Zamanaşımı, ceza hukuku uygulamasında, devletin, belli bir süre geçmesi durumunda davaya devam etmemeyi veya cezalandırmaktan vazgeçmeyi önceden kabul etmesi ve bunu yasal düzenleme ile hüküm altına alması şeklinde beliren bir uygulamadır.[1]

Zamanaşımı, devletin cezalandırma hakkını ortadan kaldıran bir neden olarak öngörülmektedir. Ceza hukuku uygulamamızda iki tür zamanaşımı kavramından bahsedilebilir:

Birinci tür: dava zamanaşımıdır.

İkinci tür: ceza zamanaşımıdır.

Dava zamanaşımı

Dava zamanaşımı, bir suçun işlenmesinden başlamak üzere kanunda gösterilen belirli bir sürenin geçmesi sebebiyle kamu davasının açılamaması veya açılmasına karşın, sona erdirilememesi veya hükmün kesinleştirilememesi halini ifade eder.[2]

Ceza Zamanaşımı

Ceza zamanaşımı ise, kesinleşmiş bir cezadan sonra belirli bir sürenin geçmesiyle devletin cezayı yerine getirme hakkının düşmesi anlamına gelir.[3]

Belirtmek gerekir ki, ceza zamanaşımının zincirleme suça herhangi bir etkisi yoktur. Bu yüzden, zincirleme suç açısından konuyu irdelediğimizde, değerlendirilmesi gereken zamanaşımı türü dava zamanaşımıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinin 6. Fıkrasına göre; zamanaşımı, zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun onsekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır.

Yasal düzenlemede, zincirleme suçlarda zamanaşımının son suçun işlendiği tarihten itibaren başlayacağı hususunun altının çizilmesi gereken bir husus olduğunu belirtmeliyiz.

Zincirleme suç, tek bir fiilden oluşmamaktadır. Burada zincire tabi, bağımsız ve her biri ayrı suç olarak değerlendirilmesi gereken suçlar bulunmaktadır. Bu nedenle zincirleme suçun kendine özgü bir neticesi olmadığı için bir tamamlanma anı da yoktur.

Bu hususu dikkate alan kanun koyucu, zamanaşımını suçlardan birinin veya diğerinin bitiminde değil; zincirleme suçun bittiği anda başlatmak amacıyla yasal düzenlemeyi hüküm altına almıştır.

Yasal düzenlemeye göre, zincirleme suçta en son suçun işlendiği, en son ihlalin yapıldığı veya bittiği veya en son suçun tamamlandığı andan itibaren zamanaşımı süresi de işlemeye başlar.[4]

Zincirleme suç hükümleri sanık lehine olduğu için zamanaşımını teselsülün sonundan itibaren hesaplamak gerekecektir. Failin daha önce işlenmiş ve zamanaşımına uğramış olan eylemlerini zincirleme suça dâhil etmemek kurumun esasına daha uygundur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinin, 6. Fıkrasının, bu aleyhe durumu kabul etmektedir.

Bu şekilde teselsül kabul edilmediği takdirde zamanaşımına uğrayabilecek fiiller, suç işleme kararında birlik sayesinde henüz zamanaşımına uğramamış bir fiille birlikte nazara alınarak failin cezasının artmasında rol oynamaktadır.[5]

Örneğin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66/6 maddesi uyarınca zamanaşımı en son suçun işlendiği tarihten başlayacağından zincirleme biçimde işlenen mühür bozma suçlarından en son tarihte işlenen de dâhil olmak üzere, hiçbiri zamanaşımına uğramış olmayacaktır.[6]

Suçun tamamlanmış bir suç olması

Zincirleme suçta, zincire dâhil olan son suçun tamamlanmış bir suç olması halinde, tamamlanmış suçun işlendiği tarihin belirlenmesi önemlidir.

