Geçtiğimiz günlerde Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarının artırılması amacıyla belirli bir kredi kartı limitine sahip vatandaşların vergi mükellefi olması hakkında bir maddeyi de içeren kanun teklifi TBMM’ye sunuldu. Gerek ekonomik etkileri gerekse sosyal yansımaları açısından tartışılan kanun tasarısı farklı yorumlara yol açtı. Bu düzenlemenin temel amacı, savunma sanayisinin finansmanına katkı sağlamak olarak belirtilse de bireyler üzerinde yarattığı maddi yük nedeniyle çeşitli eleştirilerle karşılandı. Bu yazıda çeşitli görüşleri tartışacağız. Ancak bahsettiğimiz konuya temelden başlamak daha doğru olacaktır.

VERGİ VE KISA TARİHİ

Vergiler, devletin kamu hizmetlerini yerine getirmek amacıyla, kişi ve kurumlardan, iradelerine bakılmaksızın, kanuna dayanılarak, cebren ve karşılıksız olarak mali güçlerine göre alınan ekonomik değerlerdir.

Vergi toplama geleneği, insanlık tarihinin en eski çağlarına kadar uzanır. Her dönemde değişen amaçlar doğrultusunda vergiler ve benzeri gelirler toplansa da bu uygulamanın temelinde daima devlet harcamalarını finanse etme ihtiyacı yer almıştır. Tarihin derinliklerinde, özellikle savaşların masraflarını karşılamak amacıyla toplanan vergiler, zamanla daha geniş bir kapsam kazanarak devletin günlük harcamalarını karşılamaya ve kamusal hizmetlerin yerine getirilmesine yönelik bir araç haline dönüşmüştür.

Demokrasi kültürünün henüz kökleşmediği devirlerde, vergi koyma ve toplama yetkisi mutlak iktidarların elinde bulunurdu. Ancak, bu iktidarların sürekli artan vergi talepleri ve bitmek bilmeyen savaşların yol açtığı ekonomik yükler, halkın hoşnutsuzluğunu artırmış ve nihayetinde vergiye karşı isyanlara zemin hazırlamıştır. Toplumun bu haklı tepkileri, vergi koyma ve toplama yetkisinin mutlakiyetten çıkarak, halkın temsilcilerinin bulunduğu meclislere ve parlamentolara devredilmesinin önünü açmıştır.

GÜNÜMÜZDE VERGİ USULÜ

Türkiye Cumhuriyeti'nde ise, verginin konulması, değiştirilmesi ve kaldırılması yetkisi, AY. Madde 73’ün üçüncü fıkrası gereğince; halkın iradesini temsil eden yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'ye aittir. Bu düzenleme, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesinin bir yansıması olarak, vergilerin yalnızca halkın onayı ve denetimi altında alınmasını sağlar. Böylece, vergiler, devletin sürdürülebilirliğine katkı sunarken aynı zamanda toplumsal mutabakatın bir unsuru olarak varlığını sürdürür.

MADDE 73- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.

Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.

Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.

Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.

KART LİMİTİ VERGİSİNE İLİŞKİN HUSUSLAR

Vergi, yukarıda da bahsettiğimiz gibi devletin devamlılık unsurunun yapı taşlarından biridir. Vergi yaygın olarak gelir vergisi, emlak vergisi, KDV (Katma Değer Vergisi), ÖTV, MTV gibi kazanç ya da harcamayla orantılı olarak belirlenir. Uygulamaya koyulması beklenen yasanın ise yalnızca harcama potansiyeline bakılarak vergilendirme işlemini tasarlandığı görülmektedir. Şahsın kendine ait olmayan, yalnız borçlanma tasarrufunda bulunabileceği bir paraya vergi koymak başta vergi usul kanunu olmak üzere vergilendirmeye ilişkin kanunların ruhuna aykırıdır. Öncelikle kanun tasarısında belirtilen 100.000 TL’lik meblağ günümüz Türkiye’sinde belirleyici değildir. Belirleyicilikten kastımız Anayasa m.73 fıkra 1 de vatandaşların “mali gücüne göre” vergiden mükellef kılındıkları kanun koyucular tarafından açıkça belirtilmiştir. Kısa bir araştırmayla ortalama bir memur maaşının iki katına tekabül eden 100.000 TL borçlanma hakkının günümüzde “varlıklı olmanın” belirleyiciliği şartlarından olması pek tabii kabul edilemezdir. Harcama olasılığının kaynak olarak görülmesi toplumda kargaşaya sebep olmuştur. Bankaların habersiz limit arttırımı sonucunda mağdur olan vatandaşların ve 200.000 TL’lik kredi kartı kullanıcılarının ya da farklı kredi kartları bulunup bu kartların limitlerinin 100.000 TL’yi aşan vatandaşların akıbeti ise belirsiz görünmektedir.

Unutulmamalıdır ki; mevzu bahis tartışma verginin amacından değil usulündendir. Anayasa m.73 fıkra üçte Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasayla korunan vergi koyma, kaldırma ve değiştirme hakkı saklanmaktadır. Ancak aynı maddenin başka bir fıkrasıyla çelişmek kabul edilemez niteliktedir.

Peki kazanç olmayan ıratın vergisinin alınabileceği durumlar var mıdır? Bu sorunun cevabı yine Anayasa’da yer almaktadır. Anayasa m.119/120’ye baktığımızda olağan üstü hal döneminde (savaş, afet vb. durumlarda) kararname ile vergi alınabilir. Ülkemizde OHAL ilan edilmesi ve ardından kararname ilan edilmesi halinde vergi usule uygun hale gelir. Artık hukuka aykırı demek doğru olmaz.

Vatandaşlar olası bir OHAL durumunda savunma sanayi için alınan 750 TL’yi kendilerine yük olarak düşünmeyeceklerdir ancak herkes büyük şirketlerin vergilerinin neden silindiğini, vergide adaletsizlik mefhumunu sorgulayacaktır.

Anlaşılmaktadır ki, 6183 sayılı kanunun 102. Maddesini değiştirerek veya TCK da gerekli düzenlemeler yapılarak vergi borcundan kaçan mükelleflere yönelik caydırıcı politikalar izlemek yerine zaten maaşını alırken gelir vergisi, harcarken KDV, ÖTV, MTV gibi vergilere maruz kalan vatandaşın sırtına usulsüz başka bir vergi yüklemek kanun tasarısını yapanlara daha cazip gelmektedir. 

Son olarak neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan vergi uygulamasına karşı olmadığımızı belirtmek istiyoruz. Ancak uygulanması varsayılan kanun tekliflerinin hukuka uygun ve ölçülülük ilkesi ışığında vergide adalet şiarına uygun hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz.