Adli kontrol, ceza yargılamasında şüpheli veya sanığın adalet önüne çıkarılmasını sağlayabilmek amacıyla kabul edilen bir tedbirdir. Adli kontrol, tutuklamayla aynı şartlara sahiptir. Tutuklamanın şartları gerçekleştiğinde, yerine somut gerekçe göstermek suretiyle adli kontrol uygulanabilir.
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama en istisnai ve en ağır ceza yargılaması tedbiridir. Adı üstünde tutuklama bir ceza değildir, ceza yerine de uygulanamaz. Şüpheli veya sanığın mümkün olduğu kadar tutuksuz yargılanması gerekir.
Tutuklama ve adli kontrol tedbirleri için şartları öngören CMK m.100’ün gerçekleştiği durumda tutuklama yerine adli kontrol ancak dört durumda uygulanabilir.
Bunlar;
Şüpheli veya sanığın yaşlılığı, ağır hastalığı, iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağır olmaması ve tutuklulukta geçirilen süredir. Bu sayılanlardan birisinin varlığı halinde, tutukluluk için CMK m.100’de sayılan şartlar gerçekleşse de şüpheli veya sanık hakkında adli kontrol uygulanmalıdır. Şüpheli veya sanık çok yaşlı veya ağır hasta ise, “ölçülülük” ilkesi gereğince bu kişinin kapalı cezaevinde tutulması isabetli olmayacaktır.
Tutukluluk yerine yaşlı veya hasta şüpheli veya sanığın, adaletten kaçmasını veya delil karatmasını önleyecek adli kontrol seçeneklerinden birisinin CMK m.109/2’ye göre tespiti mümkündür. İddiaya konu suç için öngörülen cezanın yeterli ağırlıkta olmaması, örneğin beş veya on sene hapsi aşmaması durumunda da tutukluluk yerine adli kontrol tercih edilmelidir. Ancak somut olayda işin önemi gerekli kıldığında, CMK m.100/1’in ikinci cümlesinde yer alan “işin önemi” kriteri sebebiyle tutukluluğun tatbik edildiği görülmektedir. İlk anda olmasa bile tutukluluğun devam eden aşamasında iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağırlığına bakılmalıdır. Bir diğer tercih ise, şüpheli veya sanığın tutuklulukta geçirdiği sürenin CMK m.102’de öngörülen seviyelere ulaşmasa da, CMK m.100/2’de sayılan şartların varlığını yitirmeye başlaması halinde, iddiaya konu suçun CMK m.100/3’de sayılan suçlardan birisi olup olmadığına bakılmaksızın, şüpheli veya özellikle sanığın tutukluluğuna son verilip yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasıdır. Aksi halde, CMK m.100’de aranan şartların varlığı halinde her durumda şüpheli veya sanığın CMK m.102’de gösterilen süreler kadar tutuklu tutmak gerekir ki, bu tatbikat şekli adli kontrol tedbirini anlamsızlaştırır.
Bu açıklamalarımızdan sonra, sağlık sorunu yaşayan tutuklunun adli kontrol altına alınması nasıl mümkün olabilir?
Soruşturma aşamasında hakim ve kovuşturma aşamasında mahkeme; şüpheli veya sanığın yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı tutukevinde, yani kapalı cezaevinde kalamayacağını, tutukluluğunun devamı halinde hayati tehlike yaşayacağını veya hayatını kaybedebileceğini tespit ettiği durumda, tutuklunun salıverilmesine ve tutuklama yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verebilir. Elbette tercih edilmesi gereken adli kontrol tedbiridir, ancak CMK m.100/1 ve 101/1 gereğince adli kontrolün uygulanmasının yetersiz kalacağını gösteren somut hukuki ve fiili nedenlerin varlığı halinde tutuklama tedbiri uygulanabilecek veya bu tedbirin tatbikine devam edilebilecektir. İşte hastalık nedeniyle şüpheli veya sanığın tutukluluğuna son verilip, yerine adli kontrol tedbirinin uygulanması mümkün olabilir ki, bu noktada hakim veya mahkeme keyfi, yani somut hukuki ve fiili gerekçeden yoksun karar vermek suretiyle, tatbikine karar verilmesi gereken veya verilen tutukluluğu sonlandırıp, yerine adli kontrol tedbirinin tatbikine karar vermemelidir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi” başlıklı 16. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; hastalık nedeniyle hükümlünün infazının geri bırakılması kararı, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu’nun onayladığı rapor üzerine, infazın yapıldığı cumhuriyet başsavcılığınca verilir. Kanun koyucu; hükümlüler yönünden hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesi kararını verme yetkisini infaz hakimine veya mahkemeye bırakmamış, bu konuda, infazın yapıldığı yerin cumhuriyet başsavcılığını yetkili kılmıştır. Ancak cumhuriyet başsavcılığının infazın geri bırakılması kararını kaldırmasına dair kararına karşı, yetkili infaz hakimliğine ilgilinin itiraz hakkı bulunmaktadır.
