Uygulamada zaman zaman hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararının verilmesi durumunda zamanaşımı süresinin ne şekilde hesap edilmesi gerektiği, zamanaşımı süresinin hangi tarihler arasında duracağı hususu tartışmalara neden olabilmektedir.
HAGB kurumu, 5271 sayılı CMK’nin “hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.
5271 sayılı CMK’nin 231/8 maddesine göre; HAGB kararının verilmesi durumunda sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulmaktadır.
Suç işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hali
Denetim süresi sırasında kasten yeni bir suç işlenmez ve denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülüklere uygun davranılırsa, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılır. Bu durumda sanık hakkında kamu davasının düşmesi kararı verilmelidir (CMK m. 231/10).
Başka bir öylemle denetim süresinde suç işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde düşme kararı verilecektir.
Kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hali
Hakkında HAGB kararı verilen kişinin, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülüklere riayet etmemesi durumunda mahkeme hükmü açıklayacaktır.
Bu durumda mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirmek durumundadır. Mahkeme yaptığı bu değerlendirme sonucunda, sanığın cezasının yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine veya şartların bulunması durumunda hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebilecektir. Bu aşamada mahkemenin sanık hakkında yeni bir mahkûmiyet hükmü kurması da mümkündür (CMK m. 231/11).
Burada HAGB kararının verilmesi durumunda zamanaşımının ne şeklide duracağı ve zamanaşımı süresinin hangi tarihler itibariyle durması gerektiği hususu tespit edilmelidir.
5271 sayılı CMK’nin 231/8. Maddesine göre, HAGB kararının verilmesi durumunda sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulması söz konusu olmaktadır.
Aynı yasal düzenlemeye göre, 5 yıllık denetim süresi boyunca dava zamanaşımı duracaktır.
Yasal düzenleme, denetim süresi boyunca duracak olan zamanaşımının hangi tarihte başlaması gerektiği ve hangi tarihte biteceği konusunda herhangi bir açıklama içermemektedir.
Bu sorun ile ilgili olarak karşımıza genel olarak iki görüş çıkmaktadır.[1]
Birinci görüş, zamanaşımı süresinin HAGB kararının kesinleşmesiyle, 2. suçun işlendiği tarihler arasında durması gerektiğini ifade etmektedir.
İkinci görüş ise, zamanaşımı süresi HAGB kararının kesinleşmesiyle, 2. suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarihler arasında durması gerektiğini ileri sürmektedir.[2]
Burada zamanaşımı süresinin durmasının HAGB kararının kesinleşmesiyle ortaya çıkması konusunda bir tartışma bulunmamaktadır.
Bununla birlikte zamanaşımının süresinin durması halinin 2. Suçun işlendiği tarihte mi yoksa 2. Suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarihte mi biteceği konusunda tartışma yaşanmaktadır.
Birinci görüş kabul edilirse, zamanaşımının durma süresi az olacak ve sanık lehine bir sonuç ortaya çıkacaktır. İkinci görüş ise açık bir şekilde sanık aleyhine olmaktadır.
Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi
Bu konu, 5237 sayılı TCK’nın “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı 67. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Buna göre; soruşturma ve kovuşturma yapılması, izin veya karar alınması veya diğer bir makamda çözüme kavuşturulması gereken bir sorunun neticesine tabi tutulduğu durumlarda izin veya kararın alınmasına veya sorunun çözümüne veya kanun uyarınca hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili ile ilgili bu karar ortadan kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracaktır.
Burada soruşturma veya kovuşturma engeli bulunmaktadır. Başka bir söylemle, İzin veya karar alınması veya diğer bir makamda çözüme kavuşturulması gereken bir sorunun neticesi beklenmektedir. Bu durumda da soruşturma veya kovuşturma elde olmayan sebeplerle sürdürülememektedir. Ortaya çıkan bu nedenler dava zamanaşımı süresini durdurmaktadır.
HAGB kararının kesinleşmesi ile birlikte başlayan denetim süresinde, kasıtlı yeni bir suç işlenmesi halinde hükmün açıklanması gerekecektir. Bununla birlikte bu aşamada bazı evrensel hukuk ilkelerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Bu tartışma açısından masumiyet karinesi ilkesinin gözetilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Yani kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmadan değerlendirme yapılması hukuka aykırı olacaktır. Tam tersi bir uygulama ile hükmün açıklanması durumunda ileride giderilmesi mümkün olmayan zararların ortaya çıkması hali söz konusu olacaktır.
Bu yüzden kovuşturmanın sürdürülebilmesi için başka bir adlı makamda yargılaması devam eden sorunun çözüme kavuşturulması yani yargılama sonucu mutlaka beklenilmelidir.
