Dijitalleşme süreci, haberciliği biçim ve hız bakımından dönüştürmüştür. Geleneksel basının hukukî yapısı, çevrim içi yayıncılığın dinamikleriyle uyum sağlayamamıştır. Bu fark, mevzuatın yenilenmesi yönünde güçlü bir ihtiyaç doğurmuştur. İnternet haber siteleri, uzun yıllar boyunca Basın Kanunu’nun öngördüğü hükümlerden muaf tutulmuş ve genel hükümlere göre farklı bir yasal çerçeveye tabi olmuştur. 7418 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte internet haber siteleri ilk kez "süreli yayın" statüsüne dahil edilmiş ve Basın Kanunu’nun düzenleyici çerçevesi altında tanımlanmıştır. Başka bir deyişle, internet haber sitelerinin yayınları basın kanunu hükümlerine tabi olacak buna dayanarak ilgililer düzeltme ve cevap haklarını kullanabilecektir. Site yetkilileri de Basın Kanununun verdiği haklardan yaralanabilecektir. Buna göre internet haber siteleri resmi ilan alabilir, ceza soruşturmalarında muhakeme şartı olan dört aylık süreden yararlanabilir. Düzenleme, dijital basını hukuki zemine oturtmayı hedeflerken; aynı zamanda internet medyasının kendine özgü yapısından kaynaklanan sorumluluk rejimleri ve yargılama usulleri açısından yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Bir internet haber sitesinin, ulusal bir ajansın hazırladığı ve kaynağı açıkça belirtilen bir haberi yayımladığını düşünelim. Haber, kamuoyunca tanınan bir kişiye ilişkindir ve bu kişi, içeriğin kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle şikâyette bulunabilir. Bu noktada temel soru, böylesi bir haberden doğan hukuki ve cezai sorumluluğun hangi pozisyondaki kişilere ait olduğudur. Haberi hazırlayan haber ajansı mı, bunu yayımlayan internet haber sitesi mi, yoksa bu siteyi yöneten kişilerin belirli unvanları mı sorumluluk kapsamında değerlendirilecektir? Bu sorular, habercilik etiğini aşan biçimde doğrudan cezai sorumluluk alanına ilişkindir.

Basın yoluyla yapılan yayınlarda cezai sorumluluğun sınırları, 5187 sayılı Basın Kanunu’yla hiyerarşik biçimde düzenlenmiştir. Kanunun 11. maddesi, basılmış eserler ve internet haber siteleri aracılığıyla işlenen suçların, yayım anında oluşacağını öngörür. Kural olarak sorumluluk eser sahibine aittir. Ancak eser sahibinin belli olmaması, ceza ehliyetinin bulunmaması, yurt dışında olması veya başka bir hükmün bu cezaya etkili olmaması halinde, sorumluluk sırasıyla sorumlu müdüre, genel yayın yönetmenine, editöre ve basın danışmanına geçer. Süreli yayınlarda, eser sahibinin dışında kalan durumlarda, içeriğin sorumlu müdürün veya bağlı bulunduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bu yayından doğan yükümlülük yayımlatana aittir. Süresiz yayınlarda ise, eser sahibinin belli olmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle yargılama yapılamadığı durumlarda, sorumluluk yayımcıya; yayımcının belli olmaması veya ceza ehliyetinin bulunmaması hâlinde ise basımcıya geçer. Ayrıca Kanun, bu hükümleri, süreli veya süresiz yayın niteliği taşımamakla birlikte fiilen bu şekilde yapılan yayınlar bakımından da uygulanabilir saymıştır.

