Hukuk sistemimizde çocuk adaleti, yetişkin yargılamasından ayrılmaktadır. Çocuklar için “şüpheli”, “sanık”, “zanlı” ya da “fail” gibi ifadeler kullanılamaz. Çocuk Koruma Kanununa göre “suça sürüklenen çocuk” kavramı kullanılmalıdır. Bu sadece bir hukuki terminoloji meselesi değildir. Bu kavram çocukların topluma yeniden kazandırılma ihtimali gözetilerek belirlenmiştir.
Suça sürüklenen çocuk kavramının toplumda ve medyada yeterince bilinmemesi, çocukların damgalanmasına yol açıyor. “Suça sürüklenen çocuk” ifadesi kullanıldığında “suçun hafife alındığı” veya “mağduriyetin görmezden gelindiği” gibi yanlış bir algı doğabilmektedir. Oysa bu kavram, çocuğun suçun faili değil, sistemin ve çevresel koşulların mağduru olduğunu ifade eder ve hukuken kullanılmak zorundadır.
Çocukların Karıştığı Olaylara Dair Veriler
TÜİK 02.08.2024 tarihinde “Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuk İstatistikleri, 2023” verisini yayınlamıştı. Bu verilere göre 2023 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen suça sürüklenen çocuklar 178. 834 olaya karışmış.
2023 Adli İstatistik Raporu’na göre ise 2023 yılında suça sürüklenen çocuklar hakkında 112.474 ceza davası açılmış ve bunların 28.062’sini vücut dokunulmazlığına karşı suçlar, 1.363’ünü ise hayata karşı suçlar oluşturuyor[1].
Toplumda suça sürüklenen çocukların ve olayların fazla sayıda olmasının hukuki ve sosyal boyutları var. Çocukları suça sürükleyen nedenlere dair derinlemesine düşünülmesi ve yapısal çözümler geliştirilmesi gerekli.
Ancak suça sürüklenen çocuklar hakkında mevcut tablonun kötüleşmesine neden olan iki unsura dikkat çekmek gerekiyor: Medyadaki hatalı temsil ve toplumun nefreti.
Suça Sürüklenen Çocukların Medyadaki Sorunlu Temsili
Çocuklar suça sürüklendiğinde ve “kamu vicdanını” derinden etkileyen olaylar gündeme geldiğinde, bundan medya çeşitli şekillerde yararlanır. İzlenmeleri ve etkileşimleri artar. “Yararı” en üst derecede tutan ise daha da dramatikleştirilen anlatımlar olur. Konunun arka planı görmezden gelinir, sosyolojik ve ekonomik nedenlerin irdelenmesine dair içerikler pek ilgi görmez. Ancak suça sürüklenen çocukların medyadaki temsili hatalı aslında sorunu daha da derinleştiriyor.
Basın meslek örgütlerinin çocukların medyada temsiline dair hazırladığı rehberler ve belirlediği ilkeler var. Ancak söz konusu ilkelerin medya kuruluşları ve “haber” içerikleri üreten sosyal medya sayfaları tarafından sıklıkla ihlal edildiği de ortada.
Özellikle gündem olan olaylarda suça sürüklenen çocukların fotoğraflarının açıkça gösterilmesi, hedef haline getirilmesi ve sansasyonel haber dili kullanılması sadece medyanın ticari menfaatlerine yarar sağlıyor. Bu habercilik anlayışı okuyucuları sorunun kaynağından da uzaklaştırıyor.
Medyada Kullanılan Dil Çocukları Damgalıyor
Medyanın toplumsal sorumluluğu, çocukların suça sürüklenmesine dair doğru, tarafsız ve objektif bilgiler sunmak, çocuğu suça iten faktörleri görünür kılmak ve yayıncılık yaparken çocuk hak ve özgürlüklerini gözetmek olmalıdır.
Ancak özellikle sosyal medyada oluşturulan haber çerçeveleri, toplumun algısını şekillendirdiği gibi kullanıcı yorumlarını da etkiliyor[2]. Bu yorumlar ve haberler çocukları toplumdan daha da dışlıyor ve onlara yönelik nefret söylemini ve damgalamaları artırıyor.
Suça sürüklenen çocukların “sosyopat”, “şiddete eğilimli”, “suça yatkın” kişiler olarak ayrımcı ve dışlayıcı nefret söylemleri ile tanıtılması damgalama etkisini de önemli ölçüde artırıyor[3].
Suça sürüklenen çocukların toplumla bütünleşmesini daha da zorlaştıran ve sosyal uyumlarını engelleyen bu yorum ve tepkilerin sorunun çözümü ile hiçbir alakası yok.
Damgalanan Çocuklar Suç İşlemeyi Bırakır Mı?