Bu yargılama sürecinin beklenmesi hali ikinci suçun işlenmesiyle yakından ilgilidir. Burada kesintiye uğrayan denetim süresi (yetişkinler için 5 yıl, çocuklar için 3 yıl) dikkate alınmamalıdır. Başka bir söylemle sanığın içinde bulunduğu yeni durumun ( bekletici mesele) çözüme kavuşturulması ve sorun hakkında karar verilmesi dikkate alınmalıdır.
Bekletici mesele, kovuşturma yapılmasına elde olmayan nedenlerle engel olan bir durumdur. 5237 sayılı TCK’nin 67. Maddesindeki kuralların bu aşamada dikkate alınması gerekmektedir.
Yargıtay bazı kararlarında, zamanaşımı süresinin hesaplanmasında durma süresini HAGB kararının kesinleşmesinden itibaren başlatmakta ve 2. suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarihe kadar sürenin durduğunu kabul etmektedir.[3]
Aksi bir kabul ile yapılacak uygulamada ise birçok dava açısından zamanaşımı süresinin dolma riski bulunmaktadır. Oysa denetim süresinde sanığa yüklenen yükümlülüklere riayet etmesi ve kasıtlı bir suç işlememesi gerekir.
İkinci suçun işlendiği tarihi temel alırsak, durma süresi hemen sona erecek ve 2. Suç ile ilgili yargılamanın uzun sürmesi halinde HAGB kararına konu olan suç ile ilgili zamanaşımı süresi dolacaktır.
Bu şekilde birçok dava dosyası açısından sanığın denetim süresinde kasıtlı bir suç işlemesine rağmen ilk suç ile ilgili olarak yaptırıma tabi tutulmama riski ile karşılaşmak durumunda kalınacaktır.
Bu nedenle HAGB kararından sonra 2. Suçu işleyen sanık hakkında zamanaşımının durma süresi, HAGB kararının kesinleşmesinden başlamalı ve 2. Suç ile ilgili mahkûmiyet süresinin kesinleştiği tarihte bitirilmelidir.
Konuyu bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır.
Örneğin; HAGB kararının kesinleştiği 13.04.2010 tarihi ile ikinci suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği 12.06.2013 tarihleri arasında zamanaşımı süresi duracaktır. Burada suç için öngörülen uzayan zamanaşımı süresi, örneğin düşme kararının verildiği 25.02.2014 tarihi dolmamış ise düşme kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[4] Bu nedenle zamanaşımının durduğu süreler iyi hesap edilmeli ve zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı değerlendirilmelidir.
Bununla birlikte Yargıtay son yıllarda verdiği kararlarda farklı bir uygulama geliştirmiş ve birinci görüş doğrultusunda kararlar vermiştir. Yani zamanaşımı süresinin HAGB kararının kesinleşmesiyle, 2. suçun işlendiği tarihler arasında durması gerektiğini ifade etmektedir.
Yargıtay’ın bu uygulama konusundaki gerekçeleri şunlardır:[5]
1) Denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağını açık bir şekilde hükme bağlayan bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
2) İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartı yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran bir neden olarak gösterilmesi mümkün değildir. Yani izin, karar veya bekletici mesele olarak değerlendirilmesi söz konusu olamaz.
3) Burada yasa koyucu HAGB açısından özel bir durma nedeni getirmiştir. Bu şekilde dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını hükme bağlamıştır.
Yargıtay, yukarıda belirtilen gerekçelere dayanarak denetim süresi içinde işlenen 2. suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede HAGB kararına konu suçun dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği kabul etmektedir.
Yargıtay son yıllarda verdiği bu kararlarda, bu yorumun yasa koyucunun maksadına daha elverişli olduğunu, 2. Suç açısından yargılamanın uzun sürmesi halinde ortaya çıkacak "hukuki güvenlik" ilkesini zedeleyecek durumların ortaya çıkmasının önüne geçebilecek en uygun çözüm tarzı olduğunu açık bir şekilde belirtmektedir.
Başka bir söylemle Yargıtay burada iki hususu dile getiriyor:
Birincisi; HAGB kararından sonra 2. Suçun işlenmesi halinde zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlamasının kabulü yasa koyucunun amacına uygundur.
İkincisi, ikinci suç işlendikten sonra yargılamanın uzun sürmesi halinde davanın makul sürede bitirilememesinin ortaya çıkaracağı olumsuz sonuçlar zamanaşımı süresinin dava boyunca işlemeye devam etmesi ile giderilebilecektir. Yani bir anlamda davanın uzun sürmesinden sanık zamanaşımı yoluyla yararlanacaktır.
Yargıtay’ın son yıllardaki uygulaması
HAGB kararı verilmesi halinde dava zamanaşımı, HAGB kararının kesinleştiği tarihte durmaya başlayacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı olarak yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülüklere aykırı davranılması durumunda, yeni suç işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlaması söz konusu olacaktır.[6]
Bu konuyu bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır.
