Özellikle yaralama ve öldürme suçlarında hedefte sapma hallerinde suçların içtimaı konusu tartışmalara neden olmaktadır. Bu nedenle hedefte sapma kavramının her somut olayda iyi analiz edilmesi gerekmektedir.

Öncelikle hedefte sapma halini incelerken suçun konusu doğru bir şekilde tespit edilmelidir.

SUÇUN KONUSU

5237 Sayılı TCK sisteminde, “suçun konusu” suçun maddi unsurları arasında yer almaktadır.

Suçun konusu, kanunda tanımlanan tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi veya şey olarak tanımlanabilir. Bu nedenle hedefte sapma hali ile suçun konusu arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.

HEDEFTE SAPMA

Hedefte sapma; failin yetersizliği veya yeteneğini gereği gibi kullanamaması veya herhangi bir nedenle, failin eylemini gerçekleştirmek istediği suç konusu üzerinde değil de meydana gelen sapma sonucunda başka bir konu üzerinde eylemini gerçekleştirmesi hali olarak tanımlanabilir.[1]

Belirtmek gerekir ki, hedefte sapma kavramı şahısta hata kavramından farklıdır.

Hedefte sapma hâlinde bir hata yoktur. Oysa hedefte sapmada, failin eylemi sapmaktadır. Şahısta hatada ise, sapan failin iradesidir.

Hedefte sapmada, hareket adeta saparak yön değiştirir ve eylemle alınmak istenen sonuç, istenilen konu üzerinde değil de başka bir konu veya istenilen konu yanında istenilmeyen başka konu veya konular üzerinde gerçekleştirilmesi söz konusu olur.

Hatada ise, failin bilgisizliği veya yanlış bilgisi söz konusu olup, failin düşündüğü ile gerçek arasında zıtlık bulunmaktadır. Bu itibarla, hedefte sapma ile hatanın özel bir hali olan şahısta hata farklı hususlardır.

ŞAHISTA HATA

Şahısta hatada fail, mağdurun şahsında hata yapmaktadır. Örneğin, failin A'yı öldürmek isterken, A olduğunu zannederek B'yi öldürmesi gibi. Oysa hedefte sapmada fail, eylemini gerçekleştirmek istediği kişiyi karıştırmamakta, ancak hareketinin sonucunda meydana gelen sapma nedeniyle kastettiği kişi dışında bir başka kişi veya kastetdiği kişiyle birlikte başka bir kişiyi de öldürmekte veya yaralamaktadır.

ESKİ VE YENİ TÜRK CEZA KANUNLARI AÇISINDAN

765 sayılı TCK'nda hedefte sapma, şahısta hata hali ile birlikte 52. maddesinde; "Bir kimse bir hata veya sair bir arıza yüzünden cürmü kast ettiği şahıstan başka bir şahsın zararına işlemiş olursa cürümden zarar gören kimsenin sıfatından neşet eden ve cezayı şiddetlendiren esbap faile tahmil olunmaz. Belki cürüm kast olunan şahsa karşı işlenmiş gibi telâkki olunarak, fail cürmün tazammun edebileceği esbabı muhaffefeden istifade eder" şeklinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK'nda ise hedefte sapma haline ilişkin özel bir hüküm bulunmadığından hedefte sapma halinde failin sorumluluğunun, meydana gelen netice bakımından failin kusurunun ne olduğu ile suçların içtimaı kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir.

Nitekim hata konusunun düzenlendiği 30. maddenin gerekçesinde, "Hedefte sapma hali ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma halinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima kapsamında ele alınmaktadır" denilmiştir.

SUÇLARIN İÇTİMAI

5237 sayılı TCK’nin hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir.

Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.[2]

Bu kuralın istisnaları ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde ifade edilmiştir. Yasal düzenlemede belirtilen suçların içtimaı halleri şunlardır:

1) Bileşik suç (TCK md. 42)

2) Zincirleme suç (TCK md. 43)

3) Fikri içtima (TCK md. 44)

765 sayılı TCK’de, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suç ile ilgili 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nin “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiştir.

Bu yasal düzenlemede, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.

TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” şeklindeki düzenleme ile, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev’iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı özellikle vurgulanmıştır.

Bu nedenle, Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.

5237 sayılı TCK’de yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir.

Örneğin; TCK'nun 172. maddesinin 2. fıkrasında; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür.

Aynı nev’iden fikri içtimanın şartları şunlardır:

1) Hareket veya fiilin hukuki anlamda tek olması,

2) Tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması,

3) Suç mağdurlarının farklı olması,

4) İşlenen suçun 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması, (Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçları)

5) Suç tipinde özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi.

Farklı neviden fikri içtima ise 5237 sayılı Kanunun 44. maddesi; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.

Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, eyleminin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini hedeflenmiştir.

