İddianamenin iade nedenleri 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesinde sayma yöntemi açık bir şekilde belirtilmiştir.

Buna göre; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine aykırı olarak olarak düzenlenen iddianamelerin iadesine karar verilmesi gerekir. İade kararı vermeden önce şu hususların varlığı tespit edilmelidir:

1) Suçun sübutuna doğrudan etki edecek gerekli deliller toplanmış olmalı

2) Önödemeye veya uzlaştırmaya veya seri muhakeme usulüne tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaştırma ya da seri muhakeme usulü uygulanmadan iddianame düzenlenemez.

3) Soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın iddianame düzenlenemez.

Yukarıda belirtilen hususlara aykırı düzenlenen iddianamenin C. Başsavcılığına iade edilmesi gerekecektir.

1. İddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine aykırı olarak düzenlenmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3 maddesinde belirtilen ve iddianamede bulunması gereken unsurların bulunmaması halinde iddianamenin reddi mümkündür. Başka bir söylemle iddianamenin iadesi ile ilgili şu koşulların varlığı gerekir:

1) İddianamede yasal düzenlemede belirtilen bilgi ve unsurları içermemesi hali (CMK m. 170/3),

2) Suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmaması (CMK m. 170/4),

3) Şüphelinin sadece aleyhine değil, lehine deliller toplanmadan düzenlenen iddianamenin düzenlenmiş olması[1].

1.1. İddianamede Bulunması Gerekli Bilgilere veya Unsurlara Yer Verilmemesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3 maddesinde iddianamede yer alması gereken unsurlar ve bilgiler ayrı ayrı belirtmek suretiyle gösterilmiştir.

Bu yasal düzenlemeye göre iddianamede gösterilmesi gereken hususlar şunlardır:

1) Görevli ve yetkili mahkemenin adı,

2) Şüphelinin kimliği,

3) Varsa müdafi,

4) Varsa maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği,

5) Varsa mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanunî temsilcisi,

6) Varsa açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği,

7) Varsa şikâyette bulunan kişinin kimliği,

8) Şikâyetin yapıldığı tarih,

9) Yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri,

10) Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

11) Suçun delilleri,

12) Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri,

Yukarıda belirtilen hususlar ile varsa bu hususlarla ilgili sürelerin iddianamede açıkça belirtilmesi gerekir,

İddianamede bulunması gereken unsurlardan birinin bulunmaması veya iddianame içeriğinden anlaşılmaması halinde mahkemece iade kararı verilebilecektir. Bu durumda savcılık makamından eksikliğin giderilmesi talep edilebilecektir.

Burada iddianame kamu davasını açan ve yargılamayı başlatan bir belgedir. Bu nedenle, şüpheli iddianamede yazılı bilgileri dikkate alarak savunma yapacak ve delil sunabilecektir. İddianamede olması gereken bazı bilgilerdeki eksiklik, sanığın savunma hakkının kısıtlanmasına neden olabilecektir.

Burada önemli olan iddianame belirtilmesi gereken bilgilerin iddianamenin kapsamından anlaşılmasıdır. Örneğin; şüphelinin kimlik bilgileri iddianamede yer alması zorunludur. Bu bilgi başlıkta belirtilmemesine rağmen iddianamenin anlatım bölümünden anlaşılabiliyorsa bu durumda iddianamenin iadesi söz konusu olmayacaktır.

Yani iddianame içerisinde kimlik bilgilerine ulaşılabilecek olması önemlidir. Burada başlıkta şekli olarak bu bilgilerin gösterilmesi şart değildir.

Örneğin; iddianamede yer alması gerekenler arasında şüpheli veya müştekinin adres bilgileri yoksa bu iade nedeni olmayacaktır. Nitekim Yargıtay da bazı kararlarında şüpheli veya müştekinin adresinin gösterilmemesinin iade nedeni olarak kabul edilmeyeceğini ifade etmektedir.[2]

İddianamede bulunması gereken unsurların başlıkta yer almamasına rağmen iddianamenin anlatım bölümünde veya iddianamenin bütününde anlaşılması halinde iddianamenin eksik olduğu söylenemeyecektir.

Örneğin; varsa şüphelinin gözaltı ve tutuklu süreleri iddianamenin başlık kısmında gösterilmesi gerekir.

Yani şüphelinin hangi tarihte gözaltına alındığı veya tutuklandığı, hangi tarihte serbest bırakıldığı veya tutuklu halinin devam edip etmediği açık bir şekilde belirtilmelidir.

Bununla birlikte soruşturma dosyasından gözaltı ve tutuklu süresi mahsup edilmiş ise bu durumun da iddianamede açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir.

Buna karşılık, gözaltı ve tutuklu süresinin belirtilmemesi iddianamenin asli unsuru olarak kabul edilmemektedir. Bu durumun dosya kapsamından anlaşılabilir olması önemlidir. Bu yüzden, durum tek başına iade nedeni olarak kabul edilmeyecektir.

Bu konudaki eksikliğin başka esaslı iddianamenin iadesi nedeninin bulunması halinde gösterilmesi isabetli bir uygulama olacaktır.[3]

1.2. Suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmaması

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/4 maddesine göre; iddianamede şüpheliye atılı suçu oluşturan olayların mevcut olan delillerle ilişki kurularak anlatılması gerekir.

Başka bir söylemle; şüphelinin atılı suçu işlediği anlatılırken, şüpheli hakkında dosyada yer alan deliller açıklanmalı, şüphelinin atılı suçu nasıl işlediği dosyada bulunan deliller ışığında izah edilmelidir.

Burada iddianame, mahkemenin yargılama konusu ile ilgili görev ve yetki sınırlarını tespit etmektedir.

Çünkü hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin eylem ve faili hakkında verilebilmektedir (CMK m. 225/1). Burada mahkeme, iddianamede belirtilen şüpheli ve olay dışında bir hüküm kurması söz konusu olamaz.

Örneğin; tehdit suçuna yardım etme eyleminden açılan davada genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olacaktır.[4]

Bu nedenle, iddianamede olayın gerçekleşme biçiminin açık bir şekilde belirtilmesi ve suç ile ilgili olarak dosyada bulunan somut delillerle ilişkilendirilmesi gerekir.

Örneğin; iddianamede, köy muhtarı şüphelinin, yakınanın köy muhtarlığına mahsullerinin korunması için yatırdığı bedel karşılığında A adlı kişiyi kır bekçisi olarak görevlendirdiği, bununla birlikte yakınanın tarlasına verilen zarar ile şüpheli köy muhtarının görevini savsadığı iddiasına ilişkin kanıtların iddianamede belirtilmemesi ve zarar ile şüphelinin hangi eylemi arasında ne tür bir nedensellik bağının bulunduğunun belirtilmemesi halinde iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olayların, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması zorunluluğuna aykırılık oluşturduğu söylenebilecektir.[5]

İddianamede sadece sevk maddelerinin gösterilmesi yeterli midir?

İddianamede, fail hakkında suç ile ilgili bir anlatımın bulunması gerekir. Dosyada var olan delillerle ilişki kurulmadan sadece sevk maddesi gösterilerek iddianame düzenlenmesi yeterli görülmemektedir.

Burada sadece şüpheli, müşteki ve tanık beyanına yer verilip, failin eylemi ne zaman, nerede, nasıl, kime karşı gerçekleştirdiği hususu ifade edilmeden, “şüphelinin A maddesi uyarınca B suçundan cezalandırılması” şeklindeki ifadelerle yetinilmesi hali iddianamenin iadesine neden olacaktır.

