1- Giriş
Suç örgütü veya terör örgütü üyeliği ile yöneticilik, üyelik ile de üyesi olmadığı suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme fiilleri birbirine karışabilmekte, örgütlerin kuruluş şekil ve yapıları itibariyle bu konularda yaşanan sorunları çözen ortak kriterler belirlenememekte, belirlense dahi her somut olayın özelliğine göre değişkenlik gösterebilen yargı kararlarına rastlanabilmektedir. Türk Hukuku’nda örgüt yöneticiliği; net bir şekilde örgütün kısmen veya tümü ile sevk ve idaresini, üyelerinin yönetilip yönlendirilmesini, emir ve talimatlar ile üyeler üzerinde hakimiyet tesis edecek şekilde yaptırım tatbik edilebilmeyi öngördüğü halde, Terörle Mücadele Kanunu m.7/1’in ikinci cümlesinin “yöneticilik” kavramını terör örgütleri bakımından genişlettiğini, örgütün faaliyetlerini düzenleyenlerin de terör örgütü yöneticisi olarak cezalandırılacağını ifade ederek, örgütün faaliyetleri ile ilgili yer sağlama değilse de, örgütün toplantısını veya herhangi bir etkinliğini düzenleme, pekala terör örgütü yöneticiliğinden cezalandırılmayı mümkün kılabilecektir. Bu husus ceza sorumluluğu alanını çok genişletebilir ki, somut olayın özelliklerine ve etkinliğin örgüt için önemine bakarak sonuca varılmalıdır.
Bu yazımızda, uygulamada pek kullanılmayan TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin ne anlama geldiği ve birbirine sıklıkla karıştırılabilen örgüt yöneticiliği ve üyeliği konusu hakkında mukayeseli açıklama yapılacaktır.
2- Terörle Mücadele Kanunu m.7/1’in İkinci Cümlesi
TMK m.7/1’in 18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 6. maddesi ile değişik son haline göre; “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır”.
5532 sayılı Kanunun 6. maddesinin gerekçesinin TMK m.7/1’e ilişkin kısmına göre; “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun silahlı örgüt ve suç işlemek için örgüt kurma suçlarına ilişkin hükümleri gözönünde bulundurularak, 3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesi değiştirilmiştir. Değiştirilen birinci fıkraya göre, sözkonusu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine göre cezalandırılacaktır. Dikkat edilmelidir ki, burada Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesine yapılan yollama, sadece ceza yaptırımları ile sınırlı değildir. Sözkonusu suçun unsurları terör örgütü bakımından da gözönünde bulundurulacaktır. Ayrıca, 314 üncü maddede yapılan atıf dolayısıyla terör örgütüyle ilgili olarak da bu maddede yer almayan hususlarda Türk Ceza Kanununun suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Bu bakımdan;
a) Terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işleyen örgüt kurucusu, yöneticisi veya üyesi, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezalandırılacaktır.
b) Terör örgütünün yöneticileri, yönetimi elinde bulundurdukları süre zarfında örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacaklardır.
c) Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı cezalandırılacaktır.
ç) Terör örgütündeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi de, terör örgütü üyesi olarak cezalandırılacaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, sözkonusu suçun oluşabilmesi için, yardımın bilerek yapılması gerekir; yani yardım edilen oluşumun bir terör örgütü olduğunun bilinmesi gerekir. Başka bir deyişle bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir. Keza, ceza sorumluluğunu gerektirmesi için, yardımın isteyerek yapılması gerekir. Çoğu zaman kişilerin kendilerinden yardım adı altında talep edilen hususları özellikle can güvenlikleri bakımından duydukları endişe karşısında yerine getirdiklerini ve bu nedenle, kusurlarının olmadığı gerekçesiyle ceza hukuku bakımından sorumlu olmayacaklarını gözönünde bulundurmak gerekir”.
