6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 630/3.maddesinde kanun koyucu, limited şirket müdürlerinin azli istemine ilişkin haklı sebep teşkil eden halleri örneklendirme yoluyla saymıştır. Yasa koyucu bu düzenlemede azil davalarının haklı sebebe dayanması gerektiğini belirtmiş ancak haklı sebebin tanımını içtihatlara ve öğretiye bırakmıştır. Buna göre haklı sebep, öğretide dürüstlük kurallarına göre müdürün bu görevi sürdürmesinin kendisinden beklenemeyeceği ve görevden alınmasını adil gösteren nedenler olarak tanımlanmıştır (Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.178). Bu çerçevede TTK.m.630/3’e göre limited şirket müdürlerinin özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve ortaklık sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya müdürlerin ortaklığın iyi yönetimi için gerekli yeteneğini kaybetmesi tek başına birer haklı sebep olarak kabul edilmiştir (Yargıtay Onursal Daire Başkanı Gönen ERİŞ, Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt-3, 2.Baskı, s.3542 ; Dr.Soner ALTAŞ, Limited Şirket Müdürlerinin Haklı Sebeple Azline İlişkin Dava Kime Karşı Açılır?, tacirsoft.com.tr). Ancak maddede sayılan bu haller sınırlayıcı nitelikte değildir (Doç.Dr.Birgül SOPACI ÖZTUNA, Limited Şirketlerde Müdür, s.205). Zira bu hususlara benzer başkaca sebepler de müdürün azli veya yetkilerinin sınırlandırılması bakımından haklı sebep olarak kabul edilebilir. Buna örnek olarak müdürlerin hilekar ve yetkilerini kötüye kullanmaya yönelik davranışları gösterilebilir (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklar Hukuku, s.782). Yine müdürlerin, ortaklara eşit davranma ilkesini ihlal etmesi, bilgi verme yükümlülüğüne, ortaklıkla işlem yapmama yükümlülüğüne ve ticari defterleri tutma ve belgeleri saklama yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi ile TTK.m.630/3’ün atfıyla TTK.m.376 uyarınca sermayenin kaybı ve borca batıklık halindeki yükümlülüklerinin ihlali halleri haklı sebeple birer azil nedenidir. Ayrıca TTK.m.636 uyarınca şirketin feshine sebep olabilecek bir durum da aynı zamanda müdürün görevden alınması bakımından haklı sebep olarak değerlendirilebilir (Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.179 ; Doç. Dr. Birgül SOPACI ÖZTUNA, Limited Şirketlerde Müdür, s.210 ; Dr.Çağlar Doğu ARAS, Şirketler Hukuku Şerhi, s.4813).
Tüm bu hususlarla birlikte limited ortaklığın yönetim yetkisinin iyi kullanılmaması, ortaklığın ekonomik durumunun iyi olduğu dönemde dahi ortaklık borçlarını ödemeyerek ortaklığın aciz haline sokulması, sigortasız işçi çalıştırmak suretiyle limited ortaklığa karşı idari yaptırımlar uygulanmasına ve ortaklık aleyhine dava açılmasına neden olunması, genel kurul kararı olmaksızın müdürün kendi maaşını artırması, ortaklıkta kasa açığı olması, şirketin muhasebesinin iyi tutulmaması, müdürlerin kusurları nedeniyle ortaklık zararlarının ortaya çıkması halleri de öğretide müdürlerin azli bakımından haklı sebep teşkil eden davranışlara örnek olarak gösterilmektedir (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklara İlişkin Emsal Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.461).
