Bu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.308’de düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi ve bu itirazın sanık lehine yapılmış olması halinde sanığın onayı olmadan geri alınıp alınamayacağı hususları, CMK m.266/1 kapsamında kanun yollarına başvurudan vazgeçilmesi, doktrin ve Yargıtay kararları çerçevesinde değerlendirilecektir.
I. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi (CMK m.308)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi bir olağanüstü kanun yolu olup; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun Yolları” başlıklı altıncı kitabının, “Olağanüstü Kanun Yolları” başlıklı üçüncü kısmının, “Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi” başlıklı birinci bölümü altında, 308. maddede düzenlenmiştir. Ayrıca, 20.07.2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanun m.23 ile “Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi” başlıklı CMK m.308/A hükmü de Kanuna eklenmiştir. Bu iki düzenlemeyi detaylı olarak “Cumhuriyet Başsavcısının ve Başsavcılığının İtiraz Yetkisi[1]” başlıklı yazımızda değerlendirmiştik.
CMK m.308/1 uyarınca, “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz”. Belirtmeliyiz ki; 12.03.2024 tarihli ve 32487 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 7499 sayılı Kanun m.37 ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sanık aleyhine itiraz süresi, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren bir ay olarak değiştirilmiş olup, 7499 sayılı Kanun m.40/1-b uyarınca bu değişiklik 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe girecektir.
Kanunda; Yargıtay ceza dairelerinden birisinin kararına karşı itirazın mümkün olduğu düzenlenmiş olup, itiraz yoluna başvurulabilecek kararların niteliği ve başvuru sebepleri bakımından herhangi bir sınırlama öngörülmemiştir. Bununla beraber; Yargıtay ceza dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararlara karşı temyiz kanun yolunun açık olması sebebiyle, bu kararlar yönünden itiraz yetkisinin kullanılamayacağı, sadece Yargıtay ceza dairelerinin temyiz veya kanun yararına bozma kararlarına karşı CMK m.308 uyarınca itiraz yoluna gidilebileceği kabul edilmektedir. İtirazın, CMK m.308 uyarınca yalnızca Yargıtay ceza dairelerinin verdiği kararlara karşı mümkün olmasından dolayı, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından itiraz edilmesi mümkün olmayıp, bu karar bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin kesin kararı niteliğinde ise, CMK m.308/A uyarınca bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi olacaktır.
Belirtmeliyiz ki; CMK m.308/A’da bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikli kararlarına karşı başvuru yapılacağına ilişkin açık düzenleme olmasına karşılık, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazını düzenleyen CMK m.308’de Yargıtay ceza dairelerinin kararlarının kesin nitelikte olması aranmadığı gözönüne alındığında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının henüz kesinleşmemiş kararlara, yani bozma kararlarına karşı da itiraz yoluna başvurabilmesi mümkündür. Uygulamada; genellikle derdest dosyalar yönünden verilmiş temyiz kararlarına karşı Başsavcı itirazına gidilmediği görülmekle birlikte, nadiren de olsa henüz kesinleşmemiş temyiz kararlarına karşı Yargıtay Başsavcısının itiraz yoluna gittiği görülmektedir ki, bizce de açık hukuka aykırılığın olduğu durumda itiraz yolu kesinleşme beklenmeden kullanılmalıdır. Ancak tartışmanın sübutta ve delillerin değerlendirmesinde odaklanıp da bu yönden verilmiş bozma kararı varsa, Yargıtay’ın temyiz mercii sıfatıyla vereceği son karar beklenerek, bu karara karşı Başsavcı itirazı yoluna gidilmelidir.
Kanunda başvuru sebepleri bakımından da bir sınırlama öngörülmediğinden, bu kanun yoluna başvuran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, hem maddi hukuka ve hem de usul hukukuna aykırılıkları ileri sürebilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz ettiğinde; bu itirazı inceleyecek Ceza Dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itirazda gösterilen sebeplerle sınırlı inceleme yapmak zorunda olmayıp, dosyayı bir bütün olarak inceleyerek, itiraz nedenleri arasında yer almayan gerekçe ile de bozma kararı verebilir[2].
