TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALPARSLAN EFE ATAOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/36363)

 

Karar Tarihi: 18/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucular

:

1. Alparslan Efe ATAOĞLU

 

 

2. Mehmet ATAOĞLU

 

 

3. Ömer Faruk ATAOĞLU

 

 

4. Şenil ATAOĞLU

Vekili

:

Av. Ahmet DEMİRÇAKAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, terör olayından kaynaklanan ve maluliyete sebep olan bedensel rahatsızlık nedeniyle meydana gelen zararların tazmini talebiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı emrinde Trafik Tim Komutanı olarak görev yapan başvurucu Mehmet Ataoğlu, eşi Şenil Ataoğlu ve iki çocuğu 1/5/2016 tarihinde Diyarbakır, Dicle ilçe Jandarma Komutanlığına bölücü terör örgütü mensupları tarafından bomba yüklü araç ile düzenlenen saldırı sonucunda yaralanmıştır.

3. Yaralanma olayı ile ilgili olarak Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun 20/4/2018 tarihli kararı ile Mehmet Ataoğlu ve eşi Şenil Ataoğlu'nun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığından bahisle her biri için ayrı ayrı 5.156,13 TL ödenmesine, çocukları Alpaslan Efe ve Ömer Faruk'un yaralanmalarının da yine basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek boyutta olması sebebiyle her bir çocuk için ayrı ayrı 3.093,68 TL ödenmesine karar verilmiştir. Bu karar başvuruculara 23/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

4. Daha sonra başvurucular tarafından, çocukları adına Beyhekim Devlet Hastanesine 28/5/2019 tarihinde başvuru yapılarak ''Çocuklar İçin Özel Gereksinim Raporu'' alınmıştır. Anılan raporda çocukların travma sonrası stres bozukluğu tanısı ile psikoterapi gereksinimi olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvuruculardan Şenil Ataoğlu 6/1/2020 tarihinde Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine başvuruda bulunarak %15 oranında engelli olduğuna ilişkin 10/1/2020 tarihli sağlık kurulu raporu almıştır. Raporda, terör saldırısı sonrasında plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahi branşında %5, üroloji branşında %10 engelinin bulunduğu tespiti yapılmıştır.

5. Başvurucular 26/8/2019 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvuruda bulunarak 1/5/2016 tarihinde yaşanan olay nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararlarının ödenmesini istemiştir. Talep cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir.

6. Başvurucular, taleplerinin zımnen reddi üzerine maddi ve manevi zararlarının ödenmesi talebiyle Diyarbakır 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde 16/12/2019 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, yaralanmaları sebebiyle her bir çocuğu için ayrı ayrı 50,00 TL olmak üzere şimdilik 100,00 TL maddi tazminat ile olay sebebiyle duyulan elem ve ızıdırap hâli için de her bir davacı için ayrı ayrı 10.000 TL olmak üzere toplamda 40.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tazminine karar verilmesi talep edilmiştir.

7. Mahkeme 29/1/2019 tarihli kararıyla maddi ve manevi tazminat talebiyle açılan tam yargı davasını süre aşımı yönünden reddetmiştir. Gerekçeli kararda, başvurucuların Dicle İlçe Jandarma Komutanlığına bölücü terör örgütü mensuplarınca bomba yüklü araç ile düzenlenen saldırı sonucunda 1/5/2016 tarihinde yaralandığı ve yaralanmalarının tümünün basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek boyutta olduğunun görüldüğü vurgulanmıştır. Mahkeme bu tespitten hareketle, yaralanma olayının 1/5/2016 tarihinde gerçekleşmesine rağmen, başvurucular tarafından 23/8/2019 tarihinde tazminat ödenmesi maksadıyla İçişleri Bakanlığına ön başvuru yapıldığının, her ne kadar dava dilekçesi ekine Beyhekim Devlet Hastanesince verilen ''Çocuklar İçin Özel Gereksinim Raporu'' eklenmişse de bu raporun başvurucuların zararının öğrenilmesi mahiyetinde kabul edilemeyeceğinin altını çizmiştir. Mahkeme ayrıca, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde kurulan Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından başvurucuların yaralanma olayındaki yaralanma derecelerinin açık ve net bir şekilde ortaya konulduğu ve başvurucuların da bu duruma itiraz etmediği ve bu hâliyle dahi başvurucuların yaralanma olayındaki zararlarını Nakdi Tazminat Komisyonuna başvuru yaparken bildikleri vurgulanmıştır. Mahkeme bu tespitlerden hareketle başvurucular tarafından, zararın öğrenilme tarihinden itibaren bir yıllık süre içinde İçişleri Bakanlığına herhangi bir tazminat başvurusu yapılmadığını ve bu sebeple de davanın süresi içinde açılmadığını belirtmiştir.

