Hayat devam ederken anlık gelişen ve haberdar olunan olaylarla ilgili yorumlarda bulunduğumuz bir gerçektir. Ancak günümüzde sıklıkla karşılaşılan ve üzerinde çok fazla konuşabileceğimiz bazı hususlar da mevcuttur.

Bilindiği üzere; nişanlanma, evlenme, boşanma ve velayet konuları, Aile Hukuku'nda en çok önem arz eden konular arasındadır. Evliliklerde sevgi, saygı ve sadakat konusuna, tarafımızca büyük önem verilmektedir. Şahsi kanaat özelinde, göz göre göre mutsuzluğun seçilmesine sonuna kadar karşı olunduğu bilinmelidir. Benzer şekilde ve şahsen, akıllardaki kalıplaşmış evlilik olgusuna ve duyguların yerine salt maddiyatın esas alınmasına da elbette her zaman karşı duruş sergilendiği malumdur.

Kısa süre öncesinde görülen bir olaydan esinlenerek; aslında sevgisiz bir evliliğin son derece zararlı olduğu ve bir kişiyi severken başkasıyla evlenmenin, kişinin hem kendisine eziyet hem yıllarca umut vererek yarı yolda bıraktığı kişiye haksızlık hem de evlendiği kişiye karşı saygıdan yoksun bir davranış ve onu değersizleştirme ile çok büyük haksızlık olduğu düşünülmektedir. Yine bu tip sevgisiz evlilikler ile olaylar, evliliğin devamında şiddetli geçimsizliklerle büyük kavgalara ve aldatmalara yol açmaktadır.

Aile kavramı sadece ebeveynlerden oluşmamaktadır. Aile kavramının içine eşler yani ana-baba kadar çocuklar da girmektedir. Olaya çocukların gözünden baktığımızda, aynı evde birlikte yaşadıkları diğer iki kişi ve yoğun duygusal bağlılıklarının bulunduğu anne ve babaları, her gün evde sürekli kavga etmekte ve çocuklar bu büyük kavgaların ve şiddetli geçimsizliğin en canlı tanıkları olmaktadır. Bu ortamda çocukların mutlu olmasını kimse onlardan bekleyemeyecektir.

Sağlıksız bir ortamda yaşayan çocuklardan, başarılı bir eğitim hayatı ile hatasız, sorunsuz bir gelecek ve aileden kopmama olgusu düşünülemeyecektir. Elbette çocuklar biraz yaş aldığında, mutluluğu dışarıda arayarak farklı kişi ya da şeylere veya zararlı alışkanlıklara yönelecektir. Bu tip yönelinen hususlar ya da kişiler, genellikle çocuklarımız için yoğun tehlike içermektedir. 'Evliliği sadece kendimiz için yapıyoruz, başkalarını düşünemeyiz' denildiğinde, çok büyük hatalara düşülecektir. Zira o yuvada çocuklarımızın da yaşayacağını unutmamamız gerekmektedir. Özetle yeterince düşünülmeden ve özellikle de sevgisiz yapılan evliliklerden hiç kimseye hayır gelmemektedir.

Yine evlenirken kendimize sadece eş değil, çocuklarımıza anne ya da baba seçtiğimizi de düşündüğümüzde, evlenilen kişinin ne kadar önem arz ettiği açıkça görülmektedir.

Yine evlenilecek kişinin sadece maddi talep ve beklentilerle karşınıza çıktığını fark ettiğinizde, daha evlilik sürecinde, evlenme aşamasında, düğün hazırlıklarında ya da nişanlanma sürecinde, olağanüstü masraf ve harcamalarla sizin beklentilerinizi ve maddi gücünüzü aşacak nitelikte isteklerde, aşırı yoğun borçlanmalara katlanmanız talep edildiğinde ve bunlara yol açıldığında, evlenme halinde aile bütçesinin önem arz ettiği hususu da dikkate alınarak o evliliğin kurulmasının sağlıklı olup-olmadığının yeniden gözden geçirilmesinde yarar olduğu düşünülmektedir.

Evlenme aşamasında bazı kızlarımızın ve özellikle de (ne yazık ki) bazı ailelerin erkek tarafına yoğun masraf yaptırması ve olabildiğince çıkar amaçlı yaklaşması için kızlarını tetikledikleri görülebilmektedir. Yine olaya başka açıdan bakıldığında da, bir erkeğin evleneceği kişiye değer vermemesi ve ailesinin yanında onu bilhassa değersizleştirmesi olgusu görüldüğünde, atılacak evlilik adımına tam da bu anda noktayı koymak gerektiği kanaatinde olunmaktadır.

Şahsi olarak hiçbir zaman cinsiyetçi bir yaklaşımda olunmadığı bilinen bir gerçektir. Avukatlık faaliyetlerimizde kadın tarafı da erkek tarafı da temsil ettiğimiz doğrudur. Bu sebeple cinsiyetten bağımsız şekilde değerlendirme ile haksızlık yapan tarafın ve yaptıklarının karşı tarafça gözden uzak tutulmaması gerektiği düşünülmektedir.

