Bütün bildiklerini unut dedi Bilge.

Ama nasıl anlarım bu hayatı dedi karşılık olarak genç adam.

Bilge devam etti:

Al bunları, kulaklarını tıka ded,i sonra gözlerini de kapa.

İçinde kelimelere yeniden anlamlarını yükleyinceye kadar, cümleler kurma dedi Bilge. Bırak harfler otursun yerine, bırak arınsın kalabalıklardan yüklemlerin. İçinden yeniden hecele hayatı.

Bir okuma bayramında ben omzuna kurdele takıncaya kadar, sakın okuma. Bitiştirme harfleri birbirine.

Özdeyişleri unut, deyimleri terket. Arkanda bırak aklına kazıdıklarını.

Her şeyi unuttuktan sonra.

İşte o zaman...

Sevdiğinin hatıra defterine yazar gibi yeniden yaz kendini. Kimselere bakmadan ve kopya çekmeden. Sadece kendini yaz. Bir avuç kır çiçeği toplar gibi, çeşmeden elinle su içer gibi. Üşüyen bir çocuğun kardan adam yapması gibi.

Bilge bu sözleri içine üflemişti genç adamın.

Adam gözlerini kapattı, güvenmişti Bilgeye... Bütün hayatını sildi birden, renkleri sildi önce, sonra bildiklerini unuttu, sonra bir uçakta gider gibi küçüldü hayatı, küçüldü, küçüldü ve kayboldu. Bir çocuk ağlaması yankılandı kulaklarda aniden, bir de yeni umutlar kalplerde ışıdı birden...

Bu satırlarla gizemli şeyler söylemedim ben. Hayatı, hayata verdiğimiz anlamları ne kadar da etraftan topluyoruz, kopyalıyoruz aslında. Başkalarının senaryolarını oynamak zorunda mıyız hep? Kurallarla, tecrübe denilen reflekslerle ve kitapların aklımıza soktuğu fikirlerle, ideolojerle.

Mevlana’nın kitaplarını suya fırlatışı var ya Semsin. Öyle fırlatmalı bazen bildiklerimizi.

Ne diyordu Şems: ‘Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla’.

Sevmeyi bile kurala bağlayan satırlar kaç yazar demeli. Değmez ki iyiliğe ve şefkate sözlerini silmeli defterden. Ne kadar ümitsizlik varsa unutmalı bu gece, bu an. Dedikodular ve gıybetlerden uzak, aşkın havuzunda erimeli bir kez daha.

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım.

Yeniden yazabilsek kendimizi. Silebilsek yanlışlıklarımızı, hatalarımızı. Etrafın bütün yanlış ve güvensizlik telkinlerinden arınmak vakti gelmedi mi daha? Biz ne zaman yunup arınacağız kırk tas su ile?

Biliyorum yap boz tahtası değil elbette hayat.

Ama her nefes, her an, uyandığımız her yeni günün sabahı, yeni bir başlangıç değil mi?

Belki kalmadı bazılarımızın mecali yenilemeye kendimizi. Benim gibi belki yorgun çoğumuz. Onlara da bir el uzatsak hadi deyiversek.

Yeniden kursak hayatı, yeni doğan bir çocuğun umutları gibi.

Ankara’nın gecesine inen bir karla birlikte yazıyorum bu satırları.

Kar, geceye bir sayfa açtı sanki... bembeyaz bir sayfa. Sokağa çıkmak istiyorum, ilk izler benden kalsın diye, ellerimi kara batırmak istiyorum. Yunsun yıkansın diye...

Bu gece tam da burdan tertemiz olduğuna inandığım gönlünüze yazmak istiyorum. Dilimin izi, gönlümün gölgesi düşsün diye gönlünüze... Şarkıdaki gibi ‘her yerde kar var, kalbim senin bu gece’...

Hadi hep birlikte tertemiz bir sayfa açalım...

Hazır kar da beyaza boyamışken yerleri, hazır kar da yağarken...