Nitekim bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında ayrıca dava açıldığını göstermez.[6]

Örneğin; sanıkların mağdurlara yönelik eylemleri nedeniyle açılan davanın konusunun fuhuş suçunu oluşturduğu olayda, insan ticaret suçundan iddianame hiç söz edilmemesi halinde, sanıklar hakkında insan ticaret suçundan CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir davanın bulunduğundan söz edilemeyecektir.[7]

Bu nedenle iddianamede, bir olay kabulünün bulunması gerekir. Bu konudaki eksiklik halinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/4. Maddesine uygun bir iddianameden söz edilemez ve bu durum nedeniyle iddianame iade edilmelidir.[8]

İddianame veya iddianame yerine geçen belge ile (örneğin görevsizlik kararı ile) kamu davası açılmadığı sürece bir olaya dair eylem ve fail hakkında yargılama sürdürülemez.

Başka bir söylemle; davasız yargılama olamaz. Bu yüzden iddianame veya iddianame yerine geçen belgede (örneğin görevsizlik kararında) bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında, kamu davası açıldığı manasına gelmez. Burada sözü edilen olayla ilgili karar verilemeyecektir.[9]

Örneğin; sanığın tahsil ettiği kira bedelini kayıtlara geç intikal ettirmesi şeklindeki eyleminin kullanma zimmeti niteliğinde kabul edildiği olayda, sanığın köyün içme suyunu sağlayan pompanın elektrik borcunun ödenmesi için toplanan paranın bir kısmını mal edindiği şeklinde bir anlatıma yer verilmemesi halinde bu olay ve fail ile ilgili hüküm kurulamayacaktır.[10]

Örneğin; sanık hakkında mağdura yönelik kasten yaralama ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından açılan kamu davasında, nitelikli tehdit suçlarından usulüne uygun olarak açılmış dava bulunmaması halinde tehdit suçundan hüküm kurulamayacaktır. Burada ek savunma hakkı verilmesi yeterli olmayacaktır.[11]

1.3. Suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan iddianame düzenlenmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/1-(b)[12] maddesinde, suçun sübûtuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iadesine karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır.[13]

“Kesintisizlik” ilkesi gereği davanın duruşmaya ara verilmeksizin tek celsede bitirilmesi öngörülmüştür.

Ceza Muhakemesi Kanunu, bu amaçla iddianamede bulunması gereken unsurları detaylı bir şekilde hüküm altına almıştır. İddianamede belirtilmesi zorunlu olan bu unsurların bulunmaması halinde, mahkemeye iddianameyi iade edebilme olanağı sağlanmıştır.

Genellikle gerekli delillerin soruşturma aşamasında toplandığı davalarda ilk celsede duruşmanın bitirilebilmesi mümkündür. Başka söylemle; yargılamanın kabul edilebilir bir sürede sonuçlandırılması için dosyada bulunması gereken delillerin duruşma başlamadan önce toplanmış olması şarttır.

Yasanın eski halinde yer alan “Mutlak sayılan mevcut bir delil” ibaresi, mahkemelerin iade yetkisinin çok sınırlı olduğu ve mutlak olmamakla birlikte suçun sübutuna etki edebilecek deliller toplanmadan açılan iddianamelerin iade edilemeyeceği şeklinde yorumlanmasına neden olmuştur.

Bu nedenle yasa koyucu, yasal düzenlemede yapılan değişiklikle suçun sübutuna doğrudan etki edecek delillerin toplanmasını gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.

Suçun sübutuna doğrudan etki edecek delil kavramı

Suçun sübutuna doğrudan etki edecek delil kavramının kapsamı, olayın gerçekleştirilme şekline göre ceza yargılaması hukuku ilke ve kurallarına göre tespit edilecektir.

Değişiklik öncesinde “mutlak delil” denildiği için soruşturma aşamasında nitelikli tahkikat yürütülmeden, yeterli araştırma yapılmadan ve tüm deliller toplanmadan iddianame düzenlendiği yönünde şikâyetler ve itiraz ileri sürülmekteydi.

