Türkiye Barolar Birliği, 16 Şubat 2023 tarihinde bir “kamuoyu duyurusu” yayınladı. Bu duyuruda deprem bölgesinde vatandaşlarımızla iletişime geçerek doğrudan veya aracı takipçiler vasıtasıyla vekâletname isteyenler hakkında savcılık şikâyeti dâhil tüm hukuksal yollara başvurulacağı ilan ediliyordu[i].
Ankara Barosu ise, 20 Şubat 2023 günü yayınladığı “Afet Bölgesi Sahipsiz Değil Vekâletname Yağmasına Göz Yummayacağız” başlıklı duyurusunda kimi avukatların depremzedelerle yardımlaşma ve dayanışma adı altında vekâletname ilişkisi kurmaya çalıştıkları, bu fiilleri tespit edilenlere hakkında disiplin işlemi uygulanacağı duyuruluyordu[ii].
19 Şubat 2023 tarihinde ise Twiter’da Malatya Barosu ile İstanbul 2 no’lu Barosu üyesi olduğu söylenen bir kişi arasında yardımlaşma ve dayanışma adı altında vekâletname topladığı iddia edilen avukat arasındaki diyalogun videosu yayınlandı. Videoda Malatya Barosu Başkanı muhatabını deprem bölgesinde vekâletname toplaması nedeniyle “yürü git işine!” diyerek azarlıyordu[iii].
Bazı hukuk büroları, hukuk dernekleri ve avukat toplulukları da sosyal medya aracılığıyla depremzedelere maddi bir karşılık beklemeksizin hukuki yardımda bulunacaklarını ilan ediyordu. Kimi bölge avukatları da, sosyal medyada yaptıkları paylaşımlarında deprem nedeniyle ortaya çıkan “hukuki işlerin” bölge avukatları tarafından takip edilmesi gerektiğini, diğer barolara kayıtlı avukatların bölgeden iş üstlenmesinin etik kurallara aykırı olduğunu ileri sürüyordu.
Tüm bu paylaşımlar, deprem nedeni ile ortaya çıkan davaların üstlenmek için çeşitli kentlerden avukatların bölgeye meslek kuruluşlarının kamuoyu duyurusu yapmasını gerektirecek yoğunlukta akın ettiğini gösteriyor. Bu akını Ankara Barosu kamuoyu duyurusunda “yağma” olarak niteliyor. Bilindiği gibi, sosyal medyada, deprem bölgesindeki hırsızlık olaylarına “yağma” denilmiş ve hırsızlık yaptığı iddia edilenlere yapılan işkenceler sosyal medyaya yansımış birçok avukat ve vatandaş tarafından bu görüntüler takdirle izlenmişti. Ankara Barosu vekâletname toplamak için bölgeye yapılan bu avukat akınını, “yağma” olarak niteleyerek, bölgedeki hırsızlık olaylarıyla özdeşlik kurmuştur.
Avukatların iş edinme yöntemi Avukatlık Kanunu ve Meslek Kurallarında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunun 48’nci maddesine göre çıkar karşılığında avukata iş getirmeye aracılık edenler ve aracı kullanan avukatlar altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu eylemi yapanlar memur iseler, verilecek hapis cezası bir yıldan aşağı olamaz. Yine aynı Kanunun 51’nci maddesine göre avukatlar, baroda yazılı olan bürolarından başka yerlerde, mahkeme salonunda veya adalet binasının başka bir yerinde iş sahipleri ile hukuki danışmada bulunmaktan ve iş kabul etmekten yasaklıdırlar. Yukarıdaki fıkra hükmü, avukatın özel olarak çağrıldığı hallerde uygulanmaz. TBB Reklam Yasağı Yönetmeliğinin 4’ncü maddesinin birinci fıkrasına göre Avukat, müvekkillerini bürosunda kabul eder. Bunun mümkün olmaması halinde müvekkille görüşme yapılacak yerin, bu amaca elverişli ve mesleğin saygınlığına yaraşır nitelikte olması gerekir. TBB Avukatlık Meslek Kurallarının 8’nci maddesine göre avukat kendine iş sağlama niteliğindeki her davranıştan çekinir. Melek Kurallarının 9’ncu maddesine göre ise avukat, kanunen bulunduğu başkaca mevki ve olanaklarının mesleki çalışmalarına etkili olmamasına dikkat eder.
Hemen belirtelim ki, bu meslek kuralları staj eğitimlerinde avukatlara ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Mesleğe yeni atılan meslektaşlara söylenen “teori farklı uygulama farklı” mottosu ne yazık ki bu meslek kuralları için de fazlasıyla geçerlidir.
