5 Nisan 2016 tarihli ve 2469/10 numaralı Vedat Doğru - Türkiye kararına konu somut olayda;

Başvurucu hakkında; 17 Mart 2009 tarihinde, 1993 ve 1994 yıllarında ulusal toprakların bölünmesine yol açmayı hedefleyen faaliyetlerde bulunduğu şüphesiyle yakalama emri çıkarılmıştır. Başvurucu, yakalama emrini çıkaran adli mahalden yaklaşık 1.200 km uzaklıkta bir mevkide yakalanmış ve yakalandığı yer mahkemesine çıkarılmıştır. Hakim; başvurucunun, hakkında yakalama emri çıkarılmış kişi olduğunu tespit ederek, yakalama tarihi itibariyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 94. maddesinin 1. fıkrası uyarınca geçerli olan, ancak daha sonrasında 6 Mart 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun 7. maddesi ile kaldırılan ve “yol tutuklaması” adı ile anılan uygulama gereğince, başvurucunun yirmi dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme huzuruna çıkarılmasını sağlamak amacıyla tutuklanmasına karar vermiştir.
 
Başvurucu, yakalama emrine itirazla yaklaşık 45 gündür tutuklu bulunduğunu, halen yetkili hakim ve mahkeme huzuruna çıkarılmak üzere sevk işleminin yapılmadığını ifade ederek, en kısa sürede yetkili hakim ve mahkeme huzuruna çıkarılması için sevkini talep etmiştir. İtirazı inceleyen Savcılık Makamı, başvurucunun ifadesinin alınarak serbest bırakılmasını talep etmiştir. İlgili Mahkeme ise, 45. günün sonunda başvurucunun serbest bırakılmasına karar vermiştir. Aynı gün, soruşturma dosyasının yetkili Savcılığı, başvurucuya atfedilen aynı suçlara yönelik 15 Temmuz 1994’de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinin tespitiyle, başvurucu hakkında takipsizlik kararı vermiştir. Başvurucu, serbest bırakılmasına karar verilen tarihten 3 gün sonra serbest bırakılmıştır.
 
Tüm bu sebeplerle başvurucu; makul sürede yargı merciine çıkarılmadığı, serbest bırakılmasına karar verildikten 3 gün sonra fiilen serbest bırakıldığı, tutukluluk halinin haksızlığı, yani hukuka aykırılığı ve yerinde olmadığı iddiasıyla CMK m.141 uyarınca tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun yakalandığı yer Mahkemesi; tutukluluğun yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle tazminat talebini kabul ederek, başvurucu lehine maddi tazminat olarak 798.094,00 -TL (ilgili dönemde yaklaşık 327 Avro), manevi tazminat olarak 1.200,00 -TL (ilgili dönemde yaklaşık 492 Avro) ve bu meblağlar üzerinden gecikme faizlerinin ödenmesi gerektiğine karar vermiştir. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Ancak Yargıtay temyiz talebinin reddi ile tazminat kararını onamıştır.
 
Başvurucu;
  • Yirmi dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme huzuruna çıkarılmasını sağlamak amacıyla tutuklanmasına karar verilmesine rağmen, 45 gün tutuklu kalması ve serbest bırakılmasına hükmedilen kararın ardından üç gün sonra, yani gecikmeli olarak serbest bırakıldığı gerekçesiyle İHAS m.5/1-c’nin,
  • Yakalandığı yer Mahkemesinin, üzerine atılı suçlar hakkında kendisini sorgulamadığı ve kendisinin hakkında yakalama emri çıkarılan kişi olduğundan emin olmak ve yetkili hakim ya da mahkeme huzuruna çıkarılması için tutuklanmasına karar vermek amacıyla yalnızca kimliğini tespit ettiği ve derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış bir hakim önüne çıkarılmadığı gerekçesiyle de İHAS m.5/3 hükmünün,
İhlal edildiğini iddia etmektedir.
 
a) İHAS m.5/1-c kapsamında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM);
Öncelikle İHAS m.5/1’de yer verilen “yasanın öngördüğü usule uygun olarak” ibaresinin, iç hukuka atıfta bulunduğunu ve Sözleşmeci taraf devlete “usul gibi esasa ilişkin hukuk kurallarına da uyma yükümlülüğü” getirdiğini hatırlatmaktadır. Her ne kadar iç hukuku yorumlama ve uygulama görevi öncelikle mahkemelere ait olsa da; özellikle Sözleşmenin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihtilaf konusu olduğu davalarda, iç hukuk kurallarına uyulmadığı iddiası, Sözleşmenin ihlal edildiği sonucuna yol açmakta ise, hukuki değerlendirme farklı olacaktır. Bu halde İHAM, iç hukuka uyulup uyulmadığını araştırmak için belirli ölçüde denetim uygulamalıdır[1].
 
