Ayıp; satılanın taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması veya satılandan beklenen yararı azaltan veya kaldıran eksikliklerinin bulunması olarak tanımlanabilir.
TTK’nın 23. maddesinde özel hükümler saklı kalmak kaydıyla tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde TBK’nın satış sözleşmesi ve mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu sebeple ticari satışlarda ayıpla ilgili olarak özel hükümler dışında TBK hükümleri uygulanacaktır.
TBK’nın 219. maddesinde ‘’Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.’’ hükmü ile satıcının satılandaki ayıplardan sorumlu olduğu düzenlenmiştir.
TBK’nın 222. maddesinde ‘’Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur.’’ hükmü ile satış sözleşmesi kurulduğu anda alıcı tarafından bilinen ayıplardan satıcının sorumlu tutulamayacağı belirtilmiştir.
Gizli Ayıp
İlk bakışta yapılacak olağan bir inceleme ile anlaşılamayacak ancak satılanın kullanılması neticesinde tespit edilebilecek ayıplara gizli ayıp denilmektedir. Alıcı tarafından satılanda gizli ayıbın tespiti halinde satıcıya derhal bildirimde bulunulması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/252 E. , 2020/224 K. sayılı kararında ‘’Gizli ayıplar ise, ilk bakışta fark edilemeyen, sonradan yapılacak detaylı bir muayene ile anlaşılan ayıplardır. Bu tür ayıplar genelde eserin yapısıyla ilgili olan ve eserin kullanılmasıyla anlaşılan ayıplardır ( Aydemir, E.: Eser Sözleşmesi ve İnşaat Hukuku, 2009, s. 240). Gizli ayıplar da, ayıp ortaya çıktığında veya iş sahibi tarafından öğrenildiğinde yükleniciye bildirilmesi gerekir. Bu yönden eserin hiçbir itiraz ileri sürmeden teslim alınması iş sahibini bu yöndeki hakkını kullanmaktan yoksun bırakmayacağı gibi yükleniciyi de sorumluluktan kurtarmayacaktır.’’ hükmü ile gizli ayıpların ilk bakışta fark edilemeyen ancak sonradan yapılacak detaylı bir muayeneyle veya eserin kullanımıyla anlaşılabilecek ayıplar olduğu belirtilmiştir. [1]
TBK’nın 223. maddesinde ‘’Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.’’ hükmü ile gizli ayıp düzenlenmiştir.
Satıcının Ağır Kusuru
Satıcının ağır kusuru halinde alıcı ihbar sürelerine uymaksızın kanundan doğan haklarını kullanabilir.
TBK’nın 225. maddesinde ‘’Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.’’ hükmü ile ağır kusur halinde satıcının sorumluluktan kurtulamayacağı düzenlenmiştir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/13580 E. , 2019/691 K. sayılı kararında ‘’Dava tarihinde yürürlükte bulunan, 6098 sayılı yasanın 225. maddesinde, "Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz. Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir." denilmektedir. Dava konusu araçta bulunan ayıp davacıdan gizlenmiş olup aracın mevcut hali ile yani km.si düşükmüş gibi satışının yapılması TBK.'nun 225. maddesinde düzenlenen "satıcının ağır kusuru"nun sonuçlarını doğurur. Ağır kusur halinde alıcı davacı kanunda öngörülen ihbar sürelerine uyulmaksızın kanundan doğan haklarını kullanabilir. Hal böyle olunca; mahkemece, açıklanan hususlar göz önünde tutularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.’’ hükmü ile ağır kusur halinde alıcının kanunda öngörülen ihbar sürelerine uymaksızın yasal haklarını kullanabileceğine hükmedilmiştir. [2]
Ayıp İhbar Süresi
TTK’nın 23/c maddesinde ‘’ Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.’’ hükmü düzenlenmiştir.
Satılan maldaki ayıp, malın teslimi sırasında açıkça belli ise alıcı tarafından iki gün içerisinde satıcıya ihbarda bulunulması gerekmektedir.
Satılan maldaki ayıp, malın teslimi sırasında açıkça belli değilse ve yapılacak inceleme veya muayene neticesinde tespit edilebiliyorsa alıcı tarafından sekiz gün içerisinde satıcıya ihbarda bulunulması gerekmektedir.
Gizli ayıpla ilgili olarak herhangi bir ihbar süresi öngörülmemiş olup alıcı tarafından gizli ayıbın tespit edilmesi halinde derhal satıcıya bildirimde bulunulması gerekmektedir.
Ayıp İhbar Usulü
Ayıp ihbarının nasıl yapılacağına dair mevzuatta açık bir düzenleme bulunmamaktadır. TTK’nın 18/3 maddesinde ‘’Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.’’ hükmü düzenlenmiştir ancak ayıp ihbarı için açık bir düzenleme yapılmamıştır.
Yargıtay’ın da konuya ilişkin olarak farklı görüşleri mevcuttur. Kimi Yargıtay kararlarında ayıp ihbarının neticesinde fesih sonucunu da doğurabilecek olması sebebiyle TTK 18/3’e göre ayıp ihbarının yapılması gerektiğine hükmedilmiştir. Kimi Yargıtay kararlarında ise ayıp ihbarının TTK 18/3’de sayılan işlemlerden olmaması sebebiyle geçerlilik şartı değil ispat şartı olduğuna hükmedilmiştir.
