Herkes tarafından bilindiği üzere devletin en önemli yükümlülüğü evrensel değerleri gözetmek sureti ile tüm insanların maddi ve manevi bütünlüğünü koruyarak ruhani özgürlüğünü sağlamaktır. Ayrıca devlet, anayasal ve uluslararası normatif düzenlemeler bağlamında ayrımcılığın önlenmesi ile kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasında da koruyucu bir platform olarak yer almaktadır. Devlet tarafından kadına, çocuğa yönelik şiddetin aile içi meseleler olarak görülmesi ve eşler arasındaki müdahaleleri salt şikayet “muhakeme şartına” bağlaması abesle iştigal olacağından yasa koyucu tarafından şiddetin önlenmesi saikini güden kurallar silsilesi tanzim edilmeli ve yasama organı tarafından mutabık kalınarak yürürlüğe konan bu normatif düzenlemelerin ihlali halinde sayısız ancak kanunilik prensibini karşılayıcı pek çok yaptırım ile, müspet yaşam ile vücut bütünlüğü hakkı güvence altına alınmalıdır.
6284 SK. ile aile içi korumanın sağlanarak, şiddetin önlenmesi amaçlanmış ve bu minvalde birtakım önleyici ve koruyucu tedbirler geliştirilmiştir. Bu tedbirlerin talep edilmesi halinde herhangi bir ispat koşulu aranmaksızın, ivedi bir şekilde şiddet failine yönelik gerekli tedbirler alınmakta ve bunların ihlali halinde de kendisine tazyik hapsi uygulanmaktadır. Amacı; meydana gelmiş yahut gelmesi muhtemel olan bireylerin yaşam hakkını ve maddi-manevi bütünlüğünü korumak olan mezkur yasa, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması ve şiddet faillerinin eğitilerek tedavisi edilmesi açısından büyük bir önemi haizdir.
Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın, çocuk ve aile bireyleri ile, tek taraflı ısrarlı takip mağdurları bu yasa kapsamında korunmaktadır.[1] Kanunun ruhu ile vazıı kanunun saiki dikkate alındığında normatif düzenlemedeki şiddete uğrayan ifadesinden; cinsiyete dayalı bir ayrımcılığa uğramak sureti ile şiddete maruz kalan, başka bir ifade ile, salt kadın/erkek olması hasebi ile kendisine uygulanan şiddetin (sözlü, psikolojik, fiziksel…) mağduru olan kişi anlaşılmalıdır. Keza şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişiler ifadesinden de kanaatimizce açık, muhtemel ve yakın bir tehlikenin varlığı anlaşılmalı ve bu haseple şiddet, gerçekleşmezden evvel önlenmelidir.[2] Üçüncü grup olan tek taraflı ısrarlı takip mağdurları teriminden ise; mezkur Kanun’un 3/ş maddesindeki tanıma göre, aralarında herhangi bir şekilde aile bağı veya ilişki bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, kendisine yönelik, güvenliğinden endişe etmeye mahal verecek ve fiziki veya psikolojik açıdan korku ile çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde - içeriği ne olursa olsun - fiili, sözlü, yazılı olarak ya da her türlü iletişim aracı kullanılmak sureti ile baskı altında tutacak her türlü tutum ve davranışa maruz kalan birey anlaşılmalıdır. Normatif düzenlemeden anlaşılması gereken husus şudur: ısrarlı takip mağduru olabilmek için aile içinde bulunmak gerekmemekte arkadaşlık, birliktelik de yeterli olmaktadır. Biten bir sevgililik, evlilik ilişkisinin tesisi için yahut intikam almak saiki ile üzerinde fiziki, psikolojik, ruhsal bir baskı kurulan şahıs da ısrarlı takip mağduru kategorisinde yer almaktadır.[3]
6284 sayılı Kanun’un ikinci bölümünde, şiddetin önlenmesine yönelik birtakım koruyucu ve önleyici tedbirler düzenlenmektedir. Müttehaz Kanun’un uygulanmasına yönelik yayınlanmış Yönetmelik’in üçüncü maddesinde bu iki başlık halinde yer verilmekte olan tedbirlerden olan koruyucu tedbir kararı, yukarıda üç kavram çatısı altında tetkik ettiğimiz mağdurlara; önleyici tedbir kararı ise, psikolojik, fiziksel ve ruhsal baskıyı-şiddeti uygulayan yahut böyle bir potansiyeli olan kişilere yönelik uygulanmaktadır.