Hürriyetten yoksun bırakılma hali için İHAM; başvurucunun “suç” işlediğine dair hakkında şüphelenildiği gerekçesiyle “yetkili adli merci huzuruna çıkarılması amacıyla” yakalanıp tutuklandığını ortaya koymuştur. Ancak bu halde, geriye başvurucunun İHAS m.5/1 kapsamında “yasanın öngördüğü usule uygun olarak” özgürlüğünden yoksun bırakılıp bırakılmadığı hususunu değerlendirmek kalmıştır. Bu hususta İHAM, öncelikle başvurucunun “mağdur” statüsünün tespit edilmesi gerektiğini belirterek; yargılamanın tüm aşamalarında değerlendirilen bu ölçütün, esasında yerel mahkemelerin açıkça veya özünde, Sözleşmenin ihlal edildiğini kabul etmedikleri ve ardından bu ihlali telafi etmedikleri sürece devam edeceğini ve başvurucunun Sözleşmenin 34. maddesi uyarınca edindiği “mağdur” sıfatını kaybetmeyeceğini vurgulamaktadır. Kararın 37. paragrafında İHAM; bir taraftan Sözleşme ile korunan bir hakkın ihlal edildiğinin ulusal merciler tarafından en azından özünde kabul edilip edilmediğini, diğer taraftan da sözkonusu ihlalin telafi edilme yolunun uygun ve yeterli olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini denetleme görevini üstleneceğini bildirmiştir. Somut olayda; İHAS m.5/1-c uyarınca Yargıtay’ın tutukluluğun yasaya aykırılığını tespit ettiğini gözlemleyen İHAM, bu durumun başvurucu için uygun ve yeterli bir telafi yolu teşkil edip etmediğini incelemiştir.
 
Bu inceleme sırasında İHAM, benzer davalarda uyguladığı içtihadını dikkate alacak ve benzer durumda ödenmesine karar verdiği tazminata ilişkin meblağın somut olayla karşılaştırmasını yapacaktır. Bu husus, elbette iki meblağın mutlaka aynı olması gerektiği anlamına gelmemektir, ancak Yüksek Mahkeme, seçilen telafi yolu ve Sözleşme ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklere saygı duyulmasını sağlama görevinin öncelikle kendilerine ait olması sebebiyle, ulusal mercilerin sözkonusu telafi yoluna karar verme hızları da dahil olmak üzere, davanın kendine özgü koşullarının tamamını gözönünde bulunduracaktır. Bu nedenle; ulusal düzeyde ödenmesine karar verilen meblağ, incelenen davaya özgü koşullar dikkate alındığında açıkça yetersiz olmamalıdır[2].
 
Kararının 41. paragrafında İHAM; Yerel Mahkemece verilen maddi ve manevi tazminatın, benzer bir davada oluşturduğu kendi içtihadını dikkate alarak, incelenen dava koşulları bakımından açıkça yetersiz olduğu kanaatine varmış[3] ve maruz kalınan tutukluluk sebebiyle öngörülen tazminat miktarının, İHAS m.5/1’in ihlal edildiğini ileri süren başvurucu açısından, İHAS m.34’de öngörülen “mağdur” sıfatını devam ettireceği sonucuna ulaşmıştır. Yine kararının 43, 44, 45,46 ve 47. paragraflarında İHAM; yakalamanın ardından 45 gün tutulan başvurucunun hürriyetinden yoksun bırakılma halinin iç hukuka uygun olmadığına, başvurucunun İHAS m.5/1 anlamında “yasanın öngördüğü usule uygun olarak” özgürlükten yoksun bırakılmadığına, serbest bırakılma kararından 3 gün sonra tahliye edilmesinin keyfi olduğuna, tutukluluğun devamının hukuka aykırı olduğuna ve bu yolla İHAS m.5/1’in ihlal edildiğine karar vermiştir.
 
b) İHAS m.5/3 kapsamında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM);
Sözleşmenin 5. maddesinin 3. fıkrasının, suç işlediğinden şüphelenildiği gerekçesiyle yakalanan veya tutuklanan kişilerin keyfi ya da haksız şekilde özgürlüğünden yoksun bırakılmasına karşı güvenceler sunduğunu hatırlatmakta ve İHAS m.5/1-c’nin, tutukluluk süresinin makul olmadığı tarihten itibaren serbest bırakılmayı zorunlu kıldığını belirtmektedir.
 
