Hani bir gün sizlere derste anlatmıştım ya… Sadi’den, Bostan ve Gülistan’dan…

Zenginliği ve cömertliği ile meşhur Hatem-i Tai, çöle yolculuk yaptığında bir bedevi ile tanışmıştı, bir süre ahbablık etti, konuştu. Bu bedevi, çölde ne ikram edilebilecekse etmişti o gün.

Oğlu Hatem-i Tai’nin oturduğu şehre giderken de bir eşek yükü dikeni topladı ve oğluna dedi ki, “oğlum, benim şehirdeki dostum Hatem’i de ziyaret et, bu dikenleri de ona götür, kışın yaksın ısınsın”.

Oğlu şehirde işlerini gördükten sonra Hatem-i Tai’nin evini arar ve bulur. Çok görkemli bir ev, kapıyı çalar, babasının selamıyla girer, çekinir ama babasının sözünden de çıkmak istemez ve bir eşek yükü dikeni hediye verir. Hatem, misafirini ağırlar, yedirir, içirir ve uğurlarken bir eşek yükü altın ve gümüş yükler, babasına da selamlarını söyler.

Hatem-i Tai’nin eşi ise isyan eder bu duruma. Der ki, “o adamın dikenine karşın bir eşek yükü altın ve gümüş. Bu nasıl iştir?”

Hatem’in cevabı ise nettir: “O, kendine yakışanı, ben de bana yakışanı yaptım”.

Sevgili öğrencilerim…

Siz, hukukçusunuz, madem ki adalet amacınız, kim ne yaparsa yapsın, kim ne olursa olsun, siz, size yakışanı yapın.

İçinizde kinler büyütmeyin. Sloganların arkasına düşmeyin, linç kültürünün adamı olmayın. Size kötülük edene, iyilik edemezseniz bile en azından adaletli davranın.

Geçtiğiniz yerlerde güller bitsin ve kokunuz kalsın. İlmin, adabın ve adaletin yaşayan örneği olun.

Kim ne olursa olsun, nasıl davranırsa davransın, siz, kendinize yakışanı yapın.