18 Ekim 2022 tarih ve 7418 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce internet haber siteleri, esas olarak 5651 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmekteydi. Bu Kanun, internet ortamındaki yayınların teknik düzenini kurmuştur. Esas amacı, içeriklerin suç unsuru taşıyıp taşımadığını belirlemektir. Bunun yanında, içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve erişim sağlayıcıların yükümlülüklerini de tanımlamaktadır. Ancak 5651 sayılı Kanun’un kapsamı, basın özgürlüğü ve habercilik faaliyetlerinden ziyade, internet ortamında suç işlenmesini önlemeye yönelik idari bir düzenleme ile sınırlı kalmıştır. Bu nedenle, internet haber siteleri birer "basın kuruluşu" olarak değerlendirilmemiş ve Basın Kanunu’nun sağladığı özgürlük ve yükümlülüklerden bağımsız bir çerçevede, genel hukuki bir bakışla ele alınmıştır. Yargıtay'ın bu konudaki yaklaşımı da bu yöndedir. Yüksek Yargının yaklaşımı da bu yöndedir. Nitekim Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 15.10.2012 tarihli, E.2012/3490, K.2012/43666 sayılı ve 04.03.2009 tarihli, E.2008/20551, K.2009/3996 sayılı kararlarında internet haber sitelerinin Basın Kanunu kapsamında kabul edilemeyeceği belirtilmiştir[1]

5651 sayılı Kanun’un, internet haber sitelerine Basın Kanunu’nda yer alan "süreli yayın" statüsünü tanımamış olması, bu sitelerde yayımlanan içeriklerde eser sahibi, yazı işleri müdürü veya yayın sahibi gibi pozisyonlar arasında bir cezai sorumluluk paylaşımını da öngörmemiştir. Bunun yerine, yalnızca içeriklerin suç unsuru içerip içermediğinin tespiti durumunda içerik sağlayıcılara (haberi üreten veya paylaşan kişi ya da kuruluş) ve yer sağlayıcılara (internet sitesinin barındığı sunucu) belirli yükümlülükler yüklenmiştir. Bu durum, internet haber sitelerinin bir "basın organı" olmaktan ziyade teknik birer içerik platformu olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.

7418 sayılı Kanun, internet haber sitelerini teknik platform statüsünden çıkararak basın organlarıyla eşit bir hukuki düzleme getirmiştir. Bu doğrultuda, yeni düzenlemelerle birlikte internet haber sitelerine, ticari unvanlarını, iletişim bilgilerini ve elektronik tebligat adreslerini açıkça ilan etme; yayımlanan içeriklerin ilk yayım tarihini ve güncellenme bilgisini belirtme gibi yükümlülükler getirilmiştir. Bununla birlikte, dijital medya hukukunda sık karşılaşılan sorunlardan biri, ulusal bir haber ajansından alınan içeriklerin internet haber siteleri tarafından yayımlanması durumunda hukuki ve cezai sorumluluğun kime ait olduğudur. Haberin kaynağı olan ajans mı, haberi yayımlayan internet haber sitesi mi, yoksa bu sitenin yöneticileri mi sorumlu tutulacaktır? Özellikle Basın Kanunu’nun cezai sorumluluk düzenlemelerinde CEO gibi yönetici unvanlarının açıkça belirtilmemiş olması, sorumluluk rejiminde önemli bir belirsizlik yaratmaktadır. Kanun, eser sahibi, yazı işleri müdürü ve sorumlu müdür gibi pozisyonları düzenlemişken, dijital platformların hızla gelişen yapısı ve yönetim kademelerinin çeşitliliği karşısında bu düzenlemenin yeterliliği halen tartışmalıdır.

Dijital basındaki zincirleme sorumluluk tartışmaları, internet medyasının özgün yapısından doğar. Geleneksel basında yazar, sorumlu müdür ve yazı işleri müdürü gibi roller açık biçimde tanımlıdır; bu durum cezai sorumluluğun belirlenmesini kolaylaştırır. Dijital mecralarda ise sorumluluğun ajans, haber sitesi ve yöneticiler arasında nasıl paylaşılacağı hala belirsizdir.