Bilindiği üzere kovuşturma evresinde re’sen araştırma ilkesi ile kastedilen, öncelikle tüm delillerin soruşturma aşamasında toplanması zorunluluğudur.

Burada delillerin kovuşturma evresinde toplanmasının istisna, soruşturma aşamasında toplanmasının kural olması gerekliliği gözetilmelidir.

Bu yüzden yasa koyucu, dosyada var olan delilin yargılama aşamasında da toplanabileceği şeklinde anlayışın yasanın amacı ile uyuşmadığını, bu şekilde davaların sonuçlanması süresinin uzadığını, öncesinde var olan delilin kovuşturma aşamasında toplanabileceği düşüncesinden vazgeçilmesi gerektiğini, soruşturma aşamasında toplanan delillerin kovuşturma aşamasında ortaya konulup tartışılarak tek celsede yargılamanın bitirilmesi gerektiğini öne sürerek yasal düzenlemede değişikliğe gitmiştir.

Yargılamanın tek celsede bitirilmesi ilkesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, yargılamanın tek celsede bitirilmesi ilkesini benimsemiş gözükmektedir. Bu nedenle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206. Maddesinde, delillerin toplanmasından söz edilmeyip, sadece nasıl ortaya konulacağı hüküm altına alınmıştır.

Yeni ceza hukuku sistemimizde “Kişilerin Lekelenmeme Hakkı” ile “Eksiksiz Soruşturma ve Tek Celsede Duruşma” ilkeleri geçerli olmaktadır.[14]

Bu ilkelere göre; soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının mâkul sürede soruşturma ile ilgili olarak şu işlemleri yapabilmesi gerekir:[15]

1) Bütün delilleri toplamalıdır.

2) Sadece mahkûmiyetle sonuçlanacağını değerlendirdiği olayları dava konusu yapmalıdır.

3) Beraatla sonuçlanacağını değerlendirdiği eylemleri dava konusu yapmamalıdır.

4) Şüphelinin aleyhine olan deliller dışında lehine olan delilleri de toplama toplamalı ve şüphelinin haklarını koruma yükümlülüğünü yerine getirmelidir.

Soruşturma evresi uzun sürebilir. Nitekim iddianamenin iadesi kurumunun getirilmesi, delillerin toplanmasının soruşturma evresinde gerçekleştirilmesi amacına yöneliktir.

Bu nedenle, kovuşturma evresinin yeni bir delil toplanmasına gerek kalmadan ve bir veya iki celsede bitirilmesi amaçlanmıştır. Burada delil toplanmaksızın, deliller ile şüpheliye isnat edilen eylem veya şüpheliyle ilişkilendirilmeden hazırlanan iddianamenin adil yargılanma hakkını (lekelenmeme hakkını) ihlal edeceği söylenebilir.

Adil yargılanma hakkının sadece kovuşturma aşaması ile ilişkili bir hak olmadığı hususu mutlaka gözetilmelidir.

Sonuç olarak haksız yere, yeterli delil olmadan hiçbir kişi hakkında kamu davası açılmamalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesinde 7188 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında suçun sübutuna etki edecek gerekli delillerin soruşturma aşamasında toplanması gerektiği hususu dikkate alınmalıdır.[16]

1.4. Suçun ön ödeme, uzlaştırma ve seri muhakemeye tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaştırma yada seri muhakeme usulü uygulanmaksızın iddianame düzenlenmesi

Yapılan soruşturma soruşmada suçun ön ödeme, uzlaştırma ve seri muhakemeye tabi olduğu açık bir şekilde tespit edilmiş ise, öncelikle önödeme veya uzlaştırma veya seri muhakeme usulü hükümleri uygulanmalıdır. Çünkü belirtilen kurumlar kovuşturma şartıdır. Bu hükümler uygulanmadan iddianame düzenlenmesi halinde, düzenlenen iddianame iade edilebilecektir.

