TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YILMAZ KORKMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/7376) |
|
Karar Tarihi: 11/6/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 3/10/2024-32681 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Muhterem İNCE |
|
|
Yılmaz AKÇİL |
Raportör |
: |
Duygu KALUKÇU |
Başvurucu |
: |
Yılmaz KORKMAZ |
Vekili |
: |
Av. Filiz ACAR |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, işe iade talebiyle açılan davada delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, Türk Telekom Anonim Şirketi (Şirket) bünyesinde en son ticari faaliyetler sorumlusu olarak görev yapmakta iken başvurucunun 2/8/2017 tarihinde ikale sözleşmesi/anlaşma yoluyla iş ilişkisi sona erdirilmiştir. Başvurucu; söz konusu sözleşmenin iradesi fesada uğratılmak suretiyle imzalatıldığını, imzalamadığı takdirde hiçbir alacağı ödenmeden iş akdinin feshedileceği yönünde baskıya maruz kaldığını, bu kapsamda sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürerek işe iade davası açmıştır.
3. Ankara 32. İş Mahkemesinde (Mahkeme) görülen yargılamada başvurucu, usulüne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunmuş; Mahkeme de talimat yoluyla tanık beyanlarına başvurmuştur. Bu kapsamda ifadesi alınan tanık A.B.P., Şirketin küçülmeye giderek yeni saha organizasyonları oluşturduğunu, başvurucunun da iş akdine bu kapsamda son verildiğini, yerine başka birinin görevlendirildiğini belirtmiştir. Başvurucu ile aynı yerde çalışmadıklarını ifade eden tanık, şubelerin birbiriyle yarışması nedeniyle başvurucunun performansına dair bilgisi olduğunu, hedef gerçekleştirme oranının bir hayli yüksek olduğunu belirtmiş; iş ilişkisinin sonlandırılması sürecine ilişkin olarak ise sözleşmeyi imzalaması için başvurucu çağrıldığında yanında olduğunu, duyuma dayalı bilgisine göre sözleşmeyi imzalamaz ise hiçbir hakkını almadan iş sözleşmesinin feshedileceği yönünde işveren tarafından uyarıldığını, sonuç olarak iş akdinin işveren tarafından sona erdirildiğini beyan etmiştir. Talimat yoluyla dinlenen bir diğer tanık olan D.K. ise başvurucu ile aynı işverene bağlı olduklarını fakat farklı şubelerde çalıştıklarını, başvurucu ile aynı gün sözleşme imzalamak için çağrıldığını, kendileri ile ayrı ayrı görüşüldüğünü belirtmiş; imzalaması istenen sözleşmede ikale yolu ile iş akdine son verileceği, ihbar-kıdem tazminatı ve topluca maaş ödemesi yapılacağı hususlarının yer aldığını, imzalamazlarsa alacakları ödenmeden iş akitlerine son verileceğinin belirtildiğini beyan etmiştir. Tanık, ifadesinin devamında bu görüşme çıkışında başvurucu ile karşılaştıklarını, kendisinin de, başvurucunun da çalışmaya devam etmek istediklerini işverene beyan ettikleri hâlde taleplerinin kabul görmediğini belirtmiş; başvurucunun performansına ilişkin olarak da A.B.P. ile benzer açıklamalar yapmıştır.
4. Mahkeme 8/3/2018 tarihli karar ile davanın kabulüne, feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine hükmetmiş; karar gerekçesinde, iş sözleşmesinin ikale sözleşmesi yolu ile sona erdirilmesi durumunda iş hukukunda egemen olan işçi lehine yorum ilkesi gözönünde bulundurularak şartların incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. İkale sözleşmesi yolu ile iş sözleşmesi sona eren işçinin iş güvencesinden yoksun kalacağı gibi kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacağını ifade eden Mahkeme, özellikle uzun süre çalışan ve sendikal haklardan yararlanan bir işçinin makul yararı olmadan ikale yolu ile işten ayrılmasının olağan olmadığını, iş güvencesi hükümlerinden yararlanması açısından sözleşmeyi sona erdirmesi iradesinin titizlikle incelenmesi gerektiğini ifade etmiş; somut olayda başvurucunun iradesini sakatlayan durumların mevcut olduğu, sözleşmede işçi lehine makul bir faydanın bulunmadığı yönünde değerlendirme yapmıştır.
