TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İ.K. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/6821)

 

Karar Tarihi: 17/7/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

İ.K.

Vekili

:

Av. Yasemin KUTLUĞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; terör olayı nedeniyle uğranılan zararın tazmin edilmesi talebiyle açılan tam yargı davasında uyuşmazlığın esasına ilişkin iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, İstanbul'da bulunan 23. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı emrinde astsubay üstçavuş rütbesi ile elektrik ve güç kaynakları teknisyeni olarak görev yapmaktayken 12/5/2016 tarihinde idarece sağlanan servis aracı ile mesai saati bitiminde evine dönerken yol kenarında bulunan sivil aracın terör saldırısıyla patlatılması sonucunda yaralanmıştır.

3. Başvurucu; Özel Via Sancaktepe Hastanesinden yüzeysel kafa yaralanması, boyun yüzeysel yaralanmaları, yüzeysel saçlı deri yaralanması tanısı ile 13/5/2016 tarihinde yirmi gün istirahat raporu almıştır. Ayrıca Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 8/8/2016 tarihli sağlık kurulu raporu ile "Her iki kulakta serös otitis media saptandığı, sağ kulağında işitme kaybının bulunduğu, psikiyatrik açıdan ise üç ay önce patlama sonrası kaygı semptomları olmuş; kısmi olarak devam ediyor, travma polikliniği olan psikososyal kliniklerde takibi önerilir." tespitlerinin yapıldığı görülmüştür.

4. Başvurucu, yaralanma olayında idarenin kusur ve sorumluluğunun bulunduğunu beyan ederek uğradığı maddi ve manevi zararların karşılanması için 19/4/2017 tarihinde İçişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığına başvuruda bulunmuştur.

5. Belirtilen idarelere yapılan başvuru cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu tarafından yaralanma olayının meydana gelmesinde idarenin kusursuz sorumluluğunun ve hizmet kusurunun bulunduğu ileri sürülerek 50.000 TL manevi ve 1.000 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle İstanbul 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde olayda meydana gelen zararın gerek hizmet kusuru gerekse idarenin kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca tazmin edilebilir nitelikte olduğunu iddia etmiştir.

6. Mahkeme 18/9/2018 tarihli kararlarıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucuya 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında 2.657,88.-TL nakdi tazminat ödendiğini, tüm tedavi giderlerinin karşılandığını ve maddi olarak zarara uğradığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığını belirtmiştir. Mahkeme manevi tazminat talebine ilişkin olarak ise başvurucunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir mahiyette yüzeysel yaralanmalarının bulunduğunu ancak fiziki yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalmasına neden olan bir neticenin söz konusu olmadığını, olay nedeniyle ağır bir elem veya üzüntünün oluşmadığını, şeref veya haysiyetinin rencide edilmediğini, psikiyatri raporu bakımından ise bu tarz olaylar ile her zaman karşılaşması ihtimalinin mesleğinin bir parçası olduğunu, mesleğinin belirtilen riskleri barındırdığını belirterek manevi zararının oluşmadığını vurgulamıştır.

7. Başvurucu, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesi (Daire) 15/1/2019 tarihinde verdiği kararla istinaf talebini kabul ederek Mahkeme kararını kaldırmış ve yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde Mahkemece davalı idarelerin sorumluluğuna ilişkin hukuki irdelemenin yapılmadığını, bir başka ifade ile meydana gelen olayda davalı idarelere atfedilecek bir hizmet kusuru bulunup bulunmadığının ya da kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulanmasını gerekli kılacak hâllerin mevcut olup olmadığının değerlendirilmediğini vurgulamıştır. Daire bu yorumdan hareketle, karara gerekçe oluşturacak gerekli hukuki irdeleme yapılmaksızın ve idarelerin sorumluluk sebepleri ayrı ayrı değerlendirilmeksizin verilen kararda hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varmıştır.

