Bu durum kural olarak karar hakkı yönünden bir sorun teşkil etmez. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan husus; açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç- uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip, bir başka ifadeyle dava açılmasındaki asıl amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasıdır. Ancak bu nitelikleri taşıyan bir davada yargılamanın henüz devam ettiği bir süreçte, taraflardan birinin aleyhine olacak ve yargı merciinin uyuşmazlık konusu talep hakkında karar vermesini engelleyecek şekilde davayı ortadan kaldıran ya da davanın incelenmesini durdurarak karara bağlanmasına mâni olan yasalar çıkarılması karar hakkının ihlaline yol açabilir.
Kuşkusuz Devletin, uyuşmazlıkların bir an önce sonlandırılması ve yeni uyuşmazlıkların ortaya çıkmasının önüne geçilerek dava sayısının azaltılması suretiyle iyi adalet yönetimini sağlamak, böylece toplumsal barışın tesis edilmesine de katkıda bulunarak nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla belirli konulardaki uyuşmazlıklara ilişkin davaların ortadan kaldırılmasına yönelik düzenlemeler yapma konusunda bir takdir hakkı bulunmaktadır. Yargı merciince uyuşmazlığın esasının incelenmesini engelleyen ve dolayısıyla bireyin bu hususta bir karar elde etme imkânını ortadan kaldıran bu tip düzenlemelerin karar hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır. Bununla birlikte, ölçülülüğün alt ilkelerinden olan orantılılık ilkesi, kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle bireye aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi gerekmektedir. Bu bağlamda bireyin, ortadan kaldırılan davayı açmakla elde etmek istediği, maddi uyuşmazlığa ilişkin menfaatlerini kısmen de olsa korumaya, telafi etmeye yönelik birtakım imkânlardan faydalandırıldığı durumlarda davanın ortadan kaldırılmasının bireye aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklediği, dolayısıyla müdahalenin ölçüsüz olduğu söylenemez.
İlgili Kararlar:
♦ (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019)
♦ (Hatice Gür ve diğerleri, B. No: 2016/77884, 23/6/2020)
♦ (Hüseyin Durmuş, B. No: 2020/30606, 4/7/2022)
---
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HÜSEYİN DURMUŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/30606) |
|
Karar Tarihi: 4/7/2022 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Fatma Burcu NACAR YÜCE |
Başvurucu |
: |
Hüseyin DURMUŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda yeni koronavirüs salgını kapsamında alınan tedbirlerin kaldırılması istemiyle yapılan başvuruya ilişkin şikâyetin infaz hâkimliğince incelenmemesi nedeniyle mahkeme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/9/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ile erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. COVID-19 virüsünün yol açtığı salgının tüm dünyayı etkilemeye başlamasından sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2/3/2020 tarihinde küresel risk yüksekten, çok yüksek seviyesine çıkarılmış, ayrıca "Uluslararası Kamu Sağlığı Acil Durumu" ilan edilmiştir.
10. Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de ilk COVID-19 vakasının görüldüğünü 11/3/2020 tarihinde kamuoyuna duyurmuştur. Bu çerçevede Türkiye'de de tedbir alınması gerektiği toplumun her kesiminde dile getirilmeye başlanmıştır.
11. 1981 doğumlu olan başvurucu 16/8/2016 tarihinde silahlı terör örgütü üyesi olma iddiasıyla tutuklanıp Osmaniye 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) yerleştirilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla başvurucu, hâlen İnfaz Kurumunda bulunmaktadır.
12. 15/3/2020 tarihinde alınan COVID-19 tedbirlerine dair Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün Genelgesi şöyledir:
"1. Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik'in 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (f) bentleri uyarınca yaptırılan açık ve kapalı görüşlerin (Sağlık Bakanlığı Biliın Kurulunun 22/05/2020, 30/06/2020 ve 23/07/2020 tarihli Tavsiye Kararları doğrultusunda 2020 yılı Ağustos ayı içerisinde 1-1 O Ağustos tarihleri arasında 2 yakını ile kapalı görüş şeklinde Bayram görüşü yaptırılması, 15-31 Ağustos arasında ise yine 2 yakını ile kapalı görüş yaptırılması uygulaması hariç) hükümlü ve tutukluların hakları saklı kalmak üzere tüm ceza infaz kurumlarında 01/09/2020 tarihine kadar ertelenmesi". zorunluluk arz eden durumlarda Cumhuriyet başsavcılığının yazılı izni ile görüşlerin yaptırılması, yabancı uyruklu olup yurt dışından geldiği anlaşılan kişilerin yapmak istedikleri ziyaretlerin yaptırılmaması uygulamasına devam edilmesi,
...
