Giriş
Siyaset felsefesi ve hukuk teorisinin kesişiminde yer alan en temel sorulardan biri, devletin varlığına dair meşruiyetin hangi temellerde yükseldiğidir. Devlet, yalnızca bir zor aygıtı mıdır; yoksa normatif bir düzenin, yani hukukun taşıyıcısı mı? Pierre Clastres’in “evrensel olan devlet değil, siyasettir” ifadesi, modern devlet kuramlarına meydan okuyarak, devletin bir zorunluluk değil, tarihsel ve kültürel bir formasyon olduğunu ileri sürer. Ancak Clastres’in bu radikal reddiyesi, çağdaş otoriterleşme süreçlerinin anlaşılması açısından yeterli değildir. Çünkü özellikle Türkiye gibi ülkelerde, devletin yalnızca meşru şiddet tekelini değil, hukuku belirleme gücünü de tekelinde tutma çabası öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, evrensel olan ne yalnızca siyaset ne de hukuk tek başına; evrensel olan, hukuka yaslanmış siyasal eylemin meşruiyetidir.
I. Devlet, Siyaset ve Hukuk: Kurucu Bir Gerilim
Modern siyasal düşüncede devletin ortaya çıkışı, genellikle Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürlerin çizdiği bir çerçevede ele alınır: bireylerin doğal durumdan çıkıp, bir sözleşme ile egemenliği devrettikleri bir yapı olarak. Ancak bu kurucu anlatılar, devletin aynı zamanda hukuk yoluyla sınırlandırılması gerektiğini de vurgular. Siyaset, bu çerçevede meşruiyet arayışıdır; hukukun varlığı, bu meşruiyeti kalıcılaştırır.
Ancak devlet, yalnızca hukuka uyan bir yapı değil, aynı zamanda hukuku üreten, hatta bazen manipüle eden bir iktidar aygıtıdır. Bu noktada, hukukun içeriği ile hukukun kaynağı arasındaki fark belirleyici olur. Hukuk, kaynağını siyasal erkten alırken, içeriği evrensel ilkelere dayanmazsa, araçsallaştırılmış bir enstrümana dönüşür.
II. Clastres’in Eleştirisi: Devletin Doğallaştırılmasına Karşı
Pierre Clastres, özellikle Batı siyasal düşüncesindeki “devletsiz siyaset olmaz” önermesine karşı çıkar. Ona göre, ilkel ya da devletsiz topluluklarda da otorite, iktidar, ikna ve rıza gibi siyasal öğeler mevcuttur. Bu bağlamda “evrensel olan devlet değil, siyasettir” demesi, devleti doğallaştıran ve onu insanlık tarihinin kaçınılmaz aşaması olarak gören anlayışa bir itirazdır.
Ancak Clastres’in yaklaşımı, çağdaş devletin dönüşümüne karşı geliştirilecek eleştirel teoriler için bir başlangıç noktası olabilir ama yeterli değildir. Çünkü devletsiz siyaset, modern kitle toplumlarında karşılık bulmaz. Asıl mesele, devletin sınırlandırılması ve siyasal eylemin hukuki meşruiyeti içinde kalmasıdır.
III. Hukuk Devletinden Hukukun Devletine: Türkiye’de Siyasal Kriz
Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler, devletin hukuk ile kurduğu ilişkinin ne kadar kırılgan ve dönüştürülebilir olduğunu açıkça göstermektedir. İstanbul Barosu’na yönelik müdahaleler, yargının siyasallaştırılması, temel hakların idari işlemlerle kısıtlanması, hukukun sadece araçsallaştırıldığını değil, siyasetin tümüyle hukuku dışladığını göstermektedir.
Bu durum, yalnızca otoriterleşme değil, totaliterleşme belirtileri olarak da okunabilir. Totaliter rejim, yalnızca muhalefeti bastırmaz; aynı zamanda hukuku anlamdan yoksunlaştırır, normların yerine keyfiliği koyar. Böyle bir düzlemde siyaset, artık hukuka yaslanmaz; onun yerine “devlet aklı” ya da “milli irade” gibi hukuk dışı meşruiyet kaynaklarına yönelir.
IV. Evrensel Olan: Hukuka Yaslanan Siyaset
Hukukun evrenselliği, onun içeriksel olarak “herkes için geçerli” olmasından çok, herkesin erişebileceği ve hesap sorabileceği bir düzlemde var olmasıyla ilgilidir. Bu bağlamda hukuka yaslanmayan siyaset, ister demokratik olsun ister otoriter, er ya da geç meşruiyet krizine girer. Çünkü halkın rızası, sadece seçimlerle değil, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlikle yeniden üretilir.
Bu nedenle evrensel olan, ne salt devlet ne de soyut siyasal ilişkidir; evrensel olan, hukukun çizdiği sınırlar içinde yürüyen siyasetin kendisidir. Bu da hukukçuların, siyasetçilerin ve yurttaşların sorumluluğunu arttırır: hukuk, savunulması gereken bir norm değil, sürekli yeniden inşa edilmesi gereken bir kamusal zemindir.
Sonuç
Clastres’in devlete yönelik eleştirisi, siyasetin tarihsel çeşitliliğini anlamak açısından önemlidir. Ancak çağdaş toplumlarda asıl mesele, devleti ortadan kaldırmak değil, hukukla sınırlamak ve siyaseti bu sınırlar içinde tutmaktır. Türkiye’de yaşanan güncel gelişmeler, hukuksuz siyasetin nasıl bir çöküşe yol açabileceğini gösteriyor. Bu nedenle savunulması gereken şey, devletin varlığı değil; hukukun evrenselliği ve siyasetin meşruiyet arayışıdır.
Av. Cihan ERTEK