Yukarıdaki bilgiler ışığında haklı sebep, müdürün şahsında ortaya çıkmakla birlikte haklı sebebin oluşmasında müdürün kusuru aranmaz (Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.178). Diğer bir deyişle TTK.m.630/2-3 kapsamında açılan azil davalarında davalı müdür, haklı sebebin ortaya çıkmasında kendi kusuru bulunmadığını ileri sürse dahi mahkeme vasıtasıyla azilden ya da yetkilerinin sınırlandırılmasından kurtulamaz (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklara İlişkin Emsal Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.449). Eş söylemle bir durumun ya da olayın, müdürün azli için haklı sebep kabul edilebilmesi için müdürün kusurlu olması şart değildir. Aynı şekilde mahkemece azil kararı verilebilmesi için şirketin zarara uğramış olması da gerekli değildir. Müdürün kusurlu olmadığı ve şirketin zarar görmediği durumlar da azil için haklı sebep oluşturabilir (Doç.Dr.Birgül SOPACI ÖZTUNA, Limited Şirketlerde Müdür, s.209). Bu noktada haklı sebebin mevcut olup olmadığı değerlendirmesinde şirketin konusu, sermaye ve ortaklık yapısı, ortak sayısı ve şirket menfaati dikkate alınır (Doç.Dr. Birgül SOPACI ÖZTUNA, Limited Şirketlerde Müdür, s.209 ; Dr.Soner ALTAŞ, Limited Şirket Müdürlerinin Genel Kurul Kararıyla veya Haklı Sebeple Azledilmesi, tacirsoft.com).
Doktrinde de ifade edildiği üzere TTK.m.630/3’te kanun koyucu tarafından özen ve bağlılık yükümlülüğü gibi kavramların sadece isimleri sayılmış, bu kavramların ne oldukları ve kapsamlarıyla ilgili herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Bu sebepten dolayı haklı sebep kavramının kapsamının belirlenmesi için madde metninde adı geçen yükümlülüklerin açıklandığı özen ve bağlılık yükümlülüğüne dair 626.maddenin ve eşit işlem yükümlülüğüne dair 627.maddenin, 630.maddeyle birlikte incelenmesi gerekir (Dr.Çağlar Doğu ARAS, Şirketler Hukuku Şerhi, s.4811). Bu noktada azil davası yönünden özen yükümlülüğü büyük önem arz eder. Nitekim TTK’nın “Özen ve Bağlılık Yükümü, Rekabet Yasağı” başlıklı 626.maddesinde; “Müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu yükümlülük gereği limited şirketlerde müdürlerince, şirket ile ilgili bir karar almadan önce gerekli tüm araştırmalar ve değerlendirmeler yapılmalı, evrensel ilkelere ve mantığa ve hukuka uygun şekilde ve zamanında karar alınmalıdır. Yine müdürlerce şirket, her alanda modern yönetim ilkeleri ışığında yönetilmelidir. Yine müdürlerce şirket yönetimi için gerekli organizasyon yapılmalı, özellikle şirketin çıkarlarına ilişkin düzenlenen toplantılar makul sürelerde sonuçlandırılmalıdır. Yine şirket menfaatleri gereği yönetimde alınan her kararda şirketin başta ekonomik menfaatleri olmak üzere tüm menfaatlerinin ön planda tutulmalı, 3.kişilerin ve hatta şirket ortaklarının menfaatlerine karşı şirketin menfaatleri her zaman üstün görülmeli ve korunmalıdır (Dr.Çağlar Doğu ARAS, Şirketler Hukuku Şerhi, s.4811). İşte bu kriterlere aykırılık halinde TTK.m.630 çerçevesinde limited şirket müdürlerinin azli gündeme gelebilecektir.