CMK m.308 uyarınca itiraz yetkisi yalnızca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısında olup, re’sen veya ilgili kişilerin talep etmesi üzerine itiraz edilebilir. İtiraz için talepte bulunabilecek ilgili kişilerin, CMK m.260 uyarınca olağan kanun yollarına başvurma hakkı olan kişiler olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte; itiraz yetkisinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına ait olduğundan, talep edilse dahi itiraz yoluna gidilmemesi mümkündür.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz süresi bakımından sanık lehine ve aleyhine başvuru yönünden ayırıma gidilmiş olup, sanık lehine başvuruda süre aranmazken, sanık aleyhine başvuru için ilamın kendisine verilmesinden itibaren 30 günlük süre öngörülmüştür[3]. Bununla beraber; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, hem aleyhe ve hem de lehe hukuka aykırılıkların düzeltilmesini birlikte isteyebilir. Bu durumda; aleyhe olan nedenler bakımından 30 günlük süre dikkate alınacak, lehe olan nedenler bakımından ise süre şartı dikkate alınmayacak, yani başvuru tümü ile reddedilmeyecektir[4].
II. Sanık Lehine İtirazın Geri Alınması
CMK m.308 uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından re’sen veya istem üzerine olağanüstü itiraz yoluna başvurulduktan sonra, itiraz hakkında bir karar verilinceye kadar başvurunun geri alınabileceği kabul edilmektedir. Ancak başvurunun sanık lehine olması halinde, sanığın onayı alınmadan itirazın geri alınmasının mümkün olup olmadığı hususunda görüş farklılıkları bulunmaktadır.
Bu konuda Yargıtay kararları tarafından emsal alınan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.10.2013 tarihli, 2013/314 E. ve 2013/394 K. sayılı kararında; “Olağan kanun yollarından temyize ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı başvurusundan onun rızası olmadan vazgeçemeyeceği kuralının gerekçesi, kendisi de hükmü temyiz etme hak ve yetkisine sahip olan, ancak Cumhuriyet savcısının başvurusuna güvenerek kanun yoluna başvurmayan sanığın bu güveni nedeniyle zarar görmemesidir. Çünkü sanık, Cumhuriyet savcısının başvurusuna güvenerek kendisi temyiz başvurusunda bulunmamış, bu nedenle kanuni başvuru süresini geçirmiş olabilir. Onun onayı bulunmaksızın Cumhuriyet savcısının temyiz başvurusunu geri almasının kabul edilmesi halinde, başvuru süresini geçirmiş olan sanığın bundan zarar göreceği bir gerçektir.
Bu kuralın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazında da uygulanması gerektiğinin kabulü mümkün değildir. Zira, olağanüstü kanun yollarından biri olarak kabul edilen itiraza başvurma yetkisi sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmış olup, Başsavcı dışındaki tarafların bu kanun yoluna başvurma imkanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanunen tek başına kullanmaya yetkili kılındığı bu olağanüstü kanun yolundan vazgeçmesi noktasında ister aleyhe, isterse lehe itiraz olsun herhangi bir tarafın onayına gerek olmaksızın vazgeçebileceğinin kabulü gerekmektedir. Aksi takdirde yalnızca temyiz kanun yolunda, Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı başvuru için kabul edilen ve olağan kanun yolu için kabul edilmiş olan bu istisnai düzenlemenin kanun koyucunun amacına aykırı şekilde genişletilmesi söz konusu olacaktır.
Nitekim; 09.05.1956 gün ve 6-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, olağan bir kanun yolu olan temyiz kanun yoluna hasren kabul edilen bir usulün, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına kıyas yoluyla uygulanmasının imkan dahilinde olmadığı kararlaştırılmıştır[5].” şeklinde oybirliğiyle karar verilerek, sanık lehine veya aleyhine olması fark etmeksizin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazını, karar verilinceye kadar geri alabileceği kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.02.2024 tarihli, 2024/64 E. ve 2024/75 K. sayılı kararında; “Ceza Genel Kurulunca 01.10.2013 tarih ve 314-394 ile 315-395 sayı ve oy birliğiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar verilinceye kadar itirazını geri almasının mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır.” ifadesiyle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.10.2013 tarihli, 2013/314 E. ve 2013/394 K. sayılı kararına atıf yapılarak aynı yönde karar verilmiştir.
