Üstad Av. Ali Haydar Özkent’in genç avukatlarla gizli konuşmaları
İstanbul Barosu Genel Sekreterliği de yapmış olan Av. Ali Haydar Özkent 1940 yılında çıkan “Avukatın Kitabı”nın son faslını, henüz yeni meslek mensubu olmaları nedeniyle angaryalarla birlikte kazanç azlığı kapsamında kıymetli zamanlarının büyük bölümünü müvekkillerine ayırarak ellerinde oyuncak olma durumuna gelen genç avukatlara ayırmış.
Bu zahmetlere katlanmak zorunda kalan genç meslektaşlara öncelikli olarak müvekkilleriyle samimi olmamalarını, aralarına mesafe koymalarını salık vermiştir. Çünkü insanların ücret ödemeksizin başkalarını çalıştırmaktan zevk aldıklarını, yemek ısmarlamak gibi davranış biçimleriyle iyi niyeti suiistimal ettiklerini, işin arkasından koştukça değersiz olunacağını ve işin kaçacağını söylemiştir.
Avukatlıktan kazanç elde etmek için belirli bir zaman gerektiğini, müvekkiller tarafından nasıl tanınır ve bilinir olmanın önemli olduğunu, işin kolay ve halledilebilir olduğu şeklinde her şeyin anlatılmamasını, müvekkile büyük ümitler verilmemesini, ücretin önceden kararlaştırılarak sözleşmeye bağlanmasını, muhtaç görünmemek gerektiğini, yaşamın yalnız meslekle kazanılmasını, avukatlık dışı işlerin görülmesinden daima zararlı çıkıldığını, meslekte düzen ve takibin önemli olduğunu, yoksa bu ihmalin sonuçlarının ağır olabileceğini, müvekkilin düzenli aralıklarla bilgilendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Neden bu yazıyı yazdım
Gerek avukat gerekse müvekkil açısından beşer olmaktan kaynaklı zafiyetleri gösterir bu konuşmalar, günümüzde de geçerliliğini koruyan neredeyse evrensel bir gerçeği ortaya koyan hikmetli öğütlerdir.
Üstadın kitabına alma gereği duyduğu bu bölümü, genç meslektaşların müvekkilleriyle yaşadıkları sorun ve uyuşmazlıkların giderek yoğunlaşması ve artan şikâyet edilme oranları gözetilerek günümüze uyarlanıp yeniden yazılması gerekliliğini hissettim.
İlişkinin belirleyicisi olunmalı
Temelinde iş ve müvekkil edinme, müvekkilin yeni iş kaynağı olabileceği intibaının verdiği umutla birlikte dostane ilişkiye dönüşen müvekkil vekil ilişkisi; avukatın tüm zamanının alınması, olmayacak taleplerin iletilmesi, buna karşın emek zaman dengesinde yeterli ücretin alınamadığının fark edilmesiyle birlikte giderek bozulmaya başlamaktadır.
Bozulan bu ilişki güven unsurunu zedeleyerek, vekil müvekkil ilişkisinin sonlanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle müvekkil vekil ilişkisinin başlangıcı, devamı ve sona ermesinde kuralları koyan, belirleyici olan avukat olmalıdır. Çünkü o işin yapılmasında ruhsatı olan avukattır. Müvekkil, avukatın bilgi ve tecrübesinden yararlanması için başvuran kişidir.
Aksi takdirde müvekkilin insafına kalınacak, verilen tavizlerin de karşılığı alınmayacaktır.
Mesleğe saygı
Kendisine ve mesleğine saygısı olmayan birine kimse de saygı göstermez. Bu nedenle öncelikle yargının kurucu unsurlarından olan savunmanın temsilcisi olunduğu, en yüce değer olan hak kavramının tesisinde önemli bir görev üstlenildiği, kutsal bir vazife icra edildiği bilincinde olunmalıdır.
Bu kutsal görev, kısa vadeli ve geçici menfaatler uğruna müvekkil kontrolüne verilmemelidir. Emek sömürüsüne yatkın olan insanın nefsani tabiatı unutulmamalıdır. Mesleğe saygı duyulmalı ki, meslek mensubu olarak emeğe ve şahsiyete saygı duyulması beklenilsin.
Söz uçar yazı kalır
Yazılı avukatlık sözleşmesi yapılmalı mı? Üstad Av. Ali Haydar Özkent “Avukatın Kitabı” adlı eserinde, yazılı ücret sözleşmesinin avukatı müvekkilinin elinde oyuncak olmaktan ve ücret ihtilaflarının kendisine verdiği ıztıraptan kurtaracağını belirtmiştir.
Avukatlık sözleşmesinin yazılı yapılması zorunluluğu yoktur. Ancak ispat şartı açısından yazılılık önemlidir. Yazılı avukatlık sözleşmesi, müvekkil vekil ilişkisinin kurallarının önceden belirlenmesi açısından avukatın elinde en önemli kaynaklardan birisidir. Bu nedenle gerek sözleşmenin başında, gerekse sözleşmenin devamı ve sonlandırılmasında yazılı çalışma önemlidir. “Söz uçar, yazı kalır” sözü, bunu açıklamada önemli bir özdeyiştir.