8. Ret kararına yönelik istinaf başvurusu, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesinin 17/9/2020 tarihli hükmüyle kesin olarak reddedilmiştir.

9. Başvurucular, nihai kararı 28/10/2020 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 26/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

11. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucular; olay sonrasında yapılan ilk sağlık kontrollerinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmaları olduğunun belirlendiğini ancak zamanla zararın gerçek boyutunun ortaya çıktığını, maruz kaldıkları zararı daha sonra aldıkları 28/5/2019 ve 10/1/2020 tarihli sağlık raporları ile öğrendiğini, sağlık raporlarının alındığı tarihin 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi kapsamında öğrenme tarihi olarak saptanması gerektiğini, bu doğrultuda Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bulunduğunu belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların şikâyetinin özü, Mahkemenin dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

16. Hak arama özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara (kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama) uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Başvuru konusu olaya ilişkin verilen süre ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı karar gerekçesinde dayanılan kanun maddelerinden anlaşılmıştır. Diğer yandan hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması açısından kanun yolu başvuruları için süre koşulu getirilmesinin meşru bir amacının olduğu da açıktır. Bu itibarla başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir (Metin Dereli, B. No: 2019/17206, 22/11/2022, §§ 20-35).

17. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, § 52).

18. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen yargı mercilerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili yargı mercilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).

19. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresini öngören kanun hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesi hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas denge gözetilmelidir (Yaşar Çoban, § 67).

20. Başvurucular, idari başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak yaralanma olayının gerçekleştiği tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.

21. Mahkeme, zararın ve eylemin yaralanma olayının gerçekleştiği 1/5/2016 tarihinde öğrenildiği ve bu tarihten itibaren bir yıllık süre aşıldıktan sonra yapılan idari başvuru üzerine açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir. Mahkeme ayrıca Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde kurulan Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından, başvurucuların yaralanma olayındaki yaralanma derecelerinin açık ve net bir şekilde ortaya konulduğunu ve başvurucuların da bu duruma itiraz etmediğini dolayısıyla yaralanma olayındaki zararlarını Nakdi Tazminat Komisyonuna başvuru yaparken bildiklerini belirtmiştir.

22. Olayın yol açtığı zararın ya da olayla zarar arasındaki illiyet bağının olaydan çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmelidir.

23. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucuların 1/5/2016 tarihinde meydana gelen terör saldırısında yaralandıkları ve bu yaralanma sonucu oluşan rahatsızlıklarının sağlık raporları ile belgelendiği hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucuların 2016 ve takip eden yıllarda yapılan muayeneler ile düzenlenen raporlar itibarıyla bedensel ve psikolojik rahatsızlıklarına dair bir bilgilerinin bulunduğu, bununla birlikte bu rahatsızlıkların hangi boyutta olduğundan 28/5/2019 ve 10/1/2020 tarihli raporlarla haberdar oldukları anlaşılmaktadır.

24. Bu itibarla başvurucuların zararını değerlendirmesine imkân tanımayan tespit ve raporlar esas alınarak uğradıkları zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmasının beklenmesi başvuruculara orantısız bir külfet yüklemektedir.

25. Bu hâle göre Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

27. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.

28. Başvuruda tespit edilen adil yargılanma hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

29. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 3. İdare Mahkemesine(E.2020/132, K.2020/109) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.