Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi kapsamında yürütülen son soruşturmalar, Anayasa’nın 26’ncı maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin uygulamada yeniden tartışılmasına neden olmuştur. Demokratik toplum düzeninin temeli olan bu özgürlük, düşüncelerin serbestçe açıklanmasını güvence altına alır ve en görünür biçimini basın faaliyetlerinde bulur. Basın yoluyla yapılan bir yayının hukuka uygun sayılabilmesi, yargı içtihatlarında ve doktirinde kabul gören dört ölçütün birlikte gerçekleşmesine bağlıdır: gerçeklik, güncellik, kamu yararı ve içerik ile öz arasındaki düşünsel bağ. Bu unsurlardan herhangi birinin yokluğu, yayına hukuk düzeni nezdinde meşruiyet kazandıran temeli ortadan kaldırır ve fiilin hukuka aykırılık vasfını kazanmasına yol açar.
Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarında, ifade özgürlüğünün kapsamı ve sınırlarına ilişkin temel ölçütler çizilmiştir. Bu içtihatlara göre ifade özgürlüğü, zararsız ya da genel kabul gören düşüncelerden ibaret değildir. Rahatsız edici, sarsıcı ve toplumsal kabulleri zorlayan görüşler de bu koruma alanı içindedir. Ne var ki, bu özgürlüğün kötüye kullanılması halinde, demokratik toplum düzeninin korunması amacıyla sınırlama getirilebileceği kabul edilmektedir. Ancak böyle bir sınırlamanın meşru bir amaca dayanması, demokratik toplum için zorunlu olması ve orantılılık ilkesine uygun biçimde uygulanması gerekir. İfade özgürlüğü, bireyin düşüncesini açıklama hakkını olduğu kadar, toplumun doğru bilgiye erişme ve kanaat oluşturma hakkını da güvence altına almaktadır. Dolayısıyla, ifade özgürlüğüne getirilecek her türlü sınırlamanın meşruiyet, gereklilik ve orantılılık ilkelerine uygun olması gerekir. Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi, halkı yanıltıcı bilgilerin yayılmasını engellemek amacıyla bu özgürlüğe bir sınır getirmiştir. Ancak, ifade özgürlüğü ile kamu düzenini koruma gereksinimi arasındaki ince çizginin nasıl belirleneceği, hukuk ve insan hakları açısından oldukça önem arz etmektedir.
Yukarıda kısaca izah edilen basın özgürlüğü ile ilgili temel bilgiler çerçevesinde TCK’nın 217/A maddesini ele alalım. Söz konusu madde, 7418 sayılı yasa ile eklenen ve 18.10.2022 tarihi itibariyle yürürlüğe giren "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçunu düzenlemektedir. Bu suçun oluşabilmesi için öncelikle bir haber veya yayın olmalıdır. Bu haber veya yayın gerçeğe aykırı bir bilgi içermelidir. Yayın yapanın amacı veya kastı kamuoyunu bilgilendirmek olmamalıdır. Aksine bu kişinin amacı sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak olmalıdır. Bunlarla birlikte yapılan yayın ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili olmalıdır. Bu durum kamu barışını bozmaya elverişli olmalıdır. Tüm bu şartlar alenen yapılmalıdır. Başka bir deyişle, kamuya açık, herkesçe bilinebilen, ortada, isteyen herkesin görebileceği şekilde, besbelli, gizli-saklı olmayan bir durum ortaya çıkmalıdır.
Söz konusu suçun yaptırımı ise bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olarak düzenlenmiştir. Kişi, gerçek kimliğini gizlemişse veya bir örgüt faaliyeti çerçevesinde hareket etmişse verilen ceza yarı oranında artırılacaktır. Ayrıca suçun basın veya internet yoluyla işlenmesi durumunda cezanın yarı oranına kadar artırılacağı, hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte, üzerinde durulması gereken önemli bir diğer nokta, basının bilgi verme sınırları içinde ve eleştiri amacıyla gerçekleştirdiği yayınların bu suçun kapsamına girmediğidir. Kanun koyucu bu yöndeki yayınları hukuka uygunluk sınırları içerisinde görmüştür.
