I- Giriş

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.105/A’da düzenlenen, Geçici m.6 ve Geçici m.10 ile süre yönünden iyileştirmelere tabi tutulan “denetimli serbestlik” tedbirinin tatbikinde; hükümlü hakkında koşullu salıverilme tarihine kadar kesinleşip infaza giren yeni ilamlar, İnfaz Kanunu m.99’a göre toplama (içtima) kararına tabi tutulmakta, yeni gelen ilamla birlikte hükümlünün ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken bakiye süre varsa, denetimli serbestlik dosyası kapatılarak hükümlü ceza infaz kurumuna alınmaktadır.

Hükümlünün koşullu salıverilme tarihi ile bihakkın tahliye tarihi arasında geçen sürede başka bir mahkumiyet kararı kesinleşip infaza girdiğinde ise, yeni gelen ilamın infazı ayrıca yapıldığından, bu durum hükümlünün yeni ilamı ile ilgili yeniden denetimli serbestlikten ve koşullu salıverilmeden faydalanmasını sağlayabilmektedir. Oysa yeni ilamı denetimli serbestlik süresi içerisinde gelen hükümlü bu imkandan mahrumdur; aynı infaz süreci içerisinde sadece bir kez denetimli serbestlikten faydalanabilen hükümlünün, daha önce denetimli serbestlikte infaz edilen cezaları, bakiye denetimli serbestlik süresinden mahsup edilmekte olup, koşullu salıverildikten sonra yeni gelen ilamlarda olduğu şekilde yeni bir denetimli serbestlik sürecinden faydalanma imkanı yoktur.

İnfaz Kanunu m.105/A uyarınca denetimli serbestlikten faydalanan hükümlü, kural olarak Kanun hükmünde ve Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nde tanımlanan yükümlülüklere tabi tutulmaktadır. Bu durumun istisnası, İnfaz Kanunu Geçici m.10/4’den faydalanan hükümlüler için öngörülmüştür. Bu hükme göre; denetimli serbestlikten faydalanan ve 31.07.2023 tarihi itibariyle Covid-19 izninde olan hükümlüler, koşullu salıverilme tarihine kadar olan sürelerini m.105/A’nın 5. fıkrasında belirtilen yükümlülüklere tabi olmadan geçirmektedir. Dolayısıyla; bu hükümlüler, imza, belirlenen programlara katılma gibi yükümlülükler olmaksızın, cezalarının infazına cezaevi dışında devam edebilmektedir.

Yazımıza konu hukuki sorun; İnfaz Kanunu Geçici m.10/4 uyarınca yükümlülüğe tabi olmayan hükümlünün denetimli serbestliği devam ettiği sırada, daha önce işlediği bir suç nedeniyle mahkumiyet kararı verilmesi ve sonradan kesinleşip infaza verilen bu yeni ilamı dolayısıyla yakalama emri çıkarıldığında, hükümlü yakalanıp ceza infaz kurumuna alınmadığı sürece, önceki denetimli serbestliğinin devam edip etmeyeceğine dair farklı görüş ve uygulamalar bulunmasıdır.

Aşağıda; Anayasa m.13, İnfaz Kanunu m.99 ve 105/A ile Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.87/3 hükümleri çerçevesinde konuyu değerlendirip, hükümlüler hakkında nasıl bir uygulama yapılmasının isabetli olacağı konusunda değerlendirmemize yer vereceğiz.

II- Toplama (İçtima) Kararının Ne Zaman Verilebileceği Sorunu

Denetimli serbestlik sürecini yükümlülüğe tabi olmadan geçiren hükümlünün; daha önce işlediği bir suçtan verilip denetimli serbestlik süresi içerisinde kesinleşen ve infaza verilen yeni ilamı geldiğinde, İnfaz Kanunu m.99 uyarınca toplama kararı verileceği, infazda geçen sürelerin mahsup edileceği, ancak hükümlü bir infaz sürecinde denetimli serbestlikten yalnızca bir kez faydalanabileceği için, daha önce denetimli serbestlikte geçen sürelerin de toplam denetimli serbestlik süresinden indirileceği tartışmasızdır. Bu sonucun gerçekleşebilmesi için; hükümlünün cezalarının toplanması, mahsuplarının yapılması ve fiilen ceza infaz kurumunda infazı gereken bakiye süresi olduğunun anlaşılması gerekir ki, tüm bu hesaplamalar, İnfaz Kanunu m.20/4’de yer alan “Hükümlüye, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarih ile ceza süresini ve cezanın hangi hükme ilişkin bulunduğunu belirten bir belge verilir.” hükmü gereğince, hükümlü fiilen ceza infaz kurumuna alındıktan sonra yapılmakta olup, müddetname (mahsup sonucu fiili yatarı kalmayan hükümlüler hariç) hükümlü ceza infaz kurumuna alındıktan sonra düzenlenmektedir. Bununla birlikte, müddetname düzenlenebilmesi için gerekli olan ve İnfaz Kanunu m.99’da düzenlenen toplama (içtima) kararının ne zaman verileceği ile ilgili Kanunda düzenleme bulunmamaktadır.