Yapılan yazılı sözleşmede içerik de önemlidir. Ceza davaları, boşanma ve buna bağlı nafaka ve tazminat davaları, idare mahkemelerinde görülen iptal davaları, vergi mahkemelerinde görülen davalar gibi değeri parayla ölçülemeyen davalarda avukatlık sözleşmesi ile ücretin belirlenmesi önemlidir.
Bu tür davalarda avukatlık sözleşmesinin bulunmaması halinde, ücret uyuşmazlığına avukatlık sözleşmesinin kurulduğu tarihteki Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uygulanır. Baroların tarifeleri ise tavsiye niteliğindedir. Sözleşme ile kararlaştırılmadığı müddetçe ücret uyuşmazlıklarında uygulanmazlar.
Yazılı sözleşme ile belirli kılınan avukatlık ücretinin alacağı likit kılacağı, ücret alacağı için yapılacak icra takibine itiraz halinde icra inkar tazminatına hükmedilmesini sağlayacağı unutulmamalıdır.
Tabi ki avukatlık sözleşmesi devam ederken ücret alacağı için müvekkil aleyhinde takip yahut dava açılamayacaktır. Çünkü bir kişinin hem vekili, hem de ücret alacağı da olsa hasmı olunamaz.
Avukatlık ücretinin muacceliyeti
Avukatlık ücretinin peşin olduğuna dair kabulün yasal dayanağı bulunmamaktadır. Aksi kararlaştırılmadığı müddetçe avukatlık ücreti işin bitiminde doğar. Ücretin öncelikle alınması, kısmi tahsilatlardan orantılı ücret kesilmesi isteniliyorsa, bunun sözleşmeye yazılması gerekir.
Avukatlık ücret hakkı doğmadan müvekkil adına alınan paraların ödenmeyerek mal edinilmesi, avukatın ceza kanunu uyarınca kamu görevlisi sayılması nedeniyle zimmet suçu olduğu unutulmamalıdır. Zimmet suçundan mahkûmiyet ise, meslekten çıkarma cezasını gerektirir.
Kısmi tahsilatlarda ücretin öncelikli alınması, iletişim metotları ve hapis hakkı gibi emredici olmayan maddelere ilişkin hüküm koyulması bakımından avukatlık sözleşmesi önem arz etmektedir.
Sorumluluk
Avukat; yasa, meslek kuralları ve sözleşmeyle belirlenen yükümlülüklerin gereği gibi yapılmasından sorumludur. Avukat müvekkilin psikiyatrisi veya psikoloğu değildir. Olmamalıdır da. İlişkinin suistimale uğramaması için bu durum en başında müvekkile hissettirilmelidir.
Avukatın da bir özel yaşamı olduğu, acil durumlar dışında her istediğinde avukata ulaşamayacağı müvekkile anlatılmalıdır. İlişkinin sınırları doğru çizilmelidir.
Avukat, yükümlülükleri gereği yapması ve yapmaması gereken davranışları gösterip göstermemekten sorumludur. Özellikle takip, haciz, satış ve davanın düşürülmesi, sulh, feragat ve kabul gibi bir haktan yoksun kılmayı gerektirir işlemlerde müvekkilin yazılı talimatı alınmalıdır. Vekâletnamede bu yetkinin varlığı, peşin bir talimat olarak değerlendirilemez. Aksi taktirde görevi ihmal suçu ile karşı karşıya kalınabilir.
Müvekkilden yazılı talimat aramanın zorlukları karşısında, elektronik iletişim gibi alternatiflerin avukatlık sözleşmesinde yazılması önemli olacaktır.
Masraf
Bir masraf yapıldığında kural olarak müvekkil tarafından ödenmiş olduğu bilinmelidir. Bir işin yapılmamasının gerekçesi masraf verilmemesi ise, masraf gereksinimi ve masrafın verilmemesi halinde olası sonuçların müvekkile bildirildiğinin ispat yükünün avukatta olduğu unutulmamalıdır.
Sonuç
“Terzi kendi söküğünü dikemez” sözünün biz meslek mensupları için de geçerliliğini sürdürdüğünü görmekteyiz. Onurlu bir meslek icra etmenin yanında; tehlike, tehdit ve sömürüye yakın bir meslek de ifa ediliyor. İş edinme kaygısı, bu sömürünün koşullarının oluşmasında en önemli etmen gibi görünüyor. Bu nedenle disiplin kurulu kararlarında “Avukat iş arkasından koşmaz, iş avukatın arkasından koşar.” denilmiş.
Müvekkil vekil ilişkisinin hukuksal temelinin yanında psikolojik yanının da doğru belirlenmesi, olası olumsuz sonuçları hiç ya da en aza indirebilecektir. Her ilişkinin sorun üretmeye aday olduğu unutulmamalıdır. Müvekkil için gösterilen profesyonellik, müvekkil ve vekil ilişkisinde de gösterilmelidir.