1. Miras Hukukunda Saklı Pay

Saklı pay, mirasbırakan tarafından sağlararası veya ölüme bağlı tasarruflarla ortadan kaldırılamayan kanuni miras paylarıdır. Saklı paylı mirasçı ise, kendisine kanuni miras payının bir kısmı saklı pay olarak tanınan mirasçıdır.

Saklı paylı mirasçıların tespitinde üç dönem dikkate alınmalıdır; 01.01.2002 öncesi, 01.01.2002-10.5.2007 arası ve 10.5.2007 sonrası. Bu ayrımın nedeni ise, mirasın mirasçılara geçişinin mirasbırakanın ölüm tarihine göre belirlenmesi, yani mirasın ölümle açılmasıdır. 4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 17. maddesine göre, “Mirasçılık ve mirasın geçişi, mirasbırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.” Halen yürürlükte olan 4721 sayılı TMK 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, murisin ölüm tarihi bu tarihten önce ise 743 sayılı Türk Kanuni Medeni hükümleri uygulanacaktır. 10.5.2007 tarihi ise, kardeşlerin saklı payları yönünden önem taşımakta olup, TMK’nın 506. maddesi anılan tarihte yürürlüğe giren 5650 sayılı Kanunla değişikliğe uğramış ve kardeşlerin saklı paylarına son verilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 506. maddesine göre,

“Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:

1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,

2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,

3. ...(Kardeşlerden her biri için yasal miras payının sekizde biri şeklindeki 506. maddenin 1. fıkrasının (3) numaralı bendi, 10.5.2007 tarih ve 26518 sayılı R.G.’de yayımlanan, 4.5.2007 tarih ve 5650 sayılı Kanun’un 2. maddesi hükmü gereğince madde metninden çıkarılmıştır.)

4. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü.”

Mirasbırakan terekesine ilişkin tasarrufta bulunurken saklı paylı mirasçılara tanınan bu hakkı ihlal etmemesi gerekir. Mirasbırakan, ancak saklı pay dışında kalan kısım üzerinde tasarruf edebilir. Bu kısma ise “tasarruf oranı” adı verilmektedir. Mirasbırakan mirasçısının saklı payına ancak mirastan ıskat (çıkarma) ile dokunabilir. Bu durumda saklı paylı mirasçının saklı payını da ortadan kaldırabilir. Ancak, ilgili kısımda açıklandığı üzere, mirasçının ıskatı için de kanunda sayılan bir takım şartların mevcut olması ve bazı şekillere uyulması gerekir.

...Kanun Koyucu, yasal mirasçıların bir kısmına, miras bırakanın tasarruflarıyla ortadan kaldırılamayan, dokunulamayan bir miras hakkı tanımıştır. Kanun koyucu tarafından tanınan bu hakka saklı pay (mahfuz hisse) denir. Kendisine saklı pay tanınan mirasçılara da saklı paylı mirasçı denmektedir.

Saklı paylı mirasçının hakkı, miras bırakanın iradesinden bağımsız olarak güçlendirilmiştir. Miras bırakan saklı pay üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunamaz. Saklı paylı mirasçıların bu haklarını ortadan kaldıracak ölüme bağlı tasarruflarda bulunamaz.

Sağlar arası veya ölüme bağlı bir tasarruf ile saklı pay sahibi mirasçının saklı payına el atıldığı takdirde, yapılan o tasarruf, tenkis davası yolu ile saklı paylı mirasçının saklı payı sağlanıncaya kadar indirime tabi tutulacaktır.

Başka bir anlatımla; saklı paylı mirasçılar, miras bırakanın saklı paylarına el atması halinde onun, ölümünden sonra bu el atmanın ortadan kaldırılmasını, saklı paylarının tamamlanmasını talep ve dava edebileceklerdir...[1]

2. Miras Hukukunda Mirastan Iskat

Mirasbırakan kural olarak kanuni mirasçısının saklı payı üzerinde tasarruf edemez. Mirasbırakan kanunda sayılan nedenler dışında böyle bir tasarrufta bulunursa, saklı paylı mirasçı saklı payının tamamlanmasını isteyebilir. Bu kuralın istisnalarından biri mirastan ıskat olup, TMK’nın 510-513. maddelerinde düzenlenmiştir.

Düzenlemeye göre, mirastan ıskat, mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf ile kanunun belirlediği nedenlerden birine dayanarak saklı paylı mirasçısının saklı payını indirmesi veya tamamen ortadan kaldırmasıdır. Yalnız saklı paylı mirasçılar için geçerli olup, saklı paylı olmayan bir mirasçının miras payının tasarrufu için ıskata gerek olmayıp, mirasbırakan bu payı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir.