Ceza İnfaz Kanunu’nun 114 ila 116. maddelerinde tutukluların hakları ve kısıtlayıcı önlemler düzenlenmiştir. “Tutukluların yükümlülükleri” başlıklı Ceza İnfaz Kanunu m.116/1’e göre; tutuklunun muayene ve tedavisi, sağlık denetimi, hastaneye sevki, tutukluluğun infazını etkileyecek hastalık hali konusunda, hükümlünün hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesini düzenleyen Ceza İnfaz Kanunu’nun 16. maddesine atıf yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle; soruşturma veya kovuşturma aşamalarında tutuklu bulunan bir kişinin tutukluluğun yerine getirilmesini engelleyecek bir hastalığa tutulup tutulmadığının tespiti yönünden, Ceza İnfaz Kanunu m.116’nın 1. fıkrasının son kısmında yer alan “… tutukluluk hali ile uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.” hükmü dikkate alınarak, Ceza İnfaz Kanunu m.16/3’de yer alan hükmün tatbiki yoluna gidilmelidir. Hasta hükümlüler için öngörülen Ceza İnfaz Kanunu m.16’nın tutukluluk hali ile uzlaşmayan yanının ne olabileceği sorusu akla gelebilir ki; tutukluluğun yerine getirilmesinin hastalık sebebiyle ertelenmesi kararını, hükümlülerin aksine cumhuriyet başsavcılığı değil, soruşturma aşamasında sulh ceza hakimliği ve kovuşturma aşamasında da davayı gören mahkeme verecektir.
Tutukluluk halinin hastalık sebebiyle ertelenmesi konusunda Ceza İnfaz Kanunu m.16 ve 116/1’in nasıl uygulanacağı konusunda şu prosedür izlenecektir; akıl hastalığına veya diğer hastalıklara tutulan tutuklunun sağlık kurumu veya kuruluşuna sevki sağlanacak, tutukluluğun bu yerlerde veya tedavi ve kontrol altında tutukevi veya kapalı cezaevinin bu iş için ayrılan yerlerinde devamı tercih edilmeli, ancak sağlık sorunlarının azalmadığı, arttığı, tutukluluğun bu şekilde devamının mümkün olmayabileceğinin anlaşıldığı durumda, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü sağlık kurumunun düzenleyip Adli Tıp Kurumu’nun onayladığı raporu esas alan şüpheli veya sanık veya müdafii ve cumhuriyet başsavcılığı, tutuklunun yaşadığı ciddi sağlık sorunu nedeniyle tahliyesinin sağlanması ve yerine adli kontrolün uygulanması için soruşturma aşamasında sulh ceza hakimliğinden ve kovuşturma aşamasında da kovuşturmayı yürüten mahkemeden talepte bulunabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama en istisnai ve en ağır ceza yargılaması tedbiridir. Adı üstünde tutuklama bir ceza değildir, ceza yerine de uygulanamaz. Şüpheli veya sanığın mümkün olduğu kadar tutuksuz yargılanması gerekir.
Tutuklama ve adli kontrol tedbirleri için şartları öngören CMK m.100’ün gerçekleştiği durumda tutuklama yerine adli kontrol ancak dört durumda uygulanabilir.
Bunlar;
Şüpheli veya sanığın yaşlılığı, ağır hastalığı, iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağır olmaması ve tutuklulukta geçirilen süredir. Bu sayılanlardan birisinin varlığı halinde, tutukluluk için CMK m.100’de sayılan şartlar gerçekleşse de şüpheli veya sanık hakkında adli kontrol uygulanmalıdır. Şüpheli veya sanık çok yaşlı veya ağır hasta ise, “ölçülülük” ilkesi gereğince bu kişinin kapalı cezaevinde tutulması isabetli olmayacaktır.
Tutukluluk yerine yaşlı veya hasta şüpheli veya sanığın, adaletten kaçmasını veya delil karatmasını önleyecek adli kontrol seçeneklerinden birisinin CMK m.109/2’ye göre tespiti mümkündür. İddiaya konu suç için öngörülen cezanın yeterli ağırlıkta olmaması, örneğin beş veya on sene hapsi aşmaması durumunda da tutukluluk yerine adli kontrol tercih edilmelidir. Ancak somut olayda işin önemi gerekli kıldığında, CMK m.100/1’in ikinci cümlesinde yer alan “işin önemi” kriteri sebebiyle tutukluluğun tatbik edildiği görülmektedir. İlk anda olmasa bile tutukluluğun devam eden aşamasında iddiaya konu suç için öngörülen cezanın ağırlığına bakılmalıdır. Bir diğer tercih ise, şüpheli veya sanığın tutuklulukta geçirdiği sürenin CMK m.102’de öngörülen seviyelere ulaşmasa da, CMK m.100/2’de sayılan şartların varlığını yitirmeye başlaması halinde, iddiaya konu suçun CMK m.100/3’de sayılan suçlardan birisi olup olmadığına bakılmaksızın, şüpheli veya özellikle sanığın tutukluluğuna son verilip yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasıdır. Aksi halde, CMK m.100’de aranan şartların varlığı halinde her durumda şüpheli veya sanığın CMK m.102’de gösterilen süreler kadar tutuklu tutmak gerekir ki, bu tatbikat şekli adli kontrol tedbirini anlamsızlaştırır.
