14- Uzlaşma konusu edim;
Uzlaşan tarafların özgür iradeleri ile hareket etmesi gerekir. Uzlaşmak için edim şart değildir. Taraflar bir edimin yerine getirilmesi konusunda anlaştığı takdirde, bu edimin konusu hukuka ve ahlaka aykırı olmamak kaydıyla serbestçe belirlenir. Ancak tarafların özgür iradesinin varlığı ve edimin konusu cumhuriyet savcısının onayından da geçmek zorundadır. Cumhuriyet savcısı önüne gelen uzlaşma belgelerinde, bu yönlerin birisinde sorun görürse, eksikliğin giderilmesini veya edimin değiştirilmesini uzlaştırmacıdan isteyebilir ki, cumhuriyet savcısının bu takdir ve tayinine karşı itiraz yolu da kapalıdır. Uzlaştırmacı, cumhuriyet savcısının talebine uygun olarak tarafları tekrar uzlaştırmak zorundadır. Kanaatimizce; cumhuriyet savcısının özellikle uzlaştırmaya konu edimi incelemesi keyfi olamaz, eğer edimin konusunda kanuna, ahlaka ve adaba açık bir aykırılık varsa düzeltilmesini isteyebilir, aksi halde bu konuda tarafların ortaya koyduğu iradeye bağlı kalmalıdır.
Uzlaştırma konusu ile uyumlu olmayan çok yüksek bir miktarın şüpheli tarafından uzlaştırma raporunun imzalanması anında ödenmesi ve daha sonra cumhuriyet savcısı tarafından edimin onaylanmaması durumunda ne yapılmalıdır? Bizce edimin konusunun değer yüksekliği, bu konuda ödeyen veya ödemekle yükümlü hale gelen tarafın özgür iradesi varsa sorun teşkil etmemelidir. Ancak edimi taahhüt edenin özgür iradesi yoksa, bu duruma zaten uzlaştırmacı müdahale etmeli ve kanuni temsilci olmadan veya konuyu cumhuriyet savcısına iletmeden uzlaşma sürecini tamamlamamalıdır.
Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, tarafların bir maddi edim mukabilinde anlaşmaları halinde, bu edimin yerine getirilmesi için cumhuriyet savcısının uzlaşmayı onaylamasının beklenmesi gerekir. Cumhuriyet savcısının uzlaşmayı onaylamaması halinde ortaya çıkacak sakıncaların giderilmesi güçleşebilir.
Fiilden kaynaklanan maddi veya manevi zararın tamamen veya kısmen tanzim edilmesi veya eski hale getirme, bir kamu kurumu veya kamu yararına hizmet veren özel bir kuruluş ile yardıma muhtaç kişi veya kişilere veya kamu yararına gerçekleştirilen bir faaliyete bağış yapılması, topluma faydalı birey olmayı sağlayacak programlara katılma, özür dileme ve hatta tarafların uzlaşıp karşılıklı tokalaşması bile bir tür edim sayılır, yani edim mutlaka maddi olmak zorunda da değildir. Uzlaşma ve uzlaştırmada esas olan, uyuşmazlığa düşen tarafların barıştırılması ve sorunun dava sürecine intikal etmeden çözülmesi, bu yolla yargının iş yükünün azaltılması ve özellikle de toplumsal barışın korunmasıdır. Esasında uzlaşma ve uzlaştırma sürecinde gerçek edim, tarafların bir araya gelerek veya bir araya gelmeden barıştırılmasının sağlanmasıdır. Bu noktada kusurlu olduğu düşünülen tarafın bir özür bildirmesi veya hatasını anladığını iletmek suretiyle pişmanlık göstermesi de değerlidir.
Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini bir defada yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir. Elbette bu aşamaya gelinebilmesi için, CMK m.253/17’ye göre cumhuriyet savcısının uzlaşma ve uzlaştırma sonucunu onayla tamamlaması gerekir. Edimin yerine getirilmesi ileri tarihe bırakılmışsa, bu halde şüpheli hakkında CMK m.171 gereğince kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir ki, bu süreçte suç zamanaşımı işlemez. Edim yerine getirilmezse kamu davası açılır. Uzlaşma sağlanmışsa, soruşturma konusu suçtan dolayı tazminat davası açılmaz ve açılmış olan dava da kendiliğinden son bulur.