Iskat, saklı paya yönelik yapılabilir. Yani kanuni miras payının saklı pay seviyesine getirilmesi bir ıskat değildir.

Iskat tek taraflı hukuki bir işlemdir. Mirastan ıskat, kanuni şekillere uygun yapılmış bir ölüme bağlı tasarruf ile mümkündür. Ölüme bağlı tasarrufta ıskat edilenin isminin ve ıskat sebebinin açıkça yazılmış olması şarttır.

Mirastan ıskat ile ıskat edilen mirasçı terekeden bir pay isteyemez. Saklı payı tamamen veya kısmen ortadan kaldırıldığından tenkis davası açamaz.

…Mirastan iskat, mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışmasının zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı mirastan uzaklaştırma olanağını miras bırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasarruftur.

Bu tasarrufla vasiyetci mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır. Normal koşullarda vasiyetci mahfuz hisse üzerinde tasarruf edemez, etse bile bu tenkis yolu ile iskat olunan mirasçılara dönebilir. Ancak iskat yoluyla ve iskat sebeplerinin gerçekleşmesi halinde mahfuz hisseden yoksun kalma konusu gündeme gelir. Vasiyetci her zaman ve dilediği taktirde mahfuz hisse dışında kalan hisseler üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Onun için mirastan iskat sadece mahfuz hisseli mirasçılar hakkında hüküm ifade eder…[2]

3. Iskat Tasarrufunun İptali ve Tenkisi

TMK’nın 512. maddesine göre, ıskatın geçerliliği için ıskat nedeninin mutlaka ölüme bağlı tasarrufta gösterilmesi ve gerektiğinde ıskat nedeninin kanıtlanması gerekir. Düzenlemeye göre; bir saklı paylı mirasçının mirastan ıskatı için, kanunun kabul ettiği sebeplerden birinin bulunması gerekir. Yine, çıkarma sebebinin açık olması, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa dayanması gerekmektedir. Sadece mirastan ıskat ettim, miras dışı bıraktım, bana ilgi göstermedi v.b. gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamalıdır. Çıkarma sebebi kabul edilen olayların, delillerinin gösterilmesi de mirasçının çıkarmaya itirazı halinde diğer tarafa kolaylık sağlayacağından, tasarrufta yer almalıdır.

İspat yükü yer değiştirir. Yani davacının mirasçılıktan çıkarılma sebeplerini varlığının ispatı, çıkarmadan yararlanan davalı mirasçıya veya varsa vasiyet alacaklısına düşer. Davalı ıskat nedeninin gösterildiğini ve doğru olduğunu tanık dâhil her türlü delille ispatlayabilir.

Vasiyetnamede ıskat nedeni belirtilmiş ve bu nedenin doğru olduğu davalı tarafça yasal usullerle ispat edilmişse davanın reddine karar verilir.

Ancak vasiyetnamede ıskat nedeni belirtilmemişse veya ıskat nedeni belirtilmiş olmasına rağmen bu nedenin doğru olduğu davalı tarafça yasal usullerle ispat edilmemişse yani davacı davasında haklı ise davaya davacının saklı payı yönünden tenkis davası olarak devam edilir. Çünkü ıskat tasarrufunun yerinde olmadığı sabit olsa bile mirasbırakanın tasarruf nisabı kadar tasarruf hakkı olduğundan ancak davacının saklı payı oranında davaya tenkis istemi olarak devam edilmesi gerekir. Tenkis davası davacı lehine sonuçlanırsa, ıskat tamamen geçersiz hale gelmez. Çünkü ıskat işlemi mirasbırakanın tasarruf özgürlüğü oranında geçerlidir. Dava sonunda çıkarılan mirasçı TMK’nın 512/3. maddesi gereği yalnızca saklı payını elde eder.

Mirasçılıktan ıskat tasarrufuna karşı açılacak tenkis davasını, saklı payı çıkarma nedeniyle zarar gören mirasçı, TMK’nın 562/1. maddesinde sayılan şartlar mevcutsa iflas idaresi ve alacaklılar tarafından açılabilir.