Yasal düzenlemenin temel amacı, toplumsal barışı muhafaza etmektir. Ancak, suçun oluşabilmesi için yukarıda yazılı altı temel unsurun varlığının bir arada olması gereklidir. Görüldüğü üzere alelade bir yayın bu suça neden olmayacaktır. Yayın yoluyla işlenmiş sayılabilmesi için bu suçun oluşum şartları, kanun koyucu tarafından dar yorum ilkesine uygun biçimde sınırlandırılmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinin uygulama alanı, özellikle internet gazeteciliği ve dijital medya üzerinden yapılan paylaşımlar açısından önemli bir boyut kazanmaktadır. Bu çerçevede, "haber verme sınırları" kavramı öne çıkmaktadır. Eğer bir bilgi, kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyor ve eleştiri sınırları içinde kalıyorsa, böyle bir yayının suç unsuru oluşturmayacağı vurgulanmıştır. Bu ayrım, TCK’nın 218. maddesiyle yasal güvence altına alınmıştır. Eleştiri amacıyla yapılan ve haber verme sınırlarını ihlal etmeyen yayınlar, bu suç kapsamında değerlendirilmemelidir. İfade ve basın özgürlüğü, hem ulusal hem de uluslararası hukukta temel hak ve özgürlükler ile kamu yararı arasında denge gözetilerek düzenlenmiştir. Kamuoyunu ilgilendiren meselelerde basının üstlendiği sorumluluk oldukça kıymetlidir. İfade özgürlüğü ile bireylerin itibar ve haklarının korunması arasında sağlanacak denge, büyük ölçüde yargı kararları doğrultusunda şekillenmektedir. Başka bir deyişle, TCK’nın 218. maddesi, 217/A maddesiyle ilgili değerlendirmeler de belirleyicidir. Buna göre, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacı taşıyan yayınlar suç sayılmamalıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi, ceza miktarına bakılmaksızın temyize tabi tutulan katalog suçlar arasında yer almıştır. Bu itibarla, kapsamlı bir yargısal denetime tabi tutulmaktadır. Yerel mahkeme kararları istinafa konu olabilirken, Bölge Adliye Mahkemesi'nin verdiği kararlar da temyiz yoluyla Yargıtay’ın incelemesine sunulabilir. Yargılama süreçlerine getirilen aşamalı denetim, hukuka uygun ve sağlıklı kararların alınmasını mümkün kılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin 8 Kasım 2023 tarihli, E. 2022/129, K. 2023/189 sayılı kararında, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde düzenlenen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun iptali talebi incelenmiş; düzenlemenin ifade özgürlüğüyle ilişkisi, demokratik toplum düzeni bakımından sınırları ve suçun belirlenebilirliği yönünden değerlendirme yapılmıştır. Mahkeme, maddenin ifade özgürlüğüne müdahale niteliğinde olduğunu, ancak bu müdahalenin Anayasa’nın 13. ve 26. maddelerinde öngörülen kanunilik, meşru amaç, demokratik toplum düzeninde gereklilik ve ölçülülük ilkelerine uygun bulunduğunu belirtmiştir. Suçun maddi unsurunun gerçeğe aykırı bilginin ülkenin iç veya dış güvenliği, kamu düzeni ya da genel sağlığıyla ilgili olarak kamu barışını bozmaya elverişli biçimde alenen yayılması; manevi unsurunun ise halk arasında korku, endişe veya panik yaratma saikiyle hareket edilmesi olduğu vurgulanmıştır. Gerçeklik ölçütünün mutlak doğruluk anlamına gelmeyip olgusal temele dayalı görünür gerçeklik biçiminde yorumlanması gerektiği, bu yönüyle basın özgürlüğü ve haber verme hakkının sınırlarının TCK 218 kapsamında güvence altına alındığı belirtilmiştir. Mahkeme, kuralın suçun unsurlarını belirli biçimde gösterdiğini, öngörülebilirlik koşulunu sağladığını ve kamu barışının korunması amacına hizmet ettiğini belirterek, TCK 217/A’nın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 29.02.2024 tarihli, E. 2023/4112, K. 2024/1966 sayılı kararında, TCK m.217/A’da düzenlenen “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun oluşabilmesi için fiilin sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu; bu nedenle suçun özel kast gerektirdiği belirtilmiştir. Karara konu olayda gazeteci olan sanığın, bir cinsel istismar iddiasına ilişkin sosyal medya paylaşımında gerçeğe aykırı bilgi verdiği, ancak paylaşımını kısa sürede kaldırıp düzeltme açıklaması yaptığı ve haber verme hakkını kullandığı anlaşılmıştır. Daire, sanığın fiilinin kamu barışını bozmaya elverişli somut tehlike doğurmadığı, ayrıca özel kast unsurunun gerçekleşmediği kanaatine varmış ve haber verme hakkı kapsamında değerlendirilen eylemde suçun sübjektif unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle mahkûmiyet hükmünün CMK m.302 uyarınca bozulmasına karar vermiştir.
Bir yayın nedeniyle soruşturma başlatılmış olması, tüm suçlarda olduğu gibi her zaman iddianame düzenleneceği anlamına gelmez. Delil yetersizliği ya da suçun unsurlarının oluşmadığı kanaatinde, soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi; başka bir deyişle takipsizlik kararı verilmesi mümkündür.
Kanaatimizce, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi, ifade özgürlüğü ile kamu düzeni arasındaki meşru sınırı belirleme amacı taşımaktadır. Bununla birlikte, hükmün uygulanmasında dar yorum ilkesinden uzaklaşılması, ifade özgürlüğünün özünü zedeleyebilecek sonuçlar doğurabilir. Suçun unsurları olan gerçeğe aykırı bilgi, özel kast ve kamu barışını bozmaya elverişlilik, her somut olayda ayrı ayrı ve objektif ölçütlerle değerlendirilmelidir. Haber verme hakkı kapsamında kalan veya eleştiri amacı taşıyan açıklamalar, suçun konusuna dahil edilmemelidir. 217/A maddesinin tatbikinde esas olan, kamu barışının korunması amacını aşmadan, demokratik toplum düzeninin temel değeri olan ifade özgürlüğünü koruyacak dengeyi gözetmektir.