Burada hukuki nitelendirmeye dair iadeler yapılamayacaktır. Yani iddianame yazılmış olmasına karşılık konu edilen suç ön ödeme, uzlaştırma ve seri muhakeme kapsamında kalmasa dahi hukuki nitelendirme ile suçun niteliğinin değişeceği ve suçun ön ödeme, uzlaştırma veya seri muhakemeye tabi olduğu ifade edilerek iade kararı verilmemelidir.

Burada 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/2 maddesi uyarınca hukuki nitelendirme yapılarak suçun niteliğinin değiştirilmesi söz konusu olamaz.

Nitekim 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/1-(c) maddesinde “açıkça anlaşılan işlerde” ibaresi kullanılmıştır. Bu yüzden iddianamede gösterilen suç yönüyle ön ödeme, uzlaştırma ve seri muhakemeye tabi olduğu hususu açık bir şekilde dosya kapsamında açık bir şekilde ortaya çıkmalıdır.

Örneğin; hakaret suçundan uzlaştırma işlemleri yerine getirilmeden iddianame düzenlenmiş ise, iddianamenin uzlaşma işlemlerinin yerine getirilmesi amacıyla iade edilmesi gerekecektir.[17] Burada uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerekliliği çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Yani iddianamede bahsedilen ve sevk maddesi gösterilerek cezalandırılması istenilen suçun uzlaşma kapsamında kalması halinde uzlaşma hükümlerinin usulüne uygun yerine getirilmemesi gerekecektir. Bu hususun yerine getirilmemesi iddianamenin iadesi nedeni olacaktır.

Suçun nitelendirilmesinden dolayı iddianamenin iadesine karar verilemeyecektir. Bununla birlikte, sevk maddesinde ağır olan suçtan dolayı nitelendirme yapılması halinde lehe kanun değerlendirmesi neticesinde daha hafif suçtan ötürü uygulama yapılması gerekecektir. Burada uzlaşma hükümlerinin uygulanma olasılığı varsa ve uzlaşma hükümleri uygulanmadan iddianame tanzim edilemeyecektir.

Örneğin; suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 158/1-(l) maddesine dair yargılamayı yapma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu olayda, lehe kanun değerlendirilmesi yapılarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 157. maddesinin uygulanması gerekecektir. Bu nedenle iadesine karar verilen iddianamede aynı kanunun 158/1-(l) maddesi gösterilmiş dahi uzlaştırma hükümlerinin uygulanması gerekecek ve iddianame iade edilebilecektir.[18]

1.5. Kovuşturma ve soruşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın iddianame düzenlenmesi

Kovuşturma şartı gerçekleşmeden kamu davası açılamaz.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 174 veya başkaca maddesinde açıkça gösterilmese bile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 4483 sayılı Kanun gibi özel soruşturma usulü öngören suçların soruşturma ve kovuşturması izne tabidir.

Bu izin süreci bitirilmeden ve kovuşturma şartı işlemleri yerine getirilmeden kamu davası açılamaz.

Yine Milletvekillerinin görevleri sırasında veya görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ilişkin dokunulmazlıkları TBMM tarafından kaldırılmadan iddianame düzenlenemez.

Buna rağmen iddianame düzenlenmiş ise, adı geçen özel soruşturma usulleriyle muhafaza edilmek istenen hukuki yarar bertaraf edilmiş olacaktır. Burada yasaya açıkça aykırı hareket edildiğinden iddianamenin iade edilmesi gerekecektir.

Başka bir söylemle; özel soruşturma yöntemlerine bağlı olan fail veya suç hakkında özel usule uyulmayarak iddianame düzenlenmesi halinde, iddianamenin iadesine karar verilmelidir.[19]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------

[1] Bu şekildeki iddianame CMK’nın 174/1-(a) maddesi uyarınca eksik kabul edilir.