Neticesi harekete bitişik olmayan suçlar

Sonucu hareketten ayrılabilen suçlarda, eylem; hareket, sonuç ve nedensellik bağından oluşmaktadır. Bu tür suçlarda sonucun gerçekleştiği anda suç işlenmiş sayılacak ve zamanaşımı da bu andan itibaren işlemeye başlayacaktır.

Neticesi harekete bitişik suçlar

Neticesi harekete bitişik suçlarda ise, suç oluşturan eylem ile suçun sonucu bitişiktir. Burada eylemin gerçekleştirildiği anda, suç işlenmiş kabul edilir ve zamanaşımı da bu andan itibaren işlemeye başlar.

Zincirleme suçta son suçun teşebbüs aşamasında kalması

Zincirleme suçta, zincire dâhil olan son suç teşebbüs aşamasında kalmış ise, zamanaşımı süresi, son icra hareketinin yapıldığı veya engel sebeplerle icra hareketlerine son verildiği tarihte başlaması gerekir.[7]

TCK 43/2 maddesi ve zamanaşımı süresinin başlangıç anı

Zincirleme suçun tek fiille (hareketle) birden fazla mağdura karşı işlenmesi halinde, hareket tektir. Burada hareket tek olduğundan ve suçların tümü aynı anda gerçekleştiğinden tek bir zamanaşımı süresi vardır.

Bu nedenle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/2 maddesinde hüküm altına alınan zincirleme suçta, zamanaşımı süresinin başlangıcı herhangi bir soruna neden olmamaktadır. Zamanaşımı eylemin tekliği nedeniyle, suçun işlendiği tarih esas alınarak hesaplanacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66/6 maddesi, zincirleme suça ilişkin zamanaşımı süresinin başlama tarihi konusunda özel bir hüküm getirmiştir.

Bu nedenle, burada zincirleme suça tabi suçlarda ayrı zamanaşımı süreleri üzerinden hesap yapılamayacaktır. Çünkü zincirleme suça ait tek bir zamanaşımı süresi tespit edilmiştir. Bu yüzden eylemlerden biri için zamanaşımını kesen sebep, diğer eylemler içinde zamanaşımı süresini kesmektedir.[8]

Belirtmek gerekir ki, zincirleme suçta zincirin son halkası olan son suçtaki zamanaşımı süresi dolmuş ise, son suçtan önceki suçlar için zaten bu süre geçmiş olacaktır.

Zamanaşımının Hesaplanması

Zincirleme suçta dava zamanaşımının başlangıcını düzenleyen TCK 66/6’da zamanaşımı süresinin hesaplanmasında, suçlar için öngörülen cezaların esas alınacağı ifade edilmiştir.

Fakat yasal düzenlemede, zamanaşımı süresinin zincirleme suç sebebiyle azami ¾’e kadar yapılabilecek olan artırımdan sonra bulunacak olan ceza mı, yoksa suçun temel cezası üzerinden mi hesaplanacağı konusunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

Zincirleme suçta zamanaşımının başlangıcını son suçun işlendiği tarihe göre hesaplanması halinde, zincire tabi olan ve zincirin son halkasından önceki suçların zamanaşımına uğraması söz konusudur.

Öğretide, bu durumun sanık aleyhine olduğu, zamanaşımı süresinin zincirleme suçtan dolayı artırılacak cezaya göre belirlenmesi gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmektedir.[9]

Ancak burada zamanaşımının hesaplanmasında cezayı artıran veya azaltan nedenler dikkate alınmayacağını ifade etmeliyiz.

Çünkü bu hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağı bilinmediği gibi indirim veya artırımın hangi oranlarda yapılacağı da henüz tespit edilmiş değildir.

Bu yüzden zincirleme suçta zamanaşımı süresinin artırılacak cezaya göre hesaplanması için yasal düzenlemede açık bir hüküm bulunmalıdır.[10]

Belirtmek gerekir ki, suçun zincirleme biçimde işlenmesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “nitelikli hal” kavramı kapsamında değerlendirilmemektedir.

