TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUHAMMED ORHAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/33385)

 

Karar Tarihi: 10/7/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucu

:

Muhammed ORHAN

Vekili

:

Av. Nayim ULAŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, taşınmazın dava yoluyla tapusunun iptal edilerek orman vasfıyla Hazine adına tescilinden dolayı uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan davanın tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilmediği yönündeki iddialar dikkate alınmaksızın zamanaşımından reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

A. Tapu İptal ve Tescil Davasına İlişkin Yargılama Süreci

2. İzmit Orman İşletme Müdürlüğü tarafından başvurucu (davalı) aleyhine, hissedarı olduğu Kocaeli ili, İzmit ilçesi, Yenice köyünde bulunan 2411 parsel numaralı ve 87.000 m² yüzölçümlü taşınmazın orman vasfında olduğundan bahisle tapusunun iptali ve Hazine adına tescili talebiyle Kocaeli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.

3. Mahkeme keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırarak düzenlenen bilirkişi raporunu hükme esas almak suretiyle söz konusu taşınmazın 26.250 m²lik kısmının orman vasfında olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, bu kısma ait tapu kaydının iptali ile orman olarak Hazine adına tesciline 19/7/1994 tarihinde karar vermiştir. Bu karar, İzmit Orman İşletme Müdürlüğünün temyiz kanun yoluna başvurması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından 4/10/1999 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.

4. Yargılamanın tarafı olan davalılar vekili tarafından 8/8/2016 tarihinde Mahkemeye sunulan dilekçe ile kesinleşme şerhinin kaldırılarak Mahkeme kararının bozulmasına dair temyiz talebinde bulunulmuştur. Temyiz dilekçesinde, davalılardan S.O.nun mirasçılarının İzmit Tapu Sicil Müdürlüğüne intikal için gittiklerinde uyuşmazlık konusu taşınmazın bir kısmının tefrik edilerek Hazine adına tescil edildiğini öğrendiğini ve bunun üzerine 29/7/2016 tarihinde dava dosyasını incelemek amacıyla Mahkemeye başvurduğu belirtilmiştir. Mahkeme arşivinde bulunan dosyanın aynı tarihte incelenmesi neticesinde Mahkeme kararının, İzmit Orman İşletme Müdürlüğünün temyiz dilekçesinin ve Daire onama kararının 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine aykırı olarak usulsüz tebliğ edildiğini tespit ettikleri ifade edilmiştir.

5. Davalıların talebinin incelenmesi neticesinde Mahkemece 19/7/1994 tarihli karara ilişkin kesinleşme şerhinin kaldırılmasına, davalıların temyiz dilekçesinin ve işbu kararın İzmit Orman İşletme Müdürlüğüne tebliğine ve temyiz talebi ile ilgili diğer işlemlerin yapılmasına ilişkin 11/8/2016 tarihinde ek karar verilmiştir. Ek kararın gerekçesinde; davalılara dava dilekçesinin tebliği dışında diğer tebligatların usulüne uygun yapılmadığından verilen kesinleşme şerhinin yerinde olmadığı belirtilmiştir. Kesinleşme şerhi idari bir işlem olup talep üzerine veya mahkemece kendiliğinden kaldırılabileceğinden usulsüz tebliğe dayalı kesinleşmemiş bir hükme kesinleşme şerhi verilmesinin hukuki sonuç doğurmayacağı ifade edilmiştir.

6. Davalılar vekili tarafından 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine göre Hazine aleyhine maddi tazminat davası açacakları gerekçesiyle 20/10/2016 tarihinde Mahkemeye temyizden feragat dilekçesi sunulmuştur. Söz konusu feragat talebi doğrultusunda Dairece 7/11/2016 tarihinde temyiz dilekçesinin feragat nedeniyle reddine karar verilmiş ve bu karar 16/1/2017 tarihinde kesinleşmiştir.

B. Bireysel Başvuruya Konu 4721 Sayılı Kanun'un 1007. Maddesi Gereğince Açılan Maddi Tazminat Davasına İlişkin Yargılama Süreci

7. Başvurucu tarafından, tapu kaydı yargı kararı ile iptal edildiğinden dolayı uğranılan zararın tazmini talebiyle Hazine aleyhine Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) maddi tazminat davası açılmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; nihai karar vermek suretiyle davadan elini çeken ve kesinleşme şerhi vererek kararın infazını sağlayan Mahkemenin ek karar vererek kararı yeniden tebliğe çıkarmak suretiyle başvurucuya temyiz imkânı sağlamasının yasal dayanağının bulunmadığı belirtilmiştir. Mahkeme kararının 4/10/1999 tarihinde kesinleştiği ve tapu kaydının 21/5/2008 tarihinde orman olarak kaydedildiğinin sabit olduğu, yargılamanın yenilenmesi yolu yerine Mahkemeye başvuruda bulunarak kesinleşmenin iptali ile yeni bir kesinleşme şerhi verilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. 1999 yılında tapu kaydının hükmen iptal edilmesi nedeniyle tapu kaydına güvenerek iyi niyetle malik olan başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale edildiği iddiasıyla maddi tazminat talebini 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde ileri sürmediği vurgulanmıştır.