[2] Y.11.CD, E: 2020/639, 2020/1355, 17.02.2020: “...şüphelinin gerçek kimlik bilgilerinin olmadığı ve adresinin gösterilmediği gerekçeleri ile iddianamenin iadesine karar verildiği, ancak şüphelinin dosya kapsamında Irak pasaportu ile tevsik edilen kimlik bilgilerinin iddianamede gösterildiği, adresinin gösterilmemesinin iddianamenin iadesi nedeni olmadığı ...” Y.11.CD, E: 2015/8463, 2016/1575, 25.02.2016: ”…5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde, iddianamede bulunması gereken hususların neler olacağının gösterildiği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, yabancı uyruklu olan şüphelilere ait gerçek kimlik bilgilerinin dosyaya getirtilen kimlik ve pasaport kayıtları ile tespit edildiği, bu nedenle şüphelilere ait kimlik bilgilerinin iddianame başlığına ayrıntılı olarak yazılmamasının iddianamenin iadesi sebebi olamayacağı, şüphelilerin adres bilgilerinin 5271 sayılı Kanun’un 170. maddesine göre iddianamede gösterilmesi zorunlu olmadığı gibi adres bilgilerinin gerçeği yansıtmaması hususunun da iddianamenin iadesi sebebi olamayacağı cihetle, itirazın bu nedenlerle kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü… Bozulmasına…”

[3] Yargıtay, tutuklulukta ve gözaltında geçen sürelerin karar başlığında gösterilmemesi hususunu mahallinde düzeltilmesinin olanaklı olduğunu ve tek başına bozma nedeni yapılamayacağını bazı kararlarında ifade etmektedir. Bkz.; Y.22.CD, E: 2015/10650, K: 2016/2789, T: 02.03.2016.

[4] Y.4.CD, E: 2014/20407, K: 2015/21766, T: 23.02.2015.

[5] Y.4.CD, E: 2007/2720, K: 2007/4615, T: 15.05.2007.

[6] Y.4.CD, E: 2020/20207, K: 2020/11659, T: 14.10.2020.

[7] Y.4.CD, E: 2020/20207, K: 2020/11659, T: 14.10.2020: “... CMK’nın 170/3-4-6 maddesi uyarınca, iddianamede mağdur veya suçtan zarar görenlerin kimliği, yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri mevcut delillerle ilişkilendirilerek yüklenen suçu oluşturan olaylar gösterilmeli, CMK’nın 225. maddesine göre, hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilmelidir. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21/02/2012 gün 4/570-51 sayılı kararında açıklandığı üzere, soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/ fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve kanıtlarını sunabilmelidir. İddianame, sanığa isnat edilen ve suç sayılan maddi fiilleri açıkça göstermeli, hukuki nitelendirmesi yapılan fiilin kanunda karşılığı olan suç ve cezası hakkında bilgi içermelidir. İsnat edilen suçun dayanağı maddi olaylar hakkında savunmasını yapabilecek şekilde sanığın bilgilendirilmemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6/3-(a) maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple, bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olay hakkında ayrıca dava açıldığını göstermeyecek, dava konusu yapılacak eylemin iddianamede bağımsız olarak anlatılması ve sevk maddesinin belirtilmesi gerekecektir. Bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesinin o olay hakkında dava açıldığını göstermeyeceği, dava konusu yapılacak eylemin bağımsız olarak iddianamede açıklanması gerektiği, fuhuş suçundan iddianame düzenlenerek açılan davada CMK’nın 226. maddesi uyarınca insan ticareti suçundan ek savunma verilerek dava konusunun dışına çıkılamayacağı, aksine yargılamaya devam edilip insan ticareti suçundan hüküm kurulduğu takdirde Anayasanın 90, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanmayı düzenleyen 6. Ve CMK’nın 225/1. maddelerine aykırı davranılacaktır. İddianamedeki olayın anlatım biçimi ve uygulanması istenen kanun maddelerine göre; sanık ŞM hakkında müşteki D’e, sanık F. ile E. hakkında müşteki B.’a yönelik eylemleri nedeniyle açılan davanın konusunun fuhuş suçunu oluşturduğu, insan ticaret suçundan iddianame düzenlenmediği, sanıklar hakkında insan ticaret suçundan CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir davanın bulunmadığı...”