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/19104 E. , 2017/7133 K. sayılı kararında ‘’6102 sayılı TTK'nun 18/3. maddesine göre; “Tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden düşmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığı ile taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır. Dairemiz istikrarlı uygulamasında, ayıp ihbarlarının da (fesih sonucunu doğurabileceğini düşünerek) belirtilen yasa hükmündeki usullerle yapılması gerektiğini kabul etmektedir.’’ hükmü ile ayıp ihbarının TTK 18/3. maddesine göre yapılması gerektiğine hükmedilmiştir. [3]
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/4077 E. , 2021/3351 K. sayılı kararında ‘’Dava, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemidir. Mahkemece tacirler arasında ayıp ihbarının TTK'nın 18/3 maddesine göre yapılacağı, davalının süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabülüne karar verilmiş ise de TTK m.18/3’deki tacirler arasındaki bildirim usulleri geçerlilik şartı değil ispat şartıdır. Kaldı ki ayıp ihbarı TTK 18. maddesinde sayılan işlemlerden değildir. Davalı tarafça 16.07.2014 tarihli fax ile ayıp ihbarında bulunulduğu ileri sürülmüş olup faksın davacı adresine ulaştığı davalı tarafından ispat edildiği takdirde faksla yapılan ayıp bildirimi ile ayıp ihbarının yapıldığının kabulü gerekir. Mahkemece bu konuda araştırma yapılarak dosyada bulunan faksın davacıya ait olup olmadığı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.’’ denilerek TTK 18/3’de düzenlenen hükmün ayıp ihbarını kapsamadığı ve TTK 18/3’ün geçerlilik değil ispat şartı olduğuna hükmedilmiştir. [4]
Görüleceği üzere ayıp ihbarına ilişkin olarak TTK 18/3’ün uygulanıp uygulanmayacağına görüş birliği bulunmamaktadır.
Diğer taraftan ayıp ihbarıyla birlikte sözleşmeden de dönülecekse TTK 18/3’e göre ihbar usulünün uygulanması gerekmektedir.
Ayıp Halinde Alıcının Seçimlik Hakları
TBK’nın 227. maddesinde ‘’Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
2. Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır. Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir. Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir. Satılanın değerindeki eksiklik satış bedeline çok yakın ise alıcı, ancak sözleşmeden dönme veya satılanın ayıpsız bir benzeriyle değiştirilmesini isteme haklarından birini kullanabilir.’’ hükmü düzenlenmiştir.
Satılan malın ayıplı olması halinde alıcı tarafından TBK’nın 227. maddesinde düzenlenen seçimlik haklar kullanılabilir. Alıcı tarafından seçimlik haklar hakkaniyet ve iyi niyet kurallarına riayet edilerek ve alıcı – satıcı arasındaki denge gözetilerek kullanılması gerekmektedir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2018/929E. , 2020/2698 K. sayılı kararında ‘’…hükme esas alınan bilirkişi incelemesinde, araçtaki ayıbın 2.311,16.-TL değer kaybına yol açacağı bildirilmiştir. Hal böyle olunca mahkemece, davacının seçimlik haklarından bedel iadesini içeren sözleşmeden dönme hakkını kullanmasının TMK'nın 2. ve TBK'nın 227/3. maddeleri uyarınca hakkaniyete ve taraflar arasındaki hak ve menfaatler dengesine aykırı olacağından, araçtaki ayıp nedeniyle seçimlik hakkından bedel indirim uygulanmasının uygun olacağı değerlendirilerek sonucuna göre hüküm tesis edilen ilk derece mahkemesi kararı doğru olup, aksi düşünce ile yazılı şekilde ayıpsız misli ile değişimi yönünde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.’’ hükmü ile seçimlik hakkın hakkaniyete ve taraf menfaatleri arasındaki dengeye uygun olarak kullanılması gerektiğine hükmedilmiştir. [5]
Zamanaşımı
TBK’nın 231. maddesinde ‘’Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Alıcının satılanın kendisine devrinden başlayarak iki yıl içinde bildirdiği ayıptan doğan def’i hakkı, bu sürenin geçmiş olmasıyla ortadan kalkmaz. Satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, iki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz.’’ hükmü düzenlenmiştir.
Satılan malın alıcıya devrinden itibaren başlayarak iki yıllık zamanaşımı süresi düzenlenmiştir. Satıcının satılan malı ayıplı olarak devretmekte ağır kusuru var ise iki yıllık zamanaşımından yararlanması mümkün değildir.
--------------------
[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/252 E. , 2020/224 K. sayılı kararı,
[2] Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/13580 E. , 2019/691 K. sayılı kararı,
[3] Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/19104 E. , 2017/7133 K. sayılı kararı,
[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/4077 E. , 2021/3351 K. sayılı kararı,
[5] Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2018/929E. , 2020/2698 K. sayılı kararı,