Bu yüzden zamanaşımı süresinin zincirleme suçtan dolayı artırılacak cezaya göre tespit edilmesi mümkün gözükmemektedir.[11]

Yasal düzenleme açık bir şekilde zincirleme suçlarda zamanaşımı süresinin son suçun işlendiği günden itibaren başlayacağını hükme bağlamıştır. Burada temel ceza üzerinden zincirin son halkasındaki suçun işlendiği tarihe göre zamanaşımı süresinin hesaplanması gerektiğini ifade edebiliriz.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinin yedinci fıkrasında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının dördüncü kısmında yer alan ve ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve on yıldan fazla hapis cezasının gerektiren suçların yurt dışında işlenmesi halinde dava zamanaşımı sürelerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Bu yasal düzenleme kapsamındaki bir suçun hem Türkiye’de hem yurtdışında aynı suç işleme kararına bağlı olarak işlenmesi halinde zamanaşımı süresinin hangi ilkelere bağlı olarak belirlenmesi gerektiği bazı sorunlara neden olabilir.[12]

YARGITAY UYGULAMASI

Zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç vardır. Ancak zincirleme suç hükümlerine göre, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamaktadır. Bunun yerine bir suçtan verilen temel ceza belirli bir oranda arttırılmaktadır.[13]

Zincire tabi suçlardan biri hakkında kovuşturma yapılmasına engel bir nedenin ortaya çıkması

Yargıtay, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında esas alınan suçlardan herhangi birisi hakkında, yargılama aşamasında şikâyetten vazgeçme veya dava zamanaşımı gibi kovuşturma yapılmasına engel bir nedenin ortaya çıkması halinde, bu suçun zincirleme suç uygulaması kapsamı dışına çıkarılarak açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir..[14]

İnceleme tarihinde zincire tabi suçlardan birinin zamanaşımına uğraması

Örneğin; yerel mahkemece 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. Maddesinin birinci fıkrası gereğince zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulan iki hırsızlık suçundan birisinin Yargıtay Özel Daire tarafından inceleme tarihi itibarıyla ve zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. Maddesinin sekizinci fıkrası gereğince düşmesine karar verilmesi mümkündür.[15]

Zincirleme şekilde gerçekleşen suçlarda zamanaşımı süresinin son suçun işlendiği tarihten itibaren başlaması

Zincirleme suçta zamanaşımı süresi bütün suçlar açısından değerlendirmeye alınmalıdır.

Örneğin; sanığın üzerine atılı 17/03/2005, 07/04/2005, 03/05/2005 ve 30/05/2005 tarihli eylemler hakkında zamanaşımı süresi dolmuş ve zincirin son halkasında yine aynı nitelikte suçlar varsa, burada düşme kararı verilemez. Örneğin, 03/07/2005 ve 01/08/2005 tarihli eylemlerle zincire tabi önceki suçların bütün halinde değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.[16]

Zamanaşımı süresinin inceleme tarihinde bitmesi

Yargıtay, zamanaşımı süresini zamanaşımını kesen nedenlerin bulunduğu tarihe göre hesaplamakta ve zamanaşımı dolmuş ise inceleme tarihi itibariyle zamanaşımından kamu davalarının düşmesine karar vermektedir.

Örneğin, sanıkların üzerine atılı tefecilik suçunun kanunda öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66/1-e maddesinde belirtilen 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabi olduğu olayda, sorgu tarihi olan 26/04/2008'den inceleme gününe kadar bu sürenin gerçekleşmesi ve zamanaşımını kesen başkaca sebebin de bulunmaması halinde Yüksek Mahkemece kamu davasının düşmesine karar verilebilecektir.[17]

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlendiği kabul edilen eylemler bölünemez

Yargıtay, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması açısından, son eylemin gerçekleştiği tarihin tespit edilmesi gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.

Yargıtay, Burada son suç tarihiyle, tabi olduğu yasanın belirlenmesinden, buna bağlı olarak zamanaşımı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesinden sonra karar verilmesi gerektiğinden bahsetmektedir.