[8] Y.10.CD, E: 2019/1114, K: 2021/1745, T: 08.02.2021: “…CMK’nın 225/1. maddesindeki “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu …”

[9] Y.9.CD, E: 2020/3890, K: 2020/2493, T: 07/12/2020: “...CMK’nın 225/1 maddesinde, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça dair fiil ve faili hakkında verilir.” hükmüne yer verilerek “davasız yargılama olmaz” ilkesinin benimsendiği, madde uyarınca hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, mahkemece ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebileceği, İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılarak hüküm kurulmasının olanaklı olamayacağı, Görevsizlik kararları niteliği itibariyle iddianame yerine geçen belge niteliğinde olup, iddianameye konu edilen ancak görevsizlik kararında yer verilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılarak hüküm kurulması CMK’nın 225/1 maddesinde benimsenen “davasız yargılama olmaz” ilkesine açıkça aykırılık teşkil edeceği ...”

[10] Y.5.CD, E: 2015/10005, K: 2018/2096, T: 22.03.2018: “…b) CMK'nın 225/1. maddesindeki "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir." şeklindeki düzenleme karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 09/10/2007 gün ve 2007/11-44-200 sayılı kararlarında vurgulandığı gibi bir olayın açıklanması sırasında başka bir hadiseden söz edilmesinin o hadise hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği ve dava konusu yapılan eylemin açıklıkla ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiği, bu kapsamda kamu davasına dayanak teşkil eden 29/11/2004 tarih, 2004/131 sayılı iddianamede sanığın köyün içme suyunu sağlayan pompanın elektrik borcunun ödenmesi için toplanan paranın bir kısmını mal edindiği şeklinde bir anlatıma yer verilmediği, bu itibarla bu eylemle ilgili dava açılmadığı nazara alınarak söz konusu madde uyarınca usulen kamu davası açılması sağlanmadan belirtilen eylemin sübut bulduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,…”

[11] Y.1.CD, E: 2015/5440, K: 2017/275, T: 07.02.2017.

[12] Değişik:17.10.2019-7188/20 m.

[13] 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile 5271 sayılı CMK’nın 174/1-(b) maddesinde değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik ile “mutlak sayılan deliller” ibaresi çıkartılmış yerine “suçun sübutuna doğrudan etki edecek gerekli deliller” ibaresi metne işlenmiştir. Değişiklik gerekçesinde, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Adalet Sisteminin bir parçası olan 5271 sayılı CMK’de kabul edilen ilke ve prensiplerin yanlış veya eksik uygulandığı, istenilen amaca ulaşılamadığı hususu dile getirilmiştir.

[14] Y.13.CD, E: 2011/17629, K: 2011/6976, T: 30.11.2011.

[15] Y.13.CD, E: 2011/17629, K: 2011/6976, T: 30.11.2011.