Şüphelinin; edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, İcra ve İflas Kanunu m.38 uyarınca yazılı ilam mahiyetini haiz belgeden sayılıp, icra ve iflas takibine konu edilebilir. Bu yolla edimin tahsili halinde, açılmış kamu davası son bulmaz. Kanun koyucu; CMK m.253/19’un son kısmında bu konuda bir hükme, yani edimin yerine getirilmemesi nedeniyle başlatılan icra takibine bağlı olarak yapılan tahsilattan dolayı açılan kamu davasının düşeceğine veya uzlaşma sürecinin biteceğine dair bir hükme yer vermemiştir. Bu durumda tazminat davası açılamaz, fakat uzlaşmanın gerekleri yerine getirilmediğinden bahisle kamu davası açılır veya açıklanması ertelenen hüküm açıklanır.
Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; şüpheli veya sanık tarafından bu yükümlülük yerine getirilmediğinde uzlaşma raporu veya belgesi ilamlı icra veya iflas takibine konu edilebilmekte, bu yolla edimin ifası sağlandığında veya sonradan şüpheli veya sanık edimi geç de olsa yerine getirdiğinde, ertelenen kamu davası açılmakta veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da kaldırılmaktadır. CMK m.253/19’un, edimini geç veya cebri icra yoluyla ifa eden şüpheli veya sanığın durumunu gözetmediği ve hakkaniyete uygun olmadığı ileri sürülebilir. Burada kanun koyucu, edimin def’aten yerine getirilmesini istemiş ve getirilmeyip zamana bırakıldığında da şüpheliyi veya sanığı edimini yerine getirme konusunda zorlamayı hedeflemiştir. Edimi yerine getirmeme konusunda haklı mazereti bulunan şüphelinin veya sanığın bu durumu dikkate alınabilmeli ve edimin ifası konusunda kendisine makul bir süre tanınmalıdır, ancak CMK m.253’de bu yönde bir hükme yer verilmediğini görmekteyiz.
15- Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması;
Uzlaşmaya tabi bir dosyanın taraflara ulaşılamaması veya tarafların her ikisinin veya bir tarafın, mağdurların veya suçtan zarar görenlerin tümünün uzlaşmayı kabul etmemesi halinde, CMK m.253/18’e göre tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez. Prensip bu olmakla birlikte, konuyu soruşturmada ve CMK m.254’e göre mahkeme aşamasında yapılan sonuçsuz kalan uzlaşmalar bakımından ayrı ele alıp incelemek gerekir. Çünkü soruşturma aşamasında uzlaşmayı düzenleyen CMK m.253’ün 16. fıkrasında; uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur (suça doğrudan muhatap olan ve haksızlığa uğramış kimse) veya suçtan zarar gören (suçtan mağdur olmayıp sonuçlarından etkilenen ve maddi kayba uğrayan gerçek ve tüzel kişiler) uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler. Bu durumda cumhuriyet savcısı; uzlaşmanın tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu tespit eder, bu noktada sorun çıkması halinde, yani tarafların uzlaşma ile ilgili özgür iradelerinde veya edimin hukukiliği ve ahlakiliği konusunda kabul edilemezlik gördüğünde, uzlaşmayı reddeder veya taraflardan bu eksikliğin giderilmesini ister ki, kanun koyucu burada uzlaştırmacıyı gözardı etmek suretiyle istisnai uzlaşma yöntemini de kabul etmiştir. Esasında bu usul, uzlaşma müessesesinin müzakereler süreci dahil tüm aşamasını yürüten uzlaştırmacının “aracı” sıfatını dikkate almamaktadır. İlk bakışta isabetli olmasa da, tarafların bilerek veya uzlaştırmacıdan veya kendilerinden kaynaklanan sebeple uzlaşamadıkları ilk noktadan sonra tekrar birleşip uzlaşmalarını sağlaması açısından uzlaşma müessesesinin amacına uygundur.
CMK m.253/16’nın karşılığı, kovuşturma aşaması için düzenlenmemiştir. CMK m.253’de soruşturmada uzlaştırma ve m.254’de mahkeme tarafından uzlaştırma, m.255’de ise birden çok fail bulunması halinde uzlaşmada bireysellik, yani her bir failin veya suça iştirak edenin mağdur veya suçtan zarar gören ile uzlaşma serbestliği öngörülmüştür.