Gerekçe incelendiğinde; TMK m.7/1’in ikinci cümlesinde yer alan “Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü bakımından herhangi bir açıklamanın yapılmadığı, ancak konunun klasik örgüt yöneticiliği kapsamında ele alınamayacağı, kanun koyucunun burada örgüt yöneticisi olmasa bile, örgütün faaliyetini düzenleyenlerin de “örgüt yöneticisi” sıfatıyla cezalandırılacağını belirttiği, fakat “örgütün faaliyetini düzenleme” ibaresinden ne anlaşılması gerektiği konusunda bir açıklamada bulunulmadığı, bu nedenle örgütün toplantı veya gösteri yürüyüşünü, örgütsel eğitim programlarını, örgüt üyelerinin buluşma zamanlarını ve yerleri ile örgütün faaliyeti kapsamında sayılabilecek her türlü etkinliğin bir defa düzenlenmesinde dahi, TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin tatbikinin gündeme gelebileceği, bunun için de faaliyeti düzenleyenin en azından örgüt üyesi olması gerektiği, yani örgütün illegal yapısını bilen ve amacını benimsemiş, hiyerarşik düzenine dahil olmuş, altlık üstlük ilişkisine ve emir komuta zincirine girmiş, örgüt için suç işleme kararlılığına sahip olup, talep halinde tereddütsüz suç işleyebilecek kararlılığı taşıyan failin varlığı aranmalıdır. Bu çerçevede; toplantı veya gösteri yürüyüşüne iştirak eden, örgütsel eğitim programında eğitim alan veya veren olarak bulunan, örgütün buluşma yerlerine gelip, toplantılarına katılan, burada hizmette bulunan veya örgüt için para toplayan veya örgüte üye kazandırmak için faaliyetlerde bulunan kişiler “örgüt üyesi” sayılacakları halde, bu faaliyetleri düzenleyenler, bunlar için plan ve program hazırlayanlar, yönlendirenler, örgütün kısmen veya tamamen sevk ve idaresini yapmayıp, örgütü yönlendiren ve yöneten, örgüt üyelerine emir ve talimatlar verip ceza tatbik edebilme yetkisine sahip olmasalar da, TMK m.7/1’in ikinci cümlesi nedeniyle yönetici gibi cezalandırılacaklardır ki, buna benzer hükümler Türk Ceza Kanunu’nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin 6. ve 7. fıkralarında, üye olmadıkları halde eylemleri ve örgüte sağladıkları katkı nedeniyle üye gibi cezalandırılacaklar için de öngörülmüştür.
TMK m.7/1’in ikinci cümlesine benzer bir hüküm, TCK m.220’de mevcut değildir. Üye olmakla birlikte, örgütün bir veya birkaç faaliyetini de düzenleyen, yani baştan sona organize eden failin, yönetici olarak cezalandırılması durumunda da, “Etkin pişmanlık” başlıklı TCK m.221’den faydalanması mümkündür.
Esasında TMK m.7/1’in ikinci cümlesi; örgütü kısmen veya tamamen sevk ve idare eden yönetici ile örgüte üye olarak giren veya üyeliğe kabul edilen kişinin örgüt çalışmaları sırasında “başarılı” olması, fakat henüz yönetici seviyesine gelmeden, örgütün konusu amaca hizmet veya doğrudan suç teşkil eden bir veya birkaç faaliyetini, yani etkinliğini düzenlemesi/tertip etmesi hallerini kapsamaktadır.
Yargıtay kararlarında ve uygulamada; TMK m.7/1’in ikinci cümlesi ile ilgili bir açıklamanın olmadığı, ancak yakın zamanlarda birkaç iddianamede örgütün mütevelli heyeti toplantılarını düzenleyenler, sohbetlerini organize edenler ve nitelikleri itibariyle “üye” sıfatından üstte, fakat henüz genel veya bölgesel mahiyette “yönetici” seviyesine gelmemiş, bununla beraber örgütün bazı faaliyetlerini düzenleme konusunda yetkilendirilmiş veya kendilerini yetkili görüp faaliyetleri düzenlemiş failler hakkında bu hüküm yönünden suçlamada bulunulduğu görülmektedir. Örgüt yöneticiliğinin cezası ağırdır. Örgütün silahlı olması veya terör örgütü sayılması halinde bu ceza sorumluluğunun arttığı, hatta terör örgütü yöneticiliğinde cezanın alt haddinin 15 yıl ve üst haddinin de 22.5 yıl olduğu dikkate alındığında; “örgütü ve üyelerini sevk ve idare eden” derecesinde olmamakla birlikte, sırf örgütün bir etkinliğini, örneğin toplantısını organize eden, yani sadece ev sahipliği yapmayıp toplantının daveti dahil hazırlanması ve gerçekleştirilmesi konusunda çalışan üyenin, yönetici gibi cezalandırılması ağırdır. Bu nedenle, TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin tatbikinde dikkatli olunmalıdır.