8. Dairenin kararı kaldırması üzerine dosyayı yeniden ele alan Mahkeme 30/4/2019 tarihli kararıyla davayı tekrar reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Davacıya 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre 2.657,88.-TL nakdi tazminat ödendiği ve davacının çalıştığı dönemde özlük ve mali haklarında bir kaybının bulunmadığı, ayrıca davacının tüm tedavi giderlerinin karşılandığı ve davacı tarafından, 50.000 TL manevi ve 1.000 TL maddi olmak üzere toplam 51.000 TL tazminatın olayın meydana geldiği tarihten itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi talebiyle işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Maddi Tazminat Talebi Yönünden;

Olayda; İdarelere atfı kabil bir hizmet kusurunun varlığından ve zarar ile idari eylem arasında bir nedensellik bulunmamakla birlikte; terör eyleminin Anayasal düzeni hedef alması, bütün toplumu ilgilendirilmesi ve zararın toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelmesi yanında, kişinin sadece toplum üyesi olması sebebiyle zarara uğradığı hususu dikkate alındığında davacının uğradığı zararın sosyal risk ilkesi gereğince tazmin edilmesi gerekmekte ise de söz konusu terör eylemi sonucunda davacıya 2330 sayılı Kanun kapsamında 2.657,88-TL nakdi ödemenin yapıldığı, davacının tüm tedavi giderlerinin karşılandığı, davacının maddi olarak zarara uğradığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi dosyaya sunmadığı ve hali hazırda mesleğine de devam ettiği görüldüğünden, ortada somut olarak gerçekleşmiş maddi bir zararın varlığının davacı tarafından ortaya konulamaması nedeniyle maddi tazminat talebinin karşılanmasına olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Manevi Tazminat Talebi Yönünden;

Manevi tazminat ise patrimuanda meydana gelen eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp manevi tatmin aracıdır. Manevi tazminata hükmedilebilmesi içinkişinin fiziki yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünü azalma sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi ve idarenin hukuka aykırı bir işlem veya eylem sonucunda ağır bir elem veya üzüntünün duyulmuş olması veya şeref veya haysiyetinin rencide edilmiş bulunması gerekir. Manevi tazminata hükmedilirken ilgilinin sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak olay nedeniyle duyduğu elem veya ızdırabın kısmen giderilmesi amaçlanmalı, idarenin hukuka aykırılığı açıkça ortaya konulmalı bu hukuka aykırılık ile zararlı sonuç arasında illiyet bağı kurulmalıdır.

Dava konusu olayda, davacının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir mahiyette yüzeysel yaralanmalarının bulunduğu ancak fiziki yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalmasına neden olan bir neticenin söz konusu olmadığı, davacının şeref veya haysiyetinin rencide edilmediği, öte yandan sunulan raporda görülen işitme kaybı ile meydana gelen olay arasında illiyet bağını açıklamaya yarar herhangi bir verinin dosyaya sunulamadığı görülmüş; psikiyatri raporu bakımından ise; davacının dava konusu olay ve benzerleri ile karşılaşması ihtimalinin mesleğinin bir parçası olduğu ve mesleğinin belirtilen riskleri bünyesinde barındırdığı, davacının da bu durumun bilincinde olarak görevini seçtiğinin kabulünün gerektiği sonucuna varılarak, davacının bir cismani zararın neticesi olmaksızın salt bu olay nedeni ile yaşadığı kısmi kaygı semptomlarından ötürü tazmini gereken herhangi bir manevi zararının oluşmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."

9. Başvurucu tarafından karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Daire tarafından istinaf başvurusuna konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın kaldırılmasını gerektirecek yasal bir sebep bulunmadığı tespitiyle 14/1/2020 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiştir.