Yargıtay uygulamasında da yukarıdaki açıklamalarımızla benzer yönde görüş hakimdir. Nitekim Yargıtay şirketin sürekli zarar etmesi sebebiyle davalı müdürün görevini yerine getirirken gerekli özeni gösterdiğinden bahsedilemeyeceğini (Yargıtay 11.Hd. 25.03.2021 T. 2019/3748 Esas 2021/2897 Karar), davalı şirket müdürü tarafından şirket hesaplarından para çekilerek 3.kişilerin hesaplarına aktarılması halinde izahı yapılamayan para transferlerinin özen ve bağlılık yükümlülüğünü ihlal etmiş sayılacağını, bu işlemin diğer şirket ortaklarını zarara uğratacağını (Yargıtay 11.Hd. 03.03.2021 T. 2020/1552 Esas 2021/1980 Karar), müdürün genel kurul kararı olmaksızın şirketin tarafı olduğu sözleşmede taraf değişikliğine giderek şirketi sözleşme dışı bırakmasının özen yükümlülüğüne aykırılık teşkil edeceğini (Yargıtay 11.Hd. 04.03.2019 T. 2017/3885 Esas 2019/1756 Karar), şirketin borçlarının kasıtlı olarak ödenmemesi ile şirket ticari defterlerinin tutulmamasının özen yükümlülüğüne aykırı davranış olarak değerlendirileceğini (Yargıtay 11.Hd. 04.06.2018 T. 2016/12858 Esas 2018/4217 Karar), şirket kayıtlarının usulüne uygun tutulmamasının, kayıtların düzenli olmamasının, şirketin herhangi bir mal ve hizmet almaksızın karşılıksız borçlandırılmasının, şirket paralarının davalı müdüre ait hesaptan işlem görmesinin, şirketin içinin boşaltılmasının özen yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle azil için haklı neden teşkil edeceğini (Yargıtay 11.Hd. 17.04.2019 T. 2018/365 Esas 2019/3074 Karar), müdürün müdürlükten kaynaklanan yetkilerini aşarak şirketi borçlandırması halinde bu durumun bir azil nedeni sayılacağını (Yargıtay 11.Hd. 17.06.2014 T. 2014/5545 Esas 2014/11612 Karar), limited şirket müdürünün genel kurulu toplantıya çağırmaması ve ortakların bilgi alma haklarını sürekli olarak ihlal etmesinin azil için haklı neden oluşturacağını (Yargıtay 11.Hd. 09.11.2020 T. 2020/457 Esas 2020/4823 Karar), müdürün ilgisizliği nedeniyle şirketin gayrifaal hale gelmesinin haklı nedenle azil sebebi olduğu (Yargıtay 11.Hd. 08.12.2022 T. 2021/7287 Esas 2022/8794 Karar), şirketin ticari defter ve belgelerinin ilgili vergi dairesine ibraz edilmemesi nedeniyle şirketin vergi cezası alması, şirkette sigortasız işçi çalıştırılması ve bu işçinin iş kazası geçirmesi sonucu şirketin tazminat ödemesi, genel kurul kararı olmaksızın müdürün kendi maaşında artış yapması hallerinin ayrı ayrı azil için haklı neden oluşturacağını (Yargıtay 11.Hd. 08.04.2019 T. 2018/792 Esas 2019/2718 Karar ; Yargıtay 11.Hd. 23.05.2016 t. 2015/10727 Esas 2016/5563 Karar) kararlarında sıklıkla vurgulamaktadır.
Yine Yargıtay, müdürler tarafından vergi affından yararlanılmak suretiyle kasa açığının kapatılmasının mevcut şirket zararını ortadan kaldırmadığı, müdürlerin bu husustaki sorumluluğunu bertaraf etmediği, şirketin muhasebesinin düzgün tutulmaması sebebiyle vergi dairesine ceza ödenmek zorunda kalınması halinde bu para cezasının davalı müdürlerin kusuru sebebiyle oluşmuş şirket zararı olarak kabul edilmesi gerektiği, şirketteki kasa açığını izah etmek için davalı müdürlerin sektörel zorunluluk sebebiyle bir takım formalite ödemeleri yapıldığı şeklinde bir savunmanın arkasına sığınamayacağı, bu savunmaya hukuk devletinde itibar edilmesinin mümkün olmadığı ve hatta söz konusu savunmada adı geçen ödemelerin rüşvet olarak değerlendirilip tespit edilmesi halinde davalıların cezai sorumluluğuna gidilmesi gerektiği (Yargıtay 11.Hd. 06.05.2019 T. 2018/1522 Esas 2019/3375 Karar), şirketin vadesinde borcunu ödeyememesi sebebiyle menkul ve gayrimenkullerinin haczedilmesinin kötü yönetim sebebiyle müdürün azli için haklı neden olarak kabul edileceği (Yargıtay 11.Hd. 03.05.2017 T. 2015/15039 