Soruşturma aşamasında uzlaşma teklifinin taraflarca veya taraflardan birisince reddedilmesi, teklife süresinde cevap verilmediği için teklifin reddedilmiş sayılması veya uzlaşama sürecinin vazgeçme, görüşmeden kaçınma veya anlaşma sağlanamaması gibi nedenlerle sonuçsuz kalması gibi nedenlerle kamu davası açıldığında, mahkemenin uzlaştırma sürecini tekrar başlatması mümkün değildir. Soruşturma sürecinde uzlaşmanın ilk aşamada sağlanamamasından sonra başlayan uzlaşma süreci ise, iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar mümkün olup, cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenip, görevli ve yetkili mahkemeye gönderildikten sonra uzlaşmaya başvurulamaz. Bu nedenle; iddianamenin düzenlenmesinden veya kabulünden sonra uzlaşmanın CMK m.254’e göre başlatılabilmesi için, ya soruşturma aşamasında uzlaşma kapsamına giren suçtan dolayı uzlaşma yoluna gidilmemesi veya dava aşamasında davaya konu suçun uzlaşma kapsamına dahil edilmesi gerekir. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame kabul edilmeyip reddedildiğinde ise, soruşturma süreceğinden CMK m.253/16’ya göre uzlaşma imkanı devam eder. Ancak iddianamenin düzenlenip henüz iddianame kabulünün yapılmadığı aşamada, daha önce denenmiş ve başarılı olamamış uzlaştırmanın CMK m.253/18’de öngörülen yasak nedeniyle CMK m.253/16 gereğince gerçekleştirilmesinin yolu kapalıdır. Bunun için ya iddianamenin henüz cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenip başsavcı vekili veya başsavcı tarafından “görüldü” işleminin yapılarak onaylanmaması veya mahkeme tarafından cumhuriyet savcısına iade edilip, cumhuriyet savcısının bu iade kararına itiraz etmemesi veya yaptığı itirazdan sonuç alamaması gerekir. Bunun dışında; “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı CMK m.254’de CMK m.253/16’ya benzer bir hüküm bulunmadığından, soruşturma aşamasında sonuçsuz kalan uzlaştırmanın tekrar canlandırılabilmesi de hukuka uygun olmayacaktır.
Anayasa m.124/1 uyarınca; yönetmelik kanuna aykırı olamaz, yani kanunun yetki vermediği durumda yönetmelikle kanunun dışında çıkılması ve yeni yetki icat edilmesi doğru değildir, çünkü “normlar hiyerarşisi” ilkesi gereğince bir alt normun bir üst norma uygun çıkarılması, bu kapsamda da kanunun uygulamasını gösteren yönetmeliğin ne derece amaca hizmet ettiği ve faydalı olduğu düşünülse bile kanunun çizdiği sınırın dışına çıkmaması gerekir. Nitekim kanun da Anayasanın dışına çıkamaz (Anayasa m.11/2). Bu nedenle “Uzlaşma belgesi” başlıklı Yönetmelik m.26, CMK m.253’e ve 254’e aykırıdır.
Yönetmeliğin 26. maddesine göre; “Kovuşturma evresinde uzlaştırmanın uygulanabileceği hallerde, yapılan uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen hüküm verilinceye kadar sanık ile mağdur, katılan veya suçtan zarar görenin aralarında uzlaşmaları halinde; taraflarca niteliğine uygun düştüğü ölçüde Ek-3’te yer alan Uzlaştırma Raporu Örneği'ne uygun bir uzlaşma belgesi düzenlenir ve mahkemeye sunulursa, hâkim bu belgeyi 25 inci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarında belirtilen kıstaslara göre inceler ve değerlendirir”.
CMK m.253/25’in, Yönetmeliğin 26. maddesinin dayanağı olarak gösterilmesi de mümkün değildir. Çünkü m.253/25’de yönetmelikle düzenlenecek konular sınırlı sayılmış ve mahkeme tarafından uzlaştırma ile ilgili bir yetkinin düzenlenebileceğine dair yasal dayanağa yer verilmemiştir. Kaldı ki, bu dayanak CMK m.253’de değil, “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı CMK m.254’de olmalıydı. CMK m.254 incelendiğinde ise, kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde uzlaştırma sürecinin başlayacağı ve kovuşturma dosyasının uzlaştırma bürosuna gönderileceği ifade edilmiştir. Soruşturma aşamasında uzlaşma yoluna gidilmiş ve sonuç alınamamışsa, kovuşturma aşamasına uzlaşma yoluna başvurulamaz. Yönetmelikle uzlaşmanın tekrar gündeme getirilmesi ve ceza yargılamasında lehe kıyas yapılabileceğinden bahisle CMK m.253/16’nın kovuşturmada tatbiki, hem CMK m.253/25’de çıkarılması öngörülen yönetmeliğin konularına bu husus dahil edilmediğinden ve hem de bu uygulamayı engellemeye yönelik CMK m.254/1’de hüküm bulunduğundan mümkün değildir.
