TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET YERAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/14993)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

Ahmet YERAL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, delillerin hatalı değerlendirilerek mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. S.K. isimli mağdura ait motosiklet kilidi kırılmak suretiyle S.K.nın ikamet ettiği evin bahçesinden 7/6/2015 tarihinde çalınmıştır. Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma devam etmekte iken mağdur S.K. olaydan iki gün sonra başvurucuyu motosikleti kullanırken görmüş ve başvurucuyu durdurarak motosikletin kendisine ait olduğunu beyan etmiştir. Bu sırada başvurucu ve mağdur S.K. arasında kısa süreli bir tartışma yaşanmış, kolluk görevlileri tartışmanın yaşandığı olay yerine gelerek tutanak tutmuştur.

3. Başvurucu soruşturma kapsamında Başsavcılıkta alınan ifadesinde özetle K.A. isimli arkadaşının evinde oturmakta iken dışarıdan motosiklet sesi geldiğini, arkadaşıyla sesin geldiği tarafa gittiklerini, bu sırada açık kimlik bilgilerini bilmediği iki kişinin motosikleti sokakta bırakıp kaçması üzerine kendisinin de motosikleti kullanmak amacıyla aldığını, suçlamayı kabul etmediğini, hırsızlık yapmadığını ileri sürmüştür.

4. Başvurucu hakkında konut dokunulmazlığını ihlal etme, mala zarar verme ve herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle hırsızlık suçlarından kamu davası açılmıştır.

5. Hatay 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davanın duruşması iki celsede tamamlanmıştır. Başvurucu; duruşmanın ikinci celsesinde yaptığı savunmada suça konu motosikleti iki kişinin kullandığını gördüğünü, bu şahısların çok gürültü yapması nedeniyle kendilerini ikaz etmek için yanlarına gittiği sırada korkup kaçtıklarını, motosikleti de sokakta bıraktıklarını, motosikleti alarak eve götürdüğünü ve bir gün süreyle beklediğini ancak kimsenin gelip motosikleti almadığını ileri sürmüştür. Savunmasının devamında hastaneden çıkan bir arkadaşını evine götürmek için motosikleti kullandığı sırada mağdur S.K.nın kendisini görerek durdurduğunu ve motosikletin kendisine ait olduğunu söylediğini ifade etmiştir.

6. Yargılama sonunda Mahkeme, başvurucunun hırsızlık suçundan 3 yıl 4 ay hapis, konut dokunulmazlığını ihlal etme suçundan 6 ay 20 gün hapis, mala zarar verme suçundan 4.000 TL adli para cezalarıyla cezalandırılmasına karar vermiş; gerekçeli kararda başvurucunun suça konu motosikleti kullandığı sırada yakalandığını vurgulamış, başvurucunun savunmasının soyut nitelikte olduğu kanaatine vardığını belirtmiştir.

7. Başvurucu 7/4/2016 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde özetle soruşturma aşamasında verdiği ifadede ismi geçen K.A.nın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla tanık olarak dinlenmesi gerektiğini ancak Mahkemece bu kişi dinlenmeden karar verildiğini, daha önceki sabıka kayıtlarına atıf yapılarak atılı suçu işlediği sonucuna ulaşılmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Bahsi geçen temyiz dilekçesinde başka herhangi bir hususa yer verilmemiştir.

8. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16/12/2020 tarihinde onanmıştır.

9. Başvurucu, farklı mahkemelerce görülen yargılamalar sonucunda çeşitli suçlardan aldığı cezaların içtima edilmesi üzerine tanzim edilen 2021/494 ilamat numaralı müddetnamenin 2/3/2021 tarihinde kendisine tebliğ edildiğini ancak bu müddetnamede hangi mahkeme kararlarının kesinleştiğine ilişkin açıklama bulunmadığını, bunun üzerine 22/3/2021 tarihinde Mahkemeye dilekçe yazarak Yargıtay ilamının tebliğ edilmesini talep ettiğini, 30/3/2021 tarihinde dosyanın kendisine gönderilmesi üzerine anılan tarihte nihai karardan haberdar olduğunu beyan etmiştir.

10. Başvuru 5/4/2021 tarihinde yapılmıştır.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

13. Mevcut başvuruda öncelikle başvurunun süresi içinde yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerekir.

14. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19). Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınmalıdır (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19). Ayrıca otuz günlük sürenin başlangıcında kanun hükmü gereği öğrenme tarihi esas alınır (Mehmet Özcan, B. No: 2019/6266, 15/1/2020, § 20).