Kanaatimizce;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisini düzenleyen CMK m.308 hükmünün, CMK’nın “Kanun Yolları” başlıklı altıncı kitabında yer aldığı, bu kitabın “Genel Hükümler” başlıklı birinci kısmında yer alan hükümlerin, uygun düştüğü ölçüde altıncı kitap kapsamındaki olağan ve olağanüstü kanun yollarına uygulanacağı, Kanunun sistematiği gereği bunun kabul edilmesi gerektiği, kanun koyucu tarafından “Genel Hükümler” başlıklı bu kısmın yalnızca olağan kanun yollarına uygulanması istense idi “Olağan Kanun Yolları” başlıklı ikinci kısım altında bu düzenlemelere yer verileceği tartışmasızdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazını mercii tarafından karar verilinceye kadar geri alabileceğini, CMK m.266/1’de yer alan “Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir.” hükmüne dayandırmış olup, bu hususu “Maddenin birinci fıkrasının açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Bu düzenleme olağan ve olağanüstü tüm kanun yollarını kapsayan genel bir hüküm olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bir kanun yolu olan itirazdan Ceza Genel Kurulunca karar verilinceye kadar vazgeçmesi mümkündür[6].” ifadeleriyle gerekçelendirmiştir.
Bu doğrultuda; CMK’nın altıncı kitabının “Genel Hükümler” başlıklı birinci kısmında düzenlenen hükümlerin olağanüstü kanun yolları ve bu nedenle CMK m.308 kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi bakımından da uygulanmasının mümkün olduğu, nitekim CMK m.260 uyarınca kanun yollarına başvuru hakkı bulunan Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların CMK m.308 itirazı talebinde bulunabilecek kişiler olduğunun kabul edildiği ve itirazın geri alınmasının mercii tarafından karar verilinceye kadar mümkün olduğunun da CMK m.266/1’e dayanılarak kabul edildiği, bu kapsamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sanık lehine olan itirazını geri alması bakımından, “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı CMK m.266/1’in ikinci cümlesinde yer alan “Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.” hükmünün uygulanması gerektiği, CMK m.308’de buna engel bir düzenlemenin de bulunmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun “Genel Hükümler” başlıklı kısımda yer alan bazı hükümleri CMK m.308 bakımından uygularken bu hükmü uygulamamasının yerinde olmadığı ve çelişki barındırdığı, sanık lehine olan bu düzenlemenin uygulanmamasının sanığın aleyhine bir yorum teşkil edeceği ve adil/dürüst yargılanma hakkına gölge düşüreceği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sanık lehine itirazının geri alınabilmesi bakımından CMK m.266/1’in açık hükmü karşısında sanığın rızasının alınması gerektiği kanaatindeyiz.
Ceza Muhakemesi Hukuku sistematiği yönünden bazı lehe hükümlerin uygulandığını, bazı hükümlerin ise uygulanmadığını, sanık lehine hükümlerin gözönünde bulundurulması gerektiğini, ancak bu şekilde maddi hakikate ve adalete ulaşılabileceğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından itirazın geri alınması halinde, CMK m.260/1’in gözönünde bulundurularak sanığın rızasının alınması gerektiğini, aksi kabulün “hukuk devleti” ilkesini zedeleyeceğini ve keyfi durumlara yol açabileceğini belirtmek isteriz. Bu doğrultuda; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazının sanık lehine olması halinde sanığın rızası olmadan geri çekilemeyeceği, sanık lehine olan bir düzenlemenin kapsamının daraltılamayacağı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6 kapsamında mahkemeye erişim hakkının bu şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından kısıtlanamayacağı, lehe başvurunun geri alınması konusunda ayrı bir düzenleme olduğunun gözönünde bulundurulması, bu durumun Kanunun amacına ve sistematiğine aykırı bir şekilde genişletilmemesi gerektiği ileri sürülebilir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin adil/dürüst yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde; açıkça kararların icrasından bahsedilmemesi sebebiyle İHAM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak kararların icrası hakkını adil/dürüst yargılanma hakkının unsurlarından birisi olarak kabul etmektedir. İHAM’a göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Bu halde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan lehe itirazın geri alınması, mahkemeye erişim hakkını oldukça kısıtlayacak ve adil/dürüst yargılanma hakkını olumsuz etkileyecektir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi’nin 07.11.2013 tarihli, 2012/791 sayılı bireysel başvuru kararında belirtildiği üzere; “Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.” şeklinde bu durum ifade edilmiştir.
