Hakaret; bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya bu değerlere sövmek suretiyle saldırmak anlamına gelmektedir. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunmak istenen hukuksal değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlıklarıdır. Kişilik doğumla başlayıp ölümle sona erdiğinden kural olarak şeref hakkı da ölümle sona erer. Bu sebeple hakaret suçu hayatta bulunan kişilere karşı işlenebilir. Ölen bir kişinin ise, ancak hatırasına hakaretten söz edilebilir.
Kişinin hatırasına hakaret suçunun düzenlendiği 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 130. Maddesi; “(1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az 3 kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Şeklindedir.
Söz konusu kanun maddesinin 1. fıkrasında kişinin hatırasına hakaret suçu düzenlenmiş; “hatırasına en az 3 kişiyle ihtilat ederek hakaret eden” denerek suçun oluşabilmesi için suç işleyen kişi haricinde en az 3 kişinin daha hakaret oluşturan fiili görmesi veya duyması gerektiği ifade edilmiştir. Hakaret suçunu oluşturan hareketler ise; TCK’nın 125/1 maddesinde seçimlik olarak düzenlenmiştir. Bunlar;
- Sövmek, bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına somut bir fiil ya da olgu isnat etmeden saldırmak, yani soyut olarak tahkir etmektir. Nitekim bir kimseye “hırsız, katil, sahtekar…” vb. ifadeler kullanmak sövmek fiiline örnek olarak gösterilebilir. Ancak sövmek suretiyle hakaret suçunun oluşabilmesi için mağdura yöneltilen sövmeye ilişkin ifadelerin o kimsenin onur, şeref ve saygınlığını sarsacak derecede olması gereklidir.
- Somut bir fiil veya olgu isnat etmek suretiyle hakaret suçunun oluşabilmesi için, isnat edilen olgu veya fiilin somut nitelikte olması gereklidir. Örneğin; bir kimseye sadece “katil” denmesi sövmek suretiyle hakaret suçunu oluştururken, “katil, A’yı sen öldürdün” demek somut bir fiil veya olgu isnat etmek suretiyle hakaret suçunu oluşturur.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2013/39895 E. 2014/35289 K. ve 8.12.2014 tarihli ilamı; “…Sanığın bir sınır uyuşmazlığı nedeniyle çıkan tartışmada yeğeni olan katılan M.. K..'e söylediği “Sen orospu çocuğusun, senin annen kırk kocalı, senin baban F.. değil, senin asıl baban H..'dir” biçimindeki sözler, katılan M.. K..'in onur şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olduğu gibi, katılan M.. K..'in annesi ve katılan F.. K..'in eşi olan ölü E.. K..'in hatırasına hakaret niteliğindedir. Bu eylem TCK'nın 125/1. ve 130/1. maddelerine uymaktadır…” şeklindedir.
Cezayı artırıcı bir nitelikli hal olarak düzenlenen suçun alenen işlenmesi ise; hakaret suçunu oluşturan fiilin belirli olmayan sayıda kişilerce algılanabilecek bir şekilde ortaya çıkarılmasıdır. Nitekim yayın yoluyla kişinin hatırasına hakaret suçunun işlenmesi de aleniyet kavramı içinde değerlendirilmektedir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2009/18403 E. 2010/967 K. ve 01.02.2010 tarihli ilamı; “…Ölünün hatırasına hakaret suçunun cezaevi koğuşunda işlenmesi karşısında, eylemin gerçekleştiği koşullar itibariyle belirli olmayan birden fazla kişiler tarafından duyulup algılanmayacak olması nedeniyle aleniyet öğesinin gerçekleşmediği gözetilmeden (…) sanık hakkında verilen cezanın TCK’nın 130/1. Maddesinin ikinci cümlesiyle artırılması…” şeklindedir.
TCK’nın 130/2. maddesinde düzenlenen suçun konusunu, ölen kişinin ceset ve kemikleri oluşturmakta, cesedin çürümüş olup olmamasının bu suç bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Ceset bütünlüğünü yitirse dahi cesedin bir parçası veya kemiklerine yönelik fiiller de suçun konusuna dâhildir.