Yargıtay’a göre, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlendiği kabul edilen eylemler bölünemez.[18]

Örneğin tefecilik suçunda, 01.06.2005 tarihinden önceki eylemler yönünden zamanaşımı nedeniyle düşme kararları verilmesi, Birden fazla kişiye kazanç karşılığı ödünç para verdiği kabul edilen sanıklar hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinin uygulanmaması hukuka aykırı olacaktır.[19]

Yargıtay’ın, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verebilme yetkisi

Yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme veya Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verebilmektedir.[20]

Zamanaşımının durması ve bütün halinde değerlendirme kuralı

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 67. Maddesinin birinci fıkrasına göre; soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durmaktadır.

Burada zamanaşımının durması kavramı, bütün failler açısından değerlendirmeye alınmalıdır. Yani zamanaşımının işlemediği nazara alınmak suretiyle tüm failler yönünden zamanaşımı üzerinde durularak bu şekilde hüküm kurulması gerektiği gözetilmelidir.[21]

Örneğin; milletvekili olduğu dönemlerde yasama dokunulmazlığı bulunan fail yönünden milletvekili seçildiği 22/07/2007 ile bu görevinin sona erdiği 12/06/2012 tarihleri arasında geçen sürelerde 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 67. Maddesinin birinci fıkrası gereğince zamanaşımının işlemediği nazara alınmak suretiyle tüm failler yönünden zamanaşımı üzerinde durularak bu şekilde hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden; eylemin bölünmesi yoluyla görevi kötüye kullanma suçundan milletvekilliği görevi sona eren fail hakkında mahkumiyet, diğer bazı failler hakkında zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma, bazı failler hakkında ise ayrıca zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması hukuka aykırı olacaktır.[22]

Son suçun işlendiği tarihe göre dava zamanaşımının belirlenmesi

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinin altıncı fıkrasına göre, zincirleme suçlarda zamanaşımının son suçun işlendiği günden itibaren başlamaktadır.

Burada faile yüklenen ve zincirleme suç kapsamındaki suçlardan son suçun işlendiği tarihe göre dava zamanaşımının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Son suç tarihine göre zamanaşımı gerçekleşmemiş ise, zincirleme suç kapsamındaki diğer suçlar için de zamanaşımının söz konusu olmadığı gözetilmelidir.

Bu gibi hallerde örneğin; zincirleme suç kapsamındaki bazı suçlar için zamanaşımı nedeniyle düşme ve diğerleri için ayrı ayrı suç kabulü ile (örneğin kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan) hükümler kurulması hukuka aykırı olacaktır.[23]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

KAYNAKÇA

ARTUÇ, Mustafa: Zincirleme Suç, Terazi Hukuk Dergisi, Sayı:28, Aralık 2008, ss.45-65.

BAKICI, Sedat: 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2007.

CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem: Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 2005.

GÖKÇEN, Ahmet: ‘Türk Ceza Hukukunda Zamanaşımı’, Kamu Hukuku Arşivi, 2004 Mart, ss. 19-50.

HAKERİ, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2007.

KUNTER, Nurullah: Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayınlanmamış Doçentlik Tezi, İstanbul 1951.

SANCAR, YALÇIN Türkan: Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara 1995.

TOSUN, Öztekin: ‘Müselsel Suçlar’, İHFM, C. XXII, S.1-4, İstanbul 1956.

Y.11.CD, E. 2016/10673, K. 2017/8613, T. 06.12.2017

Y.15.CD, E. 2013/19009, K. 2015/31687, T. 02.12.2015

Y.5.CD, E. 2013/16728, K. 2014/12377, T. 08.12.2014.

Y.5.CD, E. 2014/9843, K. 2015/9786, T. 09.04.2015.

Y.5.CD, E. 2018/7201, K. 2018/9112, T. 19.11.2018

YCGK, E. 2010/2-287, K. 2012/58, T. 28.02.2012.

YCGK, E. 2010/287, K. 2012/58, T. 28.02.2012.

