TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SEHER DOK AKSOY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/14136) |
|
Karar Tarihi: 18/7/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Ayşenur TUNCER |
Başvurucu |
: |
Seher DOK AKSOY |
Vekili |
: |
Av. Timur KOCATEPE |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu; kulağındaki aralıklı akıntı, işitme azlığı ve çınlama şikâyetiyle başvurduğu doktorun acil olarak ameliyat olması gerektiği yönündeki teşhisi doğrultusunda 13/8/2010 tarihinde özel bir hastanede ameliyat olmuştur. Ameliyattan sonra başvurucu iki hafta boyunca sürekli mide bulantısı ve baş dönmesi, akabinde yüz felci şikâyeti yaşamıştır. Bunun yanında ameliyat edilen kulağın bulunduğu taraftaki göz kapağının kapanmaması ve gözünün bulanık görmeye başlaması şikâyeti nedeniyle başvurucu tekrar tedavi görmeye başlamıştır. Başvurucu 6/10/2010 tarihinde yatış yaptığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sinir lezyonu nedeniyle yeniden ameliyat olmuştur.
3. Bunun üzerine başvurucu 13/8/2010 tarihli ameliyatı bakımından özensiz ve meslek kurallarına aykırı ameliyat edildiği iddiasıyla maddi ve manevi zararlarının giderilmesi için tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, tıbbi ihmal nedeniyle kulağında ve yüzünde kalıcı hasar meydana geldiğini belirterek maddi ve manevi zarara uğradığını vurgulamıştır. Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) tarafından yargılama safahatında bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca (ATK) düzenlenen 9/5/2014 tarihli raporda başvurucuya 13/8/2010 tarihinde sağ kronik nonsüpüratif otitis media tanısı ile timpanoplasti operasyonu uygulandığı, 6/10/2010 tarihinde başvurucunun farklı bir merkezde sol fasiyal sinir lezyonu nedeniyle yatışının yapıldığı, timpanoplasti operasyonlarında fasiyal sinir paralizisinin bir komplikasyon olarak görülebileceği, ancak başvurucunun postoperatif hekim tarafından kontrol edilmesi gerekirken dosyasında bu kontrole dair herhangi bir kayda rastlanmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak bu durum komplikasyon yönetimi açısından bir eksiklik olarak değerlendirilmiştir.
4. Ayrıca Mahkemece tazminat hesabı hususunda hesap bilirkişisinden raporlar alınmıştır. Düzenlenen raporda 22/4/2011 tarihli mütalaada ilk ameliyatın hemen akabinde komplikasyon durumunun fark edilmesi gerekirken aksine başvurucunun taburcu edildiği, aradan geçen iki aylık süre nedeniyle kısmen kopan yüz siniri onarımında geç kalındığı, bu nedenle ilk ameliyatı uygulayan doktorun eyleminin tıp kurallarına uymadığı ve oluşan maluliyet oranının tespit edildiği belirtilmiştir. Yapılan hesaplamada raporun giriş bölümünün 4. maddesinde yer verilen dışında başvurucu tarafından tedavi harcamasını gösteren başkaca belge sunulmadığı vurgulanarak sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılanmayan tedavi harcamasının yaralanmanın niteliği ile teşhis ve tedavi dönemi dikkate alınarak takdiren 1.200 TL olabileceği ifade edilmiştir.
5. Bunun yanında refakat gideri 2010 yılı asgari ücret değeri kıstasıyla tedavi döneminin gerektirdiği 6 aylık süre için 3.597 TL olarak hesaplanmıştır. Yol gideri ise başvurucunun ibraz etmiş olduğu 301 TL yolcu bilet harcaması da dâhil olmak üzere tedavi süresi ve tedavi dönemi olan 2010 yılı ulaşım hizmeti harcamaları gözönüne alınarak 900 TL olarak belirlenmiştir. Paramedikal giderler bakımından ise başvurucuya hizmet edenlerin bu amaçla yaptıkları ve bizzat başvurucuya yönelik yapılan giderlerin 1.500 TL olabileceği kanaatine ulaşılmıştır. Bunlarla birlikte başvurucunun tedavi süresince geçici iş göremezlik zararı niteliğindeki kaybı da 11.414,50 TL olarak hesaba dâhil edilmiştir. Sayılan bu kalemlerin toplamı 18.611,50 TL olarak belirlenmiş olup bu miktardan başvurucuya sosyal güvenlik kurumu tarafından yapılan 782,84 TL ödeme mahsup edildiğinde 17.828,66 TL'nin başvurucuya ödenmesi gereken toplam tedavi gideri olduğu sonucuna varılmıştır.