Yeri gelmişken; TMK m7/1’in ikinci cümlesi kapsamına girenler örgüt yöneticisi sayılmayıp, örgüt yöneticisi gibi, yani olarak cezalandırıldıklarından, bunlar hakkında TCK m.220/5’de öngörülen genişletilmiş ceza sorumluluğunun uygulanmayacağını belirtmek isteriz. TCK m.220/5’e göre; “Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır”. TMK m.7/1’in ikinci cümlesinden kaynaklanan yönetici olarak sorumlu tutulmada; örgütün kısmen veya tamamen sevk ve idare edilmesi, dolayısıyla da örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin hakimiyet, bilme, yönlendirme ve yönetme durumu yoktur.
Örgütün düzenlenen faaliyetinin hukuka aykırı olması gerekir mi? Esasında bu konuda verilecek cevap basittir, çünkü örgütün faaliyetleri kapsamında suç işlenmesine gerek olmaksızın, zaten örgüt kuruluşu ve amacı itibariyle suçtur ve illegaldir. Bu nedenle; gayrimeşruluk çerçevesinde yapılan her türlü faaliyet, örneğin toplantı veya gösteri yürüyüşü, suça konu olabilecek fiiller veya bir sohbet toplantısı, buluşma, geçmiş faaliyetlerin değerlendirmesinin yapılması, gelecekle ilgili program ve görevlendirmeler, örgüt için yeni üyeliğe kabul toplantıları, istişari mahiyette değerlendirmeler, işlenmesi düşünülen suçlarla veya örgüte mali desteğin sağlanmasına yönelik plan ve programların hayata geçirilmesi, silah eğitimi, örgütün hücre yapısının veya haberleşme sisteminin kurulması ile ilgili toplantılar, bunları düzenleyenler bakımından TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin tatbikini gündeme getirecek, fakat bu faaliyetleri düzenlemeyip de etkinliğe yardım eden veya faaliyetin yürütülmesine destek olan varsa, bunların konumu da örgüt üyeliği veya üye olmaksızın bilerek ve isteyerek örgüte yardım veya örgüt adına suç işleme olarak değerlendirilebilecektir.
Buna göre; sadece düzenlenecek toplantıya katılan veya toplantı için yer temin eden veya işyerini veya oturduğu yeri tahsis eden yönünden, kişi o etkinliği “düzenleyen” sıfatını ve gücünü taşımadıkça veya düzenlenen etkinlik örgüt faaliyeti olarak değerlendirilmedikçe, TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin tatbiki mümkün olmayacaktır.
Kişi; illegal yapılanmanın kısmen veya tamamen sevk ve idare edeni, yani örgütü ve mensuplarını yönetip yönlendireni değilse, sadece hiyerarşik yapıya dahil üye olarak bulunmakta ve üye olmak için taşıdığı motivasyonla örgütün amacına hizmet etmekte ise, suç veya terör örgütü üyeliğinden, bu sıfatını aşıp da verilen talimatla veya gelen taleple veya kendiliğinden örgütün herhangi bir faaliyetini düzenleyip organize etmekte ise de, TMK m.7/1’in ikinci cümlesinden sorumlu tutulabilecektir. Failin örgüt içinde bulunduğu konumun ve derecesinin somut delillerle ortaya koyulması gerektiği, bu kapsamda örgüte ait hangi faaliyeti veya faaliyetleri düzenlediğinin somut olarak tespiti gerekir, aksi halde genel geçer, soyut iddialarla failin örgütün faaliyetlerini, örneğin toplantılarını, eğitim programlarını düzenlediğine dair iddialardan hareketle TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin tatbiki isabetli olmayacaktır.