YCGK, E. 2011/2-433, K. 2012/108, T. 20.03.2012

YCGK,E. 2015/87, K. 2018/83, T. 13.03.2018.

-----------------------------

[1] CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem: Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, Beta Yayınları, İstanbul 2005, s.636.

[2] HAKERİ, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2007.s.495-501.

[3] HAKERİ, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Seçkin Yayınları, Ankara 2007.s.495-501.

[4] SANCAR, YALÇIN Türkan: Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara 1995s.123.

[5] TOSUN, Öztekin: ‘Müselsel Suçlar’, İHFM, C. XXII, S.1-4, İstanbul 1956, s.143.

[6] ARTUÇ, Mustafa: Zincirleme Suç, Terazi Hukuk Dergisi, Sayı:28, Aralık 2008, s.45-65, s.65.

[7] SANCAR: Müteselsil Suç, s. 124; ARTUÇ: s.65; BAKICI, Sedat: 5237 Sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2007, s.851; GÖKÇEN, Ahmet: ‘Türk Ceza Hukukunda Zamanaşımı’, Kamu Hukuku Arşivi, 2004 Mart, s. 19-50.

[8] KUNTER, Nurullah: Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayınlanmamış Doçentlik Tezi, İstanbul 1951, s.116.

[9] SANCAR: Müteselsil Suç, s.126. Yazarın görüşleri şu şekilde izah edilebilir: teselsül yok sayıldığında aslında zamanaşımına uğramış olduğu anlaşılan eylemler sırf suç kararında birlik nedeniyle teselsül içinde görülmektedir. Burada cezanın ağırlaştırılması yoluna gidilebiliyorsa, zamanaşımı ile ilgili hususlar bakımından kurumun aleyhe sonuçlar doğurması söz konusu olacaktır.

[10] Burada kanunda açık hüküm olmalıdır. Ayrıca artırım oranının da sanık aleyhine olarak yasal düzenlemede belirlenen ¾ oranındaki yukarı haddin gözetilmesi gerektiği hükme bağlanmalıdır.

[11] BAKICI: Genel Hükümler, s.852.

[12] Örneğin; fail 12 yıla kadar hapis cezası gerektiren zimmet suçunu, yurt dışında işledikten sonra, aynı suç işleme kararına bağlı olarak daha sonra ülke içinde işlenmesi halinde zamanaşımı süresiz mi olacaktır? Veya 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. Maddesinin birinci fıkrasının d) bendi gereğince 15 yıl mı sayılacaktır? Bu sorunun çözümü için cezanın belirlenmesi için takip edilen metoda göre zamanaşımı süresinin hesaplanması gerektiğini ifade edebiliriz.

[13] YCGK, E. 2010/287, K. 2012/58, T. 28.02.2012.

[14] YCGK, E. 2010/287, K. 2012/58, T. 28.02.2012.

[15] YCGK, E. 2011/2-433, K. 2012/108, T. 20.03.2012: “…Sanığın, hakkında iki farklı tarihte tutulan tutanak sebebiyle hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda, yerel mahkemece zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yerel mahkemece 5237 Sayılı T.C.K.nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulan iki suçtan birisi olan 27.02.2004 tarihli tutanağa dair olarak hırsızlık suçundan 18.10.2004 tarihli iddianame açılan kamu davasının, Özel Daire tarafından inceleme tarihi itibarıyla zamanaşımının gerçekleşmesi sebebiyle 765 Sayılı T.C.K.nın 102/4, 104/2 ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır…” KARAR : Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında iki farklı tarihte tutanak düzenlenen sanığın, yerel mahkemece zincirleme şekilde hırsızlık suçundan 5237 Sayılı T.C.K.nın 142/1-f, 43 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Dairece, yerel mahkeme hükmünde zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilen bir eyleminin zamanaşımından düşmesine karar verilirken diğer eylemle ilgili bozma kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Yargıtay C. Başsavcılığı ise 05.11.2011 gün ve 278944 sayı ile; aynı hükümle ilgili olarak, bir suç tarihi yönünden kamu davasının düşürülmesi, diğer suç tarihi yönünden hükmün BOZULMASINA karar verilmesi yasaya aykırıdır. Burada hükmün bütünüyle bozulması gerekmektedir. Bu sebeplerle Yargıtay 2. Ceza Dairesi'nin 03.10.2011 gün ve 2010/24891 esas ve 2011/35201 karar sayılı kararının kaldırılmasına ve var olan tek hükmün BOZULMASINA karar verilmesi...", Gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur. Benzer karar için bkz.; YCGK, E. 2010/2-287, K. 2012/58, T. 28.02.2012.