8. Bu karara karşı başvurucu tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince (Bölge Adliye Mahkemesi) istinaf başvurusunun kabulüne, Asliye Hukuk Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; nihai karar vermek suretiyle davadan elini çeken ve kesinleşme şerhi vererek kararın infazını sağlayan Mahkemenin ek karar ile kesinleşme şerhini kaldırarak kararı yeniden tebliğe çıkarıp temyiz incelemesinden geçen karar için yeniden temyiz imkânı sağlamasının hukuki ve yasal dayanağının olmadığı belirtilmiştir. Başvurucu vekili tarafından sunulan 8/8/2016 tarihli temyiz dilekçesinde yapılan tebligatların usulsüz olması sebebiyle kesinleşme şerhinin kaldırılarak kararın esastan bozulması talep edildiği hâlde ek karar yönünden temyiz hakları varken bu haklarını kullanmayarak aleyhlerindeki kararın yeni tarihli olarak kesinleşmesini sağladıkları ifade edilmiştir. Hazinenin zamanaşımı defini ileri sürdüğü ve Mahkemenin taşınmazın tapusunun iptali ve orman vasfı ile Hazine adına tapuya tesciline ilişkin kararının kesinleştiği 4/10/1999 tarihi ile maddi tazminat davasının açıldığı 17/2/2017 tarihleri arasındaki geçen süre gözetildiğinde 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu tespit edilmiştir. Ayrıca davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin hatalı olduğuna ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğine değinilmiştir.

9. Dairece, başvurucu tarafından Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusu reddedilmek suretiyle anılan karar onanarak kesinleşmiştir.

10. Başvurucu nihai hükmü 28/9/2020 tarihinde öğrendikten sonra 26/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

12. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

13. Başvurunun incelenmesi sürecinde başvurucu Ruhi ORHAN'ın 1/4/2023 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır. Vefat eden başvurucunun mirasçısının 11/1/2024 tarihli bildirim sonrasında 16/1/2024 tarihinde başvurunun devamı talebinde bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla eldeki bireysel başvurunun incelenmesine devam edilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

14. Başvurucu, hissedarı olduğu taşınmazın orman vasfında olduğundan bahisle aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasının kısmen kabulüne ilişkin yargı kararının 1999 yılında kesinleştiğine dair şerhin Mahkemece ek karar ile kaldırıldığını, ancak bu karar gözetilmeden Hazine aleyhine açtığı maddi tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Bakanlık görüş yazısında; Anayasa'nın 169. maddesine göre başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediğini, adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği iddiası konusunda inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

16. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

18. Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

19. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, mahkemenin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz merciilerince cevapsız bırakılması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

20. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak yargı mercilerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarını incelemekten ibarettir. Anayasa Mahkemesinin yargı mercilerinin açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece gerekçelerini denetleme gibi bir görevi olmadığı gibi söz konusu kararlardaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

21. Başvuru konusu olayda, başvurucu tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kesinleşme şerhinin yargı kararı ile kaldırılmasına rağmen bu durumun 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince Hazine aleyhine açılan maddi tazminat davasında gözönünde bulundurulmadığını iddia etmiştir.

22. Maddi tazminat davasında Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesi iki hususa dayanmaktadır. Bunlardan ilki, Mahkemece ek karar ile tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kesinleşme şerhi kaldırılarak temyiz incelemesinden geçen nihai karara karşı yeniden temyiz kanun yoluna başvurulamayacağıdır. Diğeri ise, ek kararın temyizi mümkün olduğu hâlde temyiz kanun yoluna başvurulmamasıdır. Daire de Bölge Adliye Mahkemesinin anılan gerekçelerine aynen katılmıştır.

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 302. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, kesinleşmiş bir karara, kesinleşme şerhinin kim tarafından ve nasıl verileceği kurala bağlanmıştır. Yargıtay kararlarında kesinleşme şerhi düzenlenmesinin idari bir işlem niteliğinde olduğundan hata hâlinde geri alınabileceği, ayrıca re'sen veya süreye bağlı kalınmaksızın yapılacak talepler üzerine düzenlenebileceği veya düzeltilebileceği belirtilmiştir.