16- Uzlaşma giderleri ve uzlaştırmacıya ödenecek ücret;
Uzlaşma ile ilgili giderler ve uzlaştırmacıya ödenecek ücrete ilişkin genel hüküm, CMK m.253/22’de yer almaktadır. Buna göre; “Uzlaştırmacıya Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen tarifeye göre ücret ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır”. Giderler ve ücret konuları Yönetmeliğin 36, 37 ve 38. maddelerinde düzenlenmiştir.
Uzlaştırmacıya, görevlendirildiği dosya ile ilgili Uzlaştırmacı Asgari Ücret Tarifesi ve taraf sayısı dikkate alınarak ücret ödenmektedir. Ücret; uzlaşıldığı takdirde, bir mağdur veya suçtan zarar gören ve fail olduğunda 300 TL olarak, uzlaşılmaması halinde ise cumhuriyet savcısının, uzlaştırmacının sarf ettiği çabaya ve performansına göre takdirine bağlı olarak 100 ila 150 TL arasında belirlenmektedir. Ücret konusunda iki sorun çıkmaktadır. Bunlardan birisi uzlaştırmacının taraf sayısının çokluğuna nazaran alacağı ücretin azlığı ve diğeri de uzlaşmanın gerçekleşmediği durumda, uzlaştırmacıya ödenen ücretin giderden sayılıp şüpheliye veya sanığa yüklenmesidir. Uzlaşma olduğunda, uzlaştırmacıya ödenecek ücret ve tüm giderler Hazine tarafından karşılandığı halde, tersi durumda zorunlu bir müessese olarak öngörülen uzlaşmanın sırf uzlaşma gerçekleşmediğinden bahisle şüpheliye veya sanığa yüklenmesi doğru değildir. Şüpheli veya sanığın uzlaşmak istediği yerde, uzlaşmayanın mağdur veya suçtan zarar gören olduğu durumda, uzlaşma ile ilgili tüm giderlerin şüpheliye veya sanığa yüklenmesi hakkaniyetli değildir. Kanaatimizce, onarıcı adalet kapsamında kabul edilen ve uyuşmazlığı gidermeye yönelik alternatif çözüm yollarından uzlaşmaya ait tüm giderlerin Hazine tarafından karşılanması gerekir. Bizce esasında uzlaşma olduğunda giderlerin şüpheliye veya sanığa yüklenmesi gerekirken, isteğe bağlı olmayan ve Kanun gereği başlatılan uzlaşmadan anlaşmaya varılamadığı için masrafın şüpheliye veya sanığa yükletilmesinde bir mantık da bulunmamaktadır.
Uzlaştırma sürecinde görev alan uzlaştırmacı hak ettiği ücreti alabilmelidir. Bunun için taraf sayısının fazla olduğu ve uzlaştırmacının gerçekten yüksek çaba sarf ettiği, performans gösterdiği dosyalar ile ilgili ücretin düşük bir sınıra bağlı tutulmaması gerekir. Şu an taraf sayısı fazla olsa da, uzlaşma sağlandığında uzlaştırmacı için “sarf kararı” adı altında tayin edilecek ücret maalesef 700 TL’yi geçememektedir. Özellikle taraf sayısının fazla olduğu ve yüksek çabaların sarf edildiği dosyalar bakımından azami ücret haddinin yükseltilmesi gerekir.
17- Uzlaştırmaya tabi bir suç yönünden yapılan soruşturmada ve kovuşturmada CMK m.253 ve 254 gözardı edilerek hüküm kurulması ve bu hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde, bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinin hükmünü bozmalı mı, yoksa kendisi mi uzlaştırmaya göndermeli midir? Ayrıca, yasa değişikliği ile uzlaşma kapsamına alınan bir suçtan dolayı istinaf kanun yolunda olan dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesini ve sonuçlandırılmasını bölge adliye mahkemesinin ilgili ceza dairesi mi, yoksa ilk derece mahkemesi mi yapar?