[16] Y.15.CD, E. 2013/19009, K. 2015/31687, T. 02.12.2015: “…2-Sanık S.. Y..'in üzerine atılı eylemin zincirleme nitelikte dolandırıcılık suçu olduğu ve 5237 sayılı TCK'nın 66/6. maddesine göre, zincirleme şekilde gerçekleşen suçlarda zamanaşımı süresinin son suçun işlendiği tarihten itibaren başlayacağının hüküm altına alındığı, bu haliyle sanığın üzerine atılı 17/03/2005, 07/04/2005, 03/05/2005 ve 30/05/2005 tarihli eylemler hakkında zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilemeyeceği ve 03/07/2005 ve 01/08/2005 tarihli eylemlerle bütün halinde değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, kaldı ki 5237 sayılı TCK'nın 67/2-a maddesine göre, sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması ile zamanaşımı süresinin kesileceği ve sanık S.. Y..'in sorgusunun 07/03/2007 tarihinde alınması nedeniyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilmeksizin, zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararı verilmesi, Kabule göre de;…”

[17] Y.5.CD, E. 2018/7201, K. 2018/9112, T. 19.11.2018: “….Mağdurların farklı olması nedeniyle mükerrer davanın olmadığı ve Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/171 Esas, 2008/42 Karar sayılı dosyasında kesinleşen mahkumiyet kararında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmamış olması da gözetilerek, Yüksek 4. Ceza Dairesinin 04/06/2012 günlü bozma ilamında belirtildiği şekilde TCK'nın 43/2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulanma olanağının karar yerinde tartışılması gerekirken davanın reddine karar verilmesi kanuna aykırı ise de; sanıkların üzerine atılı tefecilik suçunun kanunda öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e maddesinde belirtilen 8 yıllık asli dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, sorgu tarihi olan 26/04/2008'den inceleme gününe kadar bu sürenin gerçekleştiği, zamanaşımını kesen başkaca sebebin de bulunmadığı anlaşıldığından, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca sanıklar hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle ayrı ayrı DÜŞMESİNE, 19/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi….”

[18] Y.5.CD, E. 2014/9843, K. 2015/9786, T. 09.04.2015.

[19] Y.5.CD, E. 2014/9843, K. 2015/9786, T. 09.04.2015: “….5237 sayılı TCK'nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin bir kez işlenmesiyle oluşan sırf hareket suçu niteliğinde bulunduğu, bu suçun ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günün suç tarihi olduğu nazara alınarak; en son borç para verme tarihinin tespiti ile suç tarihiyle, tabi olduğu yasanın belirlenmesinden, buna bağlı olarak zamanaşımı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının değerlendirilmesinden sonra, sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlendiği kabul edilen eylemler bölünerek 01/06/2005 tarihinden önceki eylemler yönünden zamanaşımı nedeniyle düşme kararları verilmesi, Birden fazla kişiye kazanç karşılığı ödünç para verdiği kabul edilen sanıklar hakkında TCK'nın 43. maddesinin uygulanmaması,…”