Örneğin; sanığa atılı görevi yaptırmamak için direnme suçu açısından TCK'nun 66/1-e. maddesi gereğince asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır.[7]
Sanığın suç tarihi itibarıyla 15 yaşını bitirmiş, ancak 18 yaşını tamamlamamış olduğu dikkate alındığında, TCK'nin 66/2. maddesi gereğince asli dava zamanaşımı süresi 5 yıl 4 ay, kesintili dava zamanaşımı süresi ise 7 yıl 12 ay olacaktır.
Bu suçun daha ağır başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK'nin 66/1-e, 66/2 ve 67/4. maddelerinde öngörülen 7 yıl 12 aylık kesintili dava zamanaşımı ile ilgili şu kurallar uygulanmalıdır.
Yukarıdaki örnekte verilen suç 13.06.2005 tarihinde işlenmiş olsun.
HAGB kararının kesinleştiği 19.07.2008 tarihi itibarıyla zamanaşımı süresi duracaktır.
Diyelim ki fail, denetim süresi içinde kasıtlı yeni suçu 20.09.2008 tarihinde işlemiş olsun. 20.09.2008 tarihinde dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Burada dava zamanaşımı süresi, önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler toplanmak suretiyle hesaplanacaktır.
Bu örnek olayda 14.08.2013 tarihinde dava zamanaşımı gerçekleşmiş olacaktır.[8]
HAGB kararının yönteme uygun tebliğ edilmemesi halinde zamanaşımı süresinin hesaplanması
HAGB kararı sanığa yasal mevzuata uygun bir şekilde tebliğ edilmemiş ise, HAGB kararının kesinleşmesi söz konusu olmayacaktır.[9]
Bu durumda HAGB kararının kesinleşmesinden sonra denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle açıklanması ertelenen hüküm açıklanabilecektir.
HAGB kararı kesinleşmeden ikinci suç işlenmesine rağmen hükmün açıklanması HAGB kararının sanığa usule uygun tebliğ edilmemesi nedeniyle açıklanması geri bırakılan hüküm hukuki değere sahip olmayacaktır.
Bu durumdaki bir mahkûmiyet hükmünün sonuçlarının ortaya çıkması ve zamanaşımının durmasın veya kesilmesi söz konusu olamaz.
Örneğin; mahkeme tarafından verilen HAGB kararının sanığa tebligat ile ilgili yasal mevzuata uygun bir şekilde tebliğ edilmemesi halinde kararın kesinleşmesinden bahsedilemeyecektir. Bu durumda açıklanan mahkûmiyet hükmünün hukuki değeri olmayacaktır.
Bu durumda zamanaşımını son kesen sebepten sonra sanığa atılı suçlara dair yasa hükmünde belirtilen cezanın üst haddi gereğince, 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e. ve 67/2. maddelerine göre dava zamanaşımı süresi hesap edilecektir. Burada örneğin, suçların tabi bulunduğu 8 yıllık olağan dava zamanaşımı süresi hüküm tarihinde gerçekleşmiş ise kamu davasının düşürülmesine karar verilecektir.[10]
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------
[1] Emsal karar için bkz.; Y.4.CD, E: 2014/35846, K: 2015/26674, T: 09.04.2015. Ayrıntılı açıklamalar için bkz.; Yıldırım, Akif; Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, ISBN: 9789750248443 2018 1. Baskı, s. 518-519.
[2] Kezer, Ahmet; 80 Soru ve Yanıtta Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Güncel Yargıtay İçtihatları Işığında, Adalet Yayınevi, ISBN: 9786257088152, 2020, 1. Baskı, s. 25.
[3] Y.4.CD, E: 2014/35846, K: 2015/26674, T: 09.04.2015.
[4] Y.4.CD, E: 2014/35846, K: 2015/26674, T: 09.04.2015.
[5] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.03.2016 gün ve 599-99 sayılı kararı.
[6] Masumiyet karinesi, Anayasanın 38/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. "Masumiyet karinesi" ilkesi, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar kişinin masum sayılması gerektiğini işaret etmektedir. HAGB kararından sonra hükmün açıklanabilmesi için denetim süresi içinde işlendiği ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmesi gerekir.
[7] Sanığa atılı görevi yaptırmamak için direnme suçu, 5237 sayılı TCK’nin 265/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak hüküm altına alınmıştır. TCK’nin 265/3. maddesi gereğince bu suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde cezanın üçte biri oranında artırılacaktır.
[8] Örnek olay için bkz.; YCGK, E: 2014/193, K: 2017/15, T: 17.01.2017.
[9] Emsal karar için bkz.; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017/819 esas, 2019/700 sayılı kararı.
[10] Y.4.CD, E: 2020/30012, K: 2021/11814, T: 06.04.2021.