Esas 2017/2589 Karar) görüşündedir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 09.11.2020 Tarihli 2020/457 Esas 2020/4823 Karar sayılı kararı konunun izahı açısından önem arz etmektedir; “…Somut olayda, davalı şirket müdürünün göreve geldiği 2009 yılından işbu davanın açıldığı 2016 yılına kadar yapılması zorunlu olanlar da dahil olmak üzere GENEL KURUL TOPLANTILARINI YAPMADIĞI uyuşmazlık konusu değildir. TTK'nın 626. maddesinde, müdürlerin görevleri yerine getirirken gerekli olan tüm özeni göstermekle yükümlü oldukları belirtilmiş olup, aynı Kanun'un 630/3. maddesinde de müdürün özen yükümlülüğünü ağır bir şekilde ihlal etmesinin azli için haklı sebep sayılacağı düzenlenmiştir. Azlık pay sahiplerinin mahkemeye müracaatla genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep edebilecek olmaları uzun yıllardır toplantı çağrısında bulunmayan davalı müdürün bu konudaki sorumluluğunu ve ağır kusurunu ortadan kaldırmaz. Aynı hususlar ORTAKLARIN ŞİRKET YÖNETİMİNDEN BİLGİ ALMA HAKLARININ SÜREKLİ İHLALİ HALİNDE DE SÖZ KONUSUDUR. Şu halde, görevde bulunduğu 7 yıllık süreçte en temel vazifelerinden olan genel kurulun toplantıya çağrılması şeklindeki görevini yerine getirmeyen, bu husustaki özensizliği ve ihmali sürekli hale gelmiş davalı müdürün AZLİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 15.04.2019 Tarihli Tarihli 2018/1221 Esas 2019/2958 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir; “…Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; davalının 2008 yılındaki ortaklar kurulu toplantısında 10 yıl süre ile şirket temsilcisi olarak atandığı, alınan bilirkişi raporuna göre davalı tarafından veya onun talimatıyla şirket hesaplarından 860.198,04 TL çekildiği, bunun 487.876,68 TL'lik kısmının şirket hesaplarına aktarıldığı, geri kalan bölümün ise şirket resmi defter ve belgelerinde kayıtlı olmadığı, davalının yöneticilik görevini yerine getirirken basiretli davranmadığı, şirketin hesaplarından ÇEKİLEN PARANIN BİR BÖLÜMÜNÜ ŞİRKET DEFTERLERİNE VE KAYITLARINA YANSITILMADIĞI, AKIBETİNİN NE OLDUĞUNUN BİLİNMEDİĞİ, şirket ortaklarının anneleri için yaptığı yardımların kayıtlara yansıtılmayan bu paradan karşılandığı yönündeki savunmanın kabul edilebilir olmadığı, yine şirket kayıtlarına yansıtılmayan bir kısım belgeye dayanmayan harcama savunmalarının da kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının … Madeni Eşya San. Kuyumculuk Ltd. Şti. Müdürlüğünden azline karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.”
Yukarıda da izah edildiği üzere limited şirketlerde müdürlerin, TTK.m.627’de düzenlenen eşit işlem yükümlülüğüne aykırı davranması da TTK.m.630 kapsamında azli veya yetkilerinin sınırlandırılması için açılacak davada haklı bir neden olarak kabul edilir (Dr.Çağlar Doğu ARAS, Şirketler Hukuku Şerhi, s.4813). Bu noktada eşit işlem yükümlülüğün ihlali, davalı müdür yönünden kusura dayalı bir haklı neden teşkil edecektir (Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.179).
Bilindiği üzere TTK’nın 627.maddesinde “Eşit İşlem” başlığı altında; “Müdürler, ortaklara eşit şartlar altında eşit işlem yaparlar” demek suretiyle limited ortaklıklarda eşit işlem ilkesi hükme bağlanmıştır. Bu kapsamda eşit işlem ilkesi, limited ortaklık müdürlerine yol gösteren önemli bir emirdir. Bu ilkede merkezi bir koruma hükmü söz konusu olup özellikle azınlık pay sahipleri için büyük önem arz etmektedir. Nitekim eşit işlem ilkesinin anlam ve amacı özellikle, azınlığın aleyhine çoğunluğun yetkilerini kötüye kullanmasının engellenmesidir. Diğer bir anlatımla bu ilke kapsamında müdürler, ortaklara karşı eşit şekilde davranmalıdır (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklar Hukuku, s.771).