Buna emsal nitelik teşkil eden kıymetli bir AİHM kararını bu kısımda sizlere aktarmayı zaruri bulmaktayım:
Mezkur karar, AİHM literatüründe OPUZ/Türkiye kararı şeklinde yer almaktadır. Bu karar, AİHS’in ikinci maddesi ile korunmakta olan “yaşam hakkı” nezdinde vermiş olduğu bir karar olup başvurucu tarafından, annesinin öldürülmesi neticesinde başvurulmuş bireysel başvurunun ürünüdür. Keza yine söz konusu karar ile AİHS madde 3 ve AİHS madde 14’te yer almakta olan “İşkence Yasağı” ile “Ayrımcılık Yasağı” da tartışılmış ve neticeten ihlal kararı verilmiştir. Mezkûr kararda; “yargılama makamının uygulamasının esefle karşılandığı ve şaşkınlık içinde kalındığı” ibarelerine yer verilmekte ve savcının yahut sulh ceza hakiminin şiddete karşı, şiddet mağdurunun özel olarak koruyucu ve önleyici tedbirlere başvurulmasını istemesini beklemeksizin bunlardan birinin/birkaçının alınması talimatını gerektiğine değinilmiştir. AİHM, mezkur kararda TCK 456/4, 457 ve 460.maddelere yönelik yargılamanın “şikayet” şartına bağlanmasını eleştiri mahiyetinde görmüş ve devlet tarafından, başvurucunun annesinin yaşam ve vücut bütünlüğü ile kişi güvenliğine dair haklarından mahrum bırakıldığı kanaatine varmıştır. AİHM’e göre devlet, aile içi şiddeti cezalandırmalı, mağdurlara yeterli ve önleyici güvenceler sağlamalı ve şiddetin önüne geçebilmek için etkin, caydırıcı yaptırımlar belirlemelidir. Keza bu husus, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında yer almaktadır. Oysa yerel makamlar, şiddet failinin salt ifadesini almakla yetinmiş ve dosyayı pasif konumda yer alacak şekilde bırakmışlardır. Bu da AİHM tarafından, Türk Ceza Hukuku Sistemi’nin etkin ve caydırıcı niteliği haiz olamadığı şeklinde bir kanaate varılmasına neden olmuş, yine Ceza Mahkemesi tarafından, şiddet faili aleyhinde taksitlere bölünmüş şekilde cüzi bir miktar para cezası hükmü kurulması da adli mercilerin kararlarının etkin, önleyici ve caydırıcı olmaktan münezzeh olduğu kanaatini uyandırmıştır. Keza yine mezkûr kararda AİHM, Türk mahkemelerinin genel ve ayrımcı bir adli pasiflik içinde olduğuna, aile içinde şiddete maruz kalan kişileri savunmasız bıraktığına, idari ve güvenliği sağlayıcı tedbirler almadığına, başvurucunun annesinin maddi ve manevi bütünlüğünü korumadığına ve bu haseple AİHS’in 3. Maddesinin devlet tarafından ihlal edildiğine hükmetmiştir. [4] Bu karar AİHM tarafından, aile içi şiddet hususunda en muktazi tedbirlerin alınmaması ve şiddet mağdurlarının korunmamasına dayanarak Türkiye aleyhine verilen ilk ihlal kararıdır.[5]
6284 SK. şiddeti olabildiğince en kısa zaman dilimi içerisinde önlemeye çalışmaktadır. Bu husus mezkur Kanun’un 14.maddesinde yer almakta olan şiddet önleme ve izlem merkezlerinin kurulması ile 15.maddesinde yer alan şiddet faillerine psikolojik destek sunulması ve eğitim verilmesi yöntemlerinin benimsenmesi ile de aşikardır. Keza yine şiddet mağdurlarına Kanun’un 17-20 maddeleri arasında yer almakta olan hükümlere göre mülki amir tarafından geçici maddi yardım, nafaka, genel sağlık sigortalısı sayılma, rehabilitasyon ve tedavi için gerekli hizmetlerden faydalanma konusunda koruma tedbirleri verilmesi de Kanun’un kurumlararası iş birliğini ve koordinasyonu benimsediğini izahtan vareste kılmaktadır.
CEDAW Sözleşmesinin ikinci maddesinde kadına yönelik şiddetten; “bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde bahsedilmekte iken; aile içi şiddetten; “aile içerisinde veya hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi” şeklinde bahsedilmektedir. 6284 Sayılı Kanun’da ise ev içi şiddetten; “şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet” şeklinde söz edilmekte iken; kadına yönelik şiddet; “kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranış” şeklinde izah edilmekte; şiddetin ise; “ kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” şeklinde bir tanımlamasına yer verilmektedir. Tüm bunlardan her ne kadar Sözleşme’ye nazaran, Kanun’un daha geniş bir tanımlama sistematiği geliştirdiği anlaşılmakta ise de Kanun’da şiddete dair özensiz ifadelere yer verilmiş olması birtakım eksiklik ve yetersizliklerinin var olduğunu bizlere göstermektedir.