Medyadaki böylesine hatalı temsil ve toplumun nefret söylemleri aracılığıyla suça sürüklenen çocukları “katil”, “hırsız”, “sosyopat” ya da “cani” olarak damgalamak suç oranını azaltır mı yoksa artırır mı?
“Kamu vicdanı” meseleyi çözmesi gerekirken aslında daha da mı “sorun” üretiyor?
Kriminoloji literatüründe önemli bir yere sahip olan damgalama teorisi (Labeling Theory), bireyin toplum tarafından suçlu olarak etiketlenmesinin, suçu yeniden üretme potansiyelini artırdığını öne sürer[4].
Suça sürüklenen çocukların itildikleri suç kimliği sadece işledikleri fiille değil, sonrasında maruz kaldıkları sosyal etiketlemeyle de şekillenir.
Damgalama, suça sürüklenen çocukların sosyal dışlanmasına yol açıyor. Toplumdan dışlanan bu çocuklar, daha az sosyal destek ve daha fazla marjinalleşme yaşıyor. Bu dışlanma, onların suç örgütleri tarafından daha fazla istismara uğramalarına ve çeşitli suçlarda araç olarak kullanılmalarına da yol açıyor. Çünkü çocuk toplumda bulamadığı desteği bu suç organizasyonlarında ya da kendi “çetesinde” buluyor ve aidiyeti de bu gruplara dair oluyor.
Çocuklar kendilerine yapıştırılan bu damgaları benimsediğinde ve bunun hiçbir zaman kalkmayacağını düşündüğünde daha fazla sapma davranışında bulunarak suça yöneliyor[5].
Suça sürüklenen bir çocuk, kendisine yüklenen bu kimliği içselleştirirse, sosyal beklenti doğrultusunda davranma eğilimine girebilir. Bu durum, çocuğun suç döngüsüne girmesine zemin hazırlar.
Sorunun Değil Çözümün Parçası Olmak
Suça sürüklenen çocukların medyadaki hatalı temsilleri ve bu nedenle toplumda oluşan nefret sorunu daha da artırıyor.
Ötekileştirici dil, damgalayıcı söylemler ve linç kültürü, bu çocukları toplumsal rehabilitasyon sürecinden iyice uzaklaştırıyor ve onları yeniden suç işlemeye itiyor[6].
Bunları savunmak yalnızca suça sürüklenen çocukların haklarını korumak değil, aynı zamanda onların eylemlerinden etkilenen diğer insanların ve potansiyel mağdurların haklarını da gözetmektir.
Yüzeysel tepkiler yerine, sorunun köklerine inen derin bir analiz yapmak zorundayız. Çünkü suç toplumsal mekanizmaların işleyişindeki aksaklıkların sonucudur.
Elbette ideal olan bu yaklaşımların, suçun mağdurları veya mağdur yakınları tarafından benimsenmesini beklemek gerçekçi olmaz.
Ancak vicdani kanaatler, hukuki ve bilimsel çözümlerin önüne geçtiğinde, subjektif ve eğitim düzeyiyle şekillenen bir bilinç, hukuk devletinin önünde engel oluşturabilir.
Dolayısıyla medya ve içerik üreticileri sorumluluklarını fark etmeli ve nefreti körüklemeden, çözüm üreten bir zemin oluşturmalı. Çünkü onlar toplumsal gerçeklikten etkilendikleri kadar bu gerçeklikleri inşa da ediyor[7].
Av. Hakan SAMANCI
KAYNAK
Akyol, Merve. Yazılı basında mağdur ve suça sürüklenen çocuklar. MS thesis. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019.
Doğan, Evin. "Suça sürüklenen çocuklara yönelik medya pratikleri ve nefret söylemi: Video haberler ve kullanıcı yorumları örneği." TRT Akademi 7.15 (2022): 676-701.
Narin, Bilge. "Suça karışmış çocuklara yönelik temsil çalışması: 'Taş atan çocuklar'a taş atan medya." I. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi Yetişkin Bildirileri Kitabı. (2011).
-----------------
[1] 2023 Adli İstatistik Raporu s.108
[2] Doğan, Evin. "Suça sürüklenen çocuklara yönelik medya pratikleri ve nefret söylemi: Video haberler ve kullanıcı yorumları örneği." TRT Akademi 7.15 (2022): 684.
[3] Evin, Doğan, a.g.m., s. 681.
[4] Bernburg, Jón Gunnar (2009). "Labeling Theory"
[5] Yavuzer, Haluk. (2021). “Çocuk ve Suç”
[6] Akyol, Merve. Yazılı basında mağdur ve suça sürüklenen çocuklar. MS thesis. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019, s.24.
[7] Narin, Bilge. "Suça karışmış çocuklara yönelik temsil çalışması:'Taş atan çocuklar'a taş atan medya." I. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi Yetişkin Bildirileri Kitabı. (2011), s.435.