TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERDAL ÇELİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/27878)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

Erdal ÇELİK

Vekili

:

Av. Cahit ÇİFTÇİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda gerçekleşen fiziksel şiddet ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Bursa E Tipi Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumunun (İnfaz Kurumu) açık kısmında hükümlü sıfatıyla barındırılan başvurucunun kapasite fazlalığı nedeniyle Bilecik Gölpazarı Açık Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmesine karar verilmiştir. 25/5/2017 tarihinde nakil için sevk otobüsünün yanına gelen başvurucu, sevke itiraz etmiştir. Bir infaz koruma memuru zor kullanmak suretiyle başvurucuyu sevk otobüsüne bindirmiştir. Bu olaya ilişkin olarak düzenlenen bir tutanak yoktur ve Kurum idaresi tarafından bir disiplin soruşturması da yapılmamıştır.

3. Başvurucu 12/7/2017 tarihli dilekçesi ile olay anlatımı yapmış ve sevk esnasında kendisine fiziksel şiddet uygulandığı ve sağlıklı şekilde girmiş olduğu infaz kurumunda bu olay nedeniyle felçli hale geldiği iddiasıyla Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) nezdinde şikâyetçi olmuştur.

4. Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında sevkin gerçekleştiği gün yolda rahatsızlanan başvurucunun tedavi evrakı ambulansla götürüldüğü Bilecik Devlet Hastanesinden istenmiştir. Bilecik Devlet Hastanesinden gönderilen tedavi evrakından başvurucu için serebrovasküler hastalık (beyin damarlarında kan akışının zayıflaması veya tamamen durması ya da beyin damarlarının yırtılması sonucu gelişen kanama nedeniyle ortaya çıkan hastalıkların tamamı) tanısı konulduğu görülmüştür.

5. Başvurucu hakkındaki sağlık raporları şöyledir:

i. Gölpazarı İlçe Devlet Hastanesinde düzenlenen 13/7/2017 tarihli genel adli muayene raporuna başvurucunun vücudunun sağ tarafını hissetmediğini ve sol kolunda titreme olduğunu söylediği not edilmiş ve "Hastanın yapılan nörolojik muayenesi sonucunda ... Kas gücü sağ kolda 2/5, sol kolda 5/5, sağ bacakta 4/5, sol bacakta 5/5, sağ kolda duyu kaybı, sağ bacakta duyu azalması, sol kol ve sol bacakta duyu normal tespit edilmiştir... Sol kolda tremor [titreme] mevcuttur." tespitine yer verilmiştir.

ii. Kocaeli Devlet Hastanesince düzenlenen 23/3/2018 tarihli raporda; yapılan nöroloji muayenesinde başvurucunun şuurunun açık olduğu, kemik veter reflekslerinin normal olduğu ancak sağ bacağını oraklayarak (hemiplejik yürüyüşe oraklayarak yürüme de denir. Adım atarken ayak bileğini ve dizini kıvıramadığından hasta, bacağına kalçadan dışa ve öne doğru geniş bir kavis çizdirerek adım atabilir.) yürüdüğü, her iki elde kasılma olduğu, mevcut hâli ile hastanın konversif bozukluk (bireyin temelde fizyolojik bir nedeni olmayan bedensel belirtiler göstermesi) açısından da psikiyatrik muayenesinin yapılmasının uygun olduğu ifade edilmiştir.

iii. Kocaeli Devlet Hastanesince düzenlenen 30/3/2018 tarihli raporda; yapılan psikiyatrik muayenede nöroloji bulguları ve davranış ile tutumları gözönüne alındığında konversiyon bozukluğunun düşünüldüğü belirtilerek altı ay boyunca psikiyatri polikliniğinde kontrol önerilmiştir.

iv. Bursa Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 5/7/2018 tarihli raporunda; başvurucu hakkında alınan sağlık raporlarındaki tespitlere yer verildikten sonra raporun sonuç kısmında incelenen tıbbi belgelere göre şahsın hastalığının yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.

