Günümüzde iş mahkemelerinde görülen davaların çoğunluğunu işçilerin işverenleri aleyhine açtıkları davalar oluşturmaktadır. İşçiler açtıkları davada iddialarını ispat edebilmek için birlikte çalıştıkları iş arkadaşlarını dava kapsamında tanık olarak dinlenilmesini istemektedirler. Bu aşamada tanık olarak gösterilen işçi, işveren aleyhine yapacağı tanıklığının işten çıkarılmasına neden olacağını düşünmekte ve işsiz kalma korkusundan dolayı işveren aleyhine tanıklık yapmaktan çekinmektedirler.
Peki, işçinin çalıştığı işyeri hakkında tanıklık yapması halinde, haklı nedenle işten çıkarılabilir mi veya işçi tanıklık yapmaktan kaçınabilir mi?
Bu soruların cevaplarına geçmeden önce; Türk Hukuku’nda tanıklık kurumunu ana hatlarıyla açıklamanın uygun olacağı kanaatindeyiz.
Tanık kime denir?
Tanık; davanın taraflarından biri olmayan, dava ile ilgili vakıa ya da durum hakkında dava dışında görme duyusu ya da işitme duyusuyla edinmiş olduğu bilgiyi mahkemeye bildiren kişiye denir.
Tanık çağrıldığı mahkemeye gitmek zorunda mıdır?
Kural olarak Türk yargısına tabii olan herkes, kendisine tanık olarak dinlenmesi yönünde yapılan davet üzerine mahkemeye gitmek, tanık sıfatıyla yargılama sırasında hâkim önünde yemin etmek ve tanıklığına başvurulan olay ya da durum hakkında bildiklerini doğru bir şekilde anlatmakla yükümlüdür.
Ayrıca her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarifeye göre; çağırılan tanığa mahkemeye gelerek kaybettiği zamanla orantılı olarak ücret de verilmektedir.
Mahkemece usulüne uygun olarak çağrılıp da, mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanıklar, zorla getirilir ve gelmemelerinin sebep olduğu giderler yanında ayrıca beşyüz lira disiplin para cezasına mahkûm edilirler.
Bunun yanı sıra istisnai olarak, tanıklıktan çekinme halleri; 6010 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 248, 249 ve 250. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Çekinme hakkına sahip tanık, haklı mazeretini sebep ve deliliyle birlikte, dinleneceği günden önce usulüne uygun şekilde mahkemeye bildirmek zorundadır (HMK m. 251). Tanığı göstermiş olan tarafın çekinme mazeretini kabul etmesi, etmediği takdirde ise; hâkimin çekinme isteğini yerinde görmesi halinde tanık bu yükümlülükten kurtulur (HMK m.252).
Tanık delilinin hükme etkisi nedir?
Hâkim tanıkların ifadeleri ile bağlı olmayıp, tanık delilini serbestçe takdir edebilir. Bu açıdan tanık delili takdiri delil niteliğinde olup, bağlayıcı değildir. (HMK m.198) Yine de hâkim tanık beyanlarını vicdani kanaatine göre değerlendirirken ister tanık beyanları yönünde ister aksi yönde karar versin, neden kabul edip etmediğini açıklaması gerekmektedir.
Mahkemede tanık nasıl dinlenir?
Tanığa doğruları söylemesinin önemi, aksi halin tespiti halinde; yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı hâkim tarafından hatırlatılır ve doğruyu söyleyeceği hususunda yemin ettirilir. Ayrıca duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği ve gerekirse diğer tanıklarla yüzleştirilebileceği de anlatılır (HMK m. 256).
Yalan yere tanıklık suçu Türk Ceza Kanununun 272. Maddesinde ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle tanığın, tanıklığı sırasında yalan söylediği veya tanıklık yapması nedeniyle menfaat temin ettiği hâkim tarafından yeterli delille tespit edilirse; hâkim, cumhuriyet başsavcılığına gönderilmek üzere bu konu hakkında bir tutanak düzenler. Öte yandan bu suçu işlediği mahkeme kararıyla sabit olan tanığın, mahkeme sırasındaki beyanları hükme esas alınmış ise; ayrıca bu durum yargılamanın iadesi sebebini de oluşturmaktadır. (HMK m. 375)
İşveren aleyhine tanıklık yapan işçinin iş sözleşmesi haklı fesih sebebiyle sona erdirilebilir mi?
