Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mahmut Can Şenyurt


İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 28.11.2013 tarihli kararında[1], bilgiye erişim hakkına sınırlamayı İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi kapsamında değerlendirip, somut olay açısından ihlal kararı vermiştir. Uyuşmazlığa konu olayda başvurucu bir sivil toplum örgütü olup, Derneğin amacı tarım alanları ve ormanlara ilişkin mülkiyet nakillerinin toplum üzerindeki etkilerini araştırıp, bu konudaki yasa tasarıları hakkında görüş bildirmektir.

Başvurucu Dernek, Tyrol Taşınmaz Nakillleri Kanunu’na dayanarak, Tyrol Taşınmaz Nakilleri Komisyonu’ndan Ocak 2000 tarihinden Ocak 2005’e kadar gerçekleştirilen taşınmaz mülkiyeti nakilleri ile ilgili verdiği kararları isimsiz şekilde kendisine sunmasını talep etmiştir. Başvurucu, talebi ile ilgili tüm masrafları karşılamaya hazır olduğunu belirtmiştir.

Başvurucunun iki başvurusu da reddedilmiştir. İkinci red kararında Komisyon, başvurucunun Tyrol Taşınmaz Nakillleri Kanunu’nun kapsamına girmediğini, bir an için girse dahi işlemin çok masraflı olacağını ve talebi yerine getirmeye çalışmasının çok fazla kaynak gerektirdiğini, bu kaynağın ayrılması durumunda Komisyonun işleyişinin etkileneceğini belirterek reddetmiştir. Başvurucu Dernek, hem idare mahkemeleri ve hem de Anayasa Mahkemesi önünde şikayetlerde bulunmuş, ancak bir sonuç alamamıştır.

Başvurucu Dernek, Komisyon kararlarının kendisine verilmesi talebinin reddedilmesinin, bilgiye erişim hakkı delaletiyle ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ve red kararına karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığını da ileri sürmek suretiyle İHAS m.13’ün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkeme, Derneğin kamu yararı gözeten hukuka uygun bir bilgi toplama faaliyetinde bulunduğunu, bu sebeple Komisyonun red kararının bilgiye erişim hakkı delaletiyle İHAS m.10’a bir müdahale niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme; Komisyonun red kararı Tyrol Bilgiye Erişim Kanunu hükümlerine dayandığı için, müdahalenin 10. madde kapsamında hukuken öngörülmüş olduğunu, yani kanunla tanımlandığını ve somut olayda red kararı gerekçesinin, “başkalarının haklarının korunması” meşru amacına dayandığını ifade etmiştir.

Mahkeme son olarak, Avusturya makamlarının red kararlarının somut olayın şartları dahilinde “yeterli” ve “ilgili” olup olmadıklarını incelemiştir. Bu kapsamda Mahkeme, Derneğin talebi doğrultusunda oluşacak masrafları karşılamayı teklif etmesine rağmen, talebin koşulsuzca reddedildiğini belirtmiştir.

Ayrıca İHAM, medeni haklara dair uyuşmazlıkları karara bağlayan bir kamu kurumu olan Komisyonun verdiği hiçbir kararın (örneğin elektronik bir veri tabanında) yayınlanmamasını “çarpıcı” olarak nitelendirmiştir. Mahkeme; Komisyonun, Derneğin talebini yerine getirmesi konusunda yaşayacağı zorluğun (çok masraflı olma ve kaynak ayırma zorluğu), kararlarını yayınlamama yönündeki tercihinin bir sonucu olduğuna karar vermiştir. Mahkeme; Derneğin, Avusturya’nın farklı bölgelerindeki tüm komisyonlardan ilgili kararları isimsiz olarak temin edebildiğini de vurgulamıştır. Böylece Mahkeme, Tyrol Bölgesi ile ilgili farklı uygulamayı eleştirmektedir.

Sonuç olarak Mahkeme, Avusturya makamlarının red kararlarının gerekçelerinin “ilgili”, fakat “yeterli” olmadığına karar vermiştir. Mahkeme, Komisyonun hangi şartlar çerçevesinde kararlarına erişimin mümkün olacağını belirlemenin kendi görevi olmadığını, ancak somut olaydaki uygulamanın izlenen meşru amaçla orantısız olduğunu ifade etmiştir.

Somut olayda Komisyon, kendi seçimi doğrultusunda kararlarına dair bir bilgi tekeli oluşturmuş ve başvurucu Derneğin Tyrol’deki taşınmaz kanun tasarılarına görüş bildirip katılması imkanını ortadan kaldırmıştır. Bu bilgiler ışığında; somut olayda İHAS m.10’un ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Sonuç:

İHAS m.10/1’e göre, “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir”.