[16] Y.6.CD, E: 2020/129, K: 2020/245, T: 30.01.2020: “...müşteki H.’nın oğlu olan ve zihinsel ve konuşma engeli bulunan 07/04/2003 doğumlu HC’nin, 29/04/2018 tarihinde annesinin cüzdanından 300.00 Türk Lirası para ile annesine ait cep telefonunu alarak dışarı çıktığı, müştekinin durumu fark edip oğlunun peşinden gittiği ve oğlunu bulduğunda üzerinde para ve telefonunun bulunmadığı, müştekinin şikayetçi olması üzerine başlatılan soruşturmada, müştekinin kullanımında olan cep telefonunun iletişim bilgilerinin tespitinin istendiği, gelen HTS raporunda ise telefonun ilk ve tek kullanıcısı olan ve 07/06/2018 tarihinde Türkmenistan’a gittiği belirlenen şüpheli hakkında A…. Adli Tıp Kurumundan alınan 15/10/2019 tarihli rapora göre kendisinden telefon ve para alınmasına mukavemet edecek güçte olmayan mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemi nedeniyle yağma suçundan kamu davası açmaya yeterli delil elde edildiğinden bahisle iddianame tanzim edildiği, 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 01/11/2019 tarihli iddianamenin iadesi kararına itiraz üzerine merci 1. Ağır Ceza Mahkemesince “dosya içerisinde şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeter delil elde edildiği, bu delillerin mahkumiyete yetip yetmeyeceği kovuşturma aşamasında değerlendirilmesi gerektiği, suçun oluşup oluşmadığının takdirinin mahkemeye ait olduğundan bahisle itirazın kabulüne karar verildiği olayda, 5271 sayılı Kanunun “İddianamenin İadesi” başlıklı 174. maddesinin 1-b bendinde yer alan “b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen” şeklindeki hükmün, 24/10/2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun 20. maddesi ile “b) Suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,” şeklinde değiştirildiği, yapılan değişiklikle suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut delillerin yargılamanın makul bir sürede bitirilebilmesi için duruşma başlamadan önce toplanması gerektiği, suçun sübutuna doğrudan etki edecek delillerin ise olayın oluş şekline göre ceza muhakemesi hukuku çerçevesinde belirleneceği anlaşılmakla, itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği ...”

[17] Y.4.CD, E: 2020/20613, K: 2020/11740, T: 14.10.2020: “... Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 20.08.2019 tarih ve 65933228/01- 2019/440 sayılı raporuna göre suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı hakaret suçunu oluşturduğu iddia edilen fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olduğuna ilişkin rapor düzenlendiği anlaşılmıştır. Hakaret suçundan uzlaştırma işlemleri yerine getirilmeden iddianame düzenlendiği, iddianamenin uzlaşma işlemlerinin yerine getirilmesi amacıyla iade edildiği belirlenmiştir. Mağdur ile fail uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet Savcısı tarafından saptandığında kamu davası açılmayacağı dikkate alındığında, Yerel Mahkemenin iddianamenin iadesi kararının isabetli olduğu gibi bu karara yapılan itiraz üzerine mercii tarafından verilen itirazın reddi kararının yerinde olduğu görülmüştür…”

[18] Y.15.CD, E: 2019/11360, K: 2020/1712, T: 10.02.2020: “...suç tarihinden sonra yürürlüğe giren TCK’nın 158/1-(l) maddesine ilişkin yargılamayı yapma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu, CMK’nın 174/2. maddesi gereğince, nitelendirmede hata yapıldığından bahisle iddianamenin iadesine karar verilemeyeceği, ancak iddianamenin sevk maddesi kısmında suç tarihinden sonra yürürlüğe girdiği anlaşılan ve aleyhe sonuçlar doğurması nedeniyle somut olayda uygulanma imkânı bulunmayan ilgili maddenin gösterilmesinin suçun sübutu halinde uzlaştırma kapsamında olan TCK’nın 157. maddesinin uygulanması gerektiği gerçeğini değiştirmeyeceği ve iadesine karar verilen iddianamede aynı kanunun 158/1-(l) maddesinin gösterilmesinin uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasına engel olmayacağı, CMK’nın 174/1-(c) maddesinde, uzlaştırmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde uzlaşma uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin iade edilmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı...”

[19] Y.4.CD, E: 2019/8234, K: 2020/3763, T: 20/02/2020: “...iddia konusu suça ilişkin soruşturmanın 2547 sayılı Kanun’un 53/c-1. maddesi hükümleri uyarınca özel soruşturma usulüne tabi olduğu, bu nedenle soruşturma dosyasının görevsizlik kararına bağlanarak ilgili üniversite rektörlüğüne gönderilmesi gerekirken, şüpheli hakkında iddianame düzenlenmesinin hukuka uygun olmadığı...”