Geçtiğimiz genel seçimlerin hemen öncesinde, Anayasa Mahkemesi’nin 27.05.2015 tarihli 2014/36 E, 2015/51 K sayılı genel kurul kararı ile TCK’nun, birden çok evlilik, hileli evlenme ve dinsel tören başlıklı 230.maddesinin 5 ve 6.fıkraları iptal edilerek resmi nikâh olmaksızın dini nikah yaptıran din görevlilerine verilen hapis cezaları suç olmaktan çıkarıldı. 

Ne yazık ki bu karar, seçim hengamesinde arada kaynadı ve kararın vehameti konusunda gereken tepki verilemedi. Birçok insanın söz konusu karardan halen haberi dahi yok.

Karar gerekçesi ise şöyle: 

“Hukuk düzenince resmi evlilik dışındaki hiçbir evlilik türüne hukuki sonuç bağlanmamak sureti ile bir başka ifade ile hukuki müeyyide aracı kullanılarak itiraz konusu kurallarla amaçlanan aile düzeninin korunmasına yönelik önlem alınmış bulunduğu belirtilip, hukuki müeyyide açısından daha ağır bir müeyyide öngören suç ve ceza aracına başvurulmasının itiraz konusu kurallarla yapılan sıralamanın ölçüsüzlüğünü gösteren diğer bir unsur olarak ortaya çıktığını belirtip, Anayasanın 13.maddesindeki ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu, 20.maddesindeki özel hayatın korunması ilkesine ve 24.maddedeki din ve vicdan özgürlüğü hakkına aykırı olduğunu belirtip TCK 230/5 ve 6.fıkraları 16 üyeden 4’ünün karşı oyları ile iptal etmiştir.”

Gerekçeye baktığımızda, “ölçülülük” ilkesi, “özel hayatın korunması”, “din ve vicdan özgürlüğü” gibi ilkelerden bahsedildiğini görüyoruz. Verilen karar her ne kadar bu önemli kavramlar dayanak gösterilerek haklı gösterilmeye çalışılsa da, özünde maalesef son derece haksız ve kötü niyetli bir karar. İptal kararını verirken bahsi geçen dev hukuk ilkelerini düşünen Anayasa Mahkemesi’nin, konuya ülkenin en büyük yaralarından biri olan “Kadın Hakları” açısından bakmamış olması ise bir o kadar hayret verici.

Bir ülkede kanunlar yapılırken o ülkenin gerçekliği ve koşulları göz önünde bulundurulur. Bulundurulmak zorundadır. Nihayetinde kanunlar toplum düzenini korumak için vardır. Türkiye’nin de bir İslam ülkesi olduğu düşünüldüğünde, kaçınılmaz ve geleneksel olarak uygulanan İslami kuralların, modern toplum düzeninde yol açabileceği birtakım deformasyonların kanunlar ile giderilmesi zaruri ve gereklidir. 

Somut olayda da, dini nikah kıymanın suç olmaktan çıkarılmasının kadın haklarını son derece zedeleyici bazı sonuçlara sebebiyet vereceği aşikardır. Dini nikah kıyma serbestisi, resmi nikah olmaksızın kadının erkek tarafından suistimal edilmesinin yolunu açacak, yine, çocuk gelin vak’alarında ciddi bir artışa sebep olacaktır.

Bununla birlikte, Suriye’deki savaştan kaçan kadınların yahut Musul Pazarı’nda köle olarak satılan Ezidi kadınların sırf hayatta kalmak için dini nikahla birilerinin 3. Veya 5. karısı olmaya razı olabileceklerini de unutmamak gerekir.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının erkek olması da dikkati çekmek gereken bir başka noktadır. Diğer bir deyişle, kadın haklarını ezen bu karar, tamamen erkek zihniyet ürünü bir karardır.

Yıllardır kanunda yer alan bu hükmün, seçimlerin hemen öncesinde malum iktidar parti zamanında iptal edilmiş olması son derece manidardır. Özellikle hukukun güvenilirliğini yitirdiği, hukuki olmaktan çok siyasi kararların verildiği bu karanlık dönemde, söz konusu iptal kararının altında bir bit yeniği aramamak işten değildir.

Neticede, neresinden tutulsa elde kalacak olan söz konusu iptal kararından dönülerek hüküm yeniden yasalaşması ve Anayasa Mahkemesi’ne en kısa sürede bağımsız(!) kadın üyeler dahil edilmesi hukukun dolayısıyla da ülkenin pek çok hayrına olacaktır. 

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)