Anayasa m.26/1’e göre, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir”.

Kanaatimizce, İHAS m.10 ve Anayasa m.26’da düzenlenen ifade hürriyetinin bir unsuru olan bilgiye erişim hakkının, bugün kabul edildiği şekli ile sadece sivil toplum örgütleri için değil, zamanla çoğulcu toplumların ana unsuru ve kendisini geliştirme hakkına sahip olan bireyi kapsayacak şekilde genişlemesi kaçınılmazdır.  Bir başka ifadeyle birey, kendisini doğrudan veya dolaylı ilgilendiren her konu hakkında bilgiye ulaşabilmelidir. Bu ilgi, bireyin bizzat kendisi ile ilgili olabileceği gibi, bir toplum veya topluluk vasıtası ile de kurulabilir. Bilgiye ulaşımın sınırlandırılması keyfi olamaz. Somut zorunluluklar sebebiyle getirilen yasal dayanağı olan kısıtlama ise, her yönü ile tanımlanmalı ve bilgiye erişim hakkının özünü zedelememelidir.

Bu kapsamda bireyin, kendisini, toplumu ve düzeni ilgilendiren tüm yargı kararlarına ulaşabilmesi, içeriğini öğrenebilmesi ve paylaşabilmesi gerekir. Kararlarda yer alan insanların isimlerinin ve özel hayatlarının korunması, bu kişilerin isteklerine bağlı olarak ve önceden belirlenecek yöntemle güvence altına alınabilir. Bilgiye erişim hakkı, sırf bireyin özel hayatının korunması sebebiyle kısıtlanmamalı, bu konuda bir denge ve davaya taraf insanların özel hayatlarını koruyacak bir yöntem geliştirilmelidir. Hukuk devleti, haklardan birisinin özünü zedeleyerek ve kullanımını kısıtlayarak değil, bir denge gözetmek suretiyle hakların uzlaştırılıp, kağıt üzerinde kalmamasını, yani kullanılabilir olmasını sağlamalıdır.

Belirtmeliyiz ki, hukuk mesleğini icra eden bireyler, yani avukatlar ve hatta tüm toplum, millet adına karar veren yargı organının tüm kararlarına kolaylıkla ve bedel ödemeksizin erişebilmelidir. Toplumda adaletin yerine gelmesi, bilginin tekelleşmesi ile değil, yargılamanın aleni olma özelliği de gözönünde bulundurularak, ancak yargı kararlarının paylaşılması ile test edilebilir.

Bu noktada, kişisel verilerin toplanması ve paylaşılması ile halka açık olması gereken bilginin paylaşılmasını birbirine karıştırmamak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nde kişisel verilerin Anayasa m.20/3’ün koruması altındadır. Hatta bu hüküm, kişisel verilerin sınırlanmasına dair bir özel sebep de öngörmemiştir.

Bir başka ifadeyle kişisel veriler, Anayasa dayanak alınmak ve Anayasa m.13’den hareket edilerek, en azından Anayasanın bu şekli ile kanunla dahi sınırlandırılamaz. Hatta kanun koyucu, İHAS m.8/2’yi de gerekçe alarak kişisel verilerin korunması hakkına kısıtlama gerekemez. Çünkü Anayasa m.90/5, uluslararası sözleşmelerle kişi hak ve hürriyetlerinin iyileştirilmesine elverişli olup, kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması yönü ile uygulanamaz. Bir başka ifadeyle, “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı İHAS m.8/2’de öngörülen sınırlama sebeplerine dayanılarak, iç hukukta kanunla dahi kişisel verilerin korunması hakkına sınırlama getirilemez.

Bu konuda, öncelikle kişisel verilerin korunması hakkının sınırlanabilmesine yönelik özel sınırlama nedenleri öngören Anayasa değişikliğine ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut hali ile Anayasa m.20/3, kişisel verilerin korunması bakımından en azından kağıt üzerinde İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi standartlarının çok üstündedir. Uygulamada, Anayasa m.20/3’ün nerede ise “yok” sayıldığını görmekteyiz.

--------
[1] İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 28.11.2013 tarihli Österreichische Vereiningung zur Erhaltung, Stärkung und Schaffung eines wirtschaftlich gesunden land- und forstwirtschaftlichen – Avusturya kararı.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)