Bu açıklamalarımızdan sonra, sağlık sorunu yaşayan tutuklunun adli kontrol altına alınması nasıl mümkün olabilir?
Soruşturma aşamasında hakim ve kovuşturma aşamasında mahkeme; şüpheli veya sanığın yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı tutukevinde, yani kapalı cezaevinde kalamayacağını, tutukluluğunun devamı halinde hayati tehlike yaşayacağını veya hayatını kaybedebileceğini tespit ettiği durumda, tutuklunun salıverilmesine ve tutuklama yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verebilir. Elbette tercih edilmesi gereken adli kontrol tedbiridir, ancak CMK m.100/1 ve 101/1 gereğince adli kontrolün uygulanmasının yetersiz kalacağını gösteren somut hukuki ve fiili nedenlerin varlığı halinde tutuklama tedbiri uygulanabilecek veya bu tedbirin tatbikine devam edilebilecektir. İşte hastalık nedeniyle şüpheli veya sanığın tutukluluğuna son verilip, yerine adli kontrol tedbirinin uygulanması mümkün olabilir ki, bu noktada hakim veya mahkeme keyfi, yani somut hukuki ve fiili gerekçeden yoksun karar vermek suretiyle, tatbikine karar verilmesi gereken veya verilen tutukluluğu sonlandırıp, yerine adli kontrol tedbirinin tatbikine karar vermemelidir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi” başlıklı 16. maddesinin 3. fıkrası uyarınca; hastalık nedeniyle hükümlünün infazının geri bırakılması kararı, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu’nun onayladığı rapor üzerine, infazın yapıldığı cumhuriyet başsavcılığınca verilir. Kanun koyucu; hükümlüler yönünden hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesi kararını verme yetkisini infaz hakimine veya mahkemeye bırakmamış, bu konuda, infazın yapıldığı yerin cumhuriyet başsavcılığını yetkili kılmıştır. Ancak cumhuriyet başsavcılığının infazın geri bırakılması kararını kaldırmasına dair kararına karşı, yetkili infaz hakimliğine ilgilinin itiraz hakkı bulunmaktadır.
Ceza İnfaz Kanunu’nun 114 ila 116. maddelerinde tutukluların hakları ve kısıtlayıcı önlemler düzenlenmiştir. “Tutukluların yükümlülükleri” başlıklı Ceza İnfaz Kanunu m.116/1’e göre; tutuklunun muayene ve tedavisi, sağlık denetimi, hastaneye sevki, tutukluluğun infazını etkileyecek hastalık hali konusunda, hükümlünün hapis cezasının infazının hastalık sebebiyle ertelenmesini düzenleyen Ceza İnfaz Kanunu’nun 16. maddesine atıf yapıldığı görülmektedir. Bu nedenle; soruşturma veya kovuşturma aşamalarında tutuklu bulunan bir kişinin tutukluluğun yerine getirilmesini engelleyecek bir hastalığa tutulup tutulmadığının tespiti yönünden, Ceza İnfaz Kanunu m.116’nın 1. fıkrasının son kısmında yer alan “… tutukluluk hali ile uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.” hükmü dikkate alınarak, Ceza İnfaz Kanunu m.16/3’de yer alan hükmün tatbiki yoluna gidilmelidir. Hasta hükümlüler için öngörülen Ceza İnfaz Kanunu m.16’nın tutukluluk hali ile uzlaşmayan yanının ne olabileceği sorusu akla gelebilir ki; tutukluluğun yerine getirilmesinin hastalık sebebiyle ertelenmesi kararını, hükümlülerin aksine cumhuriyet başsavcılığı değil, soruşturma aşamasında sulh ceza hakimliği ve kovuşturma aşamasında da davayı gören mahkeme verecektir.
Tutukluluk halinin hastalık sebebiyle ertelenmesi konusunda Ceza İnfaz Kanunu m.16 ve 116/1’in nasıl uygulanacağı konusunda şu prosedür izlenecektir; akıl hastalığına veya diğer hastalıklara tutulan tutuklunun sağlık kurumu veya kuruluşuna sevki sağlanacak, tutukluluğun bu yerlerde veya tedavi ve kontrol altında tutukevi veya kapalı cezaevinin bu iş için ayrılan yerlerinde devamı tercih edilmeli, ancak sağlık sorunlarının azalmadığı, arttığı, tutukluluğun bu şekilde devamının mümkün olmayabileceğinin anlaşıldığı durumda, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam teşekküllü sağlık kurumunun düzenleyip Adli Tıp Kurumu’nun onayladığı raporu esas alan şüpheli veya sanık veya müdafii ve cumhuriyet başsavcılığı, tutuklunun yaşadığı ciddi sağlık sorunu nedeniyle tahliyesinin sağlanması ve yerine adli kontrolün uygulanması için soruşturma aşamasında sulh ceza hakimliğinden ve kovuşturma aşamasında da kovuşturmayı yürüten mahkemeden talepte bulunabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)