Avukatlık meslek kurallarının 26’ncı maddesine göre hiçbir avukat, bir meslektaşının mesleki tutum ve davranışları hakkındaki düşüncelerini kamuoyuna açıklayamaz. Bu yoldaki şikâyetlerin mercii yalnız barolardır. Baronun “vekâletname yağması” olarak nitelendirdiği bu olayla ilgili bu meslek kuralı da başta barolar olmak üzere bir kısım avukatlar tarafından da ihlal edilmiştir.
İş edinmek için deprem bölgesine avukat akını, avukatlık mesleğinde yaygın olan bir çalışma biçiminin deprem felaketi nedeniyle baroların dikkatini çekecek şekilde açığa çıkmasından başka bir şey değildir. Daha geçenlerde komşumuz olan bir müvekkil bizi arayarak, “muhalefet partilerinden birinin il başkanının kendisini aradığını, müvekkilin maliki bulunduğu taşınmaza belediye tarafından kısmi olarak kamulaştırmasız el konulduğunu belirlediklerini, bu konuda tazminat davası açabileceklerini, davayı masrafları kendisine ait olmak üzere üstlenmek istediklerini, ancak davayı biz vermek istediğini” söyledi. Bu somut olayda ilginç olan, siyasi parti il başkanı avukatın müvekkilin, muhtemelen siyasi partisi aracılığıyla belediyeden mülkiyetindeki taşınmaz hakkında ve müvekkilin telefon numarası hakkında KVKK’ya aykırı şekilde ayrıntılı bilgi sahibi olabilmesidir.
Bu iş edinme biçimi, kamulaştırma davaları, kamulaştırmasız el koyma davaları, trafik ve iş kazası ve iş davaları, kredi masraflarının geri alınması davaları gibi davalarda oldukça yaygındır ve tüm avukat camiası tarafından bu durum bilinir ve genel olarak meşru kabul edilir. Bu iş edinme biçimiyle ilk kez, hukuk fakültesi öğrencisiyken trafik kazası yapmış bir yakımıza Ankara’dan gelen avukat mektubuyla karşılaşmıştım. Mektubunda avukat, geçmiş olsun dileklerini sunduktan sonra, maddi ve manevi tazminat davasını üstlenmek istediklerini yazıyordu. Çalışma biçimi tüm camia tarafından bilinen bu avukatı, mesleğe atıldıktan sonra bir siyasi partide önemli görevler üstlendiğine ve yüksek mevkilere yükseldiğine tanık olmuştum.
Yine bir zamanlar çok genç bir avukatken avukatlık yaptığım ilçede, bir gün bir grup müvekkil büroma geldi. Bir grup avukatın köylerine geldiğini, “tarlalarının Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığını, tezyidi bedel davası açabileceklerini yirmi kat kamulaştırma bedeli alabileceklerini söylediklerini, ancak davalarını tanıdık bir avukata vermek istediklerini” söylemişlerdir. Bu avukatların daha sonra bize vekâlet veren müvekkillerin bizi azlettirmek için ikna etmeye çaba sarf ettiklerini öğrendik. Bunda başarılı olamayınca bu avukatlar bizimle irtibat kurarak davaları düşük değerden açmamamızı, bilirkişi raporlarını kendi bürolarında yazdıracaklarını söylediler ve dediklerini de yaptılar.
Yine 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleştiğinde o korku ikliminde avukatların birçoğu CMK’larını kapayıp, FETÖ soruşturmalarında görev kabul etmediler. Avukatlar, birbirine telefon açıp “FETÖ davalarını kabul ediyor musun?” diye soruyor, FETÖ soruşturması geçiren tanıdıklarını bu davaları kabul eden az sayıdaki avukata yönlendiriyordu. Korku iklimi yumuşamaya başlayınca, cezaevlerinde eşofmanlarıyla gece gündüz FETÖ davası üstelenmek için mesai harcayan birçok avukata rastlanmaya başladı. Avukat arkadaşlarına “FETÖ davası üstleniyor musun?” diye soran avukatlar da artık gereği gibi takip edemeyecekleri sayıda seri olarak bu davaları üstlenmeye başladılar. Kamuoyuna yansıyan “FETÖ borsası” iddiaları ise işin ayrı bir boyutu.
Sonuç olarak, binalarımızın çürüklüğü kadar kurumlarımız da çürümüştür. Bundan ülkemizde köklü bir geleneği olmayan avukatlık mesleği müstesna değildir. Deprem felaketi, bu çürümüşlüğü tüm boyutlarıyla ortaya çıkarmıştır. Her alanda olduğu gibi avukatlık mesleğinde de bu çürümüşlük her geçen gün artmaktadır.
-------------
[i] https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/deprem-bolgesinde-vatandaslarimizla-iletisime-gecerek-dogrudan-veya-araci-takipciler-vasitasiyla-vek-83562
[ii] https://www.ankarabarosu.org.tr/duyuru/e32ae8c2-b137-11ed-b215-000c29c9dfce
[iii][iii] https://twitter.com/ygokcehank/status/1627276384430092288