İHAM’a göre bu hüküm, yalnızca kişinin adli bir makama erişimini güvence altına almakla yetinmemektedir; aksine, kişinin huzuruna çıkarıldığı hakime, tutukluluğun lehine ya da aleyhine olan koşulları inceleme, tutukluluğu haklı gösteren nedenlerin varlığıyla ilgili hukuki kriterlere göre karar verme ve bu tür sebepler bulunmadığında kişinin serbest bırakılmasına karar verme yükümlülüğü getirdiğini vurgulamıştır[4].
 
Kararının 55. paragrafında İHAM; (6526 sayılı Kanun öncesinde yürürlükte bulunan) CMK m.94’e göre düzenlenen yakalama emri gereğince yakalanan kişinin yirmi dört saat içinde yetkili hakim ya da mahkeme huzuruna çıkarılamaması durumunda, aynı süre içinde en yakın sulh ceza mahkemesi hakimi önüne çıkarılması gerektiğini, yine aynı hükme göre yakalanan kişinin serbest bırakılmaması halinde yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanması gerektiğini tespit etmektedir.
 
Somut olayda İHAM; yakalanmasının ardından başvurucunun tutuklanmasına karar veren Yerel Mahkemenin, aynı zamanda başvurucunun serbest bırakılmasına da karar verme yetkisinin bulunduğuna işaret etmekte ve tutuklama kararı veren hakimin, yalnızca başvurucunun hakkında yakalama emri çıkarılan kişi olduğundan emin olmak ve bu emri kendisine tebliğ etmek için ilgilinin kimliğini kontrol etmekle yetindiğini tespit etmektedir.

Akabinde İHAM; tutuklama kararı veren Hakimin başvurucunun ifadelerini almadığını, tutukluluğun başvurucu lehine veya aleyhine olan koşullarını ve ihtilaf konusu tutukluluğun yerindeliğini hiçbir şekilde incelemediğini, dolayısıyla İHAS m.5/3’e riayet edilmediğini ortaya koymaktadır. Başvurucunun tutukluluğunun yerindeliğinin, ancak ilgilinin yakalanmasının ardından 45 gün sonra incelendiğini gözlemleyen İHAM, başvurucunun İHAS m.5/3 uyarınca “derhal” yetkili hakim huzuruna çıkarılmadığının tespiti ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Nilüfer Yenice


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
--------------------------
[1] Bu gerekçeye, 5 Nisan 2016 tarihli ve 2469/10 numaralı Vedat Doğru - Türkiye kararının 32. paragrafında yer verilmiştir.
[2] Bu gerekçeye, 5 Nisan 2016 tarihli ve 2469/10 numaralı Vedat Doğru - Türkiye kararının 40. paragrafında yer verilmiştir.
[3] İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; 22077/10 numaralı ve 5 Mart 2013 tarihli Salih Salman Kılıç - Türkiye kararında verdiği (9.750 Avro) tazminat meblağını, somut başvuruda Yerel Mahkemece takdir edilen tazminat miktarı ile kıyaslamış ve öngörülen telafi usulünün yetersiz olduğu kanaatine ulaşmıştır. Salih Salman Kılıç - Türkiye kararına konu somut olayda ise, başvurucu “yol tutuklaması” sebebiyle hukuka aykırı şekilde tutulduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, iç hukukta CMK m.141/1-d uyarınca tazminat talebinde bulunmuş, ancak Yerel Mahkemece talebi reddedilmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi ise, tazminata karar verilebilmesi için esas davanın sonuçlanmasının beklenmesinin gerekli olmadığına, başvurucunun en kısa sürede yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılmadığına ve tazminat talebinin kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Başvurucu, İHAS m.5’in 1. ve 3. fıkralarının ihlal edildiği iddiası ile İHAM’a başvurmuştur. İHAM; başvurucunun iç hukukta CMK m.141/1-d uyarınca yaptığı tazminat başvurusu Yargıtay tarafından uygun görülmesine rağmen, her iki fıkranın da “yasanın öngördüğü usule uygun olmayan” tutukluluğun yerinde ve hukuki olmadığı gerekçesiyle ihlal edildiğine karar vermiş ve başvurucuya 9.750 Avro tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetmiştir.
[4] Bu içtihada, 5 Nisan 2016 tarihli ve 2469/10 numaralı Vedat Doğru - Türkiye kararının 54. paragrafında yer verilmiştir.​