Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı ile MİT mensuplarının şüpheli veya tanık sıfatı ile soruşturulması ve ifadeye çağırılması mümkün müdür;


MİT Müsteşarının görevi ile ilgili olmayan iddialar, yani genel/adi suçlar nedeniyle soruşturulmasına hiçbir engel bulunmamaktadır. 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesine göre, MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine bağlı olmakla birlikte, görevi ile ilgili olan suçlamalar için CMK m.251'de ayrık bir düzenlemeye yer verilmiştir. CMK m.251/1 uyarınca CMK m.250 kapsamına giren bir suçun görev sırasında veya görevden dolayı işlenmesi durumunda cumhuriyet savcısı herhangi bir izin almaksızın doğrudan doğruya soruşturma yürütebilirler. MİT Müsteşarı veya bir MİT mensubunun CMK m.250 kapsamına girmeyen suçlamalarla ilgili soruşturulmasının Başbakanın bu konuda vereceği izne bağlı olduğu, ancak özel yetkili savcıların görev alanına giren suçlamalarda ise bu şekilde bir izne ihtiyaç olmaksızın, CMK m.251/1 gereğince özel yetkili savcılar tarafından soruşturma başlatılabileceği, MİT Müsteşarı veya mensubunun ifade için davet edilebileceği, hatta özel yetkili savcılara CMK m.251/6'nın tanıdığı yetki uyarınca zorla getirtilebileceği tartışmasızdır. Bu konuda, özel yetkili savcıya engelleyebilecek bir mevzuat hükmü de bulunmamaktadır. Esas itibariyle de, kamu kudretini kullanan hangi kamu görevlisi olursa olsun hukuk devletinde hukukilik denetimine tabi olmalıdır. Aksi halde, maddi hakikate ulaşmak mümkün olamayabilir ve kuvvetler ayrılığında yargı erkinin yetkileri kısıtlanmış olur.
 
Kamuoyunda yaygın bir yanlış algıya da açıklık getirmek gerekir. Kamuoyunda, MİT Kanunu’nun özel bir düzenleme olduğuna, bu sebeple de genel bir düzenleme kabul edilen Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan önce uygulanması gerektiğine ve MİT Müsteşarı ile MİT mensuplarının görevlerinden kaynaklanan suçlarla ilgili cezai takibatlarında Başbakanın izninin gerekli olduğuna inanılmaktadır. Mevcut düzenleme değişmediği sürece bu algı ve kabul yanlıştır. Çünkü CMK m.250 ila 252’de özel yetkili mahkeme ve savcıların görev ve yetkilerinin düzenleyen CMK, adı üstünde genel olmayıp özel hükümler içermektedir. Bu hükümler incelendiğinde, tespitimizdeki haklılık anlaşılacaktır. MİT Kanunu, MİT mensuplarının görev ve yetkileri ile özlük hakları bakımından özel olabilir, fakat cezai takibatlar yönünden değildir. Bunda başka, MİT Kanunu’nun yürürlüğe giriş tarihi 01.01.1984 olduğu halde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe giriş tarihi 01.06.2005’dir. CMK, tarih itibariyle de yeni olup, MİT Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihte özel yetkili mahkeme ve savcılıklar da bulunmamaktadır. Bu nedenle MİT Kanunu’nun 26. maddesi, özel yetkili savcının MİT Müsteşarı veya MİT mensubu hakkında görevinden kaynaklanan suçlarla ilgili doğrudan doğruya soruşturma başlatmasını engellemeyecektir.

 
MİT Müsteşarı veya mensubu tanık sıfatı ile de davet edilebilir. Bu durumda MİT Kanunu m.29, MİT Müsteşarı için değil, fakat MİT mensubunun tanıklığı Devlet sırrını zedeleyebilecek veya istihbari çalışmaların güvenliği açısından tehlikeli olabilecek ise, MİT Müsteşarına somut gerekçe göstermek suretiyle MİT mensubuna tanıklık yapma iznini vermeyebileceğini öngörmüştür. Aynı imkan MİT Müsteşarı için bulunmamaktadır. Maddi gerçeğe ulaşmayı ve adaleti tesis etmeyi engelleyen ve somut zorunluluk için öngörülen bu durum, yine CMK m.251/1-6 hükümleri uyarınca özel yetkili savcı tarafından MİT mensubunun tanık sıfatı ile çağrılmasını engellemeyecektir. Ancak bir durumda MİT Müsteşarı veya mensubunun tanıklıktan çekinebilmesi mümkündür. O da Devlet sırrının, yani Devletin iç veya dış güvenliği, milli savunması, Anayasa ile kurulmuş olan düzen bakımından açıklanmasında tehlike olabilecek konularda tanıklık yapılmayabilir. Bunun, o tanığın MİT Müsteşarı olup olmaması ile ilgisi olmayıp, tümü ile bir Devlet sırrına vakıf olup olmaması ile ilgisi bulunmaktadır. Tanık veya şüpheli sıfatı ile dahi davet edilmiş olsa, kişinin Devlet sırrına sahip olduğu bilgisine ulaşan savcı, derhal bu konuda ifade almayı durduracak, böyle bir hususun varlığını tutanak altına almakla yetinecek, bu tanıklık meselesini dava açması halinde kovuşturma aşamasında değerlendirilmesi amacıyla mahkemeye bırakacaktır (CMK m.47). Mahkeme isterse, zabıt katibinin de yer almadığı bir ortamda Devlet sırrına sahip olan tanığı, yani konu hakkında bilgisi olan kişiyi dinleyebilecek, bu noktada maddi gerçeğin, yani suçlama ilgisi olanın tespiti ile yetinecektir. Herkes, konu ile ilgili bilgisi olduğu ve yargı makamınca davet edildiği takdirde tanıklık yapmak zorundadır. Bunun iki temel istisnası vardır; kişinin kendi veya yakın akrabaları aleyhine tanıklık yapmaya zorlanması mümkün olmadığı gibi (Anayasa m.38/5-CMK m.45), Cumhurbaşkanın da tanıklığa zorlanması bizde kabul edilmemiştir (CMK m.43/4).
 
Bu bilgiler dışında, özel yetkili savcının MİT Müsteşarı veya mensuplarının şüpheli sıfatı ile soruşturmasında Başbakanın iznini alması gerektiği ya da tanık olarak da davet edemeyeceğine dair iddia ve düşüncelerde haklılık bulunmamaktadır. Esas olan, herkesin hukuk önünde eşit muamele görmesi ve kim olursa olsun denetlenebilmesidir. Elbette bu noktada, yargı makamları da keyfi hareket edemez. Herkes gibi hakim ve savcılar da Anayasa ve kanunlarla bağlıdır. Hukuk; siyasi, sosyal ve ahlaki durum  ve gerekliliği beklemez. Hukuk, ayırım gözetmeksizin eşit şekilde herkese ve her olaya uygulanır. Ülkemizin buna alışması ve bu durumdan tedirgin olmaması gerekir. Önemli olan, hukukun evrensel ilke ve esaslarından ayrılmaksızın "hukuk devleti" ilkesinin hayata geçirilmesidir. Bu sebeple de, zorunlu haller dışında dokunulmazlıkların artırılması değil, azaltılması ve mümkün olduğu oranda tümü ile kaldırılması uygun olacaktır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)