İstanbul Adliyesinde paralel örgüt kurdukları iddiası ile soruşturması devam eden bir kısım şüpheliler ile ilgili alınan ve alınamayan, icra edilen ve edilemeyen kararlar ile ilgili bir dizi tespit aşağıda sizlerle paylaşılmıştır:
1- İstanbul 29.Asliye Ceza Mahkemesinin Reddi Hakim kararını incelemesi Ceza Muhakemesinde Kıyasın mümkün olması ve bu konuda 5271 S.K. hükümlerinin cari olması nedeni ile doğrudur-ki kanaatimce buna gerek olmaksızın doğrudan yine md.27/2 de belirtildiği üzere tek hakimin reddinde Ağır Ceza Mahkemesi görevlidir- ancak Mahkemenin verdiği kararın yanlış veya doğru olup olmadığı ayrı bir meseledir.
2- İstanbul 32.Asliye Ceza Mahkemesinin Tahliye yönünden karar vermesi, Sulh Ceza Hakimliklerine ilişkin tüm hakimliklerin 29.Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile yetkisiz hale gelmiş olması nedeni ile bu yine doğrudur ANCAK tahliye kararının doğru olup olmadığı yine ayrı bir konudur.
3- HSYK Kararı ile 32.Asliye Ceza Mahkemesinin görevinden açığa alınması sonrası yerine görevlendirilen başka bir hakimle aynı mahkemenin kararı itiraz üzerine yapılan incelemede yok hükmünde kabul edilmiştir.
4- Mahkeme kararlarının doğruluk ve yanlışlığı yani hukuka uygun olup olmadığının belirlenebilmesi ancak Kanun Yolları denetimi ile mümkündür. Usül yasalarında mahkeme kararlarının denetimi için başvurulacak kanun yolları ise açıkça gösterilmiş olup yokluk müeyyidesi ancak bu yollara başvuru sırasında yetkili üst mercii tarafından tespit edilebilecek bir husustur. Zira yokluk ile malul kararlara Yargıtay kararlarında yer verilmekte olup açıkça kanuna aykırılık veya ilamın oluşturulması sırasında kurucu unsurlardaki eksiklikler nedeniyle kararın yok hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Burada önemli olan husus yokluk hükmünü kararı veren mahkemenin değil Denetim Mahkemesinin tespit ederek kabul ettiğidir. Diğer taraftan olayda başvurulan itiraz müessesesinde ise Mahkemenin kararında yanlış veya hatalı görülen hususların bizzat kendi Mahkemesince düzeltilmesi mümkündür. Ancak bu süreçte dahi kararın infazının durdurulmasına ancak merci karar verebilmektedir.
5- Anayasamız md.138/4 de belirtildiği üzere yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Bizzatihi mahkeme kararlarının tesis edildiği yargının bir başka organın kendi kararlarını uygulamaktan imtina etmesi ise düşünülemez. Yaşananlar bu açıdan bakıldığında tam anlamıyla hukuki bir faciadır.
6- Mahkemeler arasında yokluk savaşı ilan etmek, kararların uygulanmasından imtina etmek, devletin kurum ve kuruluşları arasında çatışma çıkmasına, yargının siyasallaşarak bağımsızlığını yitirmesine ve vatandaşın yargıya olan güvenin kaybolarak kaos ortamının oluşmasına yol açacaktır. Ülkemizde özellikle son zamanlarda Paket Yasalar ve uygulamalar ile yargıya yapılan açık müdahaleler “Anayasa ve kanunlar ile teminat altına alınan!!!” Yargı Bağımsızlığı İlkesini derinden sarsmış ve yukarıda açıkladığımız üzere yargıya olan güven maalesef günden güne yok olmuştur.