Uygulamada genel itibariyle; toplama (içtima) kararının, hükümlü çağrı üzerine gelip veya yakalanıp ceza infaz kurumuna alındığında talep edildiği bilinmektedir. Buna karşılık; hükümlü hakkında çıkarılan yakalama emri infaz edilmeden önce, toplama kararı verilmesine engel bir düzenleme de Kanunda bulunmamaktadır.

Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.87/3’de; “Başka bir mahkumiyet kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna alınan hükümlünün kaydı kapatılarak, 5275 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin uygulanabilmesi yönünden toplama kararı alınması ve müteakip infaz işlemlerinin buna göre yapılması amacıyla dosya hükümlünün bulunduğu ceza infaz kurumuna gönderilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına iletilir.” hükmüne yer verilerek, yeni bir ilamı infaza gönderilen hükümlünün sırasıyla i. ceza infaz kurumuna alınması, ii. önceki denetimli serbestlik dosyasının kapatılması, iii. dosyanın infaz işlemleri için Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi, iv. toplama kararı alınması ve diğer infaz işlemlerinin yapılması usulünün benimsendiği sonucuna varılmaktadır.

Toplama (içtima) kararının verileceği zamanın Kanunda düzenlenmediği, Yönetmelik hükmünde ise infaz işlemleri için belirli bir sıralamanın öngörüldüğü mevcut durumda, hükümlü ceza infaz kurumuna alınmadan önce toplama kararı verilmesi ve önceki denetimli serbestlik dosyasının kapatılması şeklinde bir uygulamanın yasal dayanağı olmadığı düşünülebilir.

III- Denetimli Serbestlik Dosyasının Kapatılmasını Gerektiren Yasal Nedenler

İnfaz Kanunu m.105/A’nın 6. fıkrasında; i. hükümlü ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra, talebinde belirttiği denetimli serbestlik müdürlüğüne beş gün içinde müracaat etmemesi, ii. hakkında belirlenen yükümlülüklere, denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerileri ile hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi, iii. ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi halleri, denetimli serbestliğin sonlandırılmasını gerektiren haller olarak düzenlenmiştir.

Denetimli serbestlik tedbirini sonlandıran nedenlerin yanında ayrıca m.105/A’nın 7. fıkrasında, denetimli serbestliğin geçici olarak durdurulmasına dair bir düzenleme daha yer almaktadır. Buna göre; hükümlü, hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanılmasına başlandıktan sonra kasıtlı yeni bir suç işleyip hakkında kamu davası açılmışsa, bu suç için öngörülen hapis cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla ise, hükümlü açık ceza infaz kurumuna infaz hakimliği kararıyla gönderilebilmektedir. Kovuşturma sonucunda; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi halinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam edilmesine dair karar verilmektedir. Dolayısıyla; İnfaz Kanunu m.105/A’nın 7. fıkrasında yer alan düzenlemenin, denetimli serbestliğin şarta bağlı askıya alınması olarak tanımlanması mümkündür. Bu yönüyle, m.105/A’nın 6. fıkrasında düzenlenen denetimli serbestliğin sonlandırılması hallerinden ayrılmaktadır.

Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin “Kaydın kapatılması” başlıklı 47. maddesinde; denetimli serbestlik yükümlülüğünün usulüne uygun tebligata rağmen yerine getirilmesine başlanmaması, uyarılara rağmen ihlal edilmesi, yargı mercii tarafından kaldırılması (denetimli serbestlik yükümlülüğünün kaldırılmasına ilişkin olduğunu, denetimli serbestlik tedbirinin kaldırılmasına karar verilmesinden söz edilmediğini vurgulamak isteriz), infaz edilmesi halleri ile ayrıca hükümlü hakkında işlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı tutuklama kararı verilmesi ve Yönetmeliğin “Açık ceza infaz kurumuna iade” başlıklı 87. maddesinin 3. fıkrası uyarınca hükümlünün başka bir mahkumiyet kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna alınması durumunda denetimli serbestlik dosyasının kapatılacağı, sınırlı şekilde düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere; Kanunda ve Yönetmelikte, denetimli serbestlik tedbiri uygulandığı sırada, daha önce işlediği bir suçtan verilip kesinleşen mahkumiyet kararının varlığı halinde, hükümlünün yeni ilamının infazı için ceza infaz kurumuna alınmadığı aşamada, denetimli serbestlik dosyasının kapatılacağına dair hüküm bulunmamaktadır. Mevcut düzenlemelere göre; hükümlü başka suçtan tutuklanırsa veya başka bir mahkumiyeti nedeniyle ceza infaz kurumuna alınırsa, önceki infazında uygulanan denetimli serbestlik tedbiri sonlandırılarak dosyanın kapatılacağı açık olmakla birlikte, fiilen yakalanıp ceza infaz kurumuna alınmadığı bir aşamada önceki denetimli serbestlik dosyasının kapatılmasına elverişli açık yasal düzenleme olmadığı, hatta bunun aksine, Yönetmelik m.87/3’ün lafzında “hükümlünün fiilen ceza infaz kurumuna alınması” şartının arandığı görülmektedir.

IV- Uygulama

Uygulamada bir görüş; İnfaz Kanunu m.19’a göre, infaza konu tüm cezaların miktarını dikkate alarak, yeni ilam için çağrı kağıdı veya yakalama emri çıkarılmasını, çağrı kağıdı çıkarıldığında hükümlünün yasal başvuru süresi gözetilerek, denetimli serbestlik dosyasının bu aşamada kapatılmamasını, ancak çağrı kağıdına rağmen hükümlü yasal süre içerisinde gelmezse yakalama emri çıkarılması ile birlikte önceki denetimli serbestlik dosyasının kapattırılmasını benimsemekte olup, bu görüşü, yakalama emri ile aranan bir kişinin aynı zamanda başka bir cezayı infaz edebileceğinin düşünülemeyeceği, böyle bir durumun koşullu salıverilme tarihine kadar kesinleşecek diğer cezalarının içtimaa dahil edilmesi zorunluluğu ile bağdaşmayacağı, aksi halde infazdan kaçan hükümlünün bir başka cezasının infazında koşullu salıverilmesini kabul etmek anlamına geleceği, tüm bu sebeplerle yakalaması olan bir hükümlünün aynı anda bir başka cezayı infaz etmiş sayılamayacağı gerekçesine dayandırmaktadır. Sonuç olarak bu görüşe göre; yakalama emri düzenlenene kadar önceki infazın denetimli serbestliği devam etmeli, ancak yakalama emri çıkarıldıktan sonra hükümlü henüz yakalanmasa bile önceki denetimli serbestlik dosyası kapatılmalı, hükümlü yakalandığında, ceza infaz kurumuna alınarak infaza konu tüm cezaları için içtima kararı alınmalı ve infazın devamı da buna göre yapılmalıdır.

V- Değerlendirmemiz

Denetimli serbestlik dosyasının kapatılmasını gerektiren sebepler Kanunda ve Yönetmelikte sınırlı şekilde sayılmış olup; denetimli serbestliği devam ederken daha önce işlediği bir suçtan yapılan yargılama neticesinde kesinleşip infaz aşamasına gelen yeni mahkumiyet kararının varlığı tek başına önceki denetimli serbestliğin sonlandırılmasına dair sebep olarak düzenlenmemiş, Yönetmelik m.87/3’de başka bir mahkumiyeti sebebiyle cezaevine alınan hükümlünün denetimli serbestlik dosyasının kapatılacağı ve bunun ardından toplama kararı alınıp müddetname düzenlenmesi gibi infaz işlemlerinin tesisi için evrakın Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceği belirtilmiştir. Hükümde açıkça “ceza infaz kurumuna alınma” şartı getirilmiştir. Bu sebeple; hükümlü yakalanıp, ceza infaz kurumuna alınmadan, bir başka ifadeyle yakalama emri dışında yeni ilamın infazına dair işlemler fiilen başlatılmadan, önceki denetimli serbestlik dosyasının kapatılması isabetli değildir.