[20] YCGK,E. 2015/87, K. 2018/83, T. 13.03.2018. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında bu husus açıkça ifade edilmiştir. Emsal karar için bkz.; YCGK,E. 2015/87, K. 2018/83, T. 13.03.2018: Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Sanığa atılı tehdit suçunun yaptırımı 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde altı aydan iki yıla kadar hapis cezası olup, aynı Kanunun 66/1-e. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı süresi on iki yıldır. Sanığın suç tarihi itibarıyla onbeş yaşını bitirmiş, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış olduğu göz önüne alındığında, TCK'nun 66/2. maddesi uyarınca söz konusu suçta asli dava zamanaşımı 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 12 aydır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 22.11.2010 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen son işlem, 21.02.2012 tarihli mahkûmiyet hükmü olup, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir işlem bulunmadığı gözetildiğinde, 5 yıl 4 aylık asli dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 21.06.2017 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, TCK'nun 66/1-e, 66/2, 67/4 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8. maddeleri uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmelidir.”

[21] Y.5.CD, E. 2013/16728, K. 2014/12377, T. 08.12.2014.

[22] Y.5.CD, E. 2013/16728, K. 2014/12377, T. 08.12.2014: “…Bozma sonrası getirtilerek incelenen kayıtlara, alınan bilirkişi raporlarına ve tüm dosya kapsamına göre, Atabek Petrol Ltd. Şirketine ait kayıtların uyumlu olduğu, suça konu motorinin tamamının belediye tarafından ilgili şirketten teslim alındığı, 2002 ve 2003 yıllarında motorinin bir kısmının asfalt plenti tesisinde kullanıldığı, ancak 2.447.601 litrelik akaryakıtın tesisde kullanılmayıp belediyenin ve kamunun başka iş ve işlemlerine harcandığı, akaryakıtın tamamının asfalt plenti tesisinde kullanılmış gibi evraklar tanzim edildiği şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda, sanıkların sahte resmi belge düzenleme kastıyla hareket etmedikleri, eylemlerin tüm sanıklar yönünden bir bütün olarak zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, buna bağlı olarak tebliğnamede yer alan nitelikli zimmet suçunun oluştuğuna dair görüşe iştirak edilemeyeceği, Anayasanın 83. maddesine göre, milletvekili olduğu dönemlerde yasama dokunulmazlığı bulunan sanık M.. İ.. yönünden milletvekili seçildiği 22/07/2007 ile bu görevinin sona erdiği 12/06/2012 tarihleri arasında geçen sürelerde TCK'nın 67/1. maddesi gereğince zamanaşımının işlemediği nazara alınmak suretiyle tüm sanıklar yönünden zamanaşımı üzerinde durularak bu şekilde hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden; eylemin bölünmesi yoluyla görevi kötüye kullanma suçundan M.. İ.. hakkında mahkumiyet, diğer sanıklar hakkında zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma, M.. İ.., A.. S.. ve Ö.. Ü.. hakkında ise ayrıca zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükümleri kurulması,…”

[23] Y.11.CD, E. 2016/10673, K. 2017/8613, T. 06.12.2017: “….Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 22.04.2014 gün, 2013/11-397 Esas, 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK'nın “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği; açıklanan ilkeler doğrultusunda, sanıkların eylemlerinin kül halinde 5237 sayılı TCK'nın 204/2 ve 43. maddeleri kapsamında zincirleme şekilde işlenmiş tek kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturacağı; gerek 765 sayılı TCK'nın 103. maddesine, gerekse 5237 sayılı TCK'nın 66. maddesinin 6. fıkrasına göre, zincirleme suçlarda zamanaşımının son suçun işlendiği günden itibaren başlayacağı; sanıklara yüklenen ve zincirleme suç kapsamındaki suçlardan son suçun işlendiği tarihe göre dava zamanaşımının gerçekleşmediği, bu durumda zincirleme suç kapsamındaki diğer suçlar için de zamanaşımının söz konusu olmadığı gözetilmeden, zincirleme suç kapsamındaki bazı suçlar için zamanaşımı nedeniyle düşme ve diğerleri için ayrı ayrı suç kabulü ile kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan hükümler kurulması,…”