Yıllar öncesinde karşılaşılan bir olaydan esinlenerek verilecek bir örnekte, nişanlı erkek şahıs, nişanlısını çok seviyor, ona çok değer veriyor, hatta erkeğin adına kayıtlı aracı nişanlısı kızda duruyor. Erkek şahıs, iş çıkışı otobüse binerken; nişanlısı, erkeğin arabasıyla geziyor. Oysa nişanlanan kız, evlendiğinde erkeğin ailesini evine sokmayacağını söylemekten de geri kalmıyor. Neden böyle düşündüğü sorulduğunda da, erkek tarafının kendisine nişanlılık evresinde ve ev eşyaları konusunda çok çektirdiğini ve bu sebeple onları hiç sevmediğini, evlenince onları evine hiç almayacağını ve kendisinin de onlara gitmeyeceğini söylüyor. Ardından bu kişiler evleniyor. Aradan yıllar geçtikten sonra eşlerin boşandığı ve kadının ikinci evliliğini yaptığı görülüyor. Bu evliliğini de karşı tarafa nispet amacıyla yaptığı, yakınlarınca biliniyor. Bu negatif olay üzerinden değerlendirme yapıldığında; o dönemde yapılması gereken şu olmalıydı ki; evlilik sürecinde ve evlenme arefesinde gerçekten ciddi bir haksızlık var ise, bunun konuşarak çözümlenmesi, konuşarak çözülemediğinde ve halen haksızlıkların devam etmesi ile değer görmeme halinin varlığı durumunda da, o evliliğe imzanın en baştan atılmaması gerekliydi.

Yine gelin-kaynana çatışmaları özelinde değerlendirme yapıldığında; eski dönemlerde kızlar evlendiğinde, erkeğin ailesinin evine gidip yerleşmek zorunda kalmakta ve orada belki daha çok sıkıntı görmüş olabilmekte ve ne yazık ki gelinlerin daha çok mağdur edildikleri dönemler yaşanmış olabilir. Ancak günümüzde gelin ve kayınvalide profillerinin de değiştiğini görmekteyiz. Evlenen bir kadının, çocuğunu, erkeğin ailesinden uzak tutmaya çalışması ve çocuğu sevmelerine izin vermemesi, erkeğin ailesini evde hiç istememesi, her zaman kendi ailesine yönelmesi, evlenmesine rağmen haftanın çoğunluğunda kendi ailesinin evinde zaman geçirmesi, çocuğunu hep kendi ailesine yöneltmesi, çocuğu anneanneye yöneltip babaanneden soğutmaya çalışması, halaya düşmanca davranılması, teyzeye sevgi aşılanması, dayının tutulup amcanın istenmemesi, erkeğin kazancı ve varsa birikimi üzerine bir dünya kurulup evin ekonomisi düşünülmeden devamlı evde günler yapılması ama akşama evde bir tabak yemek olmaması, erkeğin varının yoğunun tüketilmesi ve en önemlisi de erkeğin, ailesinden kopmasına yol açılması durumları ne yazık ki sıklıkla görülmektedir.

Burada aslında en büyük iş, erkeklere düşmektedir. Bir erkek, eşini kendi ailesine bilerek ezdirmemek zorundadır. Erkeğin önce evlendiği kişiyi ve çocuklarını düşünerek hareket etmesi gerekmektedir. Erkeğin evlenmesiyle hayatını geçireceği kişi artık annesi değil, eşidir. O eş, aynı zamanda çocuklarının annesidir. Buraya kadar olaylara kadın eş açısından bakılmaktadır. Devamında ise; yine aynı erkek, annesini, babasını ve kardeşlerini, evlendiği kişinin ve onun ailesinin üzmesine izin vermemelidir.

Erkek burada adil bir denge kuracak, hem eşine hem de kendi ailesine haksızlık yapılmasına müsaade etmeyecektir. Erkeklere, evlilik sürecinde evlenecekleri kişiyi seçmekten, devamı süreçteki davranışlara ve evlilik sürecinde yaşanan olaylardaki sergilediği tutumlara kadar çok büyük görevler düşmektedir. Malvarlığın tüketilmesinden çok sayıda davayla muhatap olmaya kadar önemli olaylar yaşanmaktadır ki, erkeklerin evlendiklerinde ailelerini terk etmemeleri de gereklidir.

Yine benzer şekilde ve kısa süre öncesinde görülen bir manzara üzerinden devam ettiğimizde; bir kadının da, düğün anında kesilen pastadan bir dilimi, kendisine değil, annesine veren erkekle yollarını ayırması ve o erkekle evlenmemesi, aslında yapılacak en doğru davranıştır.

Evlilik, hayat arkadaşlığıdır. Seçtiğimiz eş, aslında hayatımızın geri kalanında bize eşlik edecek olan kişidir ve bizim yol arkadaşımızdır.

Doğru evlilik, belirli bir anda, belirli bir yaşta, belirli bir makamda ya da belirli bir malvarlığına sahip olmakla değil, doğru kişiyi bulduğunda yapılmalıdır.

Değer, sevgi ve saygı karşılıklıdır ve zorunludur. Sevgi, saygı ve sadakat, evlilikte olmazsa olmazdır.

Evlilik, iki kişi arasında yapılır. Ailelerin yoğun şekilde bu süreçte aktif ve negatif rol oynaması ile çiftlere söz hakkı tanınmaması yanlıştır.

Eşlerin mutluluğu demek, çocukların da mutluluğuna vesile olunması anlamına gelmektedir. Eşler, birbirine saygı duymak zorunda oldukları gibi çocuklarına, evliliklerine, yuvalarına ve birbirlerinin ailelerine de saygı duymak zorundadır.

İşbu yazımızın, yeni evlenen ya da evlenecek olan çiftlere, tüm gençlerimize ve aile büyüklerine yararlı olması ümidi ve dileğiyle..