Yargıtay kararları incelendiğinde; Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 10.12.2007 tarihli, 2007/5166 E. ve 2007/9121 K. sayılı bozma kararının 2. fıkrasının (a) bendinde aynen, “Samimi beyanları ile terör örgütü üyesi olduklarını kabul eden sanıkların dosya kapsamı ile sübut bulan eylem ve faaliyetlerinin suç tarihinde yürürlükte olan 3713 sayılı Yasanın 7/1-2.cümlesinde yazılı terör örgütü üyesi olma suçunu oluşturduğu hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,” ibaresine yer verildiğini, ancak bu gerekçenin anlaşılmadığını, çünkü TMK m.7/1’in ikinci cümlesinin örgütün faaliyetini düzenleyenlerin de örgüt yöneticisi olarak cezalandırılacağını öngördüğünü, oysa Dairenin bozma kararında sanıkların terör örgütü üyesi olma suçunu işlediklerini, hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayininin gerekeceğinden bahsedildiğini, hangi nedenle kararda TMK m.7/1’in ikinci cümlesinden bahsedildiğinin anlaşılamadığını, buna göre TMK m.7/1’den bahsedilmesinin yeterli olduğunu, tarafımızdan kabul görmeyen, ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi ile 16. Ceza Dairesi kararlarında kabul edildiği üzere silahlı terör örgütünden dolayı ceza tatbikinin TCK m.314’e ve silahlı olmayan/silahsız terör örgütünden dolayı uygulamanın da TMK m.7/1’in atfı ile TCK m.314’e göre gerçekleştirileceğinin kabul edildiğini, belki bu kabul çerçevesinde bozma kararının verildiğini, ancak bizce bu görüşün, yani silahlı ve silahsız terör örgütü farkına gidilmesinin, TMK m.1’de 2003 ve TMK m.7’de de 2006 yıllarında yapılan değişiklikle anlamını kaybettiğini, “cebir ve şiddet kullanma” ibaresinin suçunun maddi unsurunun şartı olarak arandığını yeri gelmişken belirtmeliyiz.
3- Yargıtay Kararlarında Yöneticilik ve Üyelik Mukayesesi
Yargıtay kararlarında; örgüt yöneticiliği ile üyeliğinin kesin kıstaslarla ayrılamadığı, bu konuda soyut kriterler ortaya koyulsa bile, somut olayın özelliklerine göre değişen kararlar verilebildiği, her iki suçun da neticesi devam eden, yani mütemadi suç olduğu, yöneticilik ile üyelik kavramlarının birbirine karışabildiği görülebilmektedir.
Fail; tehdit, cebir, şiddete karışır ve bunları bir araç olarak örgüt amacı için kullanır. Örneğin; kişi molotof atar, silah kullanır veya örgütün mühimmatı için aracılık veya nakliyecilik yapar ya da haber alıp götürürse, suç örgütünün üyesi olarak kabul edilir. Elbette bu hukuka aykırı faaliyetlerin sayıca belli bir yoğunluğa, çeşitliliğe ve sürekliliğe ulaşması da gerekir[1]. Bir kez örgüt adına gösteriye veya olaya ya da başka bir suça karışan kişi, sırf bu sebeple örgüt üyesi olarak kabul edilmez.
Örgüt üyeliği için, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işleme gerekliliği yoktur. TCK m.220/2 incelendiğinde, örgüt üyeliğinden cezalandırma yoluna gidilebilmesi için örgüte üye olmanın gereğinin yerine getirilmesi yeterli olup, örgütün faaliyetlerinin sayıca belli bir yoğunluğa, çeşitliliğe ve sürekliliğe ulaşmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Örgütün illegal amacını bilme, benimseme, örgüte katılma iradesini gösterme, bu iradenin örgüt kurucusu veya yöneticisi tarafından kabulü, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olunduğunun tereddütsüz tespiti, altlık üstlük ilişkisine ve emir komuta zincirine girme, örgüte biat edip, örgütün amacı için faaliyet suçlarını işlemeye hazır olma, tüm bunların tespiti halinde örgüt üyeliğinin varlığı kabul edilebilir. Örgüt üyeliğinden cezalandırılabilmek için örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işleme zorunluluğu yoktur, ancak suç işlenirse, bu da kişinin örgüt üyeliğini gösteren deliller arasında değerlendirilir. Çünkü Türk Hukuku’nda; suç örgütü kurma, yönetme ve örgüte üye olma suçları amaç veya faaliyet suçlarının ağırlaştırıcı nedeni olarak değil, bağımsız suç tipleri olarak kabul edilmiştir.
Uygulamada kimin örgüt üyesi, kimin örgüt yöneticisi sayılacağı konuları hep yazılıp tartışılır, ancak bu konuda yeknesaklığın olup olmadığı sorulduğunda, soyut ortak kriterler getirilse bile, somut olaylarda çok farklı sonuçların ortaya çıkabildiği de görülmektedir.