Bu çerçevede eşit işlem ilkesi, ortak olsun olmasın tüm müdürlerin uymakla yükümlü olduğu bir ilke olup müdürler kurulunca dikkat edilmesi gereken temel bir esas özelliğe sahiptir. Bu nedenle müdürler, yalnızca müdürlerin TTK.m.392 kapsamındaki bilgi edinme ve inceleme hakkı açısından değil, ortakların TTK.m.614 kapsamındaki bilgi alma ve inceleme hakkı bakımından da eşit işlem ilkesine uymakla yükümlüdür. Dolayısıyla müdürler kurulunca eşit işlem ilkesine uyulmaması ve eşit olmayan davranışlarda bulunulması halinde TTK.m.644/1-c’nin atfıyla TTK.m.391/1-a hükmü kapsamında ilgili müdürler kurulu işlemlerinin butlanla batıl olduğu ileri sürülebilir. Ayrıca bu işlemleri gerçekleştiren müdürlerin, şirketi ve ortağı uğrattıkları zararlardan ötürü şahsi malvarlıklarıyla sorumlu olmalarından ötürü TTK.m.553 vd hükümleri kapsamında sorumluluk davası da açılabilir (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklar Hukuku, s.774). Elbette müdürlerin uymakla yükümlü olduğu bu kurala aykırılık halinde yukarıda da vurgulandığı üzere TTK.m.630 kapsamında haklı nedenle azil davası gündeme gelebilir.
Limited şirketlerde müdürlerin, şirket ortaklarına karşı TTK.m.614 kapsamında bilgi verme yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi hali de hal ve koşullar uygun düştüğü ölçüde TTK.m.630 kapsamında haklı sebeple bir azil nedeni sayılabilir (Doç.Dr.Birgül SOPACI ÖZTUNA, Limited Şirketlerde Müdür, s.210 ; Benzer yönde Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.179 ; Dr.Çağlar Doğu ARAS, Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt-4, s.4813). Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 09.11.2020 Tarihli 2020/457 Esas 2020/4823 Karar sayılı kararında da aynı husus vurgulanmış olup karar özeti şu şekildedir; “…Azlık pay sahiplerinin mahkemeye müracaatla genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep edebilecek olmaları uzun yıllardır toplantı çağrısında bulunmayan davalı müdürün bu konudaki sorumluluğunu ve ağır kusurunu ortadan kaldırmaz. Aynı hususlar ORTAKLARIN ŞİRKET YÖNETİMİNDEN BİLGİ ALMA HAKLARININ SÜREKLİ İHLALİ HALİNDE DE SÖZ KONUSUDUR. Şu halde, görevde bulunduğu 7 yıllık süreçte en temel vazifelerinden olan genel kurulun toplantıya çağrılması şeklindeki görevini yerine getirmeyen, bu husustaki özensizliği ve ihmali sürekli hale gelmiş davalı müdürün AZLİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”
Bu çerçevede doktrinde de ifade edildiği üzere limited şirketlerde ortakların bilgi alma taleplerini karşılama ve ortaklara inceleme hakkını kullandırma, müdürler için yasal bir görevdir. Müdürler bu görevi yasanın kendilerine yüklediği özen ve bağlılık borcu kapsamında ifayla yükümlüdür (Prof.Dr.Ersin ÇAMOĞLU, Limited Ortaklıklar Hukukunun Temel İlkeleri, s.95). Bu kapsamda müdürler, ortağın bilgi verilmesi talebini gecikmeden karşılamalı, istenilen bilgileri tam ve doğru şekilde vermelidir (Prof.Dr.Hakan ÇEBİ, Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt-4, Ankara 2023, s.614). Yine limited şirket genel kurullarında bilgi edinme hakkı adil şekilde onaylanmalı ve kullandırılmalıdır. Bu onay verilirken eşit işlem ilkesine de riayet edilmeli, ortağa verilecek bilgiler, doğru ve eksiksiz olmalı, gecikmeksizin verilmelidir (Dr.Öğr.Üyesi Serdar DİNÇ, Limited Şirketlerde Genel Kurulun Devredilemez Yetkileri, Ankara 2022, s.220).