6. Bu bağlamda son olarak hesap bilirkişisi tarafından başvurucunun maluliyet oranı dikkate alınmak suretiyle somut olaydaki kusur durumuna, maluliyete ve iş gücü kaybına göre hesaplanan maddi tazminatın 71.730,81 TL olduğu raporda belirtilmiştir. Raporun sonuç kısmında başvurucunun toplamda 89.559,47 TL maddi tazminat hakkı bulunduğu bildirilmiştir. Manevi tazminat talebi bakımından ise takdir Mahkemeye bırakılmıştır.
7. Mahkeme 30/12/2015 tarihinde tazminat talebinin kısmen kabulü ile 71.730,81 TL maddi tazminatın ve 60.000 TL manevi tazminatın 13/8/2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde raporlara atıfta bulunularak tedavi giderleri ile ilgili olan 17.828,66 TL maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin uygun görüldüğü belirtilmiştir. Kararda kabul edilen 71.730,81 TL maddi tazminat tutarı rapora göre başvurucunun maluliyetine dayalı iş gücü kaybı tazminatıdır.
8. Başvurucu ve karşı taraf bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu temyiz dilekçesinde bilirkişi raporunda hesaplanan toplam maddi tazminat miktarı olan 89.559,47 TL üzerinden ıslah yoluyla talepte bulunmalarına rağmen Mahkemenin tedavi giderlerinden oluşan 17.828,66 TL'lik maddi tazminat talebinin reddi ile maluliyet oranına göre hesaplanan iş gücü kaybına ilişkin tazminat miktarı olan 71.730,81 TL'nin kabulüne karar verdiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak başvurucu 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduklarını, ancak Mahkemenin kısmen kabul kararı vererek 60.000 TL manevi tazminata hükmettiğini vurgulayarak reddedilen maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden temyiz yoluna başvurduklarını belirtmiştir.
9. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (Daire) başvurucunun temyiz itirazlarının reddine karar vermiştir. Karşı tarafın ise bir kısım temyiz itirazının kabulüyle hükümde geçen ticari faiz ibaresinin çıkartılarak yerine yasal faiz ibaresinin yazılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; uyuşmazlığın esasının haksız fiile dayandığı, haksız fiilden kaynaklanan işlerde sözleşmelerde uygulanan ticari faizin uygulanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle yasal faize hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
10. Başvurucu karar düzeltme başvurusunda bulunmuştur. Karar düzeltme dilekçesinde davalı hastanenin tacir olduğunu belirten başvurucu, bu nedenle yasal faiz yerine ticari faize hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
11. Başvurucu nihai hükmü 25/1/2021 tarihinde öğrendikten sonra 23/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Komisyonca başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından ise kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu ticari avans faizine hükmedilmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesi nedeniyle yerleşik içtihatlara aykırı karar verildiğini ifade ederek faiz alacağı kaybı nedeniyle hem mülkiyet hakkının hem de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerinin incelenmesinde anılan mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki hususları tekrar etmiştir.
14. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).
15. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).
16. Somut olayda başvurucu tıbbi ihmal sonucu zarara uğradığı gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu açtığı bu kısmi davada alacak miktarının bilirkişi raporuyla tespit edilmesinin ardından alacağın kalan kısmı ve ticari faize hükmedilmesi için ıslah talebinde bulunmuştur. Mahkeme takdir edilen alacağın ticari faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar vermiştir. Temyiz aşamasında ise Daire uyuşmazlığın esasının haksız fiile dayandığını gerekçe göstererek hükümde geçen ticari faiz ibaresinin yerine yasal faiz ibaresinin yazılmasına karar vermiştir. Böylelikle başvuru konusu olayda uygulanacak faiz türünün Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır.
