getirilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan başvurucuların başka bir alanda toplantı için başvuruda bulunmadıkları gibi, Kaymakamlık tarafından buna ilişkin bir ret kararı da söz konusu değildir. İdarenin, toplantı hakkının kamu düzeni ve kamu güvenliği ihlal edilmeden ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla kendi yetki çerçevesinde müdahalede bulunduğu görülmektedir. Nitekim benzer başka dosyalarda da yazdığım karşı oy görüşlerinde (bkz. 2016/14517, 2019/21898) toplantı hakkının ihlal edilmediğini belirttim.

7. Ancak bu başvuruda başvurucu beraat kararı sonrasında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davasında tazminat miktarı belirlenirken Ağır Ceza Mahkemesince toplantı hakkına müdahale edildiğinin dikkate almaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

8. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleriB. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

9. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

10. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

11. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararı sonrası açılan tazminat davasında başvurucunun tazminat miktarının sonucunu doğrudan etkileyen bazı iddiaları ayrıca ve açıkça tartışmadığı, tazminat miktarını düşük belirlediği görünmektedir. Bu eksiklik istinaf incelemesinde de telafi edilmemiştir. Bu açıklamalar ışığında Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.

12. Sonuç olarak, başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğini düşündüğümden ihlal sonucuna yukarıda açıklanan farklı gerekçeyle katılıyorum.

Üye

Muhterem İNCE