Yine doktrinde ifade edildiği üzere TTK.m.614/1’e göre ortakların bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmak için başvurdukları müdürler, bilgi alma ve inceleme hakkını ortağa kullandırmaktan kaçınmışlar veya hiçbir harekette bulunmayarak bilgi alma ve inceleme hakkının kullanılmasını engellemişlerse, ortaklar TTK.m.614/2’ye göre genel kurula başvurabilir (Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklara İlişkin Emsal Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.230). Bu noktada genel kurul, TTK.m.620’de öngörülen olağan yetersayılarla ortağın bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmasına ve dolayısıyla müdürlerin getirdiği engelin kaldırılmasına karar verir. Bu karar sırasında bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmasına kısmen veya tamamen engel olunan ortak da oy kullanabilir. Çünkü oydan yoksunluğu düzenleyen ve sınırlayıcı nitelikteki TTK.m.619’da ortağın bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmasına izin veren oylama düzenlenmemiştir (Prof.Dr. Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklara İlişkin Emsal Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.230).
Önemi gereği tekraren belirtmek gerekir ki limited şirketlerde müdürler, ortağın bilgi alma ve inceleme talebini haksız olarak engellerse, ortak genel kurula başvurarak bu hususta kendisine izin verilmesini isteyebilir. Yine aynı ortak, bu iznin verilmesi için genel kurulun toplantıya çağrılmasını müdürlerden talep edebilir. Bilgi alma ve inceleme talebinin genel kurul tarafından da engellenmesi durumunda, aynı ortak mahkemeye başvurabilir (TTK.m.614/3). Burada ortağın talebine ilişkin şirket tarafından hiçbir işlem yapılmaması da engelleme olarak kabul edilir ve ortağın mahkemeye başvuru hakkı doğar (Benzer görüş için bknz: Prof.Dr.Hakan ÇEBİ, Şirketler Hukuku Şerhi, s.614). Yine genel kurul, müdürler tarafından en kısa sürede toplantıya çağrılmıyorsa veya yetersayı sağlanamadığı için konuyu görüşemiyorsa ortağın yine mahkemeye başvuru hakkı oluşur (Dr.Öğr.Üyesi Serdar DİNÇ, Limited Şirketlerde Genel Kurulun Devredilemez Yetkileri, s.220).
Yukarıda açıklamalar ışığında TTK.m.630/2’ye göre limited şirketlerde her bir ortak, haklı sebeplerin varlığı halinde münferit olarak ilgili şirket müdürlerinin azli istemiyle genel kurula başvuruda bulunmaya gerek kalmaksızın doğrudan mahkemeye müracaat edebilir (Yargıtay 11.Hd. 05.06.2014 T. 2014/1349 E. 2014/10635 K.). Bu durumda mahkemece davacı pay sahibinin dava dilekçesinde azil gerekçesi olarak ileri sürdüğü hususların haklı neden teşkil edip etmediği tek tek tartışılarak değerlendirmede bulunulması gerekir (Prof.Dr.Oruç Hami ŞENER, Limited Ortaklıklara İlişkin Emsal Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.448). Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 08.01.2018 Tarihli 2016/5809 Esas 2018/67 Karar sayılı kararında da aynı husus vurgulanmış, azil davalarında davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin tek tek tartışılıp azil için haklı sebep sayılıp sayılmayacağı gerekçelendirilmeden, ileri sürülen sebeplerin azil için yeterli sebep sayılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi bozma nedeni yapılmıştır. Yine Yargıtay uygulaması gereğince ise bu değerlendirmede uzman bilirkişilerden rapor alınır. Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 26.05.1999 Tarihli 3807 Esas 4474 Karar sayılı kararında; “…Limited ortaklık müdürünün azline ilişkin davada; TTK’nın 543 ve 161.maddeleri gözönüne alınarak, ortaklığın ticari defter ve belgeleri üzerinde ve tarafların iddia ve savunmalarını cevaplandıracak biçimde inceleme yapılması ve gerekirse bilirkişi raporu da alınarak sonucu çerçevesinde karar verilmelidir.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir (Yargıtay Onursal Daire Başkanı Gönen ERİŞ, Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt-3, 2.Baskı, s.3551). Yine Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 08.03.2002 Tarihli 2001/9688 Esas 2002/2071 Karar sayılı kararında; “… Bu itibarla ve şirket müdürü davalının davaya cevap dilekçesindeki (şirketi ben idare etmiyorum, ben şirketin kağıt üzerinde müdürüyüm) şeklindeki beyanları da nazara alınarak, mahkemece seçilecek uzman bilirkişiler aracılığı ile gerçekten de şirketin zarara uğrayıp uğramadığı, uğramış ise bunun nedeninin basiretsiz yönetime bağlı olup olmadığı araştırılmak ve neticesine göre bir hüküm kurulmak gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle mümeyyiz davacılar yararına bozulması gerekmiştir.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.
