Şüpheli yakalandı, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı, ardından yeni delil ortaya çıktığından bahisle tekrar yakalandı, bu durumda gözaltı süresi tekrar başlar mı?
Cevap: Ceza Muhakemesi Kanunu m.91’de gözaltı tedbiri düzenlenmiştir. Gözaltına alma; yakalama tedbirinden sonra uygulanan temelde cumhuriyet savcısına ve istisnai olarak kolluğa tanınmış, kişiyi özgürlüğünden geçici olarak yoksun kılan bir ceza yargılaması tedbiridir.
CMK m.91/6’ya göre;“Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hakiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz”.
Bu hükme göre, gözaltı süresi dolduğu için veya sulh ceza hakimliğinin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya sebep olan fiile ilgili “yeni ve yeterli delil” elde edilmedikçe ve soruşturmayı yöneten cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama tedbiri tatbik edilemez. Aynı fiille ilgili yeni ve yeterli delile ulaşıldığında, cumhuriyet savcısının aynı eylemden dolayı aynı kişi ile ilgili yakalama kararı (emri) verebileceği dikkate alındığında, bu andan itibaren şüpheli hakkında ilk bitmiş veya sonlandırılmış gözaltı süresi hesaba katılmayacak ve yakalama tedbiri sonrasında yeni gözaltı süresi tatbik edilecektir.
Cumhuriyet savcısının CMK m.91/6 uyarınca verdiği yakalama emri otomatik olarak gözaltına almayı kapsar mı? Kanaatimizce kapsamaz, bunun için de cumhuriyet savcısı tarafından CMK m.91/1’e uygun düşecek şekilde şüphelinin gözaltına alınmasına karar verilmelidir.
Gözaltı süreleri, suçun niteliğini ve olağanüstü hal kapsamına giren suç türünden olup olmamasına göre değişecek olup, yeni baştan hesaplanacaktır.Bir diğer görüşe göre, CMK m.91/6 gereğince cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yakalama kararı ilgilinin gözaltına alınması kararını da kapsar, bu konuda cumhuriyet savcısının ayrı bir karar vermesine gerek olmayıp, CMK m.91/1-3’de öngörülen gözaltı süreleri ikinci yakalama anından itibaren yeniden işlemeye başlar, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname m.6/1-a ile 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname m.3/1-a’da yer alan gözaltı süreleri de aynı şekilde yakalama anından itibaren işletilip hesaplanır. Bu hükümlerde gösterilen gözaltı süreleri azami süreler olup, sonuna kadar kullanılmamalı ve ihtiyaç bittiğinde şüphelinin özgürlüğünden daha fazla alıkoyulmasına müsaade edilmemelidir.
Kimisi; CMK m.91/6’da yer alan yakalama emrinin yeni gözaltı süresini başlatmayacağını, ilk yakalama ve gözaltına alma aşamasında tüketilen sürelerin, yeni ve yeterli delil elde edildiğinden bahisle “yok” sayılıp yeni gözaltı sürecinin başlamasına yol açmayacağını, aksi uygulamanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının hukuka aykırı şekilde kısıtlanması ile sonuçlanacağını, bunun da Anayasa m.13’e,m.19/3-5’e ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5/1’e aykırı olacağını, kaldı ki CMK m.91’de de yeni yakalamadan sonra yeni gözaltına alma sürecinin başlayacağına ilişkin bir açıklık bulunmadığını, CMK m.91/6’da sadece yakalama tedbirinden bahsedildiğini, bundan hareketle gözaltına alma tedbirinin tatbik edilemeyeceğini ileri sürebilir.
Bu fikre katılmadığımızı ifade etmek isteriz. Gözaltına alma tedbiri, yakalamadan sonra başlar. Yakalama ve gözaltına alma tedbirleri birbirinden farklıdır. Yakalama olmadan gözaltı tedbirinin tatbiki mümkün değildir. Yakalama, suç işlediği iddiasıyla derdest edilen bir kişinin çok kısa bir süre için hürriyetinden alıkoyulması ve sonrasında gözaltına alınması veya serbest bırakılması ile sonuçlanır.