Aşağıda, konu ile ilgili Yargıtay kararları değerlendirilecektir.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2013/14623 E., 2014/3651 K. sayılı ve 31.3.2014 tarihli kararına göre; “Dava konusu ... ve ... Örgütlerinin silahlı terör örgütü niteliğinde bulunduğu, Dairemizin bozma kararına uygun biçimde sanıkların anılan terör örgütlerinin üyesi ve yöneticisi oldukları, yönetici konumundaki sanıklardan E. B.'ın başta ... Örgütünün Şura üyesi olmak gibi, K. K. ile M. A.. T.'in ise başta ... Örgütünün yöneticileri olarak, İran'da ... ve ... ile bağlantıya geçip, örgütsel görüşmeler yapmak gibi örgütü sevk ve idare kapsamında faaliyetlerde bulundukları, üye konumunda olan sanıkların ise başta İran'da örgütün amaçları doğrultusunda siyasi ve askeri eğitim almak, istihbarat çalışmaları yapmak, silah ve patlayıcı madde temin etmek gibi faaliyetlerde bulundukları yönündeki kabul ve uygulamada bir isabetsizlik görülmemiş olup”, mahkumiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
Örgüt yöneticisi olarak değerlendirilebilecek eylemleri işleyen sanığın “üye” olarak cezalandırılması hususunda;
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 11.04.2014 tarihli, 2011/10725 E. ve 2014/4405 K. sayılı kararında, “Sanıkların, Dairemizin 28.06.1999 tarih 1995/2873 sayılı kararı ile Anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçunu işlemek üzere kurulmuş silahlı terör örgütü olarak kabul edilen ... adlı örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak, örgütün kurucusu ve yöneticisi olduğu Dairemizin anılan kararı ve 03.07.2013 tarih ve 2013/4420-10244 sayılı kararı ile kabul edilen... ile irtibatlı biçimde örgütün propagandasını yapmak, yeni eleman kazandırmak, finansman sağlamak, örgütsel dersler vermek gibi faaliyetlerde bulunmak şeklindeki eylemlerinin TCK'nın 314/2. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu oluşturduğu gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” bozma sebebi sayılmıştır.
Örgüt üyesi olarak görülen sanıkların; örgütün kurucusu ve yöneticisi olduğu tespit edilen diğer sanıklarla irtibat kurarak, örgüt propagandası yaptıkları, örgüte yeni eleman kazandırdıkları, finansman sağladıkları, örgütsel dersler verdiği görülmekle, örgütsel faaliyetler gerçekleştirdikleri, fakat bu faaliyetlerin “örgüt faaliyetinin düzenlenmesi” sayılmayıp, üyelik kapsamında kabul edildiği görülmektedir.
Benzer şekilde Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 12.03.2014 tarihli, 2013/15763 E. ve 2014/2801 K. sayılı kararında; örgüte yeni üye kazandıran, terör örgütünün dağ kadrosuna katılması için diğer sanıkları ikna eden, belirli bir organizasyon dahilinde ve gizlilik içerisinde hareket eden sanıkların eylemlerinin örgüte üye olma suçunu oluşturacağı sonucuna varılmıştır.
Eylem üzerinde hakimiyet sağladığı ve eylemleri sevk ve idare ettiği halde, sanığın örgüt yöneticisi olarak değil, örgüt üyesi olarak cezalandırılması gerektiğine ilişkin;
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2013/13551 E., 2014/2976 K. sayılı ve 26.03.2014 tarihli kararında; “Sanığın, mensubu olduğu silahlı terör örgütünün yapısı ve faaliyet biçimi, diğer örgüt üyeleri ve bunların eylemleri üzerindeki hakimiyet düzeyi ile sevk ve idare ettiği kabul edilen alan nazara alındığında, sübutu kabul edilen faaliyetlerinin silahlı terör örgütünün yöneticisi olmaktan cezalandırılmasına yeterli faaliyetler olarak kabul edilemeyeceği, eyleminin bir bütün halinde silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağı, suçun işleniş biçimi, sanığın güttüğü amaç ve saik de gözönünde bulundurularak tayin olunacak temel cezanın teşdiden belirlenmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” bozma sebebi sayılmıştır[2].