Tüm bu hususlarla birlikte Yargıtay, bu davalarda bilirkişi heyetinde uzman kişilerin de bulunması ve dava dilekçesinde ileri sürülen her bir iddianın bilirkişi raporunda irdelenmesi gerektiği görüşündedir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 05.06.2014 Tarihli 2014/1349 Esas 2014/10635 Karar sayılı karar özeti şu şekildedir; “… bilirkişi raporunda, dava dışı tesis, makine ve cihazların zararına satıldığı hususunda bir tespitte de bulunulamadığı belirtilmiş olmasına rağmen, mahkemece belirtilen bu hususta davacı itirazları dikkate alınmayarak, talebin belirtilen gerekçeyle reddinde isabet bulunmamaktadır. Mahkemece, bilirkişi kuruluna konunun uzmanı kişilerin de ilavesi sağlanarak oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle yukarıda sözü edilen gayri resmi iş ve işlemlerin nelerden ibaret olduğu hususunun açıklanması, bu gayri resmi iş ve işlemlerin şirketin ve ortakların zararına yol açıp açmadığı, müdürün yukarıda belirtilen yasa maddesinde belirtildiği üzere gerek TTK’da gerekse Vergi Kanunları ve sair mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal edip etmediği belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmekte olup, bu nedenle davalı müdürün azline yönelik taleple ilgili mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” Aynı hususlar Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 01.10.2018 Tarihli 2016/11119 Esas 2018/5823 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır; “…Bu itibarla, mahkemece, davacılar tarafından ileri sürülen iddialar araştırılarak, davacıların dayandığı deliller toplanmak ve şirket kayıtları üzerinde denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve sonuçta haklı sebeplerin gerçekleşip gerçekleşmediği tespit edilmek suretiyle sonucuna göre karar verilmek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. Bu durumda, davacıların karar düzeltme istemlerinin kabulüyle, Dairemizin 17.06.2016 tarihli 2015/10271 Esas 2016/6804 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak, yukarda anılan gerekçeyle mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”
Yine Yargıtay, azil davalarında azil gerekçesi olarak gösterilen hususlara ilişkin ticari defterlerin eksik incelenmesini ve davacının azil gerekçelerinin bir kısmının incelemeye konu edilmemesini tek başına bozma nedeni yapmaktadır. Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 02.05.2016 Tarihli 2015/9695 Esas 2016/4941 Karar sayılı kararında; “…Dava. 03.12.13 tarihinde açılmış olmasına rağmen mahkemece sadece 2009, 2010 ve 2011 yıllarına ait ticari defterler incelenmek suretiyle müdürlükten azil koşullarının oluşmadığı kabul edilmiştir. Ancak, 2012 ve 2013 yıllarına ait defterler incelenmediği gibi davacının imzalarının taklit edildiğine dair iddiaları da incelenmemiştir. Bu durumda, mahkemece 2012 ve 2013 yıllarına ait ticari defterler ve belgeler incelenmek ve ortaklar kurulu kararlarındaki imzaların ve ayrıca davacının hangi imzaların kendisine ait olmadığı konusunda beyanı da alınmak suretiyle bu konuda da gerektiği takdirde inceleme yapılmak suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir. Ayrıca davacı, birleşen davada davalıdan 100.000 TL alacak talebinde bulunmuş; sebebini de davalı müdürün şirketi kötü yönettiği ve kendisine sermaye borcu için bir miktar para gönderdiği, davalının bu parayı kendi şahsi yararına kullandığı, bu parayla kendisinin şirkete olan sermaye borcunu ödediği olgularına