Burada kanun koyucu, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Farklı neviden fikri içtima kuralları da şartlarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir. Ancak, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması mümkün değildir.

Nitekim, 5237 sayılı TCK'nun 212. maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.

Farklı neviden fikri içtimaın şartları şunlardır:

1) Hareket veya eylemin hukuki anlamda tek olması,

2) Tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması,

3) İşlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması.

Yukarıda da, ifade edildiği üzere 5237 sayılı TCK’nin gerek 43. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima, gerekse 44. maddesinde hüküm altına alınan farklı neviden fikri içtimada hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla suçun işlenmesi söz konusudur.

Fakat aynı neviden fikri içtimada suçlar aynı iken, farklı neviden fikri içtimada suçların farklı olması hususu iki düzenleme arasındaki ayrımı gözler önüne sermektedir.

TEK BİR FİİL KAVRAMININ AYNI SUÇ İLE FARKLI SUÇ HALLERİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ

Bu aşamada "aynı suç" ile "farklı suç" kavramlarının ve 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı kanunun 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğu üzerinde durulmalıdır.

AYNI SUÇ VE FARKLI SUÇ KAVRAMLARI

5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir" şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.

Burada kanun koyucu, anılan maddede yer alan "farklı suç"tan kastedilenin, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanununda veya özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleri olduğunu ifade etmektedir.

Bunun yanında, bir suçun basit hali ile nitelikli hali ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs halinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hallerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.

TCK’nin "Hayata karşı suçlar" bölümünde 81 ve 82. maddelerinde hüküm altına alınan "kasten öldürme" ve "kasten nitelikli öldürme" suçları ile "Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar" bölümünde 86 ve 87. maddelerinde tanımlanan "kasten yaralama" ve "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" suçlarının farklı suçlar olduğu ifade edilebilir.

TCK'nun 43. maddesinin üçüncü fıkrasında aynı nev'iden fikri içtimanın uygulanamayacağı suçlar arasında "kasten öldürme" sayılmışken, 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima ile ilgili olarak kasten öldürme suçları yönünden böyle bir istisnaya yer verilmemiştir.

Dolayısıyla, TCK'nun 43/3. maddesinde sayılan suçlar (Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçları) tek fiille birden çok kişiye karşı işlendiği takdirde gerçek içtima kuralı uygulanacak, her bir suçtan dolayı fail ayrı ayrı cezalandırılacaktır.

Fakat sözkonusu istisnaya kanunun 44. maddesinde yer verilmediğinden, aynı fiille 43. maddenin 3. fıkrasında sayılan suçlarla birlikte bir başka suçun işlenmesi halinde, farklı neviden fikri içtima hükümleri gereğince en ağır suçtan ceza verilecektir.

Başka bir söylemle, hukuki anlamda tek bir fiille bir kişinin kasten öldürülmesi yanında, başka bir suçun da işlendiği durumlarda, öncelikle ikinci suçun nitelendirilmesi yapılacak, ikinci suçun kasten öldürme suçu ile aynı suç olduğunun saptanması halinde aynı neviden fikri içtima hükümleri değil, TCK'nun 43/3 maddesi göz önüne alınarak gerçek içtima kuralları uygulanacaktır.

İkinci suçun kasten öldürme suçundan farklı bir suç olduğunun belirlenmesi halinde ise 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima kuralı uyarınca sadece cezası en ağır olan suçtan ceza verilmesi ile yetinilecektir.

TEK FİİL KAVRAMI

Burada "Tek fiil" veya "bir fiil"den ne anlaşılması gerektiği üzerinde durulmalıdır.

Doğal olarak gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tekliği ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olduğudur.

Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun yasal tanımında yer alan hukuksal anlamdaki "tek bir fiili'" oluşturmaktadır.[3]

Başka bir söylemle, doğal anlamda fiilin tek olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin tek fiil olarak kabul edilmesi gerektiği söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilmesi mümkündür.

Bu yüzden suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilmiş olması hareketin hukuken tek olmasını etkilemez. Burada failin doğal hareketleri hukuken tek kabul edilir. Fikri içtimada da, fiil hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir.

Bunun sonucu olarak bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür.[4]

Bu noktada; aralarında yer ve zaman bakımından sıkı bağlantı bulunmasına rağmen doğal anlamda birden fazla hareketle, doğrudan veya olası kastla kişilerin yaşam hakkı ve vücut dokunulmazlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlal edilmesi durumunda fiilin hukuki anlamda tek olarak kabul edilip edilemeyeceği hususu üzerinde ayrıca durulmalıdır.

Doğal anlamda birden fazla hareketin hukuki anlamda tek bir fiil olarak kabul edilip edilemeyeceği işlenen suçun özelliği de göz önüne alınarak yapılacak hukuki değerlendirme sonucunda belirlenmelidir.