Karşı görüş; Denetimli Serbestlik Yönetmeliği m.87/3’de, hükümlü hakkında İnfaz Kanunu m.107’nin uygulanması açısından toplama kararı alınmasından söz edildiği, İnfaz Kanunu m.99’de de birden fazla hükümde yer alan cezaların toplanmasına dair düzenlemelere yer verildiği, birden fazla kesinleşmiş ceza varsa 107. maddenin uygulanması yönünden toplama kararı talep edilmesinin gerekeceği, bu talepte bulunulması veya toplama kararı verilmesi için hükümlünün denetimli serbestlikte veya ceza infaz kurumunda bulunması zorunluluğu aranmadığı, hükümlü hakkında bu cezaların toplanmasının her zaman talep edilebileceği, bunun için yakalama emrinin infazı ile hükümlünün ceza infaz kurumuna alınmasının gerekmediği, Yönetmelik m.87/3’ün yargı mercilerini sınırlayıcı veya kısıtlayıcı bir hüküm olarak değerlendirilmemesi gerektiği, hükümde ceza infaz kurumuna alınmış olan hükümlüler hakkında yapılacak işlemlerin düzenlendiği, hükümlü henüz ceza infaz kurumuna alınmamışsa da, İnfaz Kanunu m.99’a göre toplama kararı talep edilebileceği, toplama kararı sonucunda, hükümlünün ceza infaz kurumunda infazı gereken bakiye süresi çıkarsa, denetimli serbestlik dosyasının kapatılıp ceza infaz kurumuna iade edilmesi gerektiği yönündedir.

Kanaatimizce; Yönetmelik m.87/3’de ve İnfaz Kanunu m.99’da belirtilen “107. maddenin uygulanması yönünden toplama kararı verilmesi” ibaresinden hareketle hükümlü aleyhine sonuca varmak mümkün değildir, çünkü toplama kararı koşullu salıverilme tarihini belirlemeye yönelik olduğundan ve henüz fiilen infazı başlamayan bir mahkumiyetin koşullu salıverilme tarihinin belirlenmesi de mümkün olmadığından, hükümlünün yakalanmadığı bir aşamada henüz infazına başlanamayan bir mahkumiyeti, önceden infazı devam eden diğer mahkumiyetlerle içtima ederek koşullu salıverilme tarihini tespit etmek fiilen de mümkün gözükmemektedir. Çünkü içtima kararı sonrası yeni ilam da infaza dahil edilerek, hükümlü hakkında yeni bir koşullu salıverilme tarihinin belirlenebilmesi için, İnfaz Kanunu m.20 uyarınca müddetnamenin “cezaevine giriş tarihini” içermesi zorunludur ki, bunun için de hükümlünün fiilen ceza infaz kurumuna alınmış olması gerekir.

Yönetmelik m.87/3’ün hükümlü lehine yorumlanıp, hükümlünün yakalanmasına kadar önceki denetimli serbestlik dosyasında infazın devam edeceği düşüncesinin; koşullu salıverilmeye kadar gelen yeni ilamların içtima edilmesi kuralını esnetmeye elverişli olduğu, hükümlüleri kaçmaya teşvik edeceği de ileri sürülebilir. Kanaatimizce bunun çözümü; hükümlü aleyhine yorum yoluyla değil, sadece Yönetmelik değişikliği ile mümkündür. Önemli olan; açık yasal düzenleme olmayan hallerde hükümlü lehine uygulama yapılmasıdır ki, bu konuda Yönetmelikte hükümlü lehine uygulamaya elverişli açık düzenleme bulunmaktadır. Yeni ilamı ile ilgili yakalama emri infaz edilmeden denetimli serbestlik dosyasının kapatılmaması şeklinde bir kabulün; hükümlüleri yakalanmaktan kaçmaya teşvik edebileceği düşünülmekte ise, o halde kanuni dayanağı da olmak şartıyla, Yönetmelik hükmünde değişiklik yapılması gerekir.

Her ne kadar mahkumiyet kararının infazı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına kanuni ve meşru müdahale teşkil etmekte ise de; hükümlünün ceza infaz kurumunda fiilen infaz edeceği süreyi uzatma sonucu doğuracak bunun gibi hallerde, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkında getirilecek sınırlamanın Anayasa m.13’e uygun olması gerekir. Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.87/3’de açıkça “Başka bir mahkumiyet kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna alınan hükümlünün kaydı kapatılarak, …toplama kararı alınması… amacıyla Cumhuriyet başsavcılığına iletilir.” düzenlemesi yer aldığından, yeni ilamı için yakalaması olan ancak henüz yakalanmamış hükümlünün önceki denetimli serbestlik dosyasının kapatılmasına elverişli yasal düzenleme bulunmadığı kanaatindeyiz.