Belirtmeliyiz ki; uygulamada adil/dürüst yargılanma hakkının sanık bakımından kovuşturma aşaması ve buna dahil olan olağan kanun yolları ile sınırlı tutulduğu, olağanüstü kanun yolları bakımından maddi hakikate ve adalete ulaşılmasına önem verilmekle birlikte, adil/dürüst yargılanma hakkının olağanüstü kanun yolları sürecinde uygulanıp uygulanmadığının dikkate alınmadığı, bu hakkın ihlal edilip edilmediğine dair iddianın geriye dönük, yani olağan yargılama süreci ile sınırlı incelendiği görülmektedir. Dolayısıyla; sadece Cumhuriyet Başsavcısına tanınmış itiraz yetkisinin kullanılmadığı veya kullanılmışsa da bundan vazgeçildiği durumda, mahkemeye erişimin hakkının ihlal edildiği söylenemez. Kanun koyucu, “Başsavcı itirazı” adlı kanun yolunu sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdir ve değerlendirmesine bırakmış, bu yetkinin kullanılmaması veya kullanıldığı halde vazgeçilmesini, bir adil/dürüst yargılanma hakkı sorunu ve mahkemeye erişimin engellenmesi olarak görmemiştir.
NETİCE
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından sanık lehine yapılan itirazın; sanığın rızası olmadan geri alınamayacağını, CMK m.266/1’de bu durumun açıkça ifade edildiğini ve kıyasen sanık lehine tatbiki mümkün olan bu hükmün istisna getirmediğini, lehe başvuruların geri alınmasında mutlaka sanığın onayının alınması gerektiğini, aksi kabulün sanık lehine olan başvurularda keyfiliğe yol açabileceğini, CMK m.308 kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi yönünden sanığın rızasının aranmasının mümkün olduğunu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sanık lehine olan itirazını geri alması bakımından, “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı CMK m.266/1’in ikinci cümlesinde yer alan “Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.” hükmünün uygulanması gerektiğini, CMK m.308’de buna engel bir düzenlemenin de bulunmadığını, sanık lehine olan bu düzenlemenin uygulanmamasının sanığın aleyhine bir durum oluşturacağını ve adil/dürüst yargılanma hakkını etkileyeceğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sanık lehine itirazının geri alınabilmesi bakımından CMK m.266/1’in açık hükmü karşısında sanığın rızasını alması gerektiğini ifade etmeliyiz.
Kanaatimizce; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından sanık aleyhine itiraz yoluna gidilmişse, bu başvuruyu re’sen kullanmayıp veya yasal süresinde davanın tarafı olan katılan tarafından talep olmuşsa veya sanık lehine gidilmişse, bu durumda talep olmasa dahi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz etmekten vazgeçmesi, yani itirazını geri alabilmesini mümkün olmamalıdır. Başsavcının itirazdan vazgeçebileceği imkan, sadece taleple bağlı olmadan veya talep olmadan sanık aleyhine yaptığı itiraz başvurusu ile sınırlandırılmalıdır. Sınır dışında kalan durumlarda elbette pratik olarak mümkünse lehine başvurulan tarafın rızasının olması halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusunu geri çekebileceği söylense de, amacın maddi hakikate ve adalete ulaşılması olduğu dikkate alındığında bunun mümkün olmayacağı söylenebilir. Bizce; özellikle sanık lehine yapılan başvurular karar kesinliğini ve infazın başlamasını engellemediğinden, sanığın rızası olsa dahi başvurunun geri alınamayacağı ileri sürülebilir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Tamer Bayraklı
Stj. Av. Hurşit Berkay Çalışkan
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
--------------
[1] Ersan Şen, Mehmet Vedat Ervan, Cumhuriyet Başsavcısının ve Başsavcılığının İtiraz Yetkisi, 05.06.2021, https://www.hukukihaber.net/cumhuriyet-bassavcisinin-ve-bassavciliginin-itiraz-yetkisi
[2] Ersan Şen, Mehmet Vedat Ervan, a.g.e.