CMK m.91/6’da; yeni ve yeterli delil elde edildiği gerekçesiyle tekrar yapılacak yakalamadan sonra gözaltına almanın tatbik edilemeyeceğinin iddia edilmesi abesle iştigaldir. Çünkü ilk yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delilin elde edilmesiyle başlayan süreçte yakalanan kişinin mutlaka ifade için alıkoyulması ve bu amaçla da gözaltına alınması gerekir. Aksi halde, yapılan yakalamanın bir anlamı ve sonucu olamaz. Belki cumhuriyet savcısı, bu yakalamadan sonra yakalanan kişinin ifadesinin kolluk tarafından alınıp bırakılmasını emredebilir. Bizce bu dahi, yani yakalanan kişinin ifade için alıkoyulmasında geçen sürede gözaltına alma tedbirinden sayılmalıdır. Aksi uygulama, özellikle kolluğun keyfi hareketlerini gündeme getirebilir veya soruşturmada işini güçleştirebilir.
Bizce, CMK m.91/6’ya göre yapılacak ikinci yakalamadan sonra başlayan yeni gözaltı süreci ve süreleri olacaktır. Bunun aksi de düşünülemez. Gözaltı sürelerinin özellikle olağanüstü hal döneminde uzatıldığı, hatta Anayasa ile kurulu düzene, Devletin güvenliğine karşı işlenmemiş veya Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girmeyen toplu suçlarda bile gözaltına alma süresinin 30 gün olabildiği düşünüldüğünde, ilk yakalama sonrasında uygulanan gözaltı sürecinden sonra ikinci yakalama ile başlayacak gözaltına almanın kişinin özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayacağı, mağduriyete yol açacağı, gözaltı sürelerinin uzun ve keyfi kullanılması durumunda cezaya dönüşeceği, en önemlisi de şüpheli üzerinde ciddi bir baskı ve korku oluşturacağı savunulabilir.
Bu eleştirilere elbette kayıtsız kalınamaz. Ancak CMK m.91/6’nın emri bu yöndedir, yani aynı suça konu eylemden dolayı aynı kişinin ikinci kez gözaltına alınmasına izin vermektedir. Esasında “yeni ve yeterli delil” kriteri, maddi hakikate ve adalete ulaşma amacıyla şüphelinin makul süreyle gözaltında tutulmasını mümkün kılmaktadır. Cumhuriyet savcısının, şüphelinin ikinci kez yakalanması ve gözaltına alınmasında keyfi hareket edeceği ve hukukilik denetimine tabi tutulmayacağı düşünülemez.
Gerçi Türk Hukuku uygulamasında; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının birçok defa Anayasa, kanun ve uluslararası sözleşmelerin güvencelerine rağmen ihlal edildiği, teorik korumanın pratiğe yansıtılamadığı, özellikle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik ihlal iddialarına karşı öngörülen hukukilik denetiminin etkin şekilde işletilemediği, hukukilik denetiminin kağıt üzerinde kaldığı, bu sebeple yasal güvencelerin genişletilmesi ve kamu otoritesinin bu konu ile ilgili yetkilerinin daraltılarak, sorumluluklarının ağırlaştırılıp etkin hale getirilmesinin talep edildiği, aksi halde demokratik hukuk toplumunun en önemli güvencelerinden olan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının keyfi müdahaleler ile karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olacağı, ihlallerde artış yaşanacağı, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine yorum yoluyla yasal düzenlemelerin genişletilmemesinin gerekli olduğu, bu noktada “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’ün sıkı sıkıya uygulanması gerektiği, açık yasal düzenleme olmadığı için ikinci kez gözaltına alma sürecinin başlatılmaması gerektiği düşünülebilir.
Elbette kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine tatbikattan kaynaklanan olumsuzluklar esas alınarak, CMK m.91/6’da öngörülen ikinci kez yakalamaya bağlı ikinci gözaltı sürecinin uygulanmaması gerektiği düşünülse de bunun yasal temelli olamayacağı, bir temenniden ibaret kalacağı, cumhuriyet savcısının aynı fiilden dolayı aynı şahsın ikinci kez gözaltına alınmasına karar verebileceği, fakat kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine olan bu kuralın dikkatli ve sıkı bir şekilde uygulanması gerekeceği ve sulh ceza hakimliği tarafından da etkin bir şekilde hukuki denetiminin yapılmasında zorunluluk olduğu tartışmasızdır.