4. Aynı koğuş içerisinde bulunan hükümlülerin eğitim iyileştirme ve işyurdu faaliyetlerinin yaptırılmasına devam edilmesi, diğer koğuşlarla birleşerek yapılan faaliyetlerin ise 01/09/2020 tarihine kadar ertelenmesi, aynı alanın değişik zamanlarda farklı koğuşlarda barındırılan hükümlü ve tutuklularca kullanılması durumunda, her kullanımdan sonra gerekli hijyen kurallarına uyulması,
..."
13. İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulunun (İdare ve Gözlem Kurulu)16/10/2020 tarihli ve 2020/146 No.lu kararıyla kısıtlamalar ile ilgili karar alınmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
''Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün 28.08.2020 tarih ve 57551099-207.01 -E.5357/105905 sayılı yazısının 5. Maddesinde; Aynı koğuş içerisinde bulunan hükümlülerin eğitim iyileştirme ve işyurdu faaliyetlerinin yaptırılmasına devam edilmesi hususu belirtilmiş ise de; Kurum müdürlüğümüz bünyesinde barındırılan hükümlü tutukluların barındırıldığı alanlar COVID-19 salgını nedeniyle karantinaya alındığı, kurumda görev yapan personelin karantina uygulamasına tabi olduğu, senelik ve vardiya izinlerinin kullanılmasının elzem olduğu, bundan dolayı personel yetersizliği yaşandığı, yapılacak etkinlerde (spor faaliyetleri, eğitim kursları, kütüphane faaliyetleri vb.) kurumda güvenlik sorunları doğuracağından, kurumda uygulanacak eğitim iyileştirme faaliyetleri geçici bir süre ile ertelenmesine...''
14. Başvurucu 20/7/2020 havale tarihli dilekçesiyle COVID-19 nedeniyle getirilen kısıtlamaların kaldırılmasına dair karar verilmesini Osmaniye İnfaz Hâkimliğinden (İnfaz Hâkimliği) talep etmiştir. Talep dilekçesinde başvurucu; 1/6/2020 tarihi itibarıyla ülke genelinde COVID-19 kısıtlamalarının kaldırılarak normalleşmeye dönüldüğünü, İnfaz Kurumunda açık görüş yapamadığını, kapalı görüşleri ayda bir ve bir kişiyle 40 dakika olacak şekilde yapabildiğini, yaklaşık dört aydır anne, baba, kardeşlerini ve çocuklarını göremediğini belirtmiştir. Ayrıca pandemi nedeniyle gazetelerin koğuşlara gönderilmesinin, kütüphane, terzi ve berber hizmetlerinin, spor faaliyetlerinin durdurulduğunu, ihtiyaçları için ailesinin gönderdiği kargonun iade edildiğini dile getirmiştir.
15. İnfaz Hâkimliği 27/7/2020 tarihinde İnfaz Kurumuna müzekkere yazarak pandemi sebebiyle getirilen kısıtlamaların kaldırılmasına ilişkin olarak başvurucunun yapmış olduğu itiraza dair İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınmış bir karar olup olmadığı hususunu sormuştur.
16. İnfaz Kurumu Müdürlüğü 29/7/2020 tarihinde, başvurucunun pandemi sebebiyle getirilen kısıtlamaların kaldırılmasına ilişkin talebine yönelik olarak İnfaz Hakimliğine vermiş olduğu cevabında, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Vuhan kentinde 2019 yılının Aralık ayı sonlarında ortaya çıkan ve dünyanın birçok ülkesine hızlıca yayılan COVID-19 salgını sonucunda pek çok insanın hayatını kaybettiğini, yüksek bulaşıcılığı ve aşısının ya da özel ilacının henüz geliştirilememiş olması nedeniyle bu hastalığın insan sağlığı için önemli bir tehdit olarak kabul edildiğini, ceza infaz kurumlarının toplu olarak yaşanan yerler olması ve bulaşıcı hastalıklar açısından risk oluşturması sebebiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi, 29/3/2020 tarihli ve 31083 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik'in 96. maddesi uyarınca ceza infaz kurumlarında özel önlemlerin alınmasına ihtiyaç duyulduğunu, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 27/7/2020 tarihli ve E.57551099-207.01-4777/88854 sayılı yazısı ile gönderilen talimatlar doğrultusunda işlem tesis edildiğini belirtmiştir.