dayandırmıştır. Mahkemece, davacının sermaye borcu nedeniyle gönderdiğini iddia ettiği para nedeniyle istediği alacak bakamından hiçbir gerekçeye yer verilmeksizin davanın reddine karar verilmesi de, doğru olmamış kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 30.03.2016 Tarihli 2015/8670 Esas 2016/3461 Karar sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır; “…Somut olayda mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi raporu doğrultusunda, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de, davalı tarafından şirketin banka hesaplarından çekilen paraların şirkete aktarılmadığı, şirketin kamu idarelerine ve şahıslara olan borçlarının ödenmediği, ödenmeyen bu borçların tahsili amacıyla şirketin birçok icra takibine maruz kaldığı, davalının şirketteki hissesinin şahsi borcu sebebiyle haczedildiği yönündeki davacı iddiaları değerlendirilmemiş, bu iddiaların ispatına yönelik davacı tarafça sunulan deliller toplanmamış, icra dosyaları değerlendirilmemiş, ayrıca şirketin sadece 2012 yılına ait ticari defterleri üzerinde inceleme yapılması ile yetinilmiştir. Bu itibarla, tüm deliller toplandıktan sonra davalının kötü yönetimi iddiası ve bu çerçevede haklı sebep şartının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda gerekirse uzman bir heyetten bilirkişi raporu alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik ve yetersiz inceleme ile yazılı şekilde red kararı verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.”
SONUÇ OLARAK; TTK.m.630/3’e göre limited şirket müdürlerinin özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve ortaklık sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya müdürlerin ortaklığın iyi yönetimi için gerekli yeteneğini kaybetmesi tek başına birer haklı sebep olarak kabul edilmiştir. Ancak maddede sayılan bu haller sınırlayıcı nitelikte değildir. Zira bu hususlara benzer başkaca sebepler de müdürün azli veya yetkilerinin sınırlandırılması bakımından haklı sebep olarak kabul edilebilir. Buna örnek olarak müdürlerin hilekar ve yetkilerini kötüye kullanmaya yönelik davranışları gösterilebilir. Tüm bu hususlarla birlikte haklı sebep, müdürün şahsında ortaya çıkmakla birlikte haklı sebebin oluşmasında müdürün kusuru aranmaz.
Diğer bir deyişle TTK.m.630/2-3 kapsamında açılan azil davalarında davalı müdür, haklı sebebin ortaya çıkmasında kendi kusuru bulunmadığını ileri sürse dahi mahkeme vasıtasıyla azilden ya da yetkilerinin sınırlandırılmasından kurtulamaz. Aynı şekilde mahkemece azil kararı verilebilmesi için şirketin zarara uğramış olması da gerekli değildir. Müdürün kusurlu olmadığı ve şirketin zarar görmediği durumlar da azil için haklı sebep oluşturabilir. Bu çerçevede TTK.m.630/2’ye göre limited şirketlerde her bir ortak, haklı sebeplerin varlığı halinde münferit olarak ilgili şirket müdürlerinin azli istemiyle genel kurula başvuruda bulunmaya gerek kalmaksızın doğrudan mahkemeye müracaat edebilir. Bu durumda mahkemece davacı pay sahibinin dava dilekçesinde azil gerekçesi olarak ileri sürdüğü hususların haklı neden teşkil edip etmediği tek tek tartışılarak değerlendirmede bulunulması gerekir. Nitekim Yargıtay uygulamasında da aynı husus vurgulanmakta olup azil davalarında davacı tarafından ileri sürülen sebeplerin tek tek tartışılıp azil için haklı sebep sayılıp sayılmayacağı gerekçelendirilmeden, ileri sürülen sebeplerin azil için yeterli sebep sayılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi bozma nedeni yapılmaktadır.