"...uyuşmazlık; miras bırakanın mirastan ıskata dair vasiyetnameyi düzenlerken, gösterdiği sebeplere dair olarak açık bir yanılgıya düşürülüp düşürülmediği; buradan varılacak sonuca göre de, Türk Medeni Kanunu'nun 512/3. maddesi uyarınca mirastan ıskatın mirasbırakanın tasarruf nisabı oranında mı geçerli olacağı yoksa çıkarma işleminin (vasiyetnamenin) tümden mi geçersiz olacağı noktasında toplanmaktadır... mirasbırakanın ıskat sebebi olarak kabul ettiği olaylar bulunmadığı halde, kendisi bulunmayan bu olayları varmış gibi algılayıp açık hataya düşmüşse ölüme bağlı tasarruf tam olarak iptal edilmelidir. Ne var ki, dosya içeriğine göre mirasbırakanın aşikâr yani diğer bir deyişle esaslı bir hataya düştüğü sabit olmamış; bilakis mirasbırakan ıskat sebeplerinin varlığına inanmış ve bu itibarla tasarrufta bulunmuştur. Kaldı ki, 2006 yılında ölen miras bırakan tarafından, 2002 yılında düzenlenmiş bulunan vasiyetnameden bu süre zarfında dönülmüş de değildir. Bu durumda, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 512/3. maddesi hükmü gözetilerek ıskatı içeren ölüme bağlı tasarrufun davacıların saklı payı dışında (tasarruf nisabı oranında) yerine getirileceği kabul edilmelidir…"[3]

"...Mirasçılıktan çıkartılan (ıskat edilen) kimse mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz. (743 S. K. 458) Ölüme bağlı tasarrufta mirastan çıkarma sebebi gösterilmişse ıskat geçerlidir. Mirastan çıkarma sebebinin varlığını ispat etmek çıkarmadan yararlanan mirasçıya ait bulunmaktadır. Mirasçılıktan çıkarma (ıskat) sebebinin varlığı, davalı (ıskattan yararlanan) tarafından kanıtlanamamıştır. Mahkemece mirasçılıktan çıkarmaya yönelik ölüme bağlı tasarrufun; davacı mirasçıların saklı payları dışında (tasarruf nisabı oranında) yerine getirileceği düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır..."[4]

…İskat haksız ise iskat edilen mirasçı davacı: İskata itiraz edebilir ve iskatın iptalini veya tenkisini isteyebilir (MK. madde 512/2).

Mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17). Miras bırakan 01.01.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.

Saklı payları zedeleyen vasiyetnameler, kayıtsız koşulsuz tenkise tabidir (TMK md. 519)…

Somut olaya gelince; mahkemece bozma ilâmı doğrultusunda tenkis araştırması yapılmış, davalı taraf tercih hakkını taşınmazın aynından yana kullandığından davacı tarafa ödenecek tenkis alacağının hesaplanmasına yönelik bilirkişiden güncel değerler uyarınca ek rapor alınmıştır. Dosya kapsamına sunulan 12.12.2021 tarihli raporda, tenkise tâbi 3 adet bağımsız bölümde muris Ahmet’in 1/2’şer pay sahibi olduğu dikkate alınmaksızın taşınmazların tüm değeri üzerinden tenkis alacağı hesaplandığı, bu nedenle davalının ödemesi gereken bedelin hataen yüksek gösterildiği anlaşılmıştır. Ayrıca dava her ne kadar vasiyetnamenin iptali talebi ile açılmışsa da bozma sonrası tenkis yargılaması yapıldığından davacı lehine nispi vekalet ücreti takdiri gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiş ve bu hususlar hükmün bozulmasını gerektirmiş…[5]

...Dava; mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin vasiyetnamelerin iptali talebine ilişkindir…

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mirasbırakanın, vasiyetnameler ile kendisi ile annesinin rızası dışında evi terk ettiği, dönmesi için haber gönderilmesine rağmen gelmediği, tanımadıkları birisi ile kendisine ve annesine haber vermeden evlendiği, ağır hastalığa yakalanmasına ve haber gönderilmesine rağmen bakmayacağını, ilgilenmeyeceğini, eve gelmeyeceğini bildirdiği; bayramlarda ve diğer önemli günlerde yıllar boyu eve uğramadığı, telefonla aramadığı; boşandığı eşi ile birlikte nikahsız olarak yaşadığı, son dönemde yapılan rica ve minnetler ile zoraki eve geldiği ancak ilgilenmediği yabancı biri gibi davrandığı; “yatacak mezar yeri var mı bu adamın” dediği; kiracılara özel hayatları ve geçmiş ile ilgili birtakım şeyler anlattığı, anne babasının kötü insanlar olduğunu söylediği, bu sebeple davacının ailevi görevlerini ağır bir şekilde ihlal ettiği gerekçesiyle, mirasçılıktan çıkardığı görülmektedir.

Bu durumda, vasiyetnamelerde açıklandığı üzere, davacının mirasçılıktan çıkarılma sebeplerini varlığının ispatı, çıkarmadan yararlanan davalı mirasçıya (anneye) düşmektedir.

