Adalet Bakanlığı’nın hazırlayıp, Bakanlar Kurulu’nun kararı ile 05.12.2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulan Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bazı hükümleri aşağıda değerlendirilmiştir.
Tasarının 1. maddesi ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 58. maddesinin başlığı “Propaganda yayınlarına ilişkin yasaklar ve propaganda da kullanılacak dil:” şeklinde ve ikinci fıkrasının da, “Siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propaganda, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerle de yapılabilir.” şeklinde değiştirilmesi teklif edilmiştir.
Yorum: Maddede, siyasi partiler ve adaylar tarafından yapılacak her türlü propagandanın, Türkçe’nin yanı sıra farklı dil ve lehçelerin yapılabileceği ifade edilmiştir. Böylece seçimlerde, Devletin resmi dili olan Türkçe’nin yanında İngilizce, Fransızca, Almanca, Yunanca, Ermenice, Kürtçe ve sair dil ve lehçeler kullanılabilecektir. Hükümet, demokratik çoğulcu toplumun gereklerine daha uygun olduğu gerekçesiyle bu tür bir tercihi yapmak yolunu seçmiştir. Ancak temel amaç, Kürtçe’nin yasal zeminde kullanılabilmesinin önünü açmaktır.
Tasarı m.2: 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 15. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Siyasi partiler, tüzüklerinde yer almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel başkanlık sistemini uygulayabilirler. Eş genel başkanlar, bu Kanunda genel başkan için öngörülen hükümlere tabidir”.
Yorum: Maddede, siyasi partilerin iki kişiden fazla olmamak şartı ile eş genel başkan sistemini uygulayabileceği öngörülmüştür. Bu konuda yasal düzenleme yapılacak olması isabetlidir, çünkü bir parti “de facto” olarak bu uygulamaya uzun süre önce geçmiştir.
Tasarı m.3: 2820 sayılı Kanunun 20. maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Siyasi partilerin ilçe teşkilatı, ilçe kongresi, ilçe başkanı, ilçe yönetim kurulu ve kurulmuş ise belde teşkilatından meydana gelir. Parti tüzüğünde ilçe disiplin kurulu teşkili de öngörülebilir. Beldelerde teşkilat kurulması zorunlu değildir”.
Yorum: Maddede, siyasi partilerin teşkilatlanması ile ilgili 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 20. maddesinde bir değişiklik yapılması önerilmektedir. Siyasi partilerin beldelerde teşkilat kurma zorunluluğunun kaldırılması amaçlanmaktadır. Böylece siyasi parti, sadece ilçelerde teşkilat kurarak, beldelerde teşkilatlanma yükümlüğüne girmeyecek, ancak siyasi parti isterse de yine dilediği beldede teşkilatlanabilecektir.
Tasarı m.4: 2820 sayılı Kanunun ek 1. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu madde uyarınca yapılacak yardımlar sadece parti ihtiyaçları veya parti çalışmalarında kullanılır.
Milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların %3’ünden fazlasını alan siyasi partilere de Devlet yardımı yapılır. Bu yardım en az Devlet yardımı alan siyasi partinin ikinci fıkra gereğince almış olduğu yardım ve genel seçimlerde aldığı toplam geçerli oy esas alınarak kazandıkları oyla orantılı olarak yapılır. Bu fıkra uyarınca yapılacak yardım bir milyon Türk Lirasından az olamaz. Bunun için her yıl Maliye Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konulur”.
Yorum: Maddede, siyasi partilerin Devletten alacakları yardımla ilgili oy oranında düzenleme yapılmış ve bu oran, milletvekili genel seçimlerinde toplam geçerli oyların yüzde üçünden fazlasının alınması olarak belirlenmesi önerilmektedir. Görüleceği üzere, siyasi partilere yapılan Devlet yardımının yelpazesinin genişletilmesi hedeflenmektedir. Bu noktada iki hata vardır; birincisi, asıl sorun olan seçim barajının düşürülmesi veya kaldırılması ile ilgili Tasarıda herhangi bir düzenleme olmaması ve ikincisi de siyasi partilerin Devletten yardım almasıdır. Ayrıca, bu yardımın sadece oy oranına bağlanması da “eşit” olmadığı gibi, adaletli de değildir. Çünkü siyasi partiler, eşit şartlarda seçime katılamamakta ve sırf şeklin yerine gelmesi kapsamında Devlet yardımına tabi tutulmaktadırlar. Esasında, ya siyasi partilere yapılan maddi yardım kaldırılmalı ya da bu konuda hakkaniyete uygun bir düzenleme yapılmalıdır. İktidarda ve ana muhalefette bulunan parti ile diğer partilerin eşit şartlarda seçime girdiği zaten söylenemez. Hal böyle iken, bir de Devlet yardımının oldukça farklı rakamlarda siyasi partilere dağıtılması, bu dengesizliği daha da artırmaktadır.
Tasarı m.5: 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 6. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde yapılabilir.
İl ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde ve 22. maddenin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşleri alınarak mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenir.
İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı belirlenebilir.
Belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı yerel gazeteler ile valilik ve kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulur.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yer ve güzergahı hakkında sonradan yapılacak değişiklikler de aynı yöntemle yapılır. Bu değişiklikler duyurudan onbeş gün sonra geçerli olur.
Birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahının belirlendiği il ve ilçelerde düzenleme kurulu kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde belirlenen yer ve güzergahlardan birisini tercih edebilir”.