10. Nihai karar 17/1/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 17/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Komisyon, başvurunun kabul edilemezliği konusunda oybirliği sağlanamadığı için kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

12. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

13. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

14. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, davanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvurular ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

17. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu; aynı terör saldırısı nedeniyle bir başka asker kişi tarafından açılan davanın İstanbul 8 İdare Mahkemesince kabul edildiğini, bu hususun Mahkemeye sunulduğunu ancak dikkate alınmadığını belirtmiştir. Başvurucu; Mahkemece hukuk kurallarının hatalı yorumlandığını, davanın araştırılmadan gerekçesiz olarak reddedildiğini, istinaf isteminin reddine ilişkin kararın da herhangi bir gerekçe içermediğini ve hatalı değerlendirme sonucu karar verildiğini belirterek hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, silahların eşitliği ilkesinin ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli kararhakkı yönünden incelenmiştir.

20. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

21. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

22. Başvurucu yaşadığı terör saldırısı sonucu sağlığının kısmen de olsa bozulduğu iddiasıyla tazminat davası açmıştır. Söz konusu davada tartışılacak temel mesele, başvurucunun maddi ve manevi zarara uğrayıp uğramadığı ve -varsa- zararının kusursuz sorumluluk ve sosyal risk ilkesi uyarınca devlet tarafından karşılanmasının koşullarının oluşup oluşmadığıdır.

23. Mahkeme, başvurucunun tazminat istemini hem kusur sorumluluğu hem de sosyal risk ilkesi yönünden incelemiş ve her iki sorumluluğun da şartlarının oluşmadığına karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme sosyal risk ilkesi uyarınca manevi tazminat ödenmesinin koşullarının oluşup oluşmadığını da tartışmış ve manevi zararın sosyal risk ilkesi uyarınca devletçe karşılanmasının koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşmıştır.

24. Başvurucu istinaf dilekçesinde olay nedeniyle kalıcı işitme kaybı yaşandığını, buna dair sağlık raporunu sunduğunu, mahkemenin -aksi kanaatteyse- illiyet bağını ortaya koyabilmek için rapor da alabileceğini açıkça belirtmiştir. Başvurucu; ayrıca olay öncesinde sağlıklı olduğunun Türk Silahlı Kuvvetleri kayıtlarıyla belirli olduğunu, olayla ilgili olarak işitme kaybının yaşandığını, raporun da bu olay sebebiyle düzenlendiğini öne sürmüştür. Başvurucunun bu hususları dava dilekçesinde de dile getirdiği anlaşılmaktadır. Başvurucu; ayrıca benzer olaylara ilişkin Danıştay içtihadına da atıf yaparak kararın bozulmasını talep etmiş, Bölge İdare Mahkemesi ayrı bir gerekçe göstermeksizin istinaf talebini reddetmiştir.

25. Somut olayda Mahkeme, illiyet bağının olup olmadığına dair bir veri olmadığı gerekçesiyle manevi tazminat istemini reddetmiştir. Buna göre meydana gelen patlama olayı ile başvurucunun sağlık raporuyla tespit edilen işitme kaybı arasında bir illiyet bağı olup olmadığı meselesi uyuşmazlığın doğrudan sonucunu ilgilendiren önemli bir husustur. Başvurucu, illiyet bağının kurulduğunu iddia ettiği olayla ilgili sağlık raporlarını sunarak dava ve istinaf dilekçelerinde dile getirdiği hâlde Mahkeme bu hususla ilgili değerlendirme yapmadan davanın reddine karar vermiştir.

26. Bu durumda uyuşmazlığın sonucuna etkili, ayrı ve açık yanıt gerektiren bir hususla ilgili olarak mahkeme kararlarında ilgili ve yeterli bir gerekçe bulunmadığı, bu bağlamda başvurucunun uyuşmazlığın sonucunu etkileyebilecek nitelikteki iddiasının ilk derece mahkemesince kararda tartışılmadığı ve bu hususa ilişkin gerekçe oluşturulmadığı görülmüştür.

27. Bu itibarla başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının ilgili ve yeterli gerekçe ile karşılanmadığı anlaşıldığından gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu; ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 50.000 TL maddi ile 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. İdare Mahkemesine (E.2019/615, K.2019/973) GÖNDERİLMESİNE,

F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.