5. İşveren Şirket, karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; Mahkemenin yeterli inceleme araştırma yapmadığını, sadece başvurucunun iddiası ve tanık anlatımlarını esas alarak başvurucu lehine kurduğu hükmün hatalı olup usul ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
6. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) tarafından yapılan inceleme neticesinde 25/12/2018 tarihli kararla mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine hükmedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dosya kapsamına göre ikale teklifinin 02.08.2017 tarihli ve 'tarafıma sağlanacak ek menfaatlerin ödenmesi suretiyle iş sözleşmesinin anlaşma (ikale) yoluyla sonlandırılması hususunda gerekli işlemlerin yapılmasını arz ederim' içerikli dilekçe ile davacıdan geldiği, davacının 01.09.2017 tarihinde emekli olduğu sabittir. Her ne kadar ilk derece mahkemesince, işçinin iradesini sakatlayan hususlar mevcut olup işçinin lehine makul bir yararı olmadığı gerekçesiyle işe iade kararı verilmiş ise de, dosyada tanık dinlenmediği, sadece davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü, davacıya davalı işveren tarafından bu protokolü imzalarsa haklarının kendisine ödeneceği aksi takdirde kendisine herhangi bir ödeme yapılmayarak iş akdinin feshedileceği yönünde kurulan baskılar sonucu sözkonusu protokolü imzalamaya mecbur bırakıldığı, davacının iradesinin fesada uğratıldığı yolundaki soyut iddiadan öte geçmeyen beyanları dışında bir delil dosyada bulunmadığı görülmüştür. Davacı manevi baskı iddiasını usulünce ispat edememiştir. Protokol ile davacıya kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti dışında, 2015 yılı sözleşmesine göre çıplak brüt 4.407,99 TL ücretinin, 4 aylık miktarı tutarında 22.064,08 TL ek menfaat ödendiği, davacının kıdemine ve Yargıtay ve Dairemiz uygulamasına göre ikale ile sağlanması gereken menfaatin asgari 4 ay olması gerektiği, davacıya gerekli ek ödemenin yapıldığı, bu nedenle davacının işe iade davası açma hakkının olmadığı, iş güvencesinden yoksun kaldığı dikkate alındığında, geçerli bir ikalenin koşullarının somut olayda oluştuğu, davacının davasının reddi gerekirken, kabulüne karar verilmesi hatalıdır."
7. Başvurucu, nihai hükmü 31/1/2019 tarihinde öğrendikten sonra 4/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; Bölge Adliye Mahkemesinin eksik inceleme ve değerlendirme sonucu davayı reddettiğini, lehe tanık beyanları dosyada olduğu hâlde sözleşmenin geçerliliğine dair delil sunulmadığı yönünde ortaya konulan kanaatin hatalı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
10. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
11. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
12. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu hususun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin yargılama mercilerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi yargılama makamlarının delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).
13. Aşağıdaki hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bir durumun bizatihi kendisinin usule dair bir güvenceye dönüştüğü kabul edilebilir:
i. Somut olayda uygulanan veya uygulanması gereken hukuk kurallarının kabul edilebilir herhangi bir yorumuna dayanılmaması
ii. Delil ile bu delilin ispat aracı olarak kullanıldığı vakıa arasında kurulan bağın kabul edilebilir bir muhakemeye dayanmaması veya mantık dışı bir çıkarıma dayanması
iii. Açıkça yanlış olan olguların hükme esas alınması
iv. Somut olayın açıkça belirli olan koşullarının gözetilmemesi
v. Belirli bir hususu ispat ettiğinde kuşku bulunmayan bir delilin açıkça keyfî olarak dikkate alınmaması
vi. Maddi olayın tespitinde aksi ispat edilemeyecek ve savunma yapmayı anlamsız kılacak varsayımlara dayanılması
Yargılamanın sonucuyla ilgili hususları usule ilişkin bir güvenceye dönüştüren durumlar yukarıda belirtilenlerle sınırlı değildir. Bunlara benzer hâllerde de Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru kapsamında denetim yapılabilir. Bununla birlikte belirtilen eksikliklerin adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilmesi için bunların ayrıca yargılamanın hakkaniyetini zedelediğinin tespit edilmiş olması gerekir (Ayşe Fahriye Tosun [GK], B. No: 2021/17663, 23/2/2023, § 44; aynı yönde ilave olarak bkz. İsmet Murtezaoğlu, B. No: 2018/17312, 18/10/2022, § 40; Cihangir Akyol [GK], B. No: 2021/33759, 23/2/2023, § 49).
14. Başvuruya konu olayda başvurucunun Mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir şekilde tanık dinletme talebinde bulunduğu, Mahkeme tarafından talimat yoluyla tanıkların dinlendiği, söz konusu tanık beyanlarının da başvurucunun iddialarını destekler nitelikte olduğu anlaşılmıştır (bkz. § 3). Öte yandan Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmede tanık beyanlarına yer verilmemekle birlikte işçinin iradesini sakatlayan hususların bulunduğu, dosya kapsamı bir bütün olarak ele alındığında sözleşmenin imzalanmasından yana işçi lehine makul bir yararın olmadığı belirtilmiştir (bkz. § 4). Buna mukabil Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan incelemede ayrıca tanık dinlenmediği, başvurucunun soyut beyanı dışında iradesinin fesada uğradığı yönünde delil olmadığı, işçilik alacaklarının da kendisine ödendiği, dolayısıyla ikalenin şartlarının oluştuğu ve bu kapsamda başvurucunun iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı, işe iade davası açma hakkının olmadığı sonucuna varılmıştır.
15. Somut olayda başvurucunun lehine sonuç doğurma ihtimali olan tanık delili değerlendirmeye alınmaksızın, başka bir ifadeyle böyle bir delilin olmadığı varsayılarak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilmiştir. Yargılamadaki açıkça belli olan hususların değerlendirilmemesi, adil yargılanma hakkının usule ilişkin güvencelerini anlamsız hâle getirmiştir.
16. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
17. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuş; bunun mümkün olmaması hâlinde 50.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
18. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir(30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine (E.2018/2597, K.2018/2872) iletilmek üzere Ankara 32. İş Mahkemesine (E.2017/466, K.2018/87) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.