Davalı anne, vasiyetnamede belirtilen ıskat sebeplerini ispat etmek için tanık dinletmiştir. Davalı tanıklarının, murisi uzun zamandır tanıdıklarını özel günlerde yanlarında olduklarını ancak davacıyı hiç yanlarında görmediklerini ilk defa duruşma salonunda gördüklerini; davacının anne babasına haber vermeden kayıplara karıştığını, davalı Rona hanımın daha önce kızının evini bilmediğini; davacının Bahçeköy’deki adresinin tespit edilmesinden sonra muris ve davalının bu adrese çiçek yaptırarak gittiklerini ancak davacının babasına “ne işiniz var niye geldiniz” dediğini; davacının babası ile helalleşmesi için eve çağrıldığını, eve geldiğinde anne ve babasının hoşgeldin dediği ve murisin gözünün yaşardığı; davacının murisin hastalığı için eve geldiğinde resimler çektiğini ve “bu adam nerede yatacak” gibi ifadeler kullandığını; bir kısım tanıkların ise murisin kızlarının olduğunu dahi bilmediğini; davacının mirasbırakana ve davalı annesine karşı ilgisiz kaldığı, hastalığı ile ilgilenmediği dinlenen tanık beyanları ile sabit olmuştur. Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Dosyada, tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiğini kabule yeterli delil ve olgu da bulunmadığından tanıkların sözlerine değer vermek gerekmektedir.

Bu durumda bölge adliye mahkemesince, dinlenen tanık beyanlarına göre, dava konusu vasiyetnameler ile mirasbırakanın davacı kızını mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü vakaların mirasçılıktan çıkarma sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunduğu, kısaca davacının anne ve babası olan mirasbırakana karşı mükellef olduğu aile hukukundan doğan yükümlülüklerini büyük ve kusurlu davranışlarla yerine getirmediği gözetilerek karar verilmesi gerekirken...[6]

...TMK’nın 512. maddesine göre; mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, muris bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur.

Somut olayda; 06/12/2012 tarihli vasiyetnamede bahsedilen ıskat sebeplerinin varlığı ispat edilemediği anlaşılmaktadır. Buna göre; davalılar, mirastan ıskat sebebini ispat edemediğinden TMK’nın 512/3. maddesi gereğince mirastan ıskatın murisin tasarruf nisabı oranında geçerli olması gerekir. Başka bir ifadeyle tasarruf nisabı sınırları içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskatına ilişkin bölümün hükümsüzlüğüne karar verilmeli, davacının; saklı payını talep edebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmelidir.

O halde mahkemece yapılacak iş; TMK’nın 512/3. maddesi gereğince, mirasçılıktan çıkarmaya yönelik ölüme bağlı tasarrufun; murisin tasarruf nisabı oranında geçerli olduğu göz önünde bulundurularak, davaya tenkis davası olarak devam etmek, murisin terekesinde bulunan tüm aktif ve pasifinin belirlenmesinden sonra uzman bilirkişiden alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurmak olmalıdır...[7]

4. Görevli ve Yetkili Mahkeme

Mirasçılıktan çıkarma tasarrufunun iptali davasında yetkili mahkeme, TMK’nın 576/2. maddesine göre, mirasbırakanın son yerleşim yeri mahkemesidir. Görevli mahkeme ise asliye hukuk mahkemesidir. Cezai çıkarmaya ilişkin hükümler, aksine hüküm yoksa koruyucu çıkarmaya da uygulanır.

...6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 2 uyarınca, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda bu tür uyuşmazlıklarda Aile Mahkemesi’nin görevli olduğu konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanunda bu konuda aksine bir düzenleme bulunmadığına göre, TMK’nın 510. vd. maddelerinin uygulanması gereken uyuşmazlıklarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir...[8]

Aydın Tekdoğan

Avukat

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi

2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı

---------------

* Ayrıntılı bilgi için:

Tekdoğan A., Miras İş ve İşlemleri ile Miras Davaları, 1. Baskı, Seçkin Yayınevi, Temmuz 2024, 1625 Sayfa;

Tekdoğan A., Muris Muvazaası Nedeniyle Açılan Tapu İptal ve Tescil Davaları, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Haziran 2025, 616 Sayfa;

Tekdoğan A., Mirasta Denkleştirme ve Tenkis Davaları, Güncellenmiş 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Haziran 2025, 680 Sayfa;

Tekdoğan A., Vasiyetnamenin Tenfizi ve İptali Davaları, Güncellenmiş 6. Baskı, Seçkin Yayınevi, Şubat 2025, 688 Sayfa;

[1] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2014/21093 K. 2015/2415 T. 17.02.2015

[2] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2022/3041 K. 2022/7193 T. 24.11.2022

[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/2-129 K. 2013/1585 T. 15.11.2013

[4] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2009/2-437 K. 2009/450 T. 21.10.2009

[5] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2022/3041 K. 2022/7193 T. 24.11.2022

[6] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2019/5571 K. 2021/471 T. 26.01.2021

[7] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2019/5621 K. 2020/1123 T. 12.02.2020

[8] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/10083 K. 2019/4473 T. 16.5.2019