Sonuç olarak; CMK m.91/6’ya göre yapılan ikinci yakalama yeni bir işlem olup, yeni yakalama ve gözaltına alma sürecini başlatır, Kanunda bunu engelleyen ve ikinci yakalamadan sonra yeni gözaltı sürecinin başlatılmasını yasaklayan bir hüküm de bulunmamaktadır. Bunun aksine, CMK m.91/6 ikinci gözaltının tatbikini mümkün kılmaktadır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Cevap: Ceza Muhakemesi Kanunu m.91’de gözaltı tedbiri düzenlenmiştir. Gözaltına alma; yakalama tedbirinden sonra uygulanan temelde cumhuriyet savcısına ve istisnai olarak kolluğa tanınmış, kişiyi özgürlüğünden geçici olarak yoksun kılan bir ceza yargılaması tedbiridir.
CMK m.91/6’ya göre;“Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hakiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz”.
Bu hükme göre, gözaltı süresi dolduğu için veya sulh ceza hakimliğinin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya sebep olan fiile ilgili “yeni ve yeterli delil” elde edilmedikçe ve soruşturmayı yöneten cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama tedbiri tatbik edilemez. Aynı fiille ilgili yeni ve yeterli delile ulaşıldığında, cumhuriyet savcısının aynı eylemden dolayı aynı kişi ile ilgili yakalama kararı (emri) verebileceği dikkate alındığında, bu andan itibaren şüpheli hakkında ilk bitmiş veya sonlandırılmış gözaltı süresi hesaba katılmayacak ve yakalama tedbiri sonrasında yeni gözaltı süresi tatbik edilecektir.
Cumhuriyet savcısının CMK m.91/6 uyarınca verdiği yakalama emri otomatik olarak gözaltına almayı kapsar mı? Kanaatimizce kapsamaz, bunun için de cumhuriyet savcısı tarafından CMK m.91/1’e uygun düşecek şekilde şüphelinin gözaltına alınmasına karar verilmelidir.
Gözaltı süreleri, suçun niteliğini ve olağanüstü hal kapsamına giren suç türünden olup olmamasına göre değişecek olup, yeni baştan hesaplanacaktır.Bir diğer görüşe göre, CMK m.91/6 gereğince cumhuriyet savcısı tarafından verilecek yakalama kararı ilgilinin gözaltına alınması kararını da kapsar, bu konuda cumhuriyet savcısının ayrı bir karar vermesine gerek olmayıp, CMK m.91/1-3’de öngörülen gözaltı süreleri ikinci yakalama anından itibaren yeniden işlemeye başlar, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname m.6/1-a ile 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname m.3/1-a’da yer alan gözaltı süreleri de aynı şekilde yakalama anından itibaren işletilip hesaplanır. Bu hükümlerde gösterilen gözaltı süreleri azami süreler olup, sonuna kadar kullanılmamalı ve ihtiyaç bittiğinde şüphelinin özgürlüğünden daha fazla alıkoyulmasına müsaade edilmemelidir.
Kimisi; CMK m.91/6’da yer alan yakalama emrinin yeni gözaltı süresini başlatmayacağını, ilk yakalama ve gözaltına alma aşamasında tüketilen sürelerin, yeni ve yeterli delil elde edildiğinden bahisle “yok” sayılıp yeni gözaltı sürecinin başlamasına yol açmayacağını, aksi uygulamanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının hukuka aykırı şekilde kısıtlanması ile sonuçlanacağını, bunun da Anayasa m.13’e,m.19/3-5’e ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5/1’e aykırı olacağını, kaldı ki CMK m.91’de de yeni yakalamadan sonra yeni gözaltına alma sürecinin başlayacağına ilişkin bir açıklık bulunmadığını, CMK m.91/6’da sadece yakalama tedbirinden bahsedildiğini, bundan hareketle gözaltına alma tedbirinin tatbik edilemeyeceğini ileri sürebilir.
Bu fikre katılmadığımızı ifade etmek isteriz. Gözaltına alma tedbiri, yakalamadan sonra başlar. Yakalama ve gözaltına alma tedbirleri birbirinden farklıdır. Yakalama olmadan gözaltı tedbirinin tatbiki mümkün değildir. Yakalama, suç işlediği iddiasıyla derdest edilen bir kişinin çok kısa bir süre için hürriyetinden alıkoyulması ve sonrasında gözaltına alınması veya serbest bırakılması ile sonuçlanır.