17. İnfaz Hâkimliği 21/8/2020 tarihli kararıyla başvurucunun talebini reddetmiştir. Başvurucunun dilekçesinde belirttiği şikâyetler hakkında herhangi bir karar verilmemiştir. Ret kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ceza İnfaz kurumunun kapasitesinin ilk etapta 1000 kişi barındırılacak şekilde hizmete açıldığı, ilave ranza atımı ve uygun dansitede sünger yatak atmak suretiyle kapasitenin artırıldığı, adı geçenin Kurumumuza giriş yaptığı 29/08/2016 tarihinde A-9 odasına yerleştirildiği, 18/10/2017 tarihinde ise kişinin A-19 odasına yerleştirildiği, kişinin kalmış olduğu A-19 koğuşunda 30 kişiye kadar tutuklu/hükümlü barındırılabilmekte olup, şuan da A-19 odasında 24 tutuklu barındırıldığı, kurumun T tipi ceza infaz kurumu olup, bakanlığın standart tip projelerinden olduğu. hükümlü ve tutuklu barındırmak için dünya standartlarına uygun inşa edilmiş olduğu, hüküm özlü [K.Y.] nin kendi ranzası mevcut olup, 24 saat esasına göre faydalandığı, adı geçenin kalmakta olduğu oda içerisinde duş alanı, tuvalet, mutfak, havalandırma penceresi ve havalandırma alanı mevcut olup, kalmış olduğu odanın insani yaşam şartlarının gerektirdiği kriterlere uygun, boyalı, temiz ve nezih olduğu, günlük kişi başı 150 litre olmak üzere haftalık 1050 lt soğuk su, günlük 50 litre olmak üzere toplamda haftalık 350 lt sıcak su verilmek suretiyle tutuklu kişisel ve çevre temizliğini yapabildiği, buna bağlı olarak adı geçenin beden ve ruh sağlığını olumsuz etkileyecek herhangi bir durum söz konusu olmadığı anlaşılmakla hükümlünün talebinin reddine... "
18. Başvurucu; İnfaz Hâkimliği kararına itiraz etmiş; itirazında İnfaz Hâkimliğinin kütüphane, terzi, berber hizmetleri, spor faaliyetleri ile görüş kısıtlamaları ve kargo iadesine yönelik şikâyetini değerlendirmediğini, İnfaz Kurumunda bulunan K.Y.nin koğuşun kalabalık olduğuna ilişkin şikâyetlerini değerlendirdiğini belirtmiştir. Başvurucunun itirazı Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/9/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 3/9/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 16/9/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. Emin Arda Büyük [GK], B. No: 2017/28079, 2/7/2020, §§ 35-40.
21. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
23. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Mahkeme (Karar) Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; COVID-19 nedeniyle İnfaz Kurumundaki kütüphane, terzi, berber hizmetleri, spor faaliyetleri ile görüşlerin kısıtlanması, ayrıca yakınlarının gönderdiği kargosunun iade edilmesiyle ilgili şikâyetçi olmasına rağmen İnfaz Hâkimliğinin kararında talepleri hakkında herhangi bir değerlendirme yapmaksızın başka bir kişinin şikâyetleri konusunda değerlendirme yapmak suretiyle ret kararı verdiğini, Ağır Ceza Mahkemesinin de itirazını reddettiğini belirterek maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme, işkence ve kötü muamele haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu somut olaya ilişkin olarak İnfaz Hâkimliği tarafından İnfaz Kurumuna yazılan 27/7/2020 tarihli müzekkere ve İnfaz Kurumunun bu müzekkereye vermiş olduğu 29/7/2020 tarihli cevabı birlikte ele alındığında İnfaz Hâkimliğinin başvurucunun şikâyetini değerlendirerek gerekli işlemleri yapmasına rağmen kurmuş olduğu hükmün gerekçe kısmında sehven hata yaptığının düşünüldüğü, bununla birlikte başvurucunun söz konusu şikâyetinde belirttiği yakınları ile görüş, kütüphane, spor etkinliği, terzi ve berber hizmetinden faydalanma gibi hususlardan doğan mağduriyetinin giderildiği ifade edilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevap dilekçesinde 1/6/2020 tarihi itibarıyla ülke genelinde maske kullanımı dışında bütün yasaklar kaldırılmasına rağmen İnfaz Kurumunda yasal haklarına ilişkin normal uygulamaya geçilmediğini, daha önceki beyanlarını tekrarlamakla birlikte mağduriyet yaşadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
28. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü davaya konu şikâyetlerinin esası hakkında bir inceleme ve değerlendirme yapılmamasına yönelik olduğundan başvurunun mahkeme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. İkinci olarak bu hakka dair ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
31. Somut olay açısından başvuruya konu şikâyetin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili bir uyuşmazlık olup olmadığı adil yargılanma hakkının kapsamının tespiti açısından önem taşımaktadır. Başvurucunun şikâyetinin konusu; COVID-19 nedeniyle İnfaz Kurumundaki kütüphane, terzi, berber hizmetleri, spor faaliyetleri ile görüşlerin kısıtlanmasına, ayrıca kargosunun iade edilmesine ilişkindir. Kişilerin devlet hâkimiyeti altında (somut olayda ceza infaz kurumu) bulundukları süre boyunca yaşam koşullarının belirli bir standardın altına düşürülmemesini ve gerektiğinde iyileştirilmesini isteme hakları, Anayasa'nın 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamındadır. Ayrıca bireylerin ceza infaz kurumundaki ihtiyaçlarının karşılanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması, ailesi ve yakınlarıyla ilişkileri gibi konuların yargısal denetime tabi olduğu da dikkate alındığında başvurucunun şikâyetinin medeni hak ve yükümlülük kapsamında bir uyuşmazlık olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (tutuklu veya hükümlülere verilen disiplin cezalarının medeni hak kapsamında olduğu yönündeki karar için bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar) hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
33. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019, § 54).
34. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası hakkını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. İbrahim Demiroğlu, § 55).
35. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür. Ayrıca adil yargılanma hakkı davanın sonucuna yönelik bir güvence içermemektedir. Anılan hak yargılama sürecinin adil olarak yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların -mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Emin Arda Büyük, §§ 52, 55) .
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğine başvurarak İnfaz Kurumunda COVID-19 kapsamında yapılan bazı uygulamalardan şikâyet etmiştir. Bu kapsamda başvurucu 1/6/2020 tarihi itibarıyla ülke genelinde COVID-19 kapsamındaki kısıtlamaların kaldırıldığını, bulunduğu İnfaz Kurumunda pandemi nedeniyle getirilen kütüphane, terzi, berber hizmetleri, spor faaliyetleri ile görüşlerin kısıtlanmasının kaldırılmasını ve ailesi tarafından gönderilen kargoların tarafına teslim edilmemesinin açıklanmasını talep etmiştir.
37. İnfaz Hâkimliği başvurucunun şikâyetleri hakkında bir değerlendirme yapmamış; karar gerekçesinde ise hükümözlü olan K.Y.nin tutulma koşullarının ve kaldığı odanın insani yaşam şartlarının gerektirdiği kriterlere uygun olduğunu, beden ve ruh sağlığını olumsuz etkileyecek herhangi bir durumun söz konusu olmadığını değerlendirerek ret kararı vermiştir.
38. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararının hatalı olduğunu iddia ederek karara itiraz etmiş veşikâyetleri hakkında karar verilmediğini itiraz dilekçesinde yinelemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, itiraz konusunda ayrıca bir değerlendirme yapmaksızın İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek başvurucunun itirazını reddetmiştir.
39. Somut olayda İnfaz Hâkimliğince verilen kararda başka bir kişinin şikâyeti (ceza infaz kurumundaki tutulma koşulları) ile ilgili değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar gerekçeli kararın başlığında şikâyet eden olarak başvurucunun ismi geçmekte ise de hükmün gerekçe ve diğer kısımlarının tamamen farklı bir kişi ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle İnfaz Hâkimliğinin başvurucunun şikâyeti ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapmadan şikâyetin reddine karar verdiği yani başvurucu hakkında bir karar tesis etmediği anlaşılmıştır. Bunun yanında başvurucu kendi şikâyetlerine ilişkin olarak İnfaz Hâkimliğinin bir değerlendirme yapmadığını belirterek bu duruma açıkça itiraz etmiş ise de itiraz mercii tarafından bu hususa değinilmeden ret kararı verildiği görülmüştür. Netice olarak İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi yargısal fonksiyonun esasını oluşturan uyuşmazlığın içinde yer alan maddi ve hukuki sorunların bütünüyle ele alınması ve karara bağlanması işlevini yerine getirmemiş, gerçek anlamda bir yargısal faaliyet icra etmemiştir. Bu durumda başvurucunun mahkeme hakkının unsurlarından olan karar hakkının ihlal edildiği değerlendirilmiştir.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar) hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması ve 1.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
43. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
44. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
45. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
46. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar) hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
47. Bu durumda mahkeme (karar) hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
48. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar) hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme (karar) hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkeme (karar) hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2020/2225, K.2020/2516) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.