Yukarıda da izahatını yapmış olduğum üzere koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, herhangi bir delil ve ispat koşulu aranmamakta, önleyici tedbire hükmolunması için de ivedilik benimsenmektedir. Tedbir kararı, şiddet mağduru ile şiddet failine tefhim/tebliğ edilmekte, tedbir kararına riayet edilmemesi hâlinde şiddet failine yönelik tazyik hapsine hükmolunacağı da ihtar edilmektedir. Koruyucu tedbir kararlarının verilmesindeki saik; şiddet mağdurlarının korunması iken, önleyici tedbir kararlarında; şiddeti önlemek, tekrarına mahal vermemektir.
6284 Sayılı Kanun pek çok açıdan kanunilik kavramını karşılamaktan münezzehtir. Keza pek çok kavram çatısı altında yapılan tanımlarda yer alan kalabalık ifadeler ve aşırılıklar bazen açıklık ve belirlilik koşulunun sağlanmaması anlamına gelmektedir. Keza yine birbirlerine karşılıklı olarak şiddet uygulayan bireylerin durumlarının ne olacağı nezdinde herhangi bir ibareye de bu kanun bazında yer verilmemiş ve TCK 29’un uygulanma ihtimaline binaen ne olacağı hususu da göz ardı edilmiştir. Yasa ile kadın mı korunmaktadır, yoksa evleviyetle aile mi korunmaktadır, bu hususun herhangi bir açıklaması kanun bazında yer almamaktadır. Kanunda yer almakta olan şiddete uğrama tehlikesinin bulunması hususu ne şekilde değerlendirilecektir? Şiddet potansiyeli olan kişiler ve nasıl, ne şekilde şiddet uygulanacağı hangi kriterlere göre belirlenecektir? Şiddetin açık, yakın ve muhakkak, ani oluşunda nasıl bir belirleme yapılacaktır ve kolluk neye göre bu talepleri alacaktır? Keza yine tedbire hükmedilmesi için herhangi bir şekilde delil ve ispat koşulu aranmaması hukukilik ve hukuk devleti ile adil yargılanma ilkelerini bir nebze zedelemekte ve uygulamada kötüye kullanımların önünü açabilmektedir. Bu husus tazyik hapislerinde de masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını zedelemektedir. Zorlama hapsine yönelik herhangi bir kanun yolu yahut itiraz merci var mıdır, yok ise bu kanunilik prensibi uyarınca belirtilmeli midir? Aksi bir durum, Anayasa 2 ila 36 maddelerini ihlal eder mahiyette olabilecektir.
Son olarak ise; devlet pozitif yükümlülüklerini yerine getirir iken bunu sadece bu Kanun bazında “koruyucu ol, önleyici ol, tedbir al, gerekir ise hapset” olarak görmemeli; bir şiddet mağduru gördüğünde hem hakkın kötüye kullanılmasını önlemek hem de şiddetin sahici bir şekilde önüne geçerek toplumsal ve aile içi şiddet vakalarını/cinayetleri azaltmak, yok etmek için olayların takibatını etkin ve aktif bir biçimde yapmalıdır. Kanun kapsamında benimsenmiş olan kurumlararası koordinasyon tedbir kararları akabinde de takip edilmeli ve sosyal araştırma raporları dosyalanmak sureti ile şiddet önlem ve izlem merkezleri ile kurumsal bir platformda çalışılmalıdır. Aksi halde yukarıda arz ve izahatını yapmış olduğum ilk ihlal mahiyetindeki OPUZ kararının ardı arkası kesilmeyecek ve devlet pozitif yükümlülüğünü icra edemez hale gelerek, insanını koruyamayacaktır.
----------------------------------------------
[1] UĞUR, Hüsamettin: “Kadın ve Aile Bireylerine Karşı 6284 Sayılı Kanunun Getirdikleri”, TBB Dergisi, 101, 2012, s. 346-347.
[2] UĞUR, Hüsamettin: “Kadın ve Aile Bireylerine Karşı 6284 Sayılı Kanunun Getirdikleri”, TBB Dergisi, 101, 2012, s. 348.
[3] UĞUR, Hüsamettin: “Kadın ve Aile Bireylerine Karşı 6284 Sayılı Kanunun Getirdikleri”, TBB Dergisi, 101, 2012, s. 346-347.
[4] OPUZ vs. TÜRKİYE Kararı- 3. Daire, 9 Haziran 2009, Başvuru No. 33401/02
[5] MOROĞLU, Nazan, “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi, 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi”, http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2012-99-1169.pdf T:9.7.2012