Dijital basın yoluyla işlenen suçlarda, özellikle kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi ve yayımlanması gibi durumlar, sorumluluğun kimde olduğuna dair önemli hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Örneğin, bir ulusal haber ajansından alınan ve internet haber siteleri tarafından yayımlanan bir içerikte, ilgili kişinin özel hayatına dair rızası dışında paylaşılan bilgilere yer verilmiş olabilir. Bu tür bir durum, kişisel verilerin korunması ilkesine açık bir aykırılık teşkil ettiğinden, şikâyete konu edildiğinde zincirleme sorumluluk ilişkisi gündeme gelmektedir. Ancak burada temel mesele, haberi üreten ajans, içeriği yayımlayan internet haber sitesi ve bu sitenin yazı işleri müdürü ya da yöneticileri arasında sorumluluğun nasıl paylaştırılacağıdır. Bu sorunun uygulamada net bir cevabının olmaması, belirsizliklere ve tartışmalara yol açmaktadır.

Haber ajansı tarafından üretilen ve eser niteliği taşıyan bir haberin, ulusal veya yerel düzeyde yüzlerce internet sitesinde aynı içerik ve anlatımla yayımlanması, dijital basında sık karşılaşılan bir durumdur. Bu tür yayılma biçimi, hukuki açıdan sorumluluğun kime ait olduğuna dair tartışmayı daha da karmaşıklaştırır. Şikâyetçiler, kimi zaman haberi üreten ajansı, kimi zaman ise haberi yayımlayan internet haber sitesini veya yetkililerini şikâyet konusu yapmaktadır. Bu durum, hem çok sayıda soruşturma ve kovuşturmaya yol açmakta hem de sorumluluğun tam olarak kimde olduğu konusunda uzun süren hukuki tartışmaları beraberinde getirmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/1-f maddesi, tarafları ve konusu aynı olan davaların birlikte görülmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Düzenleme, zincirleme davalarda yargısal birliği sağlamayı ve aynı konuda farklı mahkemelerde çelişkili kararların verilmesini engellemeyi amaçlamaktadır. Ancak, aynı içerik nedeniyle birden fazla mahkemede açılan belki de yüzlerce davanın birleştirilmesi süreci, pratikte birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Farklı adliyelerde yürütülen davaların birleştirilmesi aşamasında hâkim ve savcıların iş yükü, yazışmaların tamamlanması ve yetkili mahkemenin belirlenmesi gibi etmenler süreci aylarca hatta yıllarca uzatabilmektedir. Bu gecikmeler, hem şikâyetçilerin adalete erişim hakkını zedeler hem de basın çalışanları üzerinde gereksiz bir cezai baskı oluşturur.

Ezcümle, 7418 sayılı Kanun, internet haber sitelerini "süreli yayın" statüsüne dahil ederek dijital basını hukuki bir zemine oturtmayı amaçlamıştır. Ancak, dijital medyanın kendine özgü yapısından kaynaklanan zincirleme sorumluluk ve cezai sorumluluk gibi sorunlar, mevcut düzenlemelerin eksik kaldığını göstermektedir. Dijital medya için geliştirilecek yeni hukuki çerçevenin, bir yandan sorumluluğu daha açık bir şekilde tanımlaması, diğer yandan basın özgürlüğünü güçlendirmesi elzemdir. Bu düzenlemeler, medya çalışanlarının üzerindeki cezai baskıyı hafifletirken, halkın doğru bilgiye erişim hakkını da koruyacak şekilde tasarlanmalıdır. Basın özgürlüğünün korunması, medya sektörüyle sınırlı bir mesele olmanın ötesinde demokratik toplum düzeni için de zorunludur. Bu kapsamda ifade-basın özgürlüğü ile başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması arasında AİHM, AYM ve Yargıtay kararlarında geçtiği şekliyle adil bir denge ve orantılılık sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.

-------------

[1] Asım EKREN, Haberlere Karşı Yasal Haklar, Aristo Yayınevi, İstanbul, 3. Baskı, s.72-73.