6. Başvurucunun müşteki sıfatıyla alınan ifadesine göre;olay günü Gölpazarı Açık Ceza İnfaz Kurumuna sevk edileceğini öğrenen ve sevkin yapılacağı otobüse yakın bir yerde bulunan başvurucu Kurum müdürünü uzaktan görerek ona mazeretini anlatmak için bulunduğu yere doğru yöneldiği sırada infaz koruma memuru M.T. başvurucunun yanına yaklaşarak müdürün yanına gidemeyeceğini söylemiş, boğazını sıkarak "Gideceksin lan." diye bağırmış ve zorlayarak otobüse bindirmiştir. Yolda başvurucunun rahatsızlanması üzerine diğer mahpuslar otobüsün durdurulmasını istemişler ancak otobüsteki infaz koruma memurları, başvurucunun numara yaptığı gerekçesiyle bu isteği reddetmişlerdir. İki mahpus başvurucunun ağzına kaşık sıkıştırarak dilini yutmasını engellemişlerdir. Otobüsteki diğer mahpusların infaz koruma memurlarına durdurmamaları hâlinde otobüsü devireceklerini söylemeleri üzerine başvurucu infaz koruma memurlarının çağırdığı ambulansla hastaneye götürülmüştür.

7. Tanık olarak ifadesi alınan hükümlü O.H.T. başvurucu ile beraber toplam yirmi iki kişinin Gölpazarı Açık Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiğini, başvurucunun ailevi durumu nedeniyle Gölpazarı'na gitmek istemediğini, bu nedenle İnfaz Kurumundan çıkmaya direndiğini, iki infaz koruma memurunun kollarına girerek başvurucuyu zorla otobüse doğru götürmeye çalışırken memur M.T.nin başvurucunun boğazını sıktığını, "Gideceksin lan." dediğini, otobüse bindirildikten sonra seyahat esnasında başvurucunun rahatsızlandığını belirtmiştir. Tanık sıfatıyla dinlenen diğer hükümlü M.D. başvurucu ile beraber sevk edildiğini, otobüsün içindeyken iki infaz koruma memurunun başvurucunun kollarına girerek diğer sevk edilen mahpuslarda olduğu gibi otobüse kadar başvurucuya eşlik ettiğini ve gördüğü kadarıyla boğaz sıkma ya da darbetme girişimi olmadığını söylemiştir.

8. Başsavcılık tarafından şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde infaz koruma memuru M.T. olay tarihinde o gün itibarıyla sevk edilecek olan başvurucunun kameriye önünde bayılma numarası yaparak yere düştüğünü, hemen yanına gidip onu kaldırdığını ve "Bu numaraları sen daha önce de yapmıştın. Kalk Erdal, ayılsan da bayılsan da bu sevke gideceksin." dediğini, bundan sonra başvurucuyu bıraktığını ve başvurucunun otobüse bindiğini, başvurucuyu zorla bindirmesi gibi bir durumun kesinlikle olmadığını ifade etmiştir. Soruşturma kapsamında tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan bir diğer infaz koruma memuru ise olay yerine geldiğinde başvurucunun çoktan otobüse girdiğini ve bu yüzden bahçede yaşandığı iddia edilen olaylara şahit olmadığını söylemiştir.

9. Başsavcılık olayın yaşandığı yere ilişkin kamera görüntülerini Kurumdan istemiştir. Kurum tarafından düzenlenen 20/7/2017 tarihli tutanakta "Dijital ortamda harddisklerde otomatik olarak üzerine yazma sistemi ile kayıt edildiği ve boyut olarak yoğun harekete göre yer kapladığı için bahsedilen tarihte ve yerdeki kamera görüntüleri mevcut değildir." bilgisi yer almıştır.

10. Başsavcılık 9/7/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; gerekçede özetle infaz koruma memurunun başvurucuyu sevk edildiği yere gitmek istememesi nedeniyle mevzuatın verdiği yetki dâhilinde güç kullanarak otobüse bindirdiğini, başvurucunun darbedildiğine dair soyut iddiası dışında kamu davası açmaya yeterli nitelikte delil elde edilemediğini, başvurucunun otobüsle seyahat ederken rahatsızlandığını ifade etmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itiraz Bursa 4. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 31/3/2020 tarihinde reddedilmiştir.

11. Başvurucu 10/7/2020 tarihinde nihai kararı öğrenmesinin ardından 6/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

12. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

13. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

14. Başvurucu; fiziksel şiddet gördüğünü, uğradığı fiziksel şiddet nedeniyle felçli hâle geldiğini oysa İnfaz Kurumuna sağlık problemi olmayan bir insan olarak girdiğini, olay nedeniyle yaptığı şikâyet üzerine başlatılan soruşturmadaki ifadesine söylemediklerinin de eklendiğini ve maddi gerçekle örtüşen etkili bir soruşturma yapılmadığını ileri sürmüştür. Konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadı sunulan Adalet Bakanlığı görüşünde, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.

15. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

17. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi pozitif yükümlülük olarak da devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Bununla beraber fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir. Devletin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin kötü muameleye ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde yürütülmesi gereken ceza soruşturmasının etkili kabul edilebilmesi için derhâl başlatılması, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi, olayı çevreleyen tüm koşulları aydınlatması, olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, özenle yürütülmesi ve suç tespit edildiği takdirde eylemle orantılı bir ceza ile sonuçlandırılması gerekir. Yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Kontrol altındaki kişilerin vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse ve kötü muamele iddiaları da varsa yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü idari ve yargısal kurumlarıyla devlete aittir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013).

18. Somut başvuruya konu 25/5/2017 tarihli olayda başvurucu, infaz koruma memuru M.T.nin boğazını sıktığını ve bu müdahale sonrası vücudunun sağ yanının felç olduğunu, sol yanında ise titreme meydana geldiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun tanık olarak gösterdiği hükümlü O.H.T. de tanık sıfatıyla verdiği beyanda bu memurun başvurucunun boğazını sıktığını gördüğünü söylemiştir. İnfaz koruma memuru M.T. ise başvurucunun boğazını sıkmadığını savunmuştur. Başsavcılığın kararında da kabul edildiği üzere başvurucunun, barındırıldığı İnfaz Kurumundan bir başka bir yer infaz kurumuna nakledilmesine karşı çıktığı, bir infaz koruma memurunun zor kullanmak suretiyle nakil için bekleyen otobüse başvurucuyu bindirdiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

19. Bunun yanında Başsavcılıkça başvurucunun iddia ettiği yaralanmasının infaz koruma memurunun boğazını sıkması neticesi oluşup oluşamayacağının tıbbi raporlar ile tespit edilmesinin düşünülmemiş olması nedeniyle, başvurucunun İnfaz Kurumuna herhangi bir sağlık sıkıntısı olmadan girmişken yaşanan bu olay nedeniyle felç kaldığı iddiasının denetlenmesi mümkün olamamıştır.

20. Olayın yaşandığı gün başvurucunun yolda rahatsızlanması üzerine götürüldüğü hastanede düzenlenen tedavi evrakında (bkz. § 4) yer verilen tanı ile 13/7/2017 tarihinde düzenlenen adli muayene raporundaki (bkz. § 5-i) tespitler, müdahalenin meydana geldiği gün ve vücut bölgesi dikkate alındığında örtüşmektedir. Bu durumda; Başvurucunun vücudunun sağ yanında bir duyu kaybı olduğu yönünde tespit içeren adli muayene raporu (bkz.§ 5-i) ile reflekslerinin normal olduğu ancak sağ bacağını oraklayarak yürüdüğü ve her iki elde kasılmanın mevcut olduğu, bu durumun ise fizyolojik değil psikolojik olabileceği tespitini içeren raporlar (bkz. §§ 5-ii, 5-iii) göz önüne alındığında Başsavcılıkça da kabul edilen zor kullanma eylemi ile ortaya çıkan bu sonuç arasında bir illiyet bağının bulunup bulunmadığının eldeki tüm sağlık raporları ile tedavi evrakında yer alan bilgilerin de göz önünde bulundurularak hazırlanacak olan bir sağlık raporu ile tespitinin soruşturmanın etkinliği adına oldukça önemli olduğu sonucuna varılmıştır.

21. Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve olaya ilişkin makul/doyurucu bir açıklama yapılması soruşturma makamının yükümlülüğüdür. Soruşturma sürecinde ve soruşturma sonunda verilen kararda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için yeterli bir açıklama/belirleme yapılmadığı gözönünde bulundurulduğunda soruşturmanın etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin ilkelerle bağdaşmadığı değerlendirilmiştir.

22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

23. Kötü muamele yasağının maddi boyutunun da ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için olayı çevreleyen maddi koşullar, inceleme yapmaya olanak verecek şekilde aydınlatılmalıdır. Olayın aydınlatılması ise ihlal iddiaları ile ilgili etkili bir soruşturma yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edilip edilmediğinin belirlenebilmesi, devletin etkili soruşturma yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirip getirmediğinin tespitine bağlıdır. Bu nedenle başvurucunun kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetine uğradığı iddiasınınAnayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altında alınan kötü muamele yasağının usul boyutu yönünden incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

III. GİDERİM

24. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen, kamu makamlarının eylemlerinden ve soruşturma merciinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklanan hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği Cumhuriyet başsavcılığınca yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2017/59051) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.