Bu görüşümüze ek olarak; önceki denetimli serbestlik dosyası açık tutulup infazı devam eden hükümlünün, yeni ilamının infazı için çıkarılan yakalama emrine rağmen yakalanmaması halinin, denetimli serbestlik sürecinde olan önceki ilamları yönünden firar fiiline sebebiyet vermeyeceğini, buna elverişli yasal bir düzenlemenin olmadığını, İnfaz Kanunu m.105/A’nın 6 ve 7. fıkraları ile Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.87’nin 1. ve 2. fıkralarında yer verilen sebeplerle hükümlünün ceza infaz kurumuna iadesine karar verilmesine rağmen iki gün içinde teslim olmaması halinde firar fiilinin gündeme gelebileceğini, yazımıza konu hukuki durumda ise, hükümlü yakalandığında cezalarının toplanmasına karar verilip yeni müddetname düzenlenmesi prosedürü izleneceğinden ve bu şekilde yeni bir infaz süreci başlamış olacağından, hükümlünün firar ettiğinden söz edilemeyeceğini, İnfaz Kanunu m.105/A’nın 8. fıkrasında yer verilen “…ceza infaz kurumuna iade kararı verilmesine rağmen iki gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olmayan hükümlüler hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 292 nci ve 293 üncü maddelerinde yazılı hükümler uygulanır.” hükmünün, sadece İnfaz Kanunu m.105/A’da düzenlenen sebeplere bağlı olarak ceza infaz kurumuna iadesine karar verilen hükümlüler yönünden uygulanabileceğini, bu maddede sonradan kesinleşen yeni mahkumiyet kararı sebebiyle önceki denetimli serbestliğin sonlandırılıp hükümlünün ceza infaz kurumuna iadesine karar verileceğine dair bir kuralın öngörülmediğini, dolayısıyla İnfaz Kanunu m.105/A ve TCK m.292 hükümlerinde aksi kabule elverişli bir düzenlemenin bulunmadığını, yine hükümlünün yeni ilamına bağlı olarak çıkarılan yakalama emrinin, önceki denetimli serbestlik dosyasında “iyi hal” koşulu yönünden koşullu salıverilmesine de engel olamayacağını, çünkü yeni ilamının infazına henüz başlanmadığını, iyi hal tespitinin her bir infaz süreci ile sınırlı olarak ayrı ayrı yapılması gerektiğini, içtima kararına konu edilmeyen ve infazı başlamamış bir mahkumiyetle ilgili yakalama emrinin, devam eden infazda iyi hal tespitine engel teşkil etmeyeceğini ifade etmek isteriz.

Elbette tüm bu açıklamalarımız; İnfaz Kanunu Geçici m.10/4 uyarınca yükümlülüğe tabi tutulmaksızın cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar denetimli serbestlik uygulanan hükümlüler yönünden geçerlidir. Bu hükmün kapsamı dışında olup da denetimli serbestlikten faydalanan hükümlüler; Kanun ve Yönetmelik hükümleri doğrultusunda yükümlülüklere tabi tutulduklarından, yeni gelen ilamlarının infazından kaçınmaları, aynı zamanda devam eden denetimli serbestlik tedbirinden doğan yükümlülüklerini ihlal etmeleri anlamına geleceğinden, bu yükümlülüklere uymamakta ısrar etme sonucunu doğurabilecek fiilleri, zaten denetimli serbestlik dosyasının kapatılmasına sebep olabilecek niteliktedir.

Esas olan; Anayasa, kanunlar ve kanunlara uygun çıkarılan yönetmeliklerin uygulanması, bir konuda yasal boşluk varsa bu boşluğun yasal düzenleme ile giderilmesi, bu yöntem izlenmeksizin, hükümlü aleyhine yorum yoluyla fiili uygulama geliştirilmemesi, “hükümlü lehine yorum” ilkesinin esas alınmasıdır. İnfaz Hukukumuz; uygulamada yasal boşluklarla sıklıkla karşılaşıldığı, içtihat ve uygulama yoluyla yeni kurallar getirilebilen, takdir yetkisi tanıyan birçok müessese öngören bir hukuk dalıdır. İnfaz Hukuku kurallarının düzenlenmesinde, yorumlanmasında ve tatbikinde; başta kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı olmak üzere, temel hak ve hürriyetlere sınırlama getiren müdahalelerde Anayasa m.5 gerekçe gösterilerek Anayasa m.13’ün gözardı edilemeyeceğini, her ne kadar mahkumiyete bağlı tutma hali kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden hukuka uygun sınırlama sebebi olsa da, hükümlünün fiilen ceza infaz kurumunda geçireceği süreyi uzatma sonucu doğuracak her uygulamanın açık yasal dayanağı olması gerektiğini ifade etmek isteriz. İnfaz Hukuku alanı; “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’den ve “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı Anayasa m.19’dan bağımsız düşünülemez. Nitekim İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5’de de özgürlük ve güvenlik hakkı güvence altına alınmıştır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)