Yine Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 10.04.2015 tarihli, 2015/464 E. ve 2015/700 K. sayılı kararında da; “…terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere dair organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği ve bu eylemlerin salt yardım düzeyini aşmamış eylemlerden nitelik itibariyle farklılık arz ettiği gözönüne alındığında; sanığın temyiz dışı sanıklar ile birlikte iki kişinin terör örgütüne katılmalarını sağladıklarının kabul edildiği somut olayda, sanığın doğrudan TCK m.314/2 uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” bozma nedeni olarak değerlendirilmiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 18.07.2017 tarihli, 2016/7162 E. ve 2017/4786 K. sayılı kararında; “…Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında, harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp, yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
…Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar. Bu haldeki sorumluluk ‘hata’ ilkesine göre çözüme kavuşturulmalıdır.
…Tipik eylem unsuru; örgüte üye olanlar, örgütte kurucu ya da yönetici konumunda olmayan, örgütün amacına yönelik nedensel hareketi olan, örgüt disiplinine bağlı, örgüt hiyerarşisi içinde yer alan kişilerdir.” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.
Terör örgütlenmelerinde örgüt yöneticisinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il ve ilçeye bölündüğü, böylece sorumluluğun her bir bölgeye dağıtıldığı ve her bölgenin yöneticisinin ayrı olduğu, böylece örgütün eylemlerinin koordineli bir şekilde işlendiği, faaliyetlerinin hızlandırılıp kolaylaştırıldığı görülmektedir.
Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2013/9564 E., 2013/12888 K. sayılı ve 24.10.2013 tarihli kararında; alan sorumlusu olan sanığın “...” kodunda dahil olduğu koordine grubunda yer alarak eylemin tüm aşamalarının koordinasyonunu üstlendiği, sanığın dahil olduğu grubun planlama ve koordinesinde icra edilen eylem kapsamında İlçe Emniyet Amirliği’nin binasına saldırı düzenlendiği ve kamu görevlisine karşı tasarlayarak öldürmeye teşebbüs suçunun işlendiği, disiplinli ve sıkı bir hiyerarşik düzen içerisinde hareket eden silahlı terör örgütünün icra edeceği eylemi planlayan ve ayrıntılı bir işbölümü ile silahlı eylem için oluşturulan grubu koordine eden, grup içerisinde yer alan sanığın, anılan suçlara TCK m.37 kapsamında iştirak ettiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiş, ancak sanığın örgüt yöneticisi olarak değil, örgüt üyesi olarak cezalandırılmasına dair hüküm onanmıştır.
Örgüt üyesi olarak değerlendirilen sanığın, somut olayın şartlarına göre örgüt yöneticisi olarak cezalandırılması hususunda;
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2015/5217 E., 2016/2645 K. sayılı ve 02.05.2016 tarihli kararında; “…sanıklardan birinin silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ise de; sanığın ikamet ettiği evde yapılan aramada ele geçirilen silahların nitelik ve niceliği bakımından bir örgüt üyesinde bulunamayacak miktar ve özelliklerde olması, kendi eli mahsulü olduğu belirlenen el yazısı dokümanın içeriği, yine evinde ele geçirilen sahte kimlikler ve diğer malzemeler, örgütün genel sekreteri olduğu kabul edilen şahıs ile ilişkisi ve tüm dosya kapsamındaki deliller göz önüne alındığında, sanığın örgüt üyeliğinden farklı ve daha üst bir konuma sahip olduğu, bu itibarla silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu ve örgüt içindeki görevi, hakimiyet düzeyi, sevk ve idare yetkisi nazara alındığında, vahim nitelikli eylemden de sorumlu olduğunun anlaşılması karşısında Anayasayı ihlal suçundan mahkumiyetine hükmolunması gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması hatalıdır.” gerekçesine yer verilmiştir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
------------------------------------------------
[1] Yargıtay 16. CD, 21.03.2017, 2015/2941 E. 2017/3636 K.: “Silahlı örgüte üye olmak; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Suçun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Dosya kapsamına göre sanık ...’un silahlı terör örgütü ile hiyerarşik bağlantı içinde organik ilişkiye girdiğine dair süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk içeren faaliyetlerinin saptanamadığı ve örgüte olan ilgisinin sempatizan düzeyinde kaldığı anlaşılmakla; örgüt üyesi olmak suçundan mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden atılı suçtan beraatı yerine yasal ve yerinde bulunmayan gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi” bozmayı gerektirmiştir.
[2] Benzer yönde Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2013/14127 E., 2014/8240 K. sayılı ve 04.07.2014 tarihli kararına bakılabilir.