“İdam Cezası” ile ilgili tartışmalar son günlerde sıcaklığını yine korumaktadır. İnanıyorum ki ne zaman bu tartışma başlasa ilk akla gelen Prof. Dr. Faruk EREM hocamız ile “Bir Ceza Avukatının Anıları” adlı eseri olmuştur. Kendisinin de ifade ettiği gibi “Her şey hazırdı, adamı sehpa üzerine çıkarttılar. Son isteği olarak sigara verildi, yarısına kadar içti, attı. Bana döndü. Tut Elimi, dedi. Adamın elini tuttum. Adam asıldı. Ama adamın nasıl soğuduğunu ben duydum. Bir adamın nasıl soğuduğunu eğer duymamışsanız, ölüm cezasını müdafaa edebilirsiniz." işte bu sözler ölüm cezasını günümüz dünyasında savunmanın sadece hukuki değil vicdani boyutunun da olduğunu göstermektedir.
Anayasa’nın 38. maddesinde 07.05.2004 tarihinde yapılan değişiklikle “Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez” hükmü getirilmiştir.
Yine aynı tarihte Anayasa’nın 90. maddesine eklenen cümlede; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” denilmiştir. Görüldüğü gibi, normlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan Anayasa ile idam cezası kesin ve net bir şekilde kaldırılmıştır. İdam cezasının mevzuatta tekrar kendine bir yer bulabilmesi için öncelikle iç hukuktaki bu hükümlerin kaldırılması gerekecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 28.04.1983 tarihli 6 Nolu Ek Protokolünün 1. maddesine göre; “Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez.” 01.07.2003 tarih ve 4913 sayılı Kanun ile bu Protokol, Türkiye için de bağlayıcı hale gelmiştir. 47 Avrupa Konseyi ülkesinden sadece Rusya bu Protokolü imzalamamıştır.
Modern Ceza Hukukunun amaçları şu şekilde sıralanabilir:
1) Islah edici olmak.
2) Toplumsal düzeni sağlamak.
3) Suç işleyen kimseleri yeniden topluma kazandırabilmektir.
Ceza hukukunda öç almak diye bir kavram yoktur. Suç işlenmesi durumunda suçluluğu mahkeme kararı ile tespit edilen kişilere verilecek cezanın temel amacı, sadece o suçun mağdurlarının vicdanlarının rahatlatılması değildir. Kuşkusuz verilecek olan cezada toplumsal vicdanların rahatlatılmasına da dikkat edilir fakat bu birincil ve tek amaç değildir. Bu anlamda ceza hukukunda kısas yasaktır. Yani bir kimse başkasının kolunu kırdığında, kıran kişinin de kolu ceza olarak kırılmaz. Cezalandırma gücünü elinde bulunduran erkin ceza verirken intikam duygusuyla hareket etmesi geri dönülmez hak ihlallerine neden olacaktır. Her şeyden önce verilecek cezanın düzeltilebilir nitelikte olması gerekir.
Düzeltilebilir ve geri alınabilir nitelikte cezalar ile yargılama sonucunda masum olduğu anlaşılan kişilerin haklarının iadesi sağlanacak adalete olan güven duygusu varlığını devam ettirecektir.
İdam cezası en ilkel anlamda intikam duygusu içeren geri dönülmez bir cezadır. Bu cezaya çaptırılan ancak masum olduğu anlaşılan kişinin yeniden hayata döndürülmesi mümkün olmayacaktır. Adli hataların sıkça yaşandığı ülkemizde böyle bir cezaya yeniden yer vermek telafisi imkansız zararlara neden olabilir.
“Suçluyu kazıyın, altından insan çıkar!” suçların ve suçluların değişken olabileceğini unutmayarak adli hatalarla insanların hayatlarının sonlandırılmaması gayesiyle sevgi ve saygılarımla.