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin, 10.07.2017 tarihli, 2017/238 E. ve 2017/1500 K. sayılı kararına göre; “Sanık … hakkında kurulan hükümlerde, TCK’nın 106/1 maddesinde düzenlenen tehdit suçunun 02/12/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Yasanın 34. maddesi ile değişik CMK'nın 253/1 maddesi uyarınca uzlaşma kapsamına alınması ve ayrıca daha evvel de uzlaşma kapsamında olmasına rağmen yasa değişikliğinden önce uzlaşmaya tabi olmayan tehdit suçu ile birlikte işlendiği için uzlaşma hükümleri uygulanmayan hakaret suçunun da CMK’nın 253. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında olduğu anlaşılmakla.
6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik CMK'nın 253. ve aynı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddeleri uyarınca sanık … hakkında dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilerek uzlaştırma işlemlerinin yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi” CMK m.280/1-b (şu an d bendi) ve 289/1-g gereğince bozmayı gerektirmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi’nin 18.04.2017 tarihli, 2017/1175 E. ve 2017/1252 K. sayılı kararında; “Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik CMK'nın 253/1-3 maddesi uyarınca, ‘etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar’ ibaresinin madde metninden çıkartılması nedeniyle istinaf incelemesine konu suçun uzlaşma kapsamına alınması, 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca ‘Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde kovuşturma dosyası uzlaştırma işlemlerinin 253. maddede belirtilen esas ve usule göre, yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir’ şeklindeki düzenleme ile Türk Ceza Kanunu'nun 7/2 maddesindeki ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur’ hükmü gözetilerek, CMK'nın 6763 sayılı Kanunla değişik 253 - 254. maddeleri uyarınca uzlaştırma usulüne göre işlem yapılmaması, hüküm gerekçesinde de önceki ve sonraki kanunlar yönünden değerlendirme yapılmaması nedeniyle hükmün bu hususta gerekçesiz olması” gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin kararı CMK m.230, 280/1-b (şu an d bendi) ve 289/1-g uyarınca bozulmuştur.
Bölge adliye mahkemesi derecesinde verilen bu kararlar incelendiğinde; istinaf mahkemelerinin uzlaştırma konusu suçlar yönünden başlatılan kovuşturmalarda CMK m.254 uyarınca kovuşturma dosyasını uzlaştırma bürosuna göndermedikleri, ilk derece mahkemelerinin bu maddeyi tatbik etmediğinden bahisle, CMK m.230’a uygun gerekçe içermediğini kabulle kararları bozdukları görülmektedir.
CMK m.254/1’e göre; “Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usule göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir”.
CMK m.2/1-f’ye göre, kovuşturma “iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi” ifade etmektedir.
İstinaf aşaması, kovuşturma evresine dahildir. Bölge adliye mahkemesinin dosyayı uzlaştırma bürosuna tevdiine bir engel yoktur. Kaldı ki; CMK m.289’da hukuka kesin aykırılık halleri tahdidi/numerus clausus olarak sıralanmış olup, “uzlaştırma bürosuna tevdi etmeme” bozma sebepleri arasında sayılmamıştır. Bu hal, gerekçe eksikliği de teşkil etmemektedir.
Bir diğer görüşe göre; CMK m.230’da hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususların neler olduğu sıralanmıştır, bunların arasında uzlaşma ve uzlaştırma ile ilgili bir ibareye yer verilmediği, ancak maddenin genelinde somut gerekçelerin gösterilmesinin arandığı, tatbikinde yasal zorunluluk bulunan uzlaşmanın gözardı edilmesinin de gerekçe yokluğu olarak kabul edilebileceği, bu kapsamda uzlaşmaya başvurulması gerekirken başvurulmamasının CMK m.289/1-e’de yer alan “Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.” hükmünün ihlali sayılabileceği ileri sürülebilir. Benzer sorun; yani davaya konu suçun uzlaşma kapsamına girmesi istinaf kanun yolunda duruşma açıldığı durumda da gündeme gelebilir ki, gerek bu halde ve gerekse yukarıda tartıştığımız hususta, bölge adliye mahkemesinin dosyayı bozarak veya iade suretiyle yerel mahkemeye göndermemesi, aynı zamanda derece, yani maddi vakıa inceleyen mahkeme olması sıfatıyla dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesini sağlayarak, CMK m.254’de tanımlanan mahkeme tarafından uzlaştırma usulünü kendisinin uygulaması gerekir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)