Kamu çalışanları; devlet hizmetinde aylıkla çalışan kimselerdir. Devlet organlarının işleyişi kamu çalışanlarının emek ve mesaileri sayesinde gerçekleşmektedir. Bu görev ve sorumluluğun ifası için bir kısım çalışanlar aile fertlerinden uzak yerlerde çalışmak zorunda kalmaktadır.
Bu durum her ne kadar işin mahiyeti gereği zaruri bir hal olarak görülse de; uyuşmazlığa dönüşmesi halinde kamu yararı ve aile birliğinin korunması haklarının tartışıldığı bir alan yaratmaktadır. İdareler genellikle kamu çalışanlarının aile ikametgâhına yakın bir muhitte çalışması hususundaki taleplerini “kamu yararı” ve “idarenin takdir yetkisi” gibi matbu cevaplarla reddetmektedir. Bu durum aileleri koparmakta; bakıma muhtaç kişilere zarar vermektedir. Hatta bazı durumlarda çocukların anne ve babalarından ayrı büyümelerine neden olmaktadır. Bu hususta ilgili mevzuat şu şekildedir;
Ülkemiz tarafından 1948 yılında kabul edilerek iç hukukumuzun bir parçası haline gelen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 16/3.maddesinde: "Aile, cemiyetin tabii ve temel unsurudur; cemiyet ve Devlet tarafından korunmak hakkını haizdir." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın 41. maddesinin 1. ve 2. fıkrası “Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet ailenin huzur ve refahı ile ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” şeklindedir.
657 sayılı DMK’nın 72/2. Maddesinde de; “Yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak memur olan diğer eşin de isteği halinde ataması, atamaya tabi tutulan memurun atandığı yere 74 ve 76 ıncı maddelerde belirtilen esaslar çerçevesinde yapılır” hükmü açıktır.
Bu hükümlere göre aile birliğinin korunması “üstün kamu yararı” haricinde “idarenin takdir yetkisini keyfi olarak kullanabileceği bir alan değildir. Kamu çalışanların bu noktada bulundukları sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri mümkündür. Ancak uygun kadro bulunmaması halinde kazanılmış hak derecelerinin altındaki derecelere atanabilmeleri için ise atanacakları kadro derecesi ile kazanılmış hak dereceleri arasındaki farkın 3 dereceden çok olmaması ve memurların isteği de şarttır. (DMK m.74/1)
Bazı hallerde eşlerden birinin yer değişikliği mümkün olmadığı için diğer eşin yer değişikliğine gidilmesi gerekmektedir. Emsal olarak;
“Davacının eşi her ne kadar 657 sayılı kanuna tabi ise de, …..yerel yönetim birimi olması dikkate alındığında, davacının eşinin …. çalışmak dışında bir şansının bulunmadığı, kurum değiştirmeden Merkez dışında bir yerde çalışamayacağı açık olup, bu sebeple aile birliğinin emini için davacının eşinin işinin dikkate alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla olayda gerek Anayasa gerekse de ilgili diğer mevzuat koruması ile emredilen aile birliği mazeretinin göz ardı edilemeyeceği, aksi halde davacının aile birliğinin tesis edilme imkanının olmayacağı açık olup, davacının eş durumu mazereti sebebiyle atanma talebinin reddine dair dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.” ( İstanbul BİM 1. Dava Dairesi 2017/120 E. Ve 2017/287 K. Sayılı İlamı)
Bu nokta itibariyle ayrıca örnek olarak öğretmenlik mesleği ile iştigal eden kamu çalışanlarının atama talepleri Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliği kapsamında “hizmet puanı” şartlarını sağlamadığı gerekçesiyle reddedilmektedir. Bu nokta idari işlemler silsilesinde genellikle çözümsüz kalmaktadır. Bu noktada normlar hiyerarşisi üzerinden mevzuat yorumlanarak sonuca ulaşmak gerekmektedir.
Anayasa sembolik değil, normatiftir: Anayasa üstün ve bağlayıcıdır. Bu yönetmelik hükümleri uygulama açısından genellikle Anayasa ve DMK kanunları hilafına idari işlemlerin tesisine neden olmaktadır. Özellikle kamu idarecilerinin üst hukuk normlarından ziyade yönetmelik hükümlerini uygulamakla mesul olduğu hususu da göz önüne alındığında çıkmaz durumlara neden olmaktadır.
Hizmet puanı uygulaması aile birliğinden daha önce gelen bir norm olarak kabul edilemez. Nitekim Danıştay bu hususta;
“Belirtilen açıklamalar karşısında, öğretmenlik mesleğinin özel bir ihtisas gerektiren kariyer bir meslek olduğu, Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına Dair Yönetmeliğin 9. maddesinde, öğrenim ve uzmanlığın yer değiştirme suretiyle atamalarda gözönünde bulundurulması gereken temel ilkelerden olduğu, kamu görevlilerinin özel koşullarına göre verimliliklerinin en yüksek olduğu ve hizmetlerinden en yüksek oranda yararlanılacak bir biçimde çalıştırılmalarının kamu yararına daha uygun düştüğü ve kamu hizmetinden beklenen faydanın da bu sayede arttığı, kamu görevlilerinin, gördüğü eğitime uygun alanda çalışması sayesinde maddi ve manevi varlığının gelişmesini daha iyi tamamlayabileceği, toplumun temeli olan ailenin korunması ve refahı için Devlet tarafından gerekli tedbirlerin alınması Anayasal bir yükümlülük olduğu hususları birlikte dikkate alındığında, davacının eş mazeretine dayalı olarak yaptığı atanma isteminin "hizmet puanının yeterli olmaması" nedeniyle reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda hüküm kuran İdare Mahkemesi kararında yasal isabet bulunmamaktadır" ( Dan. 2. Dairesi 2014/5519 E. Ve 2017/1405 K.) kararı ile aile birliğinin korunmasının bir üst hukuk normu olarak uygulanması gerektiğini işaret etmiştir.
Sonuç olarak kamu çalışanlarının aile nedenlerden dolayı çalışma şartlarının düzenlenmesinde idarenin mutlak bir takdir yetkisinin bulunmadığı; olağanüstü durumlar haricinde önceliğin aile birliğinin korunması olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.