17. Ancak somut olayın koşulları altında başvurucunun talep ettiği alacağa uygulanacak faizin türüne ilişkin olarak bir kanun hükmünü veya yerleşik hâle gelmiş bir içtihadın varlığını ortaya koyduğundan söz edilemez. Bu durumda, başvurucunun talep ettiği alacağa uygulanacak faiz türü yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu hesap bilirkişisinin raporunda tedavi giderini 17.828,66 TL olarak hesapladığını, ancak yargılama makamları tarafından başvurucunun tedavi giderleri ile ilgili talebi reddedilirken herhangi bir gerekçenin ortaya konulmadığını belirterek maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, mülkiyet hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvurucunun olaya dair şikâyetlerinin özü, sağlık görevlilerinin gerekli mesleki özeni göstermemesi sonucunda zarara uğramasına ilişkin olduğundan başvuru Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
22. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler. Anılan pozitif yükümlülükler sağlık alanında yürütülen faaliyetler için de geçerlidir. Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde; herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin “herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak … amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini” düzenleyeceği ve bu görevini kamu kesimindeki ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getireceği kurala bağlanmıştır. Bu sebeple devlet, sağlık hizmetlerini -ister kamu ister özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamlarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır. Şüphesiz anılan düzenlemeler, sağlık personellerinin sahip olmaları gereken yüksek mesleki standartları da içermelidir (Ayhan Keçeli ve diğerleri, B. No: 2019/24231, 23/2/2022, §§ 80, 81).
23. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Yargı mercilerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira yargı mercileri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
24. İlgili mevzuatta bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda olayın özelliklerine göre maddi ve manevi tazminata hükmedilebileceği açıkça düzenlenmiştir. Maddi tazminat idari eylem ve işlem nedeniyle kişilerin uğradığı maddi zararlarının tazminini sağlarken manevi tazminat aynı işlem veya eylemden dolayı kişinin çektiği ızdırabın, elemin yarattığı manevi yıpranmanın hafifletilmesi ve tazmini amacına hizmet etmektedir. Öte yandan somut olayın özelliklerine göre tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak yargı mercilerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin yargı mercilerinin bu takdirine müdahale etmesi uygun değildir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Fatma Kılıç ve İbrahim Haldız, B. No: 2017/37387, 21/4/2021, § 39).
25. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında yargısal makamların kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
26. Somut olayda başvurucu hesap bilirkişisinin raporu doğrultusunda ıslah dilekçesiyle tedavi gideri için 17.828,66 TL ve maluliyet ile iş gücü kaybı için 71.730,81 TL olmak üzere toplamda 89.559,47 TL maddi tazminat talep etmiştir. Bunun yanında başvurucu kabulüne karar verilen alacak bakımından ticari faiz uygulanmasına ilişkin talebini de ıslah dilekçesinde belirtmiştir. Mahkeme kararında başvurucunun maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 71.730,81 TL'nin 13/8/2010 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte tahsiline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde ise hesap bilirkişisinin raporunda hesaplanan ve bu rapor doğrultusunda başvurucu tarafından ıslah edilen tedavi giderlerine ilişkin talebin reddine dair hükmün gerekçesine yer verilmediği tespit edilmiştir. Dairenin kararında da başvurucunun bu iddiaları kapsamında bir açıklama yapılmadığı dikkate alındığında yargılama makamları tarafından yeterli bir denetim ve değerlendirme yapıldığı söylenemez.
27. Sonuç itibarıyla yargılama süreci bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahale sonrasında oluşan komplikasyon sonucunda yeniden tedavi görmek zorunda kaldığı ve bu nedenle tedavi gideri doğduğu iddiası bulunduğu anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında alınan hesap bilirkişisi raporunda ise tedavi giderlerinin varlığına ilişkin tespit ve hesaplama yapıldığı, ödenmemesine dair bir yorum veya tespitin mevcut olmadığı, bu duruma rağmen Mahkemenin bir gerekçe ortaya koymaksızın anılan tedavi giderlerine ilişkin talebin reddine karar verdiği görülmektedir. Böylelikle yargılama makamlarının kararlarında raporda hesaplanan ve başvurucu tarafından rapora göre talep edilen tedavi giderlerinin reddi bakımından ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulması gerekmekteyken bu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
29. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve tazminat talebinde bulunmuştur.
30. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2011/50, K. 2015/596) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığı’na başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (E.2020/7732, K.2020/8220) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.