Meşru olan devlettir. Kendilerini Türkiye Cumhuriyeti ile müttefik gören devletlerin yapmaları gereken, terör sorunu ile baş etmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında durmaktır. Toprak bütünlüğü, insanları ile güvenlik görevlilerinin can ve mal güvenlikleri tehdit ve tehlike altında iken ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi devletler ne yaparsa, yani bu tehlikeyi yenmek için ne yapmaları gerekmekte ise biz de yalnızca o kadarını yapalım, fazlasını değil.
Kuzey Atlantik Andlaşması Örgütü (NATO), Kuzey Amerika ve Avrupa’dan 28 tane ülkenin oluşturduğu uluslararası bir ittifaktır. 28 üye ülkenin ikisi Kuzey Amerika’da (ABD ve Kanada) ve 26’sı da Avrupa’da yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyet, 1949 yılında Washington’da imzalanan NATO Andlaşması’na 1951 yılında imza koymuş ve 1952 yılında NATO üyesi olmuştur.
NATO Andlaşması’na göre;
Madde 3: Bu Andlaşmanın amaçlarına daha etkin biçimde ulaşabilmek için Taraflar, münferiden ve ortaklaşa olarak, sürekli ve etkin öz yardım ve karşılıklı yardımlarla, silahlı bir saldırıya karşı bireysel ve toplu direnme kapasitelerini koruyacaklar ve geliştireceklerdir.
Madde 5: Taraflar, içlerinden birine veya birkaçına karşı Avrupa'da veya Kuzey Amerika'da vaki olacak silahlı bir tecavüzün bütün Taraflara yönelmiş bir tecavüz sayılması ve nihayet Taraflardan her birinin, böyle bir tecavüzün meydana gelmesi halinde, Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın 51. maddesiyle tanınan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik Bölgesinde güvenliği yeniden tesis ve temin için silahlı kuvvet kullanılması da dahil olmak üzere, lüzumlu göreceği harekete, münferiden ve diğer Taraflarla mutabakat halinde, hemen geçmek suretiyle tecavüze uğrayan Taraf veya Taraflara yardım etmesi hususunda mutabık kalmışlardır. Bu mahiyette olan her silahlı tecavüz ve bunun neticesinde alınan her tedbir derhal Güvenlik Konseyine bildirilecektir. Bu tedbirler, Güvenlik Konseyinin milletlerarası barış ve güvenliği yeniden tesis ve idame İçin lazım tedbirleri alması ile nihayet bulacaktır.
Madde 6: Taraflardan birinin Avrupa veya Kuzey Amerika'daki ülkesine yahut Fransa'nın Cezayir vilayetlerine,Türkiye Ülkesine yahut Kuzey Atlantik Bölgesinde Yengeç Dönencesinin kuzeyinde olup Taraflardan herhangi birinin egemenliğinde bulunan adalara, Taraflardan herhangi birinin işbu ülkelerde veya bu ülkeler üzerinde yahut Avrupa'nın, Andlaşma yürürlüğe girdiği tarihte, Taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin konaklamış olduğu diğer herhangi bir bölgesinde veya Akdeniz'de yahut Yengeç Dönencesinin kuzeyinde kalan Kuzey Atlantik Bölgesindeki kuvvetlerine, gemilerine veya uçaklarına yapılan bir silahlı tecavüz, Taraflardan birine veya birkaçına karşı yapılmış bir silahlı tecavüz olarak kabul edilip, 5. maddenin tatbiki yoluna gidilecektir.
Görüleceği üzere; başta Amerika Birleşik Devleti, Kanada, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin de dahil olduğu toplam 28 ülke, NATO üyesi olan ülkelerden herhangi birisine yapılacak bir silahlı tecavüzü kendilerine karşı yapılmış sayıp, bu saldırıya karşı koyacak ve müttefikini savunacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti, NATO’nun en büyük askeri kuvvetlerinden birisine sahip olup, bugüne kadar Andlaşmanın gerektirdiği tüm yükümlülükleri yerine getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin NATO üyeliği her zaman eleştirilmiş ve bu üyeliğin Türkiye Cumhuriyeti’ni mağdur ettiği ileri sürülmüştür. Hangi eleştiri yapılırsa yapılsın Türkiye Cumhuriyeti’nin, bir güvenlik işbirliği ve üye olan tüm ülkelerin meydana getirdiği sınırları koruma hedefi üzerine kurulan NATO’dan destek alacağı ve Ülkesine karşı yapılacak silahlı kuvvet kullanımına karşı tüm NATO üyelerinin aktif destek vereceği şüphesizdir.