15. Bireysel başvuru süresinin işlemeye başlaması yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliği, öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Başvurucunun nihai kararın gerekçesini dava dosyasını incelemek suretiyle öğrenmesi mümkündür. Bu doğrultuda dosyadan suret alınması gibi hâllerde başvurucunun gerekçeli kararı öğrendiği kabul edilebilir. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini öğrendiklerini beyan ettikleri tarih de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).

16. Somut olayda başvurucunun çeşitli suçlardan aldığı kesinleşen cezaların miktarlarının toplanmasına ilişkin karar uyarınca tanzim edilen müddetname 2/3/2021 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Bireysel başvuru formunun ekinde de yer verilen müddetnamede; başvurucunun tevkif ve tahliye edildiği tarihler, toplam mahkûmiyet müddeti, bihakkın ve şartla tahliye tarihlerine ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bahse konu müddetnamede bundan başka herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bilindiği üzere ceza infaz hukukunda müddetname 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 20. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği düzenlenen ve kesinleşen mahkeme kararına istinaden hükümlünün ceza infaz kurumunda ne kadar süre ile kalacağını gösteren bir belgedir. Müddetnamede mahkûm olunan cezanın niteliği, cezanın hangi mahkeme tarafından verildiği, Yargıtay aşamasından geçmiş ise ilgili ilama dair bilgiler yer almaktadır. Dolayısıyla müddetnamenin hükümlüye tebliğ edildiği tarihi başvurucular açısından en geç nihai kararın öğrenildiği tarih olarak kabul etmek gerekir (Hakan Fuat Komili, B. No: 2013/2470, 17/9/2013, § 18). Bununla birlikte başvuru konusu olayda başvurucuya tebliğ edilen müddetnamede kesinleşen mahkeme kararlarına veya Yargıtay aşamasına dair herhangi bir bilginin yer almadığı açıktır. Bu durumda söz konusu müddetnamenin başvurucuya tebliğ edildiği 2/3/2021 tarihinde başvurucunun bireysel başvuru konusu nihai kararı öğrendiğini kabul etmek mümkün gözükmemektedir.

17. Somut olayda başvurucu, bahsi geçen müddetnamenin kendisine tebliğ edilmesini müteakip Mahkemeye dilekçe göndererek Mahkemenin gerekçeli kararının ve varsa Yargıtay ilamının kendisine tebliğ edilmesini talep etmiştir. Başvurucunun talebi üzerine ilgili kararları da ihtiva eden dava dosyası 30/3/2021 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir (bkz. § 9). Bu bağlamda başvurucunun en geç 30/3/2021 tarihinde nihai karardan haberdar olduğu, 5/4/2021 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu; olay yerinde keşif yapılmasına gerek görülmediğini, buna ilişkin makul bir gerekçe de gösterilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

20. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle ilk derece mahkemesi ve kanun yolu mercileri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16). Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

21. Somut olayda başvurucunun olay yerinde keşif yapılmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği yönünde kanun yolu aşamasında hiçbir iddia ve itiraz ileri sürmediği görülmüştür (bkz. §. 7). Dolayısıyla anılan ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurucunun kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yolunu tüketmeden yaptığı bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

23. Başvurucu; eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak cezalandırıldığını, delillerin takdirinde hata yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Başvurunun bu kısmının yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı şikâyeti ile bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

26. Somut olayda Mahkeme, başvurucunun suça konu motosikleti kullanırken yakalanmasına ve dosyadaki diğer delillere dayanarak başvurucunun hırsızlık, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarını işlediği sonucuna ulaşmıştır.Başvurucunun açık kimliğini bilmediği iki kişinin motosikleti sokakta bırakıp kaçtığı,boşta kalan motosikleti kendisinin alıp bir gün süreyle beklediği, bu süre boyunca kimsenin motosikleti almaya gelmemesi üzerine hastanedeki bir iş için motosikleti kullandığı sırada mağdurla karşılaştıkları yönündeki savunması da Mahkemece değerlendirilmiştir. Mahkeme, soyut nitelikte olduğu gerekçesiyle başvurucunun savunmasına itibar etmediğini gerekçeli kararında belirtmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararlarının içeriği ve yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, somut olayda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan husus bulunmadığı anlaşılmıştır.

27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.