24. Bu kapsamda Mahkeme tapu iptal ve tescil davasında yargılama süreci sona erdikten sonra davalıların talebi üzerine davalılara usulsüz tebligat yapıldığı gerekçesiyle 19/7/1994 tarihli kararına ilişkin kesinleşme şerhini kaldırarak gerekli tebligatların yapılmasına karar vermiştir. Kesinleşme şerhinin kaldırılmasına ilişkin ek kararda dava dilekçesi dışında diğer tebligatların usulüne uygun olarak yapılmadığı vurgulanmış, Mahkemenin tapu iptal ve tescil davasında verdiği 19/7/1994 tarihli kararın, İzmit Orman İşletme Müdürlüğünün temyiz dilekçesinin ve Daire onama kararının davalılara tebliğine ilişkin tebligatların iptaline hükmedilmiştir.

25. Ek kararla temyiz incelemesinden geçen bir karara ilişkin kesinleşme şerhinin kaldırılıp kaldırılamayacağı ve ek kararın temyize tabi olup olmadığı hususu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup bu konuda değerlendirme yapmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte ek karar gözetilmeksizin tazminat davasının zamanaşımı nedeniyle reddedilme gerekçesinin bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkündür.

26. Bölge Adliye Mahkemesi kaldırma kararında Daire ise onama kararında tapu iptal ve tescil davasının 4/10/1999 tarihinde kesinleştiği, Hazine aleyhine maddi tazminat davasının 17/2/2017 tarihinde açıldığı, Hazinenin zamanaşımı definde bulunduğu, dolayısıyla 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan hareketle sonuca varmıştır. Başvurucunun istinaf ve temyiz başvuru dilekçelerinde ileri sürdüğü usulsüz tebligat nedeniyle tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kararın kesinleşmediği ve kesinleşme şerhi ek karar ile kaldırıldığından zamanaşımı süresinin dolmadığı iddiaları ise makul bir gerekçe ile cevaplandırılmamıştır. Bölge Adliye Mahkemesince salt ek karara hukuki bir değer atfedilmemesi ve tapu iptal ve tescil davasının 1999 yılında kesinleştiğinin kabulü gerekçe için yeterli görülmüştür.

27. Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olarak kuralların öngörülebilir olması gerektiğinden açıkça bahsetmiş; hukuk güvenliğinin temel hak güvencelerinde korunan ortak değer olduğunu, hukuk devletinde hukuk normlarının öngörülebilir olması ve bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesi gerektiğini ifade etmiştir (AYM, E.2008/19, K.2010/17, 28/1/2010).

28. Başvurucu, Mahkemenin ek kararına güvenerek maddi tazminat davasını açmış, 1999 yılında kesinleşen tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kesinleşme şerhinin kaldırıldığı ve yeni kesinleşme tarihinin 16/1/2017 olduğu vakıasını ileri sürmüştür. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi başvurucuya dava dilekçesi dışında yapılan tebligatların usulsüz olduğu dolayısıyla tapu iptal ve tescil davasına ilişkin verilen kararın kesinleşmediğine dair ek kararın maddi tazminat davasındaki zamanaşımı süresinin hesaplanmasında hangi gerekçe ile dikkate alınmadığını açıkça ortaya koyamamıştır.

29. Kaldı ki Mahkemenin 13/3/2017 tarihli yazısıyla tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kesinleşme şerhi tarihinin 26/6/2002 olarak kayıtlara geçtiği, temyiz dilekçesinin feragat nedeniyle reddine karar verilmesi neticesinde dosyanın kesinleşme şerhi tarihinin 16/1/2017 olarak düzeltilmesi gerektiği İzmit Tapu Sicil Müdürlüğüne bildirilmiştir.

30. Öte yandan ek karara karşı temyizden feragat edildiği görülmektedir. Feragatin gerekçesi 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince Hazine aleyhine maddi tazminat davası açılacağı şeklinde ifade edilmiştir. Etkili bir yol olduğu düşüncesiyle tazminat davası açmak amacıyla ek kararın temyizinden vazgeçildiği anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yaşar Çoban kararında ölçülülük yönünden yaptığı incelemede, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine dayalı tazminat davası yolunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 tarihli içtihadından sonra etkili ve elverişli hâle geldiğini belirtmiştir ([GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017).

31. Dolayısıyla yukarıdaki tespitler çerçevesinde Bölge Adliye Mahkemesinin tapu iptal ve tescil davasına ilişkin kesinleşme şerh tarihine yönelik iddiayı Mahkemenin ek kararını gözönünde bulundurarak değerlendirmesi gerekirken bu hususun makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı sonucuna varılmıştır.

32. Bu itibarla Hazine aleyhine açılan maddi tazminat davasında başvurucunun yargılamanın sonucuna etkili nitelikteki iddiasının Bölge Adliye Mahkemesince incelenmesi gerekirken bu olgu tartışılmadan davanın zamanaşımı nedeniyle reddedildiği anlaşılmıştır.

33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

34. Başvurucu; yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

35. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine (E.2019/797, K.2019/835) iletilmek üzere Kocaeli 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/55, K.2019/155) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.