[3] 12.03.2024 tarihli ve 32487 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 7499 sayılı Kanun m.37 ile bu süre bir ay olarak değiştirilmiş olup, değişiklik 7499 sayılı Kanun m.40/1-b uyarınca 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe girecektir.
[4] Ersan Şen, Mehmet Vedat Ervan, a.g.e.
[5] Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.10.2013 tarihli, 2013/318 E. ve 2013/395 K. sayılı kararında; “Olağan kanun yollarından temyize ilişkin olarak Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı başvurusundan onun rızası olmadan vazgeçemeyeceği kuralının gerekçesi, kendisi de hükmü temyiz etme hak ve yetkisine sahip olan, ancak Cumhuriyet savcısının başvurusuna güvenerek kanun yoluna başvurmayan sanığın bu güveni nedeniyle zarar görmemesidir. Çünkü sanık, Cumhuriyet savcısının başvurusuna güvenerek kendisi temyizi başvurusunda bulunmamış, bu nedenle kanuni başvuru süresini geçirmiş olabilir. Onun onayı bulunmaksızın Cumhuriyet savcısının temyiz başvurusunu geri almasının kabul edilmesi halinde, başvuru süresini geçirmiş olan sanığın bundan zarar göreceği bir gerçektir. Bu kuralın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazında da uygulanması gerektiğinin kabulü mümkün değildir. Zira, olağanüstü kanun yollarından biri olarak kabul edilen itiraza başvurma yetkisi sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına tanınmış olup, Başsavcı dışındaki tarafların bu kanun yoluna başvurma imkanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kanunen tek başına kullanmaya yetkili kılındığı bu olağanüstü kanun yolundan vazgeçmesi noktasında ister aleyhe, isterse lehe itiraz olsun herhangi bir tarafın onayına gerek olmaksızın vazgeçebileceğinin kabulü gerekmektedir. Aksi takdirde yalnızca temyiz kanun yolunda, Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı başvuru için kabul edilen ve olağan kanun yolu için kabul edilmiş olan bu istisnai düzenlemenin kanun koyucunun amacına aykırı şekilde genişletilmesi söz konusu olacaktır. Nitekim; 09.05.1956 gün ve 6-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, olağan bir kanun yolu olan temyiz kanun yoluna hasren kabul edilen bir usulün, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazına kıyas yoluyla uygulanmasının imkan dahilinde olmadığı kararlaştırılmıştır”.
[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.07.2018 tarihli 2018/4-351 E. ve 2018/353 K. sayılı kararında; “Dava ve Karar: Kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucu sanık ...’ın şikâyetçi ...’e yönelik eyleminden dolayı mahkûmiyetine ilişkin İzmir 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.11.2013 gün ve 99-820 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 22.02.2016 gün ve 27472-3013 sayı ile bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.05.2018 gün ve 37430 sayı ile itiraz kanun yoluna müracaat edilmiştir. CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Daire tarafından 31.05.2018 gün ve 3248-11052 sayı ile; sanık ...’ın şikayetçi ...’e yönelik eylemi bakımından itirazın reddine, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmişse de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.07.2018 tarih ve 37430 sayı ile itirazın geri alınması talebinde bulunulmuştur. Ceza Genel Kurulunca 01.10.2013 gün ve 314-394 ile 315-395 sayı ve oybirliğiyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar verilinceye kadar itirazını geri almasının mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç: Bu itibarla, itirazın geri alınması nedeniyle dosyanın mahalline gönderilmek üzere incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine, 18.07.2018 tarihinde karar verildi”.