Kanaatimizce, NATO’nun kuruluşuna ilişkin Andlaşma hükümlerini geniş düşünmek gerekir. Andlaşmanın 4. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, toprak bütünlüğü veya siyasi bağımsızlığı veya güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü her zaman tüm tarafları görüşmeye ve yardımlaşmaya çağırabilecektir. Üyelerin birbirine desteği, yalnızca saldırının gerçekleştiği andan sonra aktif desteğin, yani ortak silahlı savunmada bulunma ile sınırlı değildir.
Üyeler, herhangi bir NATO üyesinin saldırıya uğrama tehdidi dahil olmak üzere toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını veya güvenliğini tehdit eden hiçbir eylemi, örgütü ve devleti desteklememek zorundadır. Esasında NATO Andlaşması, üyelerin toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabalarını birleştirme kararıdır. Önemli olan ise; herhangi bir NATO üyesine yapılacak saldırıdan sonra verilecek savunma desteği değil, saldırı öncesinde ortaya koyulacak caydırıcılıktır. Bu caydırıcılık, saldırganı, yani düşmanı silahlı tecavüz fikrinden vazgeçirme kuvvetine sahip olmaktır. Bunun yanında, yaklaşık 65 yıldır hayatını devam ettiren bir andlaşmaya imza koymak suretiyle ortak savunma ve güvenlik hattı oluşturan ülkelerin düşmanlarına karşı net bir tavır koyup, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit edilen üye ülkenin yanında durması ve durduğunu göstermesi gerekir. Bir anlamda NATO, üyesi olan tüm ülkeleri kapsayacak şekilde bir üyenin düşmanını diğer tüm üyelerin de düşman olarak kabul etmesi anlamını taşımaktadır.
Üyeler, herhangi bir NATO üyesinin saldırıya uğrama tehdidi dahil olmak üzere toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını veya güvenliğini tehdit eden hiçbir eylemi, örgütü ve devleti desteklememek zorundadır. Esasında NATO Andlaşması, üyelerin toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabalarını birleştirme kararıdır. Önemli olan ise; herhangi bir NATO üyesine yapılacak saldırıdan sonra verilecek savunma desteği değil, saldırı öncesinde ortaya koyulacak caydırıcılıktır. Bu caydırıcılık, saldırganı, yani düşmanı silahlı tecavüz fikrinden vazgeçirme kuvvetine sahip olmaktır. Bunun yanında, yaklaşık 65 yıldır hayatını devam ettiren bir andlaşmaya imza koymak suretiyle ortak savunma ve güvenlik hattı oluşturan ülkelerin düşmanlarına karşı net bir tavır koyup, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit edilen üye ülkenin yanında durması ve durduğunu göstermesi gerekir. Bir anlamda NATO, üyesi olan tüm ülkeleri kapsayacak şekilde bir üyenin düşmanını diğer tüm üyelerin de düşman olarak kabul etmesi anlamını taşımaktadır.
NATO’yu kuran Andlaşmaya taraf olan her ülke imzasının arkasında durmalıdır. Bu Andlaşma, uluslararası taahhütleri içeren bir güvenlik işbirliği teşkilatı, savunma hattı ve uluslararası silahlı kuvvetleri oluşturmuştur. Bu kuvvete dahil bir üyeye karşı saldırının mutlaka bir başka devletten gelmesine gerek yoktur. Saldırı olmadan da ve saldıranın henüz devlet olamamış bir yapılanma özelliğini taşıması durumunda da, yine NATO devriye girecek ve uluslararası taahhüdüne uygun bir şekilde üye ülkeyi destekleyecektir. Bu destek, saldırı sonrasında aktif savunma ve saldırıya karşı koymayı kapsadığı gibi, üye ülkeye saldıranı veya saldırmayı düşünen güce hiçbir maddi ve manevi destek vermemeyi de içermektedir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti, üyesi olduğu NATO’nun üye diğer ülkelerinden yangın yerine dönmüş sınırları, toprak bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına ve güvenliğine yönelmiş tehdit karşısında durmayı, ortak tavır ve savunma geliştirmeyi bekleme hakkına sahiptir. Müttefiklik demek, 65 yıldır devam eden bir andlaşmanın gereğinin yerine getirilmesi ve güvenliği tehdit edilen herhangi bir üye ülkenin yanında durmak anlamını taşır.
Amerika Birleşik Devletleri, Adana İncirlik Üssü’nden kalkan savaş uçakları vasıtasıyla terör örgütü IŞİD’e karşı askeri operasyon yapmaya başlamıştır. Terör tehdidi kimden ve nereden gelirse gelsin, terör eylemleri müttefikinizin güvenliğini tehlikeye düşürdüğünde, kendiniz için gösterdiğiniz hassasiyetle aynı derecede müttefikinizi de desteklemek zorundasınız. Çünkü bir sözleşmeye ve müttefikliği dayalı destek bir taraflı olmaz.
Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri, NATO Andlaşması’nın 2. ve 3. Maddelerine Uygun Olarak Savunma ve Ekonomi Anlamında İşbirliğinde Bulunulmasına Dair Andlaşma’yı da 29 Mart 1980 tarihinde Ankara’da imzalamışlardır.
Ülkelerin toprak bütünlüklerini, siyasi bağımsızlıklarını ve güvenlikleri ile insanların can ve mal güvenliklerini tehdit eden uluslararası terörün geldiği boyut ortadadır. Hiç kimse bunu görmezden gelemez. Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden birisi ile ülkelerin sistemlerini bozmak, varlıklarını tehlikeye düşürmek, kamu otoritesini zayıflatmak, yıkmak veya ele geçirmek, kişi hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırmak, devletlerin iç ve dış güvenliklerini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla oluşturulan hiyerarşik silahlı yapılanmalar terör örgütü olarak tanımlanmakta ve bu örgütler tarafından girişilen her türlü eylem de terör suçu sayılmaktadır.
Yakın zamana kadar, uluslararası boyutta sayılacak saldırıların yalnızca devletler arasında mümkün olabileceği, devletten başka bir gücün bunu başaramayacağı, belki iç ayaklanmalarda etkin terör faaliyetlerinin gündeme geleceği, ancak bunların da iç mesele kabul edilip uluslararası kamuoyunun etkin müdahalesini mümkün kılmayacağı kabul edilmekte idi. Ancak “terör” kavramı değişmiş, genişlemiş ve uluslararası toplumu rahatsız eden bir somut tehlikeye dönüşmüştür. Bu durumda, terör örgütünün bir devlete dost iken diğerine düşman sayılması, dost devletin terör örgütünü destekleyip düşman saydığı devlete karşı kullanması elbette kabul edilemez. Bu şekilde bir anlayış, meşru devlet yapılanmalarının yanında güçlü gayrimeşru silahlı örgütlerin güçlenmesine ve devlete talip olmasına kaçınılmaz şekilde yol açacaktır.
Meşru devlet yapılanmalarına karşı oluşan, temelde özgürlüğü amaçladıklarını ileri sürüp esasında uluslararası toplumun üyesi olan başka devletlere hizmet eden terör yapılanmalarını ortak düşman kabul etmeyip, gizli veya açık dost görmek, eylemlerini meşru saymak ve taleplerini kabul edilebilir göstermek, esasında “devlet” ve “müttefiklik” kavramlarına ihanet etmek demektir.
Türkiye Cumhuriyeti dahil uluslararası toplumun tüm üyeleri teröre karşı ortak anlayış ve eylem planı geliştirmek zorundadır. Bu kapsamda, uluslararası toplumun bir üyesinin şu veya bu sebeple yalnız bırakılması kabul edilemez. Elbette devlet eşkıyalık yapamaz ve intikamcı bir anlayışla hareket edip, hukukun evrensel ilke ve esaslarını yerle bir edemez. Bu anlamda, uluslararası sivil toplum örgütlerinin ve devletlerin birbirlerini karşılıklı olarak hukukun evrensel ilke ve esaslarına uygun davranmaya davet etmesi isabetlidir. Ancak bunun ötesine geçerek, bir devletin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını veya güvenliğini tehdit eden silahlı yapılanmaların gizli veya aşikar şekilde desteklenmeleri hiçbir şekilde kabul edilemez ve meşru gösterilemez. Bir ülke sırf kendi çıkarlarını gözeterek, bir başka ülkenin zararına hareket edebilecek silahlı yapılanmaları kuramaz, büyütemez ve destekleyemez. Hele bu ülke NATO üyesi ise, NATO’ya üye bir başka ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi bağımsızlığını veya güvenliğini tehlikeye düşürebilecek maddi ve manevi nitelik taşıyan hiçbir girişimde bulunamaz.
Kimse; “senin teröristin kötü, benim teröristim iyi” diyemez. Terörün tanımı nettir. Bununla birlikte, terörün muhatabı ve mağdurları değişkendir. Türkiye Cumhuriyeti; toprak bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına ve güvenliğine yönelen ciddi terör tehdidiyle karşı karşıyadır. Ülkenin bir bölümünü kontrol altına almak isteyen, insanların can ve mal güvenliğini tehlikeye düşüren, Ülkenin bir bölümünü ele geçirip Devlete talip olan terör eylemlerinin sona erdirilmesi elzemdir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)