Yorum: Maddede, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili bir özgürleştirme gidildiğine dair hükme yer verilse de, hükmün sınırlama kısmında yer alan “kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde ve 22. maddesinin birinci fıkrasında sayılan sınırlamalara uyulması kaydıyla” ibaresi, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yer ve güzergahının belirlenmesi ile ilgili sübjektif uygulamaya devam edileceğini göstermektedir. Hükümet, bu konuda kamu düzenini, genel asayiş ve günlük yaşamın olağan devamını esas alıp, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili sınırlayıcı düzenlemeyi öngörmüştür. Umarız, bu tür yasal düzenlemeler dürüst, eşit ve yeknesak şekilde kullanılır. Bunun yanında, bu düzenlemelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının özünün de zedelenmesi yoluna gidilmez. Bu arada belirtmeliyiz ki, her toplantı ve gösteri yürüyüşü esasında istenilse de istenilmese de kamu düzenini, genel asayişi ve günlük yaşamı olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bu kaçınılmaz olup, toplantı ve gösteri yürüyüşünün doğasında vardır. Demokratik çoğulculuk sağlanmak istendiğinde, toplantı ve gösteri yürüyüşü, protesto ve eleştiri hakkının korunması kaçınılmazdır. Kanaatimizce, barışçıl olmak, cebir-şiddete başvurmamak kaydıyla toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılması engellenmemelidir. Kamu otoritesi, bir taraftan kamu düzeni, genel asayişi ve günlük yaşamı, diğer taraftan da toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılabilmesi için gerekli tüm önlemleri almalıdır. Kamu otoritesi aldığı karar ve tedbirlerle de, günlük yaşamı, bunun yanında toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmayı, en önemlisi de toplantı ve gösteri yürüyüşünün gereği gibi yapılmasını engellememelidir.
Tasarı m.6: 2911 sayılı Kanunun 7. maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler güneş batmadan önce dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar ise saat 24:00’e kadar yapılabilir”.
Yorum: toplantı ve gösteri yürüyüşleri saatlerinin bir saat ileri alındığı görülmektedir. İyileştirme isabetli olsa da, toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili esaslı sorunlara çözüm getirmeyen bu hüküm, saatlerin ileri alınması bakımından isabetli olacaktır.
Tasarı m.7: 2911 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu yükümlülüğün yerine getirildiğine dair tutulan tutanak düzenleme kurulu tarafından hazırlanarak yetkili kolluk amirine teslim edilir".
"Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde katılımcıların ve konuşmacıların ses ve görüntüleri kolluk tarafından kaydedilebilir. Elde edilen kayıt ve görüntüler şüphelilerin ve suç delillerinin tespiti dışında başka bir amaçla kullanılamaz".
Yorum: Maddede,2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 11. maddesi ile ilgili değişiklik ve ekleme önerildiği görülmektedir. Ek hüküm ilginçtir. Bu hükümde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde katılımcı ve konuşmacıların kolluk tarafından kaydedileceği, elde edilen kayıt ve görüntülerin ise, şüphelilerin ve suç delillerinin tespiti dışında başka bir amaçla kullanılamayacağı ifade edilmektedir. Esasında “de facto” olarak bu uygulama zaten benimsenmiştir. Bu hükümle, bu tür kayıtlara yasal dayanak getirilmesi, ses ve görüntü kaydının yapılmasının önüne geçilmesinin engellenmesi hedeflenmiştir. Bir isabetli hüküm, elde edilen kayıt ve görüntülerin şüphelilerin ve suç delillerinin tespiti dışında başka bir amaçla kullanılamayacağının öngörülmesidir. Uygulamada hukuka aykırı delillerin, Anayasanın ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun açık ve tartışmasız hükümlerine rağmen kullanıldığı, soruşturma ve kovuşturma dosyalarında yer aldığı, şüpheli ve sanıkların aleyhine değerlendirildiği dikkate alındığında, bu tür bir hükmün kişi hak ve hürriyetlerine aleyhine sonuçlara yol açacağını öngörmek zor değildir. “Hukuk devleti” ilkesini benimseyen Ülkemizde, maalesef hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin kullanıldığını, hukuka aykırı delillerle ilgili yasaklayıcı kuralların “kamu yararı”, “üstün yarar”, “önemsiz aykırılık” gibi tuhaf ve sübjektif kriterlerle gözardı edildiğini görmekteyiz. Bu sebeple, 2911 sayılı Kanunun 11. maddesine eklenecek hükmün, Türk Hukuk kültürü gözönüne alındığında, riskler taşıyacağı ortadadır. Aksi halde, toplantı veya gösteri yürüyüşleri ile ilgili ses ve kayıtlar katılımcılar için değil, orada bulunan kolluk mensuplarını da kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Bu yolla, kamu kudretini temsil eden kamu görevlilerinin söz ve davranışlarının hukukiliği de denetlenebilecektir.
Bu tür kayıtların arşivlenip farklı amaçlarla kullanılmaması, fişlemeye esas alınmaması ve zamanı geldiğinde kamuoyuna aktarılmaması, yani kişinin bu yolla zan altında bırakılıp itibarının zedelenmemesi gerekir. Ancak belirtmeliyiz ki, halka açık toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ait ses ve görüntülerin herkes tarafından kayda alınabilmesi de mümkündür. Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda bir yasak da bulunmamaktadır. Elbette bireyin kayda alması ile kolluğun kayda alması aynı şekilde değerlendirilemez. Kanaatimizce, bildirim şartına uyulmaksızın yapıldığı için hukuka aykırı sayılan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşleri de dahil olmak üzere, cebir ve şiddete başvurulmadıkça hiçbir toplantı veya gösteri yürüyüşünün ses ve görüntülerinin kayda alınmaması, demokratik hukuk toplumuna daha uygun olacaktır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)