İlgili kanun maddesinde; söz konusu suçu oluşturan ve yaptırıma bağlanan fiiller, “almak” veya “tahkir edici fiillerde bulunmak” şeklinde seçimlik olarak düzenlenmiştir. Almak fiili suretiyle suçun işlenebilmesi için, cesedin veya kemiklerin tamamının alınmasına ihtiyaç bulunmamaktadır, bir kısmının alınması dahi yeterlidir. Ceset veya kemikler bir başkasına ait olmadığından ölünün ceset veya kemiklerinin alınması durumunda hırsızlık suçu oluşmaz. Yani failin ayrıca hırsızlık suçundan cezalandırılması gerekmemektedir.
Tahkir edici fiillerde bulunmaktan anlaşılması gereken ise; ölüye saygı ile bağdaşmayan ve sözlü nitelikte olmayan maddi fiillerin işlenmesidir. Ölüye ait kemiklerin kırılması, cesedi parçalama, cesedin altın dişlerini sökme, cesetle cinsel ilişkide bulunma vb. fiiller söz konusu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bahsi geçen tahkir edici fiillerin gerçekleştirilmesi sırasında, ölüye hakaretin sözlü olarak işlenmesi durumunda TCK 130/1. maddesi uygulanmalıdır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2009/6561 E. 2010/7520 K. ve 24.11.2010 tarihli ilamı; “Sanığın eşi olan maktuleyi öldürdüğü, ölümün gerçekleşmesinden sonra suç aleti nacağın sap kısmını ölmüş olan maktulenin cinsel organına sokup çıkardığı olayda, üzerine atılı kişinin hatırasına hakaret suçundan TCK’nın 130/2 maddesi uyarınca cezalandırılması yerine delillerin takdirinde ve hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek, beraat kararı verilmesi…” şeklindedir.
Kişinin hatırasına hakaret suçunun faili herkes olabilir, mağdur ise ölen kişinin yakınlarıdır. Söz konusu yakınların kimler olduğu TCK 131/2 maddesinde “suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.” denerek belirlenmiştir. Şikâyet süresi fail ve fiilin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2009/4320 E. 2010/6623 K. ve 13.10.2010 tarihli ilamı; “Sanık Oğuz'un maktul Ahmet'e karşı hakaret suçu yönünden, TCK.nun 131/2. maddesinin, “mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir” hükmü uyarınca, müdahiller M. D. ve E. D.'in sanıktan şikayetçi oldukları da dikkate alınarak, şikayet bakımından soruşturma ve kovuşturma koşulunun bulunduğu kabul edilmiş, tebliğnamenin, maktulün şikayetçi olmadan ölmesi, şikayet hakkının şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup bu hakkın başkaları tarafından kullanılmasının mümkün olmaması gerekçesiyle TCK.nun 73. maddesine göre kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiğine ilişkin bozma öneren düşüncesine iştirak edilmemiştir…” şeklindedir.
Bir suçun oluşabilmesi için en önemli unsur, fiilin hukuka aykırı olmasıdır. Hukuka aykırı olan bir fiilin kanun hükmünü yerine getirmek için yapılması söz konusu fiili hukuka uygun hale getirmektedir. (TCK 24/1) Örneğin; Ceza Muhakemesi Kanununun 86. ve 87. maddeleri gereğince adli muayene veya otopsi amacıyla ölünün cesedi üzerinde işlem yapılması ya da 2238 sayılı Organ Ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması Ve Nakli Hakkında Kanun’da düzenlenen ölüden organ, doku ve kemik alınması hallerinde kanun hükmünü yerine getirme hukuka uygunluk hali söz konusu olduğundan bu fiiller TCK 130/2 maddesindeki suçu oluşturmaz.
.
Av. Arb. Begüm GÜREL (L.L.M)
Stj. Av. Serap YAŞAR
.
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL ve Stj. Av. Serap YAŞAR tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
KAYNAKÇA:
1.) Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2014 baskısı
2.) Ali Parlar-Meltem Banko, Hakaret ve Özel Hayata Karşı Suçlar, 2014 baskısı
3.) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2013/39895 E. 2014/35289 K. ve 8.12.2014 tarihli ilamı
4.) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2009/18403 E. 2010/967 K. ve 01.02.2010 tarihli ilamı
5.) Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2009/6561 E. 2010/7520 K. ve 24.11.2010 tarihli ilamı
6.) Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2009/4320 E. 2010/6623 K. ve 13.10.2010 tarihli ilamı