İşverenin, sadece kendisi aleyhine mahkemede tanıklık yaptığı gerekçesiyle işçi ile arasındaki iş akdini feshetmesi başlı başlına bir haksız fesih örneğidir. Yargıtay tanıklık yapan işçinin işten atılmasını durumunda açmış olduğu davada çoğunlukla işçi lehine karar vermektedir.
Nitekim Yüce Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu emsal bir kararına yer verecek olursak: Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2004/21000 Esas, 2005/15399 Karar sayılı ve 03.05.2005 tarihli ilamı şu şekildedir: “Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre davacının işveren karşı dava açan diğer bir işçinin açmış olduğu davada tanıklık yaptığı ve bunun ardından işverence iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmaktadır. Davacının diğer dosyada tanıklık yaptığı sabit olup, davacı tanıkları da tanıklık sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiğine dair beyanda bulunmuşlardır. Bu durumda kötü niyet tazminatının kabulüne karar verilmelidir.”
Yukarıda yer alan emsal nitelikteki karardan da açıkça anlaşıldığı üzere; Yargıtay, işverenin tanıklık yapan işçiyi işten çıkarmasının haksız olduğunu belirterek, işverenin işçiye 4857 sayılı İş Kanununda özel olarak düzenlenen kötü niyet tazminatını ödemesine karar vermiştir. Ayrıca bunun dışında işveren, işçiye şartlarının oluşması halinde; kötü niyet tazminatının yanında, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı da ödemek mecburiyetinde kalabilir.
Tanık olan işçinin aynı nedenle aynı işverene açtığı davanın varlığı tanık olmasına engel olur mu?
Bu durumun varlığı işçinin tanık olarak çağırılmasına veya dinlenilmesine engel teşkil etmemektedir. Yargıtay’ın da bu yönde verilmiş birçok kararı mevcuttur. Bunlardan biri de; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/9-1462 Esas, 2015/869 Karar sayılı ve 25.02.2015 tarih ilamıdır. Bu karar;
“…Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise, bu işçilerin tanıklıklarına kural olarak itibar edilmemesi, birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ile bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek, sonuca gidilmesi gerekir.
… aynı işveren aleyhine aynı iddia ile açtıkları davalar nedeniyle menfaat birliği bulunan davacı tanıklarının beyanlarının hafta tatilinde çalışma iddiası yönünden hükme esas alınması mümkün olmadığından; diğer bir ifade ile davacı dinlettiği tanıklarla hafta tatillerinde çalıştığı iddiasını yöntemince kanıtlayamadığından davacının hafta tatili ücret alacağı isteminin reddi yerine, yazılı gerekçelerle kabul edilmesi isabetsizdir.” Şeklindedir.
Aynı şekilde, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.09.2012 gün ve 2012/2 Esas 2012/551 Karar sayılı ile 13.04.2011 gün ve 2010/2-751 Esas 2011/96 Karar sayılı kararlarında da ifade edilmiştir.
Özetle bu kararda anlatılmak istenen: Hâkim tanık beyanlarını değerlendirirken, tanık deliline başvuran taraf ile tanık arasında menfaat birliğinin olması halinde (örneğin: aynı konuda aynı davalıya karşı açılan davanın bulunması) tanığın beyanlarına şüpheli yaklaşacak ve sadece tanık deliline dayanarak hüküm kuramayacaktır. Aksi halde, yerel mahkeme kararının, istinaf ya da temyiz edilmesi durumunda bozulmasına sebebiyet verebilecektir.
Türk hukukunda tanık, bu sıfatla çağrıldığı mahkemeye gitmek zorundadır. Tanık, gördüğü olay ya da durumu doğru bir şekilde anlatmakla yükümlüdür. İşveren aleyhine tanık olacak işçinin iş sözleşmesi sadece bu sebebe dayanılarak feshedilmesi haksız fesihtir ve şartları varsa; işçi bu durum halinde dava yoluyla işverene üç tür (kötü niyet, kıdem ve ihbar) tazminat ödetebilecektir.
Av. Begüm GÜREL
(Stj. Av. Sümeyye GÜL)
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)