CMK m.91/6’da; yeni ve yeterli delil elde edildiği gerekçesiyle tekrar yapılacak yakalamadan sonra gözaltına almanın tatbik edilemeyeceğinin iddia edilmesi abesle iştigaldir. Çünkü ilk yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delilin elde edilmesiyle başlayan süreçte yakalanan kişinin mutlaka ifade için alıkoyulması ve bu amaçla da gözaltına alınması gerekir. Aksi halde, yapılan yakalamanın bir anlamı ve sonucu olamaz. Belki cumhuriyet savcısı, bu yakalamadan sonra yakalanan kişinin ifadesinin kolluk tarafından alınıp bırakılmasını emredebilir. Bizce bu dahi, yani yakalanan kişinin ifade için alıkoyulmasında geçen sürede gözaltına alma tedbirinden sayılmalıdır. Aksi uygulama, özellikle kolluğun keyfi hareketlerini gündeme getirebilir veya soruşturmada işini güçleştirebilir.
Bizce, CMK m.91/6’ya göre yapılacak ikinci yakalamadan sonra başlayan yeni gözaltı süreci ve süreleri olacaktır. Bunun aksi de düşünülemez. Gözaltı sürelerinin özellikle olağanüstü hal döneminde uzatıldığı, hatta Anayasa ile kurulu düzene, Devletin güvenliğine karşı işlenmemiş veya Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girmeyen toplu suçlarda bile gözaltına alma süresinin 30 gün olabildiği düşünüldüğünde, ilk yakalama sonrasında uygulanan gözaltı sürecinden sonra ikinci yakalama ile başlayacak gözaltına almanın kişinin özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayacağı, mağduriyete yol açacağı, gözaltı sürelerinin uzun ve keyfi kullanılması durumunda cezaya dönüşeceği, en önemlisi de şüpheli üzerinde ciddi bir baskı ve korku oluşturacağı savunulabilir.
Bu eleştirilere elbette kayıtsız kalınamaz. Ancak CMK m.91/6’nın emri bu yöndedir, yani aynı suça konu eylemden dolayı aynı kişinin ikinci kez gözaltına alınmasına izin vermektedir. Esasında “yeni ve yeterli delil” kriteri, maddi hakikate ve adalete ulaşma amacıyla şüphelinin makul süreyle gözaltında tutulmasını mümkün kılmaktadır. Cumhuriyet savcısının, şüphelinin ikinci kez yakalanması ve gözaltına alınmasında keyfi hareket edeceği ve hukukilik denetimine tabi tutulmayacağı düşünülemez.
Gerçi Türk Hukuku uygulamasında; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının birçok defa Anayasa, kanun ve uluslararası sözleşmelerin güvencelerine rağmen ihlal edildiği, teorik korumanın pratiğe yansıtılamadığı, özellikle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik ihlal iddialarına karşı öngörülen hukukilik denetiminin etkin şekilde işletilemediği, hukukilik denetiminin kağıt üzerinde kaldığı, bu sebeple yasal güvencelerin genişletilmesi ve kamu otoritesinin bu konu ile ilgili yetkilerinin daraltılarak, sorumluluklarının ağırlaştırılıp etkin hale getirilmesinin talep edildiği, aksi halde demokratik hukuk toplumunun en önemli güvencelerinden olan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının keyfi müdahaleler ile karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olacağı, ihlallerde artış yaşanacağı, dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine yorum yoluyla yasal düzenlemelerin genişletilmemesinin gerekli olduğu, bu noktada “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’ün sıkı sıkıya uygulanması gerektiği, açık yasal düzenleme olmadığı için ikinci kez gözaltına alma sürecinin başlatılmaması gerektiği düşünülebilir.
Elbette kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine tatbikattan kaynaklanan olumsuzluklar esas alınarak, CMK m.91/6’da öngörülen ikinci kez yakalamaya bağlı ikinci gözaltı sürecinin uygulanmaması gerektiği düşünülse de bunun yasal temelli olamayacağı, bir temenniden ibaret kalacağı, cumhuriyet savcısının aynı fiilden dolayı aynı şahsın ikinci kez gözaltına alınmasına karar verebileceği, fakat kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı aleyhine olan bu kuralın dikkatli ve sıkı bir şekilde uygulanması gerekeceği ve sulh ceza hakimliği tarafından da etkin bir şekilde hukuki denetiminin yapılmasında zorunluluk olduğu tartışmasızdır.
Sonuç olarak; CMK m.91/6’ya göre yapılan ikinci yakalama yeni bir işlem olup, yeni yakalama ve gözaltına alma sürecini başlatır, Kanunda bunu engelleyen ve ikinci yakalamadan sonra yeni gözaltı sürecinin başlatılmasını yasaklayan bir hüküm de bulunmamaktadır. Bunun aksine, CMK m.91/6 ikinci gözaltının tatbikini mümkün kılmaktadır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)