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, korunan hukuki menfaatler arasında en üstte yer alan yaşam hakkı ve vücut dokunulmazlığına yönelik eylemlerde eğer fail doğal anlamda birden fazla hareketle bir ya da birkaç kişiyi öldürmek ya da yaralamak amacıyla, öldürmek ya da yaralamak istediği kişinin yanında veya yakınında bulunan başka kişilerin de ölebileceğini veya yaralanabileceğini öngörmesine rağmen bunu göze alarak hareket ediyorsa artık ortada tek bir fiil değil, mağdur sayısınca birden çok fiil bulunduğunu kabul etmek gerektiğini, Ancak bunun için failin doğrudan veya olası kastla hareket ettiğinin belirlenmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Nitekim Yargıtay, sanığın kardeşi E.yi öldürmek amacıyla iki el ateş ettiği, ancak onun yerine hedefte sapma sonucu yanında bulunan yengesi L.yi olası kastla yaralanmasına neden olduğu somut olayda, kardeşini öldürmek amacıyla iki el ateş eden sanığın kardeşinin hemen yakınında bulunan yengesinin de ölebileceğini ya da yaranabileceğini öngörmesine karşın, bunu göze alarak birden çok kez ateş etmesi eyleminin suçla korunan hukuki menfaatler göz önünde bulundurulduğunda hukuki anlamda tek fiil sayılmasının mümkün olmadığını, TCK'nun 44. maddesinin uygulanma şartları oluşmadığını ifade etmiştir.[5]

Yargıtay bu kararında, sanığın katılana yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüs ve yengesine yönelik olası kastla yaralama eylemlerinden ayrı ayrı cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Dairenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığını belirtmektedir.[6]

Yargıtay, sanığın mağdur ..A.'ya bıçakla saldırdığı, ancak onun yerine hedefte sapma sonucu yanında bulunan kardeşi maktul .B..'yi olası kastla öldürdüğü kabul edilen somut olayda, mağdur ..A.'ya bıçakla saldıran sanığın, kavgayı ayırmak amacıyla aralarına giren ve mağdurun yanında bulunan maktul .B..'yi ölebileceğini ya da yaralanabileceğini öngörmesine karşın, bunu göze alarak mağdura doğru birden çok bıçak savurma şeklindeki eyleminin suçla korunan hukuki menfaatler göz önünde bulundurulduğunda hukuki anlamda tek fiil sayılması mümkün olmayıp, TCK'nun 44. maddesinin uygulanma şartlarının oluşmadığı, maktul ve mağdura yönelik eylemleri sebebiyle ayrı ayrı değerlendirme yapılarak sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[7]

Yargıtay, başka bir kararında mağdurları korkutarak olay yerinden kaçırmak gayesiyle hareket eden sanıkların, ateş esnasında, mağdurlardan herhangi birisini veya mağdurların içinde bulunduğu grubu hedef almadıkları, öldürme veya yaralama kastı ile hareket etmedikleri, ancak etkili mesafeden ellerindeki elverişli silahlarla mağdurların bulunduğu yöne doğru ateş etmeleri sonucunda, mermilerin sekmesi veya başka etkenlerle topluluk halinde bulunan mağdurların vurulabileceklerini öngördükleri, buna rağmen birçok kez ateş etmek suretiyle, öngördükleri sonucu kabullendikleri ve bunun sonucunda da dört mağdurun yaralandığı olayda, her iki sanık açısından da kendi yaraladığı her bir mağdura karşı "olası kastla yaralama" suçunun oluştuğunun kabul edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.[8]

.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

.

KAYNAKÇA

Artuk, Mehmet Emin/ Gökçen, Ahmet/ Yenidünya, Caner: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013.

İçel,Kayıhan/Sokullu/Akıncı, Füsun/Özgenç, İzzet/Sözüer, Adem/Mahmutoğlu, Fatih S. /Ünver, Yener, Suç Teorisi, 2. Baskı, İstanbul 2000.

Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013.

Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009.

Zafer, Hamide: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013.

--------------------------

[1] İçel,Kayıhan/Sokullu/Akıncı, Füsun/Özgenç, İzzet/Sözüer, Adem/Mahmutoğlu, Fatih S. /Ünver, Yener, Suç Teorisi, 2. Baskı, İstanbul 2000, s. 278.

[2] Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bkz.; TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu.

[3] Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s. 448 vd.

[4] (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.476 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd.; Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.653 vd.)

[5] YCGK, E: 2012/1-1572, K: 2013/600, İtrz no: 2011/175104, KT: 10.12.2013.

[6] YCGK, E: 2012/1-1572, K: 2013/600, İtrz no: 2011/175104, KT: 10.12.2013.

[7] Y1.CD, E. 2017/115, K. 2017/1481, T. 8.5.2017.

[